Dilbent’ten mesaj var: Kadın gruplarını da yanımızda görmek isteriz

Sendikalı olduğu için önce “ücretsiz izne” gönderilen sonra da “Kod 29” ile işten çıkarılan Dilbent Türker’in hak mücadelesi 240 güne yakındır Sinbo fabrikası önünde kurduğu eylem çadırında devam ediyor. İşe iadesi için azimle mücadele eden Dilbent kadın hareketine biraz sitem ediyor ve dayanışma bekliyor.
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com
Gülay Fırat   glyfirat@gmail.com

Sendikalı olduğu için önce “ücretsiz izne” gönderilen sonra da “Kod 29” ile işten çıkarılan Dilbent Türker’in hak mücadelesi 240 güne yakındır Sinbo fabrikası önünde kurduğu eylem çadırında devam ediyor. İşe iadesi için azimle mücadele eden Dilbent kadın hareketine biraz sitem ediyor ve dayanışma bekliyor.

Sinbo fabrikasında çalışırken Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası’na (TOMİS) üye olan Dilbent Türker, sendikalı olduğu için önce ücretsiz izne çıkarıldı. Ücretsiz izin süresi uzayınca kendisiyle aynı kaderi paylaşan diğer beş arkadaşıyla birlikte, “Ücretsiz izin hak değil, hak gaspıdır diyerek’’ fabrikanın tam karşısına direniş çadırını kurdu. Eylemlerinin 31. gününde TBMM’de verilen soru önergesi sayesinde Sinbo denetlendi ve işe iadesi sağlandı. Ancak bu sevinç fazla uzun sürmedi, Dilbent sonrasını şöyle anlatıyor:

“İşe iademizin ardından çalışmaya başladık. Ben TOMİS’in Simbo baş temsilcisi olarak her sabah iş başı yapmadan önce işçileri sendikalı olmaya çağırıyordum. İşçileri iş kazalarına karşı uyarıyor, diğer hak kayıplarıyla alakalı bilgilendirmelerde bulunuyordum. Mesai başladığında ise işimin başındaydım ve düzgün çalışıyordum. Ancak işçileri sendikaya davet ettiğim için Kod 29 ile çıkışım verildi. Bu haksızlık karşısında ben ve sendikam 233 gündür Sinbo fabrikası karşısında kurduğumuz çadırda direniyor, işe iademi istiyorum. Diğer beş arkadaşım fabrikada işbaşı yapıyorlar ama söylediklerine göre yıldırma politikası sürüyor ve sendikadan istifa etmeleri için baskı görüyorlar” diye konuşuyor.

Pek çok işçinin canını yakan Kod 29 ile mücadele eden Ankara yollarında şiddete maruz kalan defalarca gözaltına alınan yılmayıp mücadelesini sürdüren Dilbent Türker ile bir kez daha yaşadıklarını ve son gelişmeleri konuştuk…

Ölümlü iş kazaları yaşandı

Sinbo’da çalışırken neler yaşadınız? Süreci kısaca özetleyebilir misin, tekrar?

Sinbo fabrikasında 3.5 yıl çalıştım. Fabrikada iş kazaları oldukça fazla, daha fazla iş çıkması için iş güvenlik uzmanının gözü önünde makine sensörleri iptal ediliyor, arızalar giderilmiyordu. Bu sürede iki işçi arkadaşımız iş kazasıyla hayatını kaybetti. Onlarca arkadaşımız iş kazalarında sakat kaldı. Yıllarca maaşlarımızı gecikmeli ve üç taksit olarak aldık. Kadın işçiler olarak daha fazla mobbing ve baskıya maruz kaldık. Montaj bölümünden sorumlu kişi izin isteyen kadınları aşağılayıp gönderiyordu. Şefler sürekli kadın işçiler üzerinde baskı kurması için tembihliyordu. Taciz yaygındı ancak kadın işçiler bu durumu kabullenmişti çünkü bölüm sorumlusuna durumu şikâyet eden işçiler bir sonuç alamıyor ve her şikayette “a ilk kez böyle bir şikayet geliyor” diyerek, yanlış anlaşılma olmuşa getiriyordu. Özellikle iş yoğunluğu biraz hafiflediğinde şefler aracılığıyla baskı, mobbing, aşağılama daha da artırılıyor ve işçiler işlerini haklarını bırakıp gitmek zorunda bırakılıyordu.

