2019 yılında Gebze Darıca’da kurulu bulunan VIP Tekstil çalışanları Deriteks Tuzla Şube’de örgütlendikleri için işten atılmıştı. Atılan işçiler 110 gün boyunca fabrika önünde direnerek, sendikalı olarak işe geri dönme mücadelesi vermişti. Direnişe Pandemi koşulları nedeniyle ara verildikten hemen sonra sessiz sedasız bitirilmişti. Direnişteki kadınların yaşamlarına nasıl devam ettiğini merak ederken geçtiğimiz hafta bir sosyal medya paylaşımıyla direnişçilerden Nimet Özkaya’nın maaşına icra konulduğunu öğrendik. Sendikal davayı kaybeden Nimet Özkaya’nın maaşına VIP Tekstil avukatı, avukatlık ücretini tahsil etmek için icra koydurmuş. Avukata 11 bin lira ödemesi gereken Nimet’in maaşının dörtte birine her ay el konulmaya başlanmış. Bu parayı ödeyemeyeceğini ve sendikanın yardımcı olması yönünde defalarca sendika yöneticileri ile görüşen Nimet ekonomik zorluklarla baş başa kalmış durumda.
Adımız lan’dı
Henüz 14 yaşındayken çocuk işçi olarak başladığı “Tekstilde çalışan bir kadın olarak hiçbir değerim yoktu. Çoğu zaman adımız bile yoktu. Adımız lan’dı. Erkeklerin aldığı ücretler bizden hep yüksekti. Bize hiçbir şekilde saygı duyulmuyordu üstelik kuru maaşa talim ediyorduk. Paraya ihtiyacımızın olduğunu, geçindirmek zorunda olduğumuz bir evimiz olduğunu biliyorlardı. Biz mesela evde dört kişiyiz. Babam hasta. Onun en düşükten emekli maaşı var bir de benim çalıştığım. Böyle çalıştık yıllarca. Hakaretler, baskılar son bulsun diye, en azından emeğimin karşılığını alırım, sosyal haklarım olur, söz hakkım olur, daha iyi bir hayat yaşayabilirim, patrona karşı daha güçlü olurum diye sendika üyesi oldum” dediği VIP Tekstil’de 23 yıl çalışmış. Psikolojik baskı, mobbing, cinsel tacizi diğer kadınlarla birlikte yaşamış. “Tekstilde bunları yaşamayan kadın bulamazsınız” diye de ekliyor.
Direnişle ilgili bir şey bilmiyorduk
Örgütlenme sürecinin de çok zor olduğunu anlatan Nimet, kadınların ikna edilmesinin daha zor olduğuna değinerek çıkarılma sürecini özetliyor: “Sendikalı olmak ve örgütlenmekle ilgili çoğunun pek bir fikri yoktu. Sendikanın çalışması da şu şekilde ilerliyordu: Bir an önce üye yapalım, maaşınız bir an önce yükselsin gibi bir anlayış vardı. Ben de ilk defa sendikal bir örgütlenmenin içerisinde yer aldım. Zaten yıllardır VIP’te çalıştığım için artık ustalarla yöneticilerle saygı filan kalmamıştı aramızda. Birçok insan gibi, buradan çıkarılayım da nasıl çıkarılırsam çıkarılayım diyordum. Öyle de oldu. Sendikalı olduğumu hiç gizlememiştim zaten. İnsan kaynakları beni çağırdığında ‘bizim sana hiçbir yanlışımız olmaz. Hakkını sana fazlasıyla vereceğiz’ dedi. Benimle aynı dönemde işe girmiş bir arkadaşıma 90 bin TL tazminat ödeyip çıkarmışlardı. İşsizlik maaşını da elden vermişlerdi. Bana da ‘işsizlik maaşı ile zaman kaybetme. Devlet sana 700-800 lira gibi bir para verecek. Biz sana bu parayı peşin verelim senle bir İkale Sözleşmesi yapalım, kendini garantiye almış olursun’ dediler. Ben imzaladıktan sonra ise ‘Sen artık bize dava açamazsın’ dediler. Biraz dumur oldum tabii. Bir yönlendiren de yoktu bu konuda sendikadan da bilgi alamadım. Tazminatımı en düşükten hesaplayıp 60 bin lira olarak ödediler. Bunu da üç taksit yaptılar.
