Mürüvet Yılmaz dramahewi@gmail.com
Eğitim emekçisi dört kadın yan yana gelerek, pandemi sürecini ve gelecek eğitim dönemini konuştular. Hastalığa yakalanmanın yanı sıra uzaktan eğitimin açmazları, ev işleri, özel alanda ders vermenin zorlukları, çocuklar, gece yarısı arayan veliler. Dert çok. Çözüm kadın dayanışmasında gibi görünüyor