Doğum fotoğrafçılarına komisyon darbesi

Bir insanın dünyaya geldiği ilk anlara şahitlik ederek, o çok özel anı fotoğraflayıp ölümsüzleştiren doğum fotoğrafçısı Aynur Akçay, işini severek yapıyor. Ancak pandemi, hastanelerde mesai harcayan pek çok sağlık çalışanı gibi doğum fotoğrafçılarını da olumsuz etkilemiş. Akçay, “Aşı ve PCR testi yaptırmamıza rağmen her hastaneye giremiyoruz. Bazı hastaneler komisyon anlaşması yapmayan fotoğrafçıyı hastaneye almıyor” diyor
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com
Gülay Fırat glyfirat@gmail.com

Bir insanın dünyaya geldiği ilk anlara şahitlik ederek, o çok özel anı fotoğraflayıp ölümsüzleştiren doğum fotoğrafçısı Aynur Akçay, işini severek yapıyor. Ancak pandemi, hastanelerde mesai harcayan pek çok sağlık çalışanı gibi doğum fotoğrafçılarını da olumsuz etkilemiş. Akçay, “Aşı ve PCR testi yaptırmamıza rağmen her hastaneye giremiyoruz. Bazı hastaneler komisyon anlaşması yapmayan fotoğrafçıyı hastaneye almıyor” diyor

Son yılların gözde mesleklerinden doğum fotoğrafçılığına özellikle kadınlar ilgi gösteriyor. İnternette küçük bir arama yaptığınızda karşınıza birbirinden bağımsız yüzlerce kadın doğum fotoğrafçısı çıkıyor. İşini heyecan verici olarak niteleyen doğum fotoğrafçısı Aynur Akçay, “Bir ailenin en mutlu anına şahitlik ediyor olmak tarifsiz. O duygusal anlarda bazen birlikte gülüyor, bazen de sevinçten birlikte ağlıyoruz” diye konuşuyor.

Aynur Akçay, 34 yaşında iki çocuk annesi bir kadın. Üniversitede işletme okumuş. Okul yıllarından evlenip de ilk çocuğunu kucağına alana dek muhasebe, mağazacılık ve bilgi işlem gibi farklı işlerde çalışmış. Evde oturmayı sevmediğini söyleyen Akçay şöyle anlatıyor: “Ev hanımlarına çok saygı duyuyorum ama ben ev hanımlığını pek sevmiyorum. Hep farklı bir şeyler yapma gereksinimi duyuyorum. Çocuk sahibi olduktan sonra, bebek olmadan önceki çalışma hayatınıza dönemiyorsunuz. Bebeğinize zaman ayırmanız, onunla ilgilenmeniz gerekiyor. Ben ilk kızım olduktan sonra bir süre eşimin mağazasında çalıştım. İlk kızım şu an dokuz yaşında. Ona hamileyken doğum fotoğrafçısı aramıştım ama ne yazık ki o dönem çok az kişi bu işi yapıyordu. Bu yüzden bu isteğim gerçekleşemedi. Derken ikinci hamileliğimde, yani beş yıl önce bu amacıma ulaştım. Bir doğum fotoğrafçısı ile küçük kızımın doğum anını ölümsüzleştirmeyi başardık. ”

Fotoğraf çekmeyi her zaman sevdiğini belirten Akçay’ın doğum fotoğrafçılığına profesyonel olarak ilgi duyması ise ikinci kızının doğumundan sonra olmuş: “Çocuklarımın büyümesini kaydetmek için sık sık fotoğraflarını çekiyordum. Hatta kendi çektiğim fotoğraflarla yetinmeyerek bazen fotoğrafçıya gidip ayrıca stüdyo ortamında fotoğraflarını çektiriyordum. İşte en sevdiğim hobim olan fotoğraf çekmek bir arkadaşımın da katkısıyla mesleğim oldu. Dört yıldır doğum fotoğrafçısı olarak aktif olarak çalışıyorum.”

Çekimler anne hamileyken başlar

Küçük kızı bir yaşına geldiğinde, özel bir kurumdan doğum fotoğrafçılığı eğitimi alan Akçay, “Bu eğitimde hem temel fotoğrafçılık hem de doğum fotoğrafçılığı eğitimi veriliyor. Sonrasında bilgisayar kısmında fotoshop ve tasarım dersleri de var. Ayrıca pazarlama için de ayrı bir eğitimden geçiyorsunuz. İşte ben tüm bu eğitimlerimi tamamladıktan sonra bu işi meslek olarak yapmaya başladım” diyor.

Bu zaman zarfında sayısız bebeğin doğumuna şahitlik ettiğini belirten Akçay, “Onların doğum anını çektiğim fotoğraflarla ölümsüzleştirdim. Zaten iş, anne henüz hamileyken başlar. Hamileliğin 28 veya 32’nci haftasında çekimler başlar. Sonrasında doğum çekimi ve aile isterse yeni doğan ve 1 yaş çekimi olarak devam eder. Doğum çekimi hastanede, yeni doğan ise bebek 5 ila 15 günlükken yapılan ayrı bir çekimdir. Bu konseptli bir çekimdir ve bebeklere farklı kostümler, taçlar takılır;  özel yataklarda çekimleri yapılır” diye konuşuyor.