Ağustos 2019’da işten çıkarılmasına rağmen Kasım ayında direnişe başladığını anlatan Nimet’e, kendisinin anlaşarak çıktığı için direnişe başlaması için çıkış kağıtlarını imzalamadan çıkarılan bir işçi olduğunda direnişe başlanabileceği söylenmiş sendika tarafından. Ama daha önce ister imzala ister imzalama, demiş aynı sendika yetkilileri. Kasım ayında, ceket bölümünde çalışan Kadriye çıkarıldığında evrakları imzalamayınca direnişe başlamışlar. Nimet de direniş çadırında yerini almaya başlamış. “Direnişle ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Kapının önüne iki tane sandalyeyi attık orada oturduk. Her sabah 8.00-9.00 gibi gelip 18.00’e kadar bekliyorduk. Patrona karşı sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. İşten çıkarıldığımızda, sendika avukatlarına vekalet vermemizi söylemişlerdi. Vekalet ücretini de kendim ödeyerek sendikaya gidip dosyamı verdim, incelediler. İkale Sözleşmesi’ni de gördüler. ‘Tamam, sendikal davayı açarız, çok bir sorun görmüyoruz. Sendikal süreçte çıkartılan bir sürü işçi var. Bunların delilleri elimizde olduğu için sendikal davada bir sıkıntı yaşayacağını zannetmiyoruz. Davanı açmaya hazırız’ dediler.
Tamam dedim. Dava açıldı. Direniş sürecinde de devam ediyordu. Bize, herhangi bir ücret ödemeyeceksiniz dava sürecinde demişlerdi. Ama dosya masrafı, vekalet ücreti ve diğerlerini kendi cebimden karşıladım ben. Süreç bitene, dava kazanılana kadar hiçbir ücret ödemeyecektik. Dava bittikten sonra sendikanın avukatı, hesaplamayı yapıp, kendi ücretini düştükten sonra bize almamız gerekeni yatıracaktı.”
Kadınsınız diye birbirinizi kıskanıyorsunuz
Dava süreci başlarken direnişe iki kadın olarak devam ettiklerini söyleyen Nimet, direniş çadırında da birçok sorun yaşandığını, ancak o dönem, örgütlenme süreci zarar görmesin, olumsuzluklar dışarıya yansımasın diye sendika içerisinde saklı kalan birçok tartışma yaşadıklarını belirtiyor. En çok tartıştıkları konunun ise direnişteki işçilerin inisiyatifine yapılan müdahalelerden kaynaklandığını anlatıyor Nimet: “Biz iki kişi direnişteydik. Deriteks’in örgütlü olduğu CPS fabrikasından bir kadın çalışanı yanımıza sendika temsilcisi olarak verdiler. Eskiden VIP’te çalışmış olduğu için onu uygun görmüşler. O arkadaşla ilgili ciddi sıkıntılar yaşadık. Biz, direniş boyunca, sendikaya güven oluşturmaya çalışırken sendikalı olmanın güzel yanlarını anlatmaya çalışırken, temsilci kendini anlatıyordu sadece. Bize sürekli emir veriyordu. Sendikanın o zaman ki şube başkanı da direnişte üç kadın varmış gibi açıklamalar yapıyordu. Her yerde onu konuşturmaya ve öne çıkarmaya çalışıyordu. Başka bir fabrikanın çalışanıydı oysa… Sendika yetkilisi, temsilcisi olur, bunda bir sorun yok. Ama direnişin öznesi bizdik. Hatta bizi bir televizyon kanalından arayıp iki kadın direnişçi olarak konuşturacaklarını söylemişlerdi. Şube başkanı resmen köpürdü. ‘Siz üç kadın çıkacaksınız televizyona neden iki kişi gidiyorsunuz?’ diye… Bazı rahatsızlıklarımız var, sendikaya gidip konuşalım ve çözelim. Bunlar çözülmezse ben direnişe devam etmeyeceğim artık demiştim. Sorunları konuşunca ‘Siz kadın olduğunuz için birbirinizi kıskanıyorsunuz. Normalde böyle biri değil, ama bu süreçte böyle ilerliyor’ dedi.”
