Gülay Fırat glyfirat@gmail.com
Sema Koçal’ı döner keserken görenler şaşırıyor. Kimi “Maşallah” diyor kimi “Zor değil mi?” diye soruyor. O ise hayret edilecek bir iş yapmadığını belirterek, “Dünyanın yarısını kadınlar oluşturur, kalanını da kadınlar yetiştirir. Özgüveni yüksek kadını kimse yıkamaz” diyor. Döner ustası Koçal’ın gelecek planları arasında aşçısından personeline sadece kadınlardan oluşan bir restoran açmak yer alıyor…
Türkiye’nin dünyaca ünlü yiyeceği “döner”in başında bir erkek görmek kimseyi şaşırtmaz. Ama döner ustası kadın olunca hem ilginç, hem de sempatik geliyor. Son yıllarda Türkiye’nin farklı illerinde döner ustası olarak çalışan kadınların sayıları artıyor. Zorlaşan hayat şartlarında iş hayatına daha fazla yönelen kadınlar, “erkek işi” olarak görülen pek çok işin üstesinden yüzünün akıyla geliyor.
İstanbul Kartal’da eşiyle birlikte açtıkları büfede çalışan Karadenizli Sema Koçal da döner ustaları ayrılınca işin başına geçmiş. Başlangıçta, biraz çekinse de zamanla işe öylesine alışmış ki artık kendisini döner başında görenlerin şaşırmasına bir anlam veremiyor.
Hayat mücadelesinde karı – koca çalıştıklarını belirten Sema Koçal’ın yaşamı ülkemizdeki pek çok kız çocuğu ve kadının hayatına adeta ayna tutuyor… Sema Koçal 33 yaşında. İstanbul’a 20 yaşında gelin gelmiş. O dönem eşinin bir fırında çalıştığını belirten Koçal, “Evlenip İstanbul Kadıköy’e geldik ve o günden sonra maddi sıkıntılarla uğraştık. Düğün borcu bir yandan, bir de ev kirası falan derken geçim derdine düştük. Bu sırada eşim fırından çıkıp yeni açılan bir büfede çalışmaya başladı. Ancak büfeci işi yürütemeyince büfeyi kapatmak zorunda kaldı. Büfecinin iş malzemeleri yeniydi, eşim ‘ileride kendi büfemizi açarız’ diyerek onları satın aldı. Bir anlamda yatırım yapmış olduk. Beş altı ay sonra da eşimle birlikte bir yer aramaya başladık” diye anlatmaya başlıyor.
İstanbul’da açacakları büfe için uygun bir yer arayışında, onları şu anki adreslerine getiren süreci ise şöyle anlatıyor Sema Koçal, “Hiç unutmuyorum 2008’di. Eşimle büfe aramaktan yorulmuş ne yapacağımızı düşünüyorduk. Bu sırada otobüs durağına gelmişiz. Dedim ki eşime, ‘Hadi ilk gelen otobüse binip son durağa kadar gidelim. Oraya da bakalım.’ Şansımıza 16 A Pendik-Kadıköy otobüsü geldi. O zamanlar, hiç bilmediğim yerlerdi. Eşimle bindik ama son durağa kadar devam etmeyip Maltepe’de indik. Ancak çok pahalıydı, uygun bir dükkân bulamadık. Yeniden gelen otobüse bindik ve yine son durağa kadar devam etmeyip yarı yolda indik. Bu sefer Kartal Atalar’da inmişiz. Ve etrafa bakıp sora sora şu anki dükkânımıza ulaştık. Kirası bize uygundu, hemen kiraladık. Eşimle birlikte dükkânı boyadık, düzenledik ve eşimin satın aldığı büfecinin eşyalarını da taşıyarak çalışmaya başladık.”
