DİSK Genel Başkanlığı’na aday olan Muzaffer Çetin: “Temsil hakkı istedim”

Muzaffer Çetin ismine bakmayın yıllardır ‘portifçilik’ yapan bir kadın işçi. Çalıştığı fabrikalarda sendikayı getirmiş, Nakliyat-İş Eskişehir Şube’de kadın komitesi oluşturmuş kadınlarla birlikte. Tüm engellemelere ve yok sayılmaya rağmen DİSK Genel Başkanlığı’na aday oldu 17. Olağan Genel Kurul’da. Seçilmedi tabii. Ama cesareti takdire şayandı.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) geçtiğimiz haftalarda 17. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Genel Başkan’ın Arzu Çerkezoğlu olarak kaldığı 7 kişilik yönetimde bazı isimler değişmiş oldu. Sendikal baraja takılmayan sendikaların genel başkanlarının ağırlıklı olarak yer aldığı yönetime aday isimlerden biri lojistik depo işçisi Muzaffer Çetin oldu. Forklift operatörü olarak Eskişehir Sarp Lojistik’te çalışan Muzaffer yıllardır Nakliyat-İş Sendikası’na üye kadın bir işçi. Nakliyat-İş’in Eskişehir’de kadın komitesini kuran kadındı aynı zamanda. Seçilememesine değil genel kurulda uğradığı muameleye üzülmüş Muzaffer. Konfederasyona bağlı sendikalardan yalnızca sendika barajını aşmış olanların temsiliyet hakkı kazanmasına da itiraz etmek için aday olmasına rağmen haksız ithamlara maruz kalmış. Kendisine ulaşarak tanımak istedik.

42 yaşındaki Muzaffer bir çocuk annesi ve üniversite mezunu. 2014 yılında İŞKUR ve ETİ fabrikalarının ortaklaşa yürüttüğü “Kadın Forklift Operatörü” projesine başvurarak iş makinesi operatörü olmuş. Sendikal mücadeleyle tanışması da aynı yıla denk geliyor.

10 yıldır lojistik depolarda çalışan Muzaffer sendikalarla tanışma sürecini anlatmaya başlıyor: “2014 yılında fabrikamızın içinde sendikalaşma çabası içerisine girdik. Bir sürü sıkıntılar yaşadık, resmen bir savaş verdik. Arkadaşlarımızı işten çıkardılar. Onları tekrar işe aldırmaya çalıştık… Burada yolumuz Nakliyat-İş ile kesişti. Ortak mücadele yürüttük ve arkadaşlarımızı işe geri aldırabildik. Anlaşmalar yapıldı, yeterli çoğunluğa ulaşmaya çalıştık. Tabii biz bu arada içeride bayan olarak da ayrı bir savaş veriyorduk. Ortamlar malum. 100 işçinin arasında 10 kadın olarak çalışıyorduk. Erkeklerin karşısında kendinizi ispatlamaya çalışıyorsunuz. Hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak. Mesela yeri geliyor yemekte sıra vermiyor ya da ‘benim makinem’ diyor makine vermiyor sana. Dar aralıklardan geçen yengeç makinesi var mesela. Yan yana geçerken sizin makinenize çarpıyorlar. İster istemez iş kazası geçiriyorsunuz, ne bileyim ürün taşırken gelip çarpıyor hata yapmana sebep oluyorlar… Bizim buraya gelmemiz erkekleri şöyle rahatsız etti. ‘Biz işimizden olacağız.’ Çünkü kadınlar buraya gelecek beğenilecek, kendilerini kanıtlayacaklar ve kadın sektörüne dönüşecek burası. Atılma korkusuyla ister istemez değişik hal ve hareketler içerisine giriyorlar tabii ki. Biz ne zaman sendikalaşmaya başladık o zaman nasıl koruma altına alınabileceğimizi bize yol göstererek öğrettiler.”