Bu süreçte Nimet sendikanın kadın komisyonunda çalışan kadın arkadaşla iletişime geçmek istemiş ama erkekler ona ulaşmasını engellemek için telefonunu bile çeşitli bahanelerle vermek istememişler… “Tanımıyorum ama çok iyi bir kadınmış ona ulaşabilseydim, durum başka türlü olabilirdi belki,” diyor.
Kapılar yüzüme kapandı
Direniş sonrasında geçici işlerde çalışan Nimet iş bulmak konusunda çok zorluk çekmiş. Bu dönemde güvencesiz bile çalışmak zorunda kalmış. İnsanları, işinden, ekmeğinden eden bir örgütçü olduğu yayılmış her tarafa. Direnişte yer aldığı öğrenilince bütün kapılar yüzüne kapanmış, sendikalı işyerlerinden de aynı tepkileri almış ‘ilginç’ bir şekilde. “Direnişte olduğum için bir anda ‘bölücü’ oldum. Fabrika kapatan, insanları işinden, ekmeğinden eden bir insan oldum birden bire. Bunu sendika üyeleri de yaptı örgütlü oldukları fabrikalarda. İş başvurusuna gittiğim her işyerinde, patrona, müdüre veya amire ‘sakın bunu işe almayın, şu fabrikada örgütlenme süreci oldu, sendikal çalışma yürüttü, burada da aynısını yapar’ denilmiş. Mesela direnişten sonra Ismaco’ya gidip başvuru yaptım, kapıdaki adam yüzüme bile bakmadı. Sendika beni ETF’ye yönlendirmişti, orada da aynısını yaşadım. Kapıdan nasıl çıktığımı bilmiyorum. Sekiz ay kadar işsiz kaldım sonuçta. Bunu bir tek ben yaşamadım tabii ki. Örgütlenme çalışması yapan her kadın arkadaşımız yaşadı bunu. Bir süre sigortasız çalıştım, sonra üç ay CPS’de, beş ay Çocuk Abiye’de, sonra bir oyuncak fabrikasında çalıştım. Çalışanlara, benim çok geçimsiz ve çok kavgacı olduğumu söylemişler ben daha işe başlamadan. Barınamadım sonuç itibariyle. Şimdi çalıştığım yerde de patron öğrenmiş. Gözü sürekli üstümde. Burada da sendikal çalışma yapar mı diye izleniyorum.”
Patron sana bir teklif vermiş
Tam yeni bir düzen kurmaya başlamışken sendikal davayı kaybettiğini öğrenen Nimet sendika ve avukatıyla iletişime geçmiş. Çünkü VIP Tekstil avukatı, kendi avukatlık ücretini Nimet’ten tahsil etmek için işlem başlatmış. O dönemdeki şube başkanını aradığında aldığı cevapla ilk şoku yaşamış Nimet. Kendisinden dinleyelim. “Bana ‘Sana iyi olmuş, babanın yerinde olsam seni sopayla kovalarım eve bile almam’ dedi. ‘Bir kurumun yöneticisi olarak benimle nasıl bu şekilde konuşabiliyorsunuz’ dedim. ‘Çünkü sen bunu hak ettin. Patron sana bir teklif vermişti’ dedi. Nasıl bir üsluptur bu düşünebiliyor musunuz? Kadın haklarını dilinden düşürmezlerdi