Ölümlü ve yaralanmalı iş kazalarından bahsettiniz neydi onlar?

İş kazaları bayağı yaygın yaşanıyordu. Asansörde boşluk olduğu herkes tarafından bilinmesine rağmen boşluk kapatılmamıştı ve bir arkadaşımız gece vardiyasında asansör boşluğuna düşüp öldü. Ardından boşluk kapatıldı. Diğer arkadaşımız da forklift (ağır yük taşımada kullanılan bir iş makinesi) ile tavandaki elektriği tamir ederken yere çakılıp öldü. Forklift kazasında işçiler arkadaşının cenazesine gitmek istedi, izin verilmedi. İzin verilmeyen gün başka bir arkadaşımız sensörü bozuk olan makineye elini kaptırdı dört parmağı koptu. O yüzden Sinbo fabrikasında sürekli işçi sirkülasyonu mevcuttu. Yine özellikle kadın işçilerde yaygın meslek hastalıkları görülüyordu. Bileklerde sinir sıkışması, bel fıtığı, varis, kimyasal kokuları, havasız ve kirli bir ortamda çalıştığımızdan iç hastalıkları da mevcuttu. Hem çalışıp hem tedavi olmaya çalışan işçiler zor işlere verilerek mobbing yapılıyordu. İşçilerin hastanede hastalıklarına meslek hastalığı tanımı konmuyor, raporu olan işçiler ise bölüm sorumluları tarafından korkutularak izin kağıdı verilmeyerek tedavi olmaları engelleniyordu. İşçiler istifa ederek ya da katlanarak hayatına devam ediyordu. Montaj bölümünde komiteler kurduk daha sonra ise sendikal faaliyet yürütmeye başladık. Her ay maaş günü maaşımızı istemek için montaj bölümünde iş durduruyorduk, aynı gün maaşımızın üçte biri yatırılıyordu.

Görüşmelere patron gelmedi

İşten çıkarılmanızın nedeninin sendikal örgütlenmede ön saflarda yer almak olduğunu söylüyorsunuz, sendikalaşma yasal bir hak değil mi, neler söylemek istersiniz?

Üç sene boyunca devam eden sendikal faaliyette, sendika üyesi arkadaşlarımız işten çıkarıldı. Sendika üyesi olmayan ama sendikayla ilgili olumlu konuşan arkadaşlarımız da işten çıkarıldı. İşverenin sendikanın S’sine dahi tahammülü yoktu. Maaşlarımız yatmadığında işi durdurduğumuzda, patron gelip “Biraz daha dişinizi sıkın ve ardından da sendika gibi saçmalıklarda duymak istemiyorum. Sendika gelirse burası kapanır herkes işsiz kalır, iş yeri bunu kaldıramaz” derdi, sonra patronun kendine yeni yat aldığını bir şekilde işçiler duyunca, patron bantları dolaşarak işçilere “Sizi sırayla yatımla gezdireceğim” dedi. Bizler sorunları dile getirdiğimiz için çalışırken molalarda sürekli tepemizde beklediler sürgüne yolladılar. Sendikamız Sinbo’ya sorunlarımız ile ilgili görüşme talebiyle ihtar çekti. İhtara olumlu yanıt veren Sinbo sendikamızla görüşmeyi kabul etti. İşveren kendi avukatına dahi haber vermeden randevuya gelmedi. Görüşme iptal oldu. Sendikalaşmaya iyimser baktığını söyleyen işveren, fabrikada yemekhaneye “Her işçinin iş yerindeki sorunlara dair görüş bildirmesine ve sendikaya üye olmasına saygı duyduğunu ve sendikalaşmayı desteklediğini” bildiren bir yazı astırdı. Sonra bir gün maaşlar ve artan işten atılmalar ile ilgili bütün bölümler, iş durdurmaya karar verdik. İş durdurma eylemimizden birkaç gün önce yeni bir işten atma saldırısı gerçekleştirildi sendika üyesi olan birçok arkadaşımız işten atıldı. İşçiler sindirildi. Pandemide ilk dönemlerinde alınmayan önlemlerin alınması için sendikal faaliyetimizi yeniden hızlandırdık, bu kez de 7244 Sayılı yasa ile patronlara sınırsız ücretsiz izin hakkı ve işten çıkarma yasağı getirilmişti. Önlem adına ben ve beş sendika üyesi iş arkadaşım, iki ay ücretsiz izne gönderildik. İşçilere bizler üzerinden gözdağı verilerek sendikadan istifa edilmeye zorladılar. Fabrika önünde, “Ücretsiz izin hak değil hak gasbıdır! Sendikalı ve güvenceli çalışmak istiyoruz” diyerek basın açıklaması yaptık ve birinci ayımızda hukuki süreç başlattık. İki aylık ücretsiz iznimiz dolduktan sonra iki ay daha uzatıldığına dair evlerimize evrak gönderildi. İş başı yapmamız gereken gün direniş çadırı kurduk. 31. günümüzde kamuoyu ve TBMM’de sunulan soru önergeleri sayesinde Sinbo denetlendi ve haklı bulunduk iş başı yaptık. İşçilerde bir motivasyon oluşmuşken tekrar Kod 29 ile beni işten attılar. Ve bu kez Kod 29’u işçilere açlık ve işsizlik sopası olarak sallamaya başladılar.