“Sadece işyerinde çalışan işçiler değiliz”

10 yıl içerisinde farklı birkaç fabrikada çalışmış olan Muzaffer yeniden ETİ bünyesinde gıda deposu olarak kullanılan Sarp Lojistik’te işe başlamış. Önceleri 130 kadın forklift operatörünün çalıştığı depoda şu an 30 kadın kalmışlar. Sebebini sorduğumuzda Pandemi ve eviçi bakım emeği yükünün kadınları ücretli çalışma yaşamından kopardığı gerçeği çıkıyor karşımıza. “Zaman içerisinde bu fabrika kapasite olarak büyüdü ve çalışan sayısı arttı. Kadınların sayısı da artmış oldu. Covid dönemi biz yaklaşık 2-2,5 kat büyüdük. Artan iş yoğunluğu stres yaratıyordu. Çünkü gıda sektörü olduğumuz için devamlı sevkiyatımız var. Sevkiyat durmadığı için de erkeklerle ‘eşit’ şartlarda çalışmak zorunda kalıyoruz. Evde de devam ediyoruz hayatımıza. Biz sadece işyerinde çalışan işçiler değiliz. İki ortamı da idare etmek gerçekten zorlu bir süreç. Ailesine, evine bakmak zorunda kalan arkadaşlarımız ayrılmak zorunda kaldılar zaman içerisinde. Bir kısmı şu an başka fabrikalarda çalışıyor. Diğerleri anneye babaya bakıyor diyebilirim.”

Gıda fabrikası olunca soğuk depolarda çalışma koşullarının kadın forkliftçileri ne derece zorladığını öğrenmek istiyoruz doğallığında. Soğuğun kendileri için sorun olmaktan çıktığını anlatan Muzaffer, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri için de yürüttükleri mücadeleden her defasında kazanımla çıktıklarını anlatıyor. Nöbetleşe ve dönüşümlü çalışmakla başlamışlar önce. İş kıyafetleri için soğuğa daha fazla dirençli olanlar tercih edilmiş. Araç koltukları ısıtıcılı yapılmış. Araçlara kılıf geçirilmiş… Bir forkliftçi olarak hatta kendi ifademizle portifçi olarak imrenerek dinledim desem yeridir.

Tabi yapılan tüm iyileştirmelerin sendikayla birlikte örgütlü mücadele yürüten işçilerin kazanımı olduğuna dikkat çekiyor Muzaffer. Yoksa hangi patron ‘durduk yere’ neden girsin bu masrafların altına? Sendikalı olmanın bir ayrıcalık olduğuna Muzaffer de değiniyor sık sık. Hem işçilerin özgüveninin arttığını hem de keyifli çalışma ortamı yarattıklarını dillendiriyor daha çok.

Kadınların temsilciliğini kabul etmediler

Tüm bu süreç boyunca edindikleri deneyimi Eskişehir Şube’ye bağlı olan bir kadın komisyonu kurarak ilerletmeye devam ediyorlar. Çeşitli etkinlikler ve eğitimlerle bir araya gelen kadın işçilerin daha da güçlendiğini belirtiyor Muzaffer. Sendikal mücadeleye de gittikçe ısınmaya başladıklarını ekliyor. Hâlâ karşılarına çıkan bazı engelleri anlatmadan geçmek istemiyor. Sendika temsilcisi olan kadınlara yönelik olumsuz söylemler ve davranışlar azalmış olsa da “yaşanıyor tabi” diyor. “ Kadın olduğunuz için erkekler ‘niye erkek temsilci çıkmadı da kadın çıktı’ diyorlar. ‘Niye bizim adımıza konuşuyor’ muhabbeti de oluyor. Yani aslında zor, kadın olmak bir kere çok zor. Ama yine de bunun savaşını vererek bir şekilde baş etmeye çalışıyoruz. Benden daha önceki zaman dilimlerinde olan kadın temsilci arkadaşlarımızı ya kırmış ya da incitmişler. Bir şeyler olmuş, birlikteliği sağlayamamışlar. Bugün eskisi kadar yaşamıyoruz. Ben zaten şu an temsilci değilim, kadın komitesindeyim. Orada bunları yaşamıyorum.”