bunlar. Benimle birlikte davaya devam eden beş arkadaş, arabulucuda bu teklifleri kabul etmedi. Ben onları aşıp nasıl kabul edebilirdim ki? Patronun teklifini kabul etmediğim için benimle bu şekilde konuşabileceğini düşünüyor… Sendikanın avukatı beni perşembe günü aradığında ise pazartesi günü hesaba 10.500 TL’yi atmamı söyledi. ‘Bu para bana çok fazla, üç gün içinde istesem de ben bu parayı bulamam’ dediğimde, avukat bana ‘taleplerinizi sendikaya ilettim olumlu karşılamadılar’ dedi. Aynı avukat, adliyeden çıktığımızda, bana ‘Sen 400 lira harç yatırırsan bunu üst mahkemeye taşıyacağız’ demişti. Ben de gönderdim. Sonra bana bir uyarı kağıdı geldiğinde kendisini arayıp bunun ne olduğunu sormuştum. Karşı tarafın avukatının kendi avukatlık ücreti için mahkemeye başvurduğunu, mahkemenin de bu talebi onayladığını söyledi. ‘Ama sen enseyi karartma, üst mahkemeden bu karar dönünce zaten geri alacaksın’ dedi. Avukatın dediğine göre üst mahkemeye gitmişiz ama nasıl icralık oldum bilmiyorum. Şube eski başkanına söylediğimde ise ‘kusura bakma 200-300 lira olsa kendi cebimden çıkarıp vereyim ama sendikadan sana beş kuruş işlemez. Sendikanın bunu verecek durumu yok’ dedi. Şu an maaşımın dörtte birine el konuluyor. Yedi ay bu şekilde devam edecek. Ağırıma giden diğer şey de şu oldu. Bu durumla karşılaştığımda şube başkanına ‘Ben sizin direnişçiniz değil miyim, bunu bana ödetmek zorunda mısınız? Siz ödeyin, üst mahkemeden kazandığımızda size geri ödeyeyim’ dediğimde ‘Sen zaten patronla anlaşıp hakkını hukukunu fazlasıyla almıştın. Sen geldin yanımızda oturdun direniş çadırında. Biz sana kalk git mi deseydik’ diye bir cevap verdi. Bunu hiçbir şekilde anlamlandıramadım. Direnişteyken gayet iyiydim. Hiçbir sorun yoktu. Bireysel değildik, ta ki direniş bitene kadar. Sonra ne oldu da ben kendi başıma olmuş oldum?”
Dava süreciyle ilgili yapılan bilgilendirmelerde, kazanacağına dair konuşmalar yapıldığını dile getiren Nimet, olası riskleri bilmiş olsa belki dava açmayabileceğini söylüyor. “Bu davayı kaybedeceğime dair uyarıda bulunulmuş olsaydı, ısrar etmezdim. Onların o zaman anlattığı haliyle küçük bir ihtimal bile yoktu. Söylemiş olsalardı eğer kaybedeceğimi bildiğim bir davada ısrar etmezdim. Şimdi, o günlerde uyardıklarını söylüyorlar. Şuursuz biriyim demek ki. Bizim direnişe 200 bin lira masraf yaptıklarını, bu masrafları ceplerinden karşıladıklarını söyleyen adamlar en doğrusunu biliyorlar ama.”