Sözlü tacize uğradım

Kod 29 ile işinizden oldunuz. İşten çıkarılmadan önce işverenle aranızda tam olarak neler yaşandı?

Şöyle, ücretsiz izin direnişimizin 31. gününde haklılığımız ve Sinbo yönetiminin Sendikal örgütlenmenin engellendiği bakanlık tarafından tescillenmiş altı TOMİS üyesi olarak iş başı yaptığımızı belirtmiştim. Ancak işçilerden izole on kişilik taşeron ve yevmiyecinin olduğu yeni açılan paketleme bölümüne gönderildik. İtirazımız sonucu üç arkadaşımızı kendi bölümlerine aldırdık. Fakat montajda etkili olduğumuzdan üç kadın işçi olarak, kendi bölümümüze yani montaja alınmadık. Bize “kısa sürede alınacaksınız” denildi. Biz de izole bölümde çalışmaya başladık ama mobbing ve baskı ile birlikte molalarda patron yanlısı işçiler tarafından sözlü taciz hakaret ve tehdide maruz kaldık. Çalıştığımız bölümde kamera olmadığından şikâyetçi olamıyorduk. Ve fabrikanın içerisinde de direnmeye başladık. Bu arada TOMİS’in Sinbo baş temsilcisi olarak ben her sabah iş başı yapmadan önce işçileri sendikalı olmaya çağırıyordum. İşçileri iş kazalarına karşı uyarıyor, diğer hak kayıplarıyla alakalı bilgilendirmelerde bulunuyordum. Tüm bunları mesai saatleri öncesi yapıyor, mesai başladığında işimi düzgün yapıyordum. Bizleri yıldıramayan yönetim (bizler ücretsiz izindeyken bir kadın işçi işe alınmıştı bu kadın bizimle görüşmek istedi görüştük. Bizlere sürekli kimlerin sendikaya üye olduğunu sordu, bir daha görüşmedik.) Sonra mesai bitiminde gördüğümüz aynı işçi kadın, “beni zorla üye yapmaya çalışıyorlar” diye bağırmaya başladı. Biz karşılık vermeden soyunma odasını terk ettik. Servise binerken yine bizi durdurup, yüzlerce işçinin içinde “Göreceksiniz yönetime hesap vereceksiniz bölüm sorumlusuyla seni mahvettireceğim (izole bölümde olduğumuzdan montaj sorumlusu artık bizim sorumlumuz değilken) tehditler ve hakaretler ettiler. Ertesi gün Sinbo yönetimine bir şikâyet dilekçesi yazdım. Yönetimin bas bas bağıran bu işçiyi yönlendirip yönlendirmediklerini sordum. Ancak bir kaç gün sonra İnsan Kaynakları’na (İK) çağırılarak savunmam istendi. Şikâyet ettiğim kişi de beni şikâyet etmiş ve ilginç olan, benim şikâyetçi olduğum ne varsa aynı şeylerle suçlandım! Savunma yazdım. Ve Kod 29 ile işten çıkarıldım. Kendi yazdığım şikâyet dilekçemi hatırlattım, İK bana, “Karşı tarafın asıl şikâyetçi” olduğunu belirtti. Tüm olaylar için kameraların incelenmesini talep ettiğimde ise “incelemeyeceğiz” diyerek keyfi bir yanıt verildi. Yalan belge hazırlamak, organize suç işlemek, iftira atmak konusunda savcılığa suç duyurusunda bulundum. Sadece kullanılan kadın işçiye dava açıldı itiraz ettim asıl suçluların onu yönlendirenler olduğunu ifade ettim.