Toplumun yargıları rahat bırakmıyor
Eşiyle birlikte açıp birlikte işlettikleri büfede kısa sürede işlerini yoluna koyan Koçal çifti, caddede demirbaş olmayı başarmış. Evlerini de Kartal’a taşımışlar. İşler artınca doğal olarak büfede çalışanların sayısı da artmış, “Eşimle birlikte hayatımızı idame etmek için birlik olmuş çalışıyorduk. İşler yoğunlaşınca yanımıza başka çalışanlar da aldık; bir döner ustası, bir bulaşıkçı, bir temizlikçi ve bir de paket servisi yapan biri vardı. Hepsi sigortalı ve maaşlıydı. Uzun süre birlikte çalıştık” diyor.
İşleri yolunda gitse de eşinin ailesinin kendisini psikolojik olarak yorduğunu söyleyen Sema Koçal, ailevi meseleler yüzünden sağlığını kaybettiğini belirtiyor. “Eşimle birlikte sabah 09.00’dan akşam 21.00’e kadar çalışıyorduk. Hem borçlarımızı ödemek, hem de eşime yardımcı olmak için ben de çalışmak zorundaydım. Fakat yaptığım işe saygı görmemek, olumsuz eleştirilmek beni çok üzdü. Eşimin annesi beni hazmedemiyor, yaptığım işe saygı duymuyordu. Bana karşı saygısız tavırları beni gerçekten çok üzüyordu. Bir keresinde bana ‘Çalışıyorum diye kendini bir şey sanma’ dedi. İşin yoğunluğu bir yandan bir de kayınvalidemin saygısızlığı yüzünden büsbütün strese girdim. Bu sırada hamileydim ve ne yazık ki hamileliğimin sekizinci ayında bebeğim öldü. Şimdi cennette bir meleğim var. Fakat yaşadığım acıyı ve mutsuzluğu anlatamam.”
İki kez kalbim durmuş
Ailevi meseleler yüzünden bebeğini kaybettiğini ileri süren Sema Koçal, “Bebeğimi kaybettiğimde hastanede iki kez kalbim durmuş. İki kez öldüm ben! Bebeğimin ölüm haberini alınca solunumum durmuş. On yedi gün bitkisel hayat yaşamışım. Yirmi üç gün de yoğun bakımda. Sonra iki ay da serviste kaldım. Hastaneden eve döndükten on gün sonra yeniden rahatsızlandım. İki ay daha hastanede yatırdılar” diye anlatıyor. Hastanede geçen günlerde eşinin bir an için bile kendisini yalnız bırakmadığını, hep yanında olduğunu belirten Sema Koçal, “Bütün bu sürede eşim de işleri çalışanlara, kendi ailesinden, babası ve abisine bıraktı. Fakat eşim ailesine fazla güvenmiş, onlar büfeyi yönetemedi. Biz dönene kadar işler bozuldu. Bir de pandemi çıkınca, işler büsbütün kötüledi” diyor.
Pandemi dönemi işleri bozulunca ev ve arabalarını satarak borçlarını ödediler
Tüm dünyayı sarsan Covit 19 pandemisinde mal sahipleri ile kiracılar arasında yaşanan dayanışmayı görmediklerini anlatan Sema Koçal, “Çevre dükkânların sahipleri dükkânlar kapalı diye, kirayı ya yarım aldı ya da hiç almadı. Bizim dükkân sahibi ise kirasını tam istedi. ‘Ödeyemiyorsanız senet imzalayın’ diye diretti. Zaten işlerimiz durmuştu. Bu da bizi maddi-manevi çok zorlandı. Eşim de iyi niyetli bir insan. Bu kez de arkadaş kurbanı oldu. Borcu borçla kapatmaya çalıştı. Önce arabamız gitti. Sonra da arkadaşlarından aldığı borca karşılık evimizi teminat göstermiş. Bir süre sonra borcunu da ödeyemeyince, ev elimizden gitti. İki yıldır kendi evimizde kiracıyız.”
