Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde kadın gazeteciler anlatıyor: “Erkek gazetecilerle eşit çalıştırılmıyoruz”

Gazeteciler, çalışırken darp ediliyor, şiddete maruz kalıyor. Gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Birçok gazeteci sadece haber yaptığı için yargılanıyor. Kadın gazetecilerin haber peşindeyken yaşadıkları sorunlar çok daha ağır; cinsel tacize maruz kalıyor, tecavüzle tehdit ediliyor. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde kadın gazeteciler ile Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumu, yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini konuştuk.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü her geçen gün geriye gidiyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) basın özgürlüğü listesinde Türkiye 2023 yılında 180 ülke içinde 165. sırada yer aldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) verilerine göre 41 gazeteci cezaevinde. DFG verilerine göre yedi kadın gazeteci tutuklu bulunuyor. İsrail’in saldırıları sonucu Filistin Gazze’de 100’den fazla gazeteci katledildi.  

Gazeteciler, çalışırken darp ediliyor, şiddete maruz kalıyor. Gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Birçok gazeteci sadece haber yaptığı için yargılanıyor. Kadın gazetecilerin haber peşindeyken yaşadıkları sorunlar çok daha ağır. Cinsel tacize maruz kalıyor, tecavüzle tehdit ediliyor. Kadın gazeteciler ile Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumu, yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini konuştuk.

Fransız Basın Ajansı (AFP) muhabiri Eylül Deniz Yaşar, Türkiye’de kadın gazetecilerin pek çok zorluk ile karşı karşıya olduğunu belirttikten sonra erkek-devlet şiddetinin bu zorlukların en büyüğü olduğuna vurgu yapıyor: “Gazeteci olarak erkek- devlet şiddetine çok maruz kaldım. Hakları için sokağa inen emekçilerin, ezilen halkların, ezilen grupların yaşadıklarını takip ettiğiniz zaman polis şiddeti ile çok sık karşılaşıyoruz. Polisler erkek olmalarının getirdiği zorbalıkla daha rahat saldırıyorlar. Kadın gazeteciler çift yönlü polis şiddeti ile karşı karşıya kalıyor” diyor.

Türkiye’de basın özgürlüğü geriye gidiyor

2024 İstanbul Yenikapı Newroz’unda haber takibi yaparken, polis tarafından hem fiziki hem de sözlü şiddete maruz kalmıştı Yaşar. Gözaltındayken yaşadıklarını ise şu sözler ile anlatıyor: “Newroz’da ırkçı neo-nazi propagandasına maruz kaldım. Yedi saat boyunca gözaltı aracında tutulmanın kendisi de bir işkencedir. Gözaltına alınırsanız prosedürler bellidir. Hemen sağlık kontrolüne sonra karakola götürülüp ifade alınması gerekiyor ama yedi saat araçta bekletildim.” Kürt bir gazeteci olduğunun altını çizen Yaşar’a Yahudiler gibi diri diri yakılıp sabun yapılmadıkları için şükretmeleri gerektiği söylenmiş. “Bu Kürt halkına yönelik çok büyük bir nefretin yansımasıydı” diye belirtiyor. Türkiye’de basın özgürlüğünün geriye gittiğine dikkat çeken Yaşar, “Geçtiğimiz gün 9 Kürt gazeteci gözaltına alındı. Üç meslektaşımız tutuklandı. Savaş ve baskı politikalarının arttığı bu dönemde ne yazık ki yaptığı haberler nedeniyle arkadaşlarımız hedef alınıyorlar. Türkiye de basın özgürlüğü diye bir şey yok fiilen ortadan kaldırılmış durumda.” diyor. Hrant Dink’in bahsettiği ‘güvercin tedirginliği’nin bugün bütün gazetecilere sirayet ettiğine de vurgu yapan Yaşar, buna rağmen bir avuç gazetecinin gerçeğin peşinde koştuğunu ama bunların teker teker cadı avına maruz kaldığını belirtikten sonra şöyle devam ediyor: “Halkın kendi haber alma özgürlüğüne sahip çıkması gerekiyor. Ayrıca ekmek gibi su gibi toplumsal dayanışmaya ihtiyacımız var. En büyük yapabileceğiniz şey dayanışma çağrısıdır. Basın özgürlüğü için dayanışmayı büyütmeliyiz.

“Evli çocuklu kadın gazetecilerle çalışmak istemiyorlar”