Doğuma giren baba heyecandan bayıldı

Aynur Akçay mesleğinin heyecan verici olduğu kadar da sabır işi de olduğunu vurguluyor. Mesela gece sıcak yatağınızda uyurken gelen telefonla fişek gibi yataktan fırlayıp hastaneye gitmek, normal doğumlarda bütün aileyle birlikte sabahlara kadar uyanık kalıp bebeğin dünyaya gelişini beklemek gibi zorlukları da var bu işin.

.

Akçay sıra dışı mesleğinin inceliklerini şöyle anlatıyor:

“Bebek doğumu her zaman sezaryenle olmuyor. Normal doğumda ise çeşitli zorluklar, stresler illaki yaşanıyor.  Mesela normal doğumlar çoğunlukla geceleri olur. Gece gündüz demeden hemen hastaneye giderek, doğumların fotoğrafını çekiyoruz. Bazı doğumlarda bebek zor gelir, o zamanlarda da aileyle birlikte heyecanla bekliyoruz. Hastanede sabahladığım çok olmuştur yani. Gerçekten bebek sahibi olmak çok heyecanlı bir süreç. Çok heyecanlanan anneyi veya babayı sakinleştirmeye çalıştığım da oluyor. Doğum sancılarının başladığı an, en stresli zaman. Öyle anlarda kendimi çok ön plana çıkarmam. Anne ve babayı rahatsız etmeden, uzaktan doğal fotoğraflar almaya çalışırım. Çünkü bebek geleceği zaman sancıdan dolayı büyük stres yaşıyorlar.”

Bu stres ve heyecana ilişkin şüphesiz çok anısı var Akçay’ın. Örneğin bir keresinde baba doğumhanede heyecandan bayılmış. Panik yaşanmış. “Tabii tüm bu beklenmeyen, panik yaratan şeyler bebek doğduktan sonra hafızalarda tatlı bir anı oluyor” diyor Akçay; “Yani ikinci gün bunlara gülüyoruz ama o an bayağı bir stresli geçiyor tabii. Bense işim gereği her zaman bebeğe odaklanıyorum.”

Ben işteyken çocuklara eşim bakıyor

Aynur Akçay’ı dinlerken bile heyecanlanıyor insan, gerçekten adrenalini bol bir mesleği var. Öte yandan ister istemez insan meraklanıyor, o hastanede fotoğraf çekerken iki küçük kızına kim bakıyor? Yanıtı ilk önce, “Eşim!” oluyor Akçay’ın, sonrasında şöyle devam ediyor: “İşimin saati olmaması, teferruatlı olması yüzünden çocuklara babaları veya benim ailem bakıyor. Yani eğer işim gece ise eşim çocuklara bakıyor. Sağ olsun en büyük destekçim, yardımcım. Ama eğer gündüzse ve okul saati dışında bir zamansa, o zaman da çocuklar anneanneye veya teyzeye gidiyor. Aile dayanışması oluyor.”

Home-ofis çalıştığını belirten Akçay, çekimler dışında kalan işleri evinden yürüttüğünü belirtiyor. Pek çok bireysel çalışan kadın gibi kayıt dışı çalışmıyor ama. Geleceğini düşünerek sigortasını yaptırdığını belirten Akçay, “Ben, vergi dairesine kayıtlıyım. Basit usul sistemine bağlıyım. Yani normalde vergiden muafım, devlet yıllık belli bir gelire kadar vergi muafiyeti hakkı tanıyor. Ancak eşimin kendi işyeri olduğu için, vergi levhasına yapılacağı işler altında fotoğrafçılığı da ekleyerek beni sigortaladı. Basit usul olduğum için ben de o şekilde sigortamı ödüyorum” şeklinde konuşuyor.

Bazı hastaneler komisyon istiyor

Her aileye 150-200 kare fotoğraf çektiğini belirten Akçay, pandeminin ilk döneminde işlerin bıçak gibi kesildiğini anlatıyor. Ailelerin hastalıktan çekinerek çekimlerden vazgeçmesi bir yana bir de doğum fotoğrafçılarının hastaneye girişinin yasaklanması var.  Kısıtlamalar kalktıktan sonra bile her hastaneye kolayca giremediklerini söyleyen Akçay bunun nedenini şöyle anlatıyor:

.

“İlk zamanlar tüm hastanelere girişimiz yasaklandı. Kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte bazı hastanelerde aşılı ve PCR testiyle çekime girmemize izin veriliyor. Fakat yine de her hastaneye girip çıkamıyoruz. O zaman sadece ev ve stüdyo çekimleri yapabiliyoruz. Maalesef, bazı hastaneler pandemi sürecinde belli bir yüzde ile anlaştıkları doğum fotoğrafçılarıyla çalışmaya başladı. Böylece hastane ile anlaşan doğum fotoğrafçısı, çektiği fotoğraflar üzerinden hastaneye ücret veriyor. Bunu kabul edene bir şey diyemem. Belki memnun oluyordur hani ‘Sürekli işim olsun’ diye, komisyon vermeye razı olur. Ben tercih etmiyorum. Şu an vergiden muafım ama ileride işimi büyütmek istiyorum. Zaten devlete vergimi vereceğim, niye kendi çalıştığım paydan hastaneye vereyim? Zaten çok zor ve az kazanıyoruz. Ben gerçekten zorlu mesaisi olan bu işten kazandığım ücreti hastaneyle paylaşmak istemiyorum. Bu yüzden anlaşma yapmadım. O zaman da aile beni seçse bile hastane kendi fotoğrafçısı için diretirse çekime giremiyorum.”

Hastanelerin düğün salonları gibi kendi belirledikleri fotoğrafçılarıyla çalışmak arzusunun ailelerin hoşuna gitmediğini de aktaran Akçay, “Çeşitli referanslarla kendi doğum fotoğraflarını çekmemi isteyen aileler, doğum yapacakları hastane beni içeri almazsa, hastanenin anlaştığı fotoğrafçılarla çalışmak zorunda kalabiliyor. Bu aslında her zaman verimli olmayabiliyor; çünkü bazen aralarında enerji tutmuyor veya hastane kanalıyla önerilen doğum fotoğrafçısının işini beğenmeyebiliyorlar. Hastanelerin kısıtlaması olduğunda ben ailelere fotoğraf çekimi için izin almalarını öneriyorum. Anlayamadığım şey şu: Benim her şeyim mevcut; sertifikam var,  yasal çalışıyorum. Emeğimi de paylaşmak zorunda mıyım?”

Yapılan uygulamanın yanlış olduğunu belirten Akçay, “Eğer hastane doğum fotoğrafları için bana izin vermiyorsa, kendi anlaştığı fotoğrafçısına da izin vermemeli! Öğrendiğim kadarıyla hastane fotoğrafçısı olunca devamlı PCR testi istenmiyormuş. Oysa ben her iş için aşılı olduğum halde test yaptırıyorum. Hastanenin anlaştığı fotoğrafçının dışarıdan bu hastalığı kaparak hastaneye getirmeyeceği ne malum? Ben aşımı da yaptırdım, testleri de yaptırıyorum. Bu tavrı doğru bulmuyorum” diyor.

Mücadeleye devam

Doğum sürecinin duygusal bir süreç olduğuna değinen Aktay, “Örneğin her bebek sağlıklı olmuyor. Erken doğumlar çok zor oluyor. Bebekler kuvözde kalıyor. Çekimleri erteliyoruz. Mesela bir bebeğin beyninde sorun vardı. O zaman kendi yaptığınız meslek geri planda kalıyor. Duygular daha belirgin oluyor” ifadelerini kullanıyor.

Müşterilerin doğum fotoğrafçılığı hizmetini keyfi bir harcama olarak gördükleri için indirim isteyebildiklerini de söyleyen Akçay, “Ancak herkes gibi biz de doların yükselmesinden olumsuz etkileniyoruz. Öte yandan evlatlarının dünyaya gelişinin fotoğraflarla ölümsüzleştiğini gördüklerinde, yapılan işten çok memnun olup bana, ‘Gerçekten unutulmaz bir hatıra bıraktınız’ diyenler oluyor. Bu da yine manevi anlamda beni yürekten etkiliyor” diye konuşuyor.

Aynur Akçay,  son olarak şunları söylüyor: “Zaten çeşitli güçlükleri olan bu işte pandemide zorluklar arttı. Ama mücadele ediyorum, edeceğim. İşimi severek yapıyorum ve yapabildiğim kadar, yani nereye kadar gidebilirsem devam etmek istiyorum. Dediğim gibi çok sabır işi, stresli bir ortam. Ama ben bebekleri çok seviyorum. Bebek doğduğu zaman anne ve babanın yüzünde beliren duygusallık, beni çok etkiliyor. Bazen kendi doğumlarım aklıma geliyor.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Tatil öncesi meclise getirilmesi beklenen 9. Yargı Paketi’nin içindeki “etki ajanlığı” düzenlemesinin kadın ve LGBTİ+’ların güçlenme ve dayanışma mekanizmalarını nasıl etkileyeceğini Mor Çatı ve Kadının İnsan Hakları Derneği ile konuştuk.
Düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, yoksullaşma 2023’de kadın işçi yaşamına damgasını vurdu. Grev ve direnişlerde kadın işçiler en öndeydi. Kadınların kadın işçilerin mücadelesi 2024’te de devam edecek. Herkese mutlu ve dayanışma dolu bir yıl diliyoruz.
Yukarıdaki başlık Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından 17 Eylül Cumartesi günü Cezayir Toplantı Salonu’nda yapılan uluslararası bir konferansın başlığıydı. Toplantıda vakfın konuyla ilgili raporu sunulduktan sonra, pandemi ile birlikte kadınları iyice zorlayan bakım emeğinin çeşitli biçim ve yönleri tartışıldı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!