Yeni bir gelecek için

Peki pandeminin ilk dönemlerini işyerinde nasıl atlattınız? Vardiyalar değişti mi, neler yaşandı?

Üretim arttı ona rağmen bir süre işçi alımı olmadı ve herkesin iş yükü artırıldı. Servislerde hem tam kapasite doluydu ve çoğu serviste ayakta giden işçiler vardı. Değişen tek şey işverenin sermayesi oldu. Önlem adına iş başı bir saat erkene çekildi; 08.00 ile 18.00’dan 07.00 ile 17.00 şeklinde çekildi harika bir önlemdi! Fakat hijyensiz ve güvencesiz çalışma ortamı pandemide de devam etti. 700 işçinin çalıştığı bir fabrikada yıllardır üretim alanlarına ne paspas atılıyor ne temizlik yapılıyordu. Yoğun çalışma temposundayken, bir yandan da temizlik işçilere yaptırılıyor. Günde bir kez yıkanan tuvaletler her yer pis olduğu için çamur içinde kalıyordu. Çoğu zaman peçete ve sabun bulunmuyordu. Hasta işçilere izin verilmiyor, mesai sonrası hastaneye giden işçiler pozitif çıktığında onlarla temaslı olanlar teste gönderilmiyordu. İşçiler kendi çalıştığı alanı kolonya ile temizliyordu.

Hak arayışının kaçıncı günündesiniz? Ne kadar sürecek?

21 Ocak’tan beri işsizim. 233. gündür çadırda eylem yapıyorum. 25/2 Maddesi’nin ve sendikal faaliyetin önündeki engellerin kaldırılması için yeni eylemlikler ürettik üretmeye devam ettiğimiz sürece direniş devam edecek. Mücadele ise hep sürecek.

Şu an geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?

Güvencesiz sigortasız geleceksiz bir yaşamla cezalandırılıyorum. Arkadaşlarımın, sendikamın dayanışması sayesinde temel ihtiyaçlarımı giderebiliyorum.

İş arıyor musunuz? Kod 29 ile işten çıkarıldığınız için iş bulmakta sorun yaşıyor musunuz?

İş başvurusu yaptığım da bazen doğrudan reddediliyor bazen ise cevap gelmiyor. O yüzden artık aramak istemiyorum çünkü Kod 29 ile damgalanmış olma gerçeği ortada.

İşsizlik ve direniş özel hayatınızı nasıl etkiledi?

Hayatım baştan sona kadar değişti. Hayallerim yapmak istediğim her şey bıçak gibi kesildi. Sadece insanca çalışma koşulları istediğim için geleceğim elimden alındı. Ancak mücadele yeni bir gelecek koydu önüme. İnsanca bir yaşam için işçi emekçileri mücadeleye katmak gibi bir sorumluğum var.

Dilbent yaklaşık sekiz aydır çeşitli eylemlerle sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Bu sırada gözaltına da alındınız, neler yaşadınız son dönemlerde?

Ben Sinbo fabrikası önünde direniyorum. Çünkü patronlar işçileri kanıt sunmaksızın “ahlaksızlıkla” suçlayarak Kod 29 ile işten atmaya devam ediyor. Bu hukuksuzluğun son bulması ve işime geri dönebilmek için, bir kadın işçi olarak sekiz aya yakın bir zamandır direniyorum. Bu esnada çeşitli zorluklarla karşılaştım. Çadır kurmam 15 Nisan’dan 15 Mayıs’a kadar yasaklandı. Defalarca gözaltına alındım. Patronların Kod 29 uygulamasını sorgusuz sualsiz onaylayan SGK önünde kendimi zincirledim. Gözaltına alındım. Çıplak aramaya maruz kaldım. Sesimi duyurmak için Ankara’ya yürümek istedim. Hukuksuz ve keyfi yasaklarla engellendim. Yürüyüş boyunca on bir kez gözaltına alındım. Tehdit edildim. Bakanlığa şikâyetlerimizde altı ay içerisinde iki kere denetleme olacağı söylenmişti. Bu şekilde bizleri oyaladılar. Ankara’da Çalışma Bakanlığı’na gittiğimizde ise haklı olduğumuzu ancak hiçbir şey yapamayacaklarını, bağlı oldukları hükümet izin verirse adım atacaklarını söylediler. Altı ay dolmasına rağmen bu kez fesih olduğu için denetlenmesinin mümkün olmadığını söylediler. Bu kadar hukuksuzluğun karşısında hukuki ve fiili meşru mücadele verdim. Anayasal hakkım Sinbo patronu tarafından engellendi, haklarım gasp edildi. Geleceğim elimden alındı. Bu nedenle aylardır Sinbo fabrikası önünde direniyorum.