Genel başkanlık gibi iddialı bir göreve talip olma nedenlerinin başında ayrımcılığın geldiğini dile getiriyor Muzaffer. Konfederasyonun onlarca yıldır kadın işçilere yönelik ortak politikalar oluşturamadığını ve bu konuda yetersiz olduğunu anlatıyor önce. “Öncelikle her sektörün kendine göre zorlukları var. Ben gıda sektöründe çalışıyorum. Belki benim şartlarım biraz daha iyi. Ama bir metal sektöründe çalışan arkadaşımız, ne bileyim bir sağlık sektöründe çalışan arkadaşımızın kendi çalışma alanına göre farklı sıkıntıları ve sorunları var. Bunu dile getirebilecek kadın sayısı az. İzlediniz mi bilmiyorum? Genel kurulda sabah 9.00’dan akşam 20.00’ye kadar herkesi dinledim. Maalesef ben kürsüye çıktığımda dinlemediler bile. Bir kargaşa oldu salonda. Basın-İş’ten bir arkadaşımız susturmuştu salondaki karışıklığı… Ses getirmesi açısından, konuşmamın iyi olacağını düşünüyordum. Olmaması beni çok üzdü. Toplasanız belki 12-13 kişi vardı beni dinleyen. Aday olma nedenlerimi öğrenmeye çalışan… Arkadaşlar salonu terk etmeyi tercih ettiler, yemek yemeye gittiler. Genel kurulda kadınların sayısının ‘fazla’ olması yetmiyormuş demek ki. Sevmeseniz bile kürsüde biri konuşurken -kadın-erkek fark etmez- arkanızı dönüp o kadar büyük bir toplulukla gidemezsiniz… Ben oraya kimsenin karşısına rakip olarak gitmemiştim. Selam verir aynı masada oturur yemeğimi de yerim onlarla. Ama eleştirilerimi de yaparım. Eleştirinin olmadığı bir yapıya nasıl demokratik diyebilirsiniz? Ben konfederasyonlarda temsil edilmeyen işçilerin sesini duyurmaya, bu sesi büyütmeye çalıştım. Maalesef hoş olmayan bir dirençle karşılaştık.”

“Benim hayatım üç-beş tane insanın elinde”

Üst yönetime aday olma nedenlerini anlatmaya devam ediyor Muzaffer: “DİSK’in şu anki yapısının ve yönetim anlayışının işçiden uzaklaştığını düşünüyorum. Zamanında Taksim’i doldurup, devasa işçi kitleleriyle alanlara dökülen bir yapıda değil artık… Özellikle Covid sonrası para babaları, sarı sendikacılar sayesinde parasına para katarken nedense ben işçi maaşımda bu kadar büyümeye, işçi haklarımda bu kadar büyümeye gitmedim. Genel kurul öncesinde başkanlarla oturup konuştuğumuzda aday olma fikri DİSK’in tarihsel görevini hatırlatma iddiasıyla ortaya çıkmış oldu. Birlikte aldık kararı. Aramızdan birini aday çıkarıp baraj altı sendikalardaki işçilerin sorunlarına da dikkat çekmemiz gerektiğini düşündük. Bizi duysunlar istedik. Biz buralarda birçok faaliyet yapıyoruz, eylem yapıyoruz. Maalesef üst yönetimden bizlere bir geri dönüş yok. Ne kendi yayın organlarında paylaşıyorlar ne de temsiliyet hakkımız var. Genel yönetimler, üye sayısı en fazla olan üç-dört tane büyük sendikanın elinde dönüyor. Diğer sendikalar neden görünmüyor? Biz küçüğüz diye bizim sözümüz yok mu? DİSK onların elinde dönecekse, canları istediğinde bizi görecek canları istemediğinde görmezlikten gelecekse ne anlamı kaldı? Benim hayatım üç-beş tane insanın elinde yani. Bunları konuşmanın bir aracı oldu başkan adaylığı. Ama dinlemediler, salonu terk ettiler.”