Tele1 TV editörü Elif Çetiner, kadın gazetecilerin iş yerlerinde erkek gazetecilere göre daha fazla baskı, mobbinge maruz kaldığına dikkat çektikten sonra çok daha fazla güvencesiz çalıştırıldıklarını, pek çok eşitsizlikle karşı karşıya geldiklerini anlatıyor: “Kadın olduğumuz için hayata mücadele ederek başlıyoruz. Türkiye gibi erkek zihniyetinin hâkim olduğu bir ülkede erkek işi olarak görülen gazetecilik mesleğini yürütmek için büyük emek sarf etmek gerekiyor. Cinsel obje olarak görülüyoruz. Erkek meslektaşlarımızla aynı emeği sarf etmemize rağmen kıdem atlamak bizler için çok daha zor. Evli olmak ve çocuk sahibi olmak sadece kadının görevi olarak görüldüğü için birçok yer evli ve çocuk sahibi kadın çalışan istemiyor. Bunlar yaşanan en temel sorunlar. Yöneticilerin büyük çoğunluğu genelde erkek oluyor. Bu durum da baskıyı beraberinde getiriyor. Eşitsizlik burada başlıyor. Aynı işi yapmamıza rağmen erkek meslektaşlarımızla aynı ücreti alamıyoruz. Sigortamız bile çok sonra yapılabiliyor. Erkek polisler devlet güvencesiyle bizleri taciz etmekten hiç çekinmiyor hatta tecavüz etmekle bile tehdit edilebiliyoruz. Şiddet en çok bedenimiz üzerinden uygulanıyor. Çok kez sahada polislerin tacizine ve şiddetine maruz kaldım.”

Çetiner, gazetecilerin özgür olmadığı bir ortamda toplumun da özgür olmayacağını söylüyor. “Baskılar öyle bir hale geldi ki biz artık mesleğimizi yapamaz duruma geldik. Mesleğimizi savunmak zorunda bırakıldık. AKP iktidarı cezaevi ve soruşturmaları gazeteciler üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanıyor. Gazetecilerin özgür olmadığı bir toplum özgür olamaz. Özgür toplum için özgür basın.”

Pir Haber Ajansı (PİRHA) muhabiri Devrim Fındık da alanda karşılaştıkları şiddeti anlatıyor: “Haber takibindeyken birçok kez devletin erkek- polis şiddetine ben ve sahadaki ekip arkadaşlarımız maruz kaldık. Sahada yaşadığımız şiddet, genelde bir şeyleri görüntülememizin istenmemesi üzerine oluyor.”

‘Özgür basında bile daha az ücret alıyoruz’

Fındık, kadın gazetecilerin eş değerde işe eşit ücret almadığına dikkati çekiyor. Fındık, “Özgür basın içerisinde bile eşit işe eşit ücret alındığını sanmıyorum. Çünkü bu sistem içerisinde herhangi bir yerde bile kadın erkek ayrımı keskin çizgilerle varlığını sürdürüyor. Kadınsanız maalesef erkek çalışandan daha az ücrete tabii tutuluyorsunuz. Erkekler genelde ataerkil sistemin getirdiği genel geçer kuralları benimsediklerinden baskın olmaya çalışıyorlar, en iyi işi onların yapabileceklerini düşünüyorlar veya bilmedikleri bir konuda kadın olarak yardımcı olmaya çalışırsanız akıllara çöken ‘üstün cinsiyet erkek’ rolünden kaynaklı gurur meselesi kamçılanmakta ve size kulak vermeyi bile reddetmekteler. Yani ezen sınıflar içerisinde ezilenlerin; ezilen sınıflar içerisinde de ezenlerin varlığı söz konusudur” diye ifade ediyor.

‘Çalışan kadın-gazeteci sayısı, erkeklere oranla hâlâ çok düşük’

Feminist habercilik yapan 5 Harfliler sitesinin editörü Tuğçe Yılmaz, kadın gazetecilerin erkek gazetecilere göre daha fazla sorun yaşadığına dikkati çekiyor. Yılmaz, medya sektöründe kadın çalışan gazeteci sayısının daha az olduğunu belirtiyor: “Hem gazeteci hem de kadın-lubunya olduğumuz için çift taraflı bir baskıya maruz kalıyoruz. Her şeyden önce, polis şiddetinin daha kolay hedefindeyiz. Meslek örgütlerimiz cinsiyet eşitliği için ellerinden geleni yapmaya çalışsa da 100 yıldan fazla süredir kurumsallaşmış bir eşitsizlik hâkim. Üstelik bu, ne yazık ki bazı kurumların neredeyse kimliği haline gelmiş durumda. Çalışan kadın-gazeteci sayısı, erkeklere oranla hâlâ çok düşük” diye belirtiyor.

‘Bir erkek gazetecinin sesi sizden daha çok duyulabiliyor’

Yılmaz, kadın gazetecilerin erkek gazetecilere göre daha fazla sorun yaşadığını söylüyor. Kadın/LGBTİ+ gazetecilerin iş bulma konusunda erkek gazetecilerden daha fazla efor sarf etmek zorunda kaldığını vurguluyor Yılmaz: “Devlet şiddeti dışında kurumlar ve mesleğiniz özelinde sadece kadın/LGBTİ+ olduğunuz için erkek gazetecilere oranla size ‘daha az bilgili’ gözüyle bakılabiliyor. Bir alanda uzmanlaşmış olsanız dahi, insanlar sizin fikrinize danışmak yerine bir erkek gazeteciyi tercih edebiliyor. Bunu özellikle erkeklerin uzmanlık alanına girdiği düşünülen konularda yaşıyoruz bence. Bu sanırım süregelen haliyle politika ve spor haberlerinde vuku buluyor. Yani dilediğiniz kadar politika haberleriyle ilgilenin ya da bu konuda uzmanlaşmak için elinizden geldiği kadar çaba sarf edin, bir erkek gazetecinin sesi sizden daha çok duyulabiliyor. Erkek gazetecilerin de bu durumu ne kadar gözettiği muamma. Çalıştığım kurumlarda bizzat yaşamasam da haber tartışmasında erkek gazetecilerin birbirlerini desteklediği ya da sadece birbirlerine soru yönelttikleri o sessiz anları hâlâ yaşıyoruz ne yazık ki. Yine kadın/LGBTİ+ gazeteciler iş bulma konusunda erkek gazetecilerden daha fazla efor sarf etmek zorunda kalabiliyor ya da kendilerini ‘ispat etmek zorunda bırakılabiliyor. Bu durum üzücü olmasının yanı sıra mesleki açıdan yıpratıcı da.”