Fabrikada da kadın örgütlerine ihtiyaç var

Kadın gruplarından ve feministlerden destek alıyor musun? Onlardan beklentin nedir?

Kadın gruplarından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde direniş çadırımızda etkinlik yaptığımızda direnişimizin başlarında destek gördük. Feministler ne yazık ki buradaki mücadeleyi görmedi. Aradığımızda birkaç kez çadır da erkek olup olmadığı da soruldu. Sürecin başından beri yanımda olan sendika temsilcimiz erkekti. Gelmediler. Kadın örgütlerini direnişe destek olma yönünde çok kez çağrılar yaptık tek tek dönüşler oldu. Bazıları toplu bir şekilde geleceğini söyleyip gelmedi. Kadınlar tacize tecavüze uğradığında katledildiğinde çok gündem oluyor ancak iş yerlerinde mücadele eden kadınlar görmezden geliniyor. İsteğimiz kadın gruplarını örgütlerini de yanımızda görmek, kadınların işyerlerindeki mücadelelerini de tüm kadınlara göstermek yaygınlaştırmak istiyoruz. Şunu da söylemek gerekir ki kadınların hayatın her alanında olduğu gibi fabrikalar da üretim alanlarında kadın örgütlerine daha çok ihtiyacı var. Fabrikalarda komiteler ile kadın sorunları daha iyi tartışılabilir. Feministlere ve kadın gruplarına tekrardan seslenmek istiyorum; sizlerin atacağı her adım mücadeleme güç verecektir. Yaşadığım haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı Sinbo fabrikası önünde açtığım direniş çadırına, siz feministleri ve kadın gruplarını dayanışmaya davet ediyorum.

Son olarak şu an geleceğe nasıl bakıyorsun?

İki gelecek var, istediğimiz mi? Dayatılan mı? Ben dayatılan geleceği kabul etmiyorum. İşsizlikle açlıkla sefaletle güvencesizlikle yaşamak zorunda değiliz o yüzden mücadele ediyorum, direniyorum ve her yerde mücadele etme çağrıları yapıyorum. 14 yaşımdan beri çalışan bir kadın işçi olarak şunu söylemeliyim ki, iş yerleri üretim alanları masrafsız toplama kamplarına çevrilmeye çalışılıyor. Kısmen çevrildi de insani bir ufak talebe bile patronlar azgınca saldırıyorlar. Özellikle kadın işçiler iş yerlerinde güvencesiz korunaksız. Yaşamlarımız iş yerlerinde yozlaştırılıyor. Haysiyetini teslim etmeyenler işsizlikle tehdit ediliyor. Hala Kod 29 hukuksuzluğu devam ediyor! Öncü işçiler Kod 29 ile damgalanıyor. Hala daha 25 /2 Maddesi’nin alt kodları ile tacizciler işçi düşmanları 25/2 ile çıkarılmazken tacize uğrayan kadınlar işten çıkarılıyor. Tacize karşı gelen işçiler işten atılıyor hâlâ daha Anayasal haklarını kullanan işçiler “yüz kızartıcı suç işledi denilerek” 25/2 ile işten atılıyor. Patronlar iş yerlerinde savcı da mahkeme de infaz memuru da benim diyor. Nazım Hikmet’in de dediği gibi, burjuvazi kavgaya davet etti bizi, davetleri kabulümüzdür.

Taleplerim

  • Madde 25/2 (kod 29) kaldırılsın!
  • Tüm çalışanlara iş ve gelir güvencesi sağlasın!
  • Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın!  İşimi geri istiyorum!
Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!