Paylaşımı kaldır
Ortada kalmış hissiyle, sosyal medya hesaplarından, yaşadıklarını üstü kapalı bir şekilde paylaşan Nimet’i sendikanın örgütlenme uzmanı aramış. Paylaşımının doğru olmadığını söyleyerek kaldırmasını istemiş. Ancak bu şekilde kendisine yardımcı olabileceğini eklemiş. “Çorap atölyelerinde örgütlenme süreci içerisinde oldukları için çalışmalarına zarar verecek bir paylaşım olduğunu söyledi. ‘Benim bağlantılarım var, bu konuda sana yardımcı olmaya çalışacağım’ dedi. Paylaşımı kaldırdım. Sonrasında dört kişiyle bir toplantı yaptırdı. Örgütlenme uzmanı, o toplantıda ‘Sen benimle birlikte gelirsin, kurumları birlikte dolaşırız. Durumunu anlatırız. Artık gönüllerinden ne koparsa’ dedi. ‘Babanın yerinde olsam seni sopayla kovalardım, eve bile almazdım’ diyen şube başkanı da bu önerinin üzerine atladı. ‘Sen bunu başlatırsan 50-100 TL ne gerekiyorsa ben bile vermeye hazırım’ dedi bana. Hangi kurumlar, vakıf mı, dernek mi bilmiyorum. Dayanışmalar nasıl toplanıyor bildiğim konular değil. Ama anladığım kadarıyla, ben, dilenci gibi kapı kapı dolaşıp 11 bin TL’yi toplayacağım. Kabul etmedim tabii. Düşünsenize ne kadar onur kırıcı benim için. Yine aynı başkan ‘Nimet, davayı kazansaydı benim cebime mi girecekti sanki? Şimdi gitsin ödesin’ demiş. Böyle bir mantık olabilir mi? Bu kafadaki adamlar nasıl benim mağduriyetimi giderecekler? 200-300 lira olsa ceplerinden vereceklermiş. Bu para için zaten onlara tenezzül etmem ben. Ama ödeyemeyeceğim bir borçla karşı karşıyayım. Sendikanın bana sahip çıkması lazımken, çözüm üretmesi gerekirken gördüğüm muameleye bak.”
Yönetimlerin sürekli yenilenmesi lazım
Sendikal mücadeleye bakışının değiştiğini ve artık bazı sendikalara ve sendikacılara güven duymadığını vurgulayan Nimet, sendikalardaki hakim anlayışlardan dolayı kimseye, gönül rahatlığıyla, sendikalı olun diyemediğini belirtiyor. “Kime güveneyim? 23 sene çalıştığım işyerinin patronuna kafa tuttum sendikaya güvenerek. Şimdi yüzüme bile bakmıyorlar. Sosyal medyada paylaşımlarımı görüp beni engellediler. Ben bir sendikayı temsil ederken böyle bir borçla ortada kaldım. Yeni bir örgütlenmeye neden girişeyim? Nasıl girişeyim? Geçimimi nasıl devam ettirebilirim yeniden aynı süreci yaşarsam? Şimdi haftanın altı günü fazla mesailerle çalışarak borçları kapatmaya çalışıyorum. Bu kafaların değişmesi lazım. Bir kurumun aynı kişilerin etrafında dönmemesi lazım. Bir yönetim sadece bir dönem olmalı. Yenilenmesi lazım, sürekli eğitimler verilmesi lazım. 25 yıldır yöneticiler 70 yıllık sendikada. 70 yıldır mücadele eden bir sendikanın ‘yaa bizim bu örgütlenmede eksikliklerimiz oldu’ demesi bana hiç mantıklı gelmiyor. Nerede bu 70 yıllık deneyim? Direniş döneminde bir sürü insanla tanıştım, güzel dostluklar kurdum. Güzel olan yanı buydu. Direniş güzeldir, direneni güzelleştirir, insana çok şey katıyor. Ama doğru insanlarla. Herkese ‘sendikalı olun, örgütlenin’ diyebilirdim. Ama bu sendikacıları, sendikal anlayışı düşündüğümde artık tereddüt ediyorum. ”
Örgütlenme ve direniş süreçlerinde aktif olarak yer alan kadın işçilerin sendikacılarla ve sendikal anlayışlarla yaşadıkları sorunların yabancısı değiliz. Kadınların yalnızlaştırıldığına ve olanaklardan mahrum bırakıldığına da çokça tanık olduk. Kamuoyuna duyurulmadan kapatılmaya çalışılan sorunların merkezinde kadın işçilerin kişilik problemleri olduğuna dair söylemlere de elbette. Uzunca bir zamandır kendi içimizde sorduğumuz ‘direniş süreci sonlandıktan sonra nereye kayboluyor bu işçi kadınlar, neden bir anda görünmez oluyorlar’ sorusunu Nimet’in yaşadıkları cevaplamış oldu bir yanıyla.
* Nimet, sendikacılar tarafından da kendisine dava açılma ihtimalini gözeterek, isimlerini, bizde, şimdilik saklı kalması kaydıyla verdi.