‘Cinsiyetçi hakaret ve küfürlere maruz kalıyoruz’

Yılmaz, kadın gazetecilerin yaşadığı dijital şiddete maruz kaldığını belirtiyor. “İçinde bulunduğumuz koşullara baktığımızda mesleğimizi icra etmemizin gün geçtikçe zorlaştığı herkesin malumu. Her gün polis şiddetine maruz kalma, gözaltına alınma ve tutuklanma riskimiz var. Son zamanlarda yaşadığımız bir diğer önemli şiddet türü de ‘dijital şiddet’. Haberlerimizi paylaştığımız platformlardaki alıntılarda ekseriyetle cinsiyetçi hakaret ve küfüre maruz kalıyoruz. Tüm bunlara rağmen gazetecilik benim için icra etmekten büyük heyecan duyduğum ve keyif aldığım bir meslek. Ekipmanlarımıza keyfi olarak el konulduğu, polis tacizine ve şiddetine, işkencesine maruz kaldığımız bugünlerde açıkçası en büyük motivasyonlarımdan biri, ürettiğim haberi bir kişi bile okusa o kişide nasıl bir etki bırakacağı. Özellikle LGBTİ+’larla ilgili hem kendi yaptığım hem de meslektaşlarımın hazırladığı haberlerde şunu düşünüyorum: Şu an LGBTİ+ bir çocuğun bu haberi okuması belki de onu güçlendirecek” diye ekliyor.

‘Gazetecilik suç değildir’

Yılmaz, gazetecilerin Türkiye’de risk altında olduğunu söylüyor. Gazetecilerin taleplerini ise şu şekilde anlatıyor: “Talebimiz elbette basın özgürlüğünün hâkim olduğu, yaptığımız haberlerden ötürü gözaltına alınıp, tutuklanmadığınız bir Türkiye. Geçtiğimiz hafta üç Kürt gazeteci, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklandı. Bunlardan biri Mezopotamya Ajansı çalışanı Esra Solin. Solin ne yazık ki cezaevinde de çıplak aramaya maruz kaldı. Kadın gazetecilerin yaşadığı katmerli şiddeti ve ayrımcılığı, haber alma hakkını savunan herkesin görmesi, başkalarına da duyurma sorumluluğu taşıması ve gazetecilerle dayanışması gerekiyor. Keyfi bir şekilde tutuklanan arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını da istiyoruz elbette. Çünkü gazetecilik suç değildir.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Yeni dönem OVP’yi ve “güvenceli esnekliği” konuştuğumuz Özge İzdeş konunun altını çok net çiziyor: “Kadının; hele tek gelirle, tam zamanlı bir işle bir hanenin geçinemediği bir Türkiye ekonomisi ortamında esnek istihdamla ciddiye alınacak bir gelir elde edip kendi başına ekonomik özgürlüğünü, kendinin ve çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir gelir elde etme ihtimali yok.”
Çankaya Belediyesi bir süredir “Çankaya Evleri” projesi ile ekonomik imkânı olmayan öğrencilere yönelik ücretsiz kurslar düzenliyor. Projede taşeron firmaya bağlı olarak çalışan çoğu kadın olan öğretmenlerin işine son verilmesi üzerine bir direniş örgütleyen Özel Okul Öğretmenleri Sendikası’ndan Betül Koca ve Sevinç* ile koşulları ve direnişi konuştuk.
Türkiye nüfusun giderek yaşlandığı bir ülke artık. Ama ücretli emek alanında 40 yaş kadınların yaşlı, erkeklerin birikimli olarak görüldüğü yaş olmaya devam ediyor. Kadınlar pek çok sorunla baş başa kalıyor.  Yaşlılığın bir cinsiyeti var, diyerek hazırladığımız raporumuzu, bu alanda politika üreterek mücadele yöntemleri geliştirecek olan kadınlarla paylaştık.
Yeni Yaşam’ın düzenlediği 31. Musa Anter ve Özgür Basın Şehitleri Gazetecilik Yarışması sonuçları dün açıklandı. Altı ayrı dalda düzenlenen yarışmada muhabirimiz Rahime Karvar’ın tarım işçisi kadınların yaşadıklarına odaklanan haber dizisi, “Gurbetelli Ersöz Kadın Haberciliği” ödülüne layık görüldü
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!