Muzaffer genel kurul salonunda bir araya gelen delege kadınların da onu görmediğinden yakınıyor. Bunun yaralayıcı olduğunu dile getiren Muzaffer’i dinliyoruz: “Kadınlar el ele tutuştu ve bir sloganlar atıp, fotoğraf çektirdiler. Ben de çektim ve kendi sayfamda paylaştım. Ne kadar üzücü ki beni aralarına katmadılar. Ben düşmanları değilim. Ne kadar sevilmeliyim bilemedim. Hatta bir kadın kürsüde yaptığı konuşmada o kadar sorunun arasında beni eleştirdi. ‘Bir kadının karşısına aday olarak çıkmamalıydı’ dedi. ‘Rakip’ de olsam gelip en azından cesaretimden dolayı tebrik etmelerini isterdim. Buna üzüldüm gerçekten.”

Örgütlü oldukları fabrikaların sözleşme dönemlerinin yaklaştığını, bazı fabrikalarda görüşmelerin başladığını anlatan Muzaffer, mücadeleyi buralarda sürdüreceklerini vurguluyor. Daha da güzel kazanımların olacağına dair umutlu olduğunu dile getiren Muzaffer son olarak bizim aracılığımızla da DİSK yönetimine sesleniyor: “Eşit bir şekilde kimseyi kırmadan, incitmeden, bir arada mücadeleyi yükseltelim. Fabrikalar birkaç kat büyüdü, asgari ücret nerede kaldı? İnsanların geçim sıkıntısı nerede kaldı? İşçiler bu masalarda söz sahibi olmak istiyor. Sorunlar bir günde çözülmeyecek. Kimse yapmadı, etmedi demek de istemiyorum. Ama o masada benim sözüm yoksa bunun artık kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunu söyleyecek bir başkana, yönetime ihtiyacımız var.” Yanlış mı?

Paylaş:

Benzer İçerikler

İşçilerin hoşnutsuzluğu, ağırkanlı konfederasyonları da eylem süreçlerine zorluyor. Daha önce Türk-İş bir eylem takvimi açıklayıp harekete geçerken DİSK de “Gelirde, Vergide ve Ülkede Adalet” diyerek bir eylem planı oluşturdu. 25 Eylül’de İstanbul’da gerçekleşecek büyük işçi buluşması öncesi konuştuğumuz DİSK’li kadınlar, bu eylemi ve sendikaların tutumlarını yetersiz ama önemli buluyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
“Ben 19 yaşındaydım, ilk defa işe girmiştim. Çoluk çocuk diyeceğimiz arkadaşlar vardı. En yaşlısı bendim diyebilirim. 13-14 yaşında çalışan kızlar vardı. Kimisi ablasının kimisi annesinin nüfus kağıdıyla işe girmişlerdi. Daha sonra bir hak tanındı. Herkes kendi gerçek kimliğiyle devam etti işe. Böylesi bayanlarla katıldık yürüyüşe. Asıl olarak 15-16 Haziran Yürüyüşü’nden sonra bilinç kazanmaya başladık.”
Taban maaş hakkının Öğretmenlik Meslek Kanunu’na eklenmesini isteyen özel sektörde çalışan öğretmenler İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde Eğitim Nöbeti tutuyor. MEB’in taleplerini görmezden geldiği öğretmenler baskılara rağmen eylemlerine devam ediyor. Kreş, regl izni, servis, eşdeğerde işe eşit ücret talep eden kadın öğretmenler güvenceli çalışmak istiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!