İşlerinin bozulmasıyla birlikte maddi sıkıntılar yüzünden, çalışanlarla yollarını ayırdıklarını belirten Sema Koçal, “İşlerimizi düzeltene kadar eskisi gibi yine eşimle ikimiz çalışacağız. Sabahtan akşama kadar birlikte çalışıyoruz. Eşim her zaman en büyük destekçim zaten. Onunla çalışmaktan memnunum. Yeri geliyor döner kesiyorum, yeri geliyor tost yapıyorum. Eşimle işleri birlikte hallediyoruz. Eşim ayrıca akşamları paket servisine çıktığında, tek başıma çalışmaya devam ediyorum. Dükkânda tek başıma kaldığımda, eskiden tedirgin olurdum artık korkmuyorum, hem burada tanınıyoruz hem de işi biliyorum. Bir döner ustası gibi eti açmayı, şişe dizmeyi ve pişince kesmeyi biliyorum” diyor.
Kızları okutmuyor, kadın doktor istiyorsunuz
Çocukluğunda hemşire olmayı hayal ettiğini anlatan Koçal, Rize’de bir fabrikada çalışan babasının kardeşlerini ve kendisini okutmadığını söylüyor. Şöyle anlatıyor, “Biz beş kız kardeşiz. Çocukluğumda hemşire olmak istiyordum. Ama babam okumamızı istemedi. Bizleri ilkokuldan sonra okuldan aldı. Geçenlerde annem hastalandığında, babam, ‘Kadın doktora gidin’ dediğinde, ben de babama, ‘Kızlarını okutuyor musun ki kadın doktor olsun’ dedim. Şaşırıp kaldı o an. ‘O zaman öyleydi, şimdi zaman değişti’ dedi bana. Özellikle okumayı çok isteyen küçük kardeşimi zorla okuldan almasını unutamıyorum. Okula gitmek için ne kadar çok ağlamıştı. Neyse ki küçük kız kardeşim hırslıydı, dışarıdan da olsa okudu, bir meslek sahibi oldu” diyor.
Eşinin kendisini çok sevdiğini söyleyen Sema Koçal, “Biz birbirimizi gerçekten severek evlendik. Evlenmeden önce üç yıl görüştük. İyi de anlaşıyoruz. Eşim beni gözbebeği bildi. Ama kayınvalidem oğlunu benden kıskandı. Beraber çalışıp beraber kazanıp beraber yiyoruz ama onu bile bana çok gördü. Köyde hayat zordur ama şehirde daha zor. Hep düşünürüm, Karadeniz’de kadınlar çalışır, annem bağda bahçede çalıştı hep. ‘Ben de aynını şehirde yapıyorum, üstelik eşimle çalışıyorum’ fakat yadırgandım nedense. Hatta babam bile, ikisi aynı şey değil, farklı dedi.”
Sadece kadınların çalıştığı bir restoran açmak istiyor
Tavuk ve et döner, köfte ekmek, ayvalık tostu, sosisli ve çeşitli meşrubat satışı olan büfelerinin, çevre esnaf ve internet üzerinden sipariş aldığını ayrıca caddeden geçenlerin de illaki uğradığını belirten Sema Koçal, “Beni döner keserken görenler şaşırıyor. ‘Maşallah’ diyen de var, ‘Zor değil mi?’ diye soran da. Bazen de genç kızlar ‘Biz de yapabilir miyiz acaba?’ diye soruyor. Ben de onlara ‘Dünyanın yarısını kadınlar oluşturur, kalanını da kadınlar yetiştirir’ yani kadının yapamayacağı bir şey yok, yanıtını veriyorum.”
Yaşadığı acılar yüzünden artık her şeyi akışına bıraktığını, kafasına takmamaya çalıştığını belirten genç kadın, “Hastanede geçen sürede insanları olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim, ben buyum, ‘sen de o’sun’ diye üstüne fazladan düşünmüyorum” diyor. Dünyada ve ülkemizde kadınların çok ezildiğini söyleyen Sema Koçal, “Özgüven çok önemli. Özgüveni yüksek kadının karşısında kimse hiçbir şey yapamıyor. Bu yüzden özgüveninizi sarsacak insanlara fırsat vermemek gerek” diyor. Sema Koçal en büyük idealinin ileride aşçısından personeline sadece kadınlardan oluşan bir restoran açmak olduğunu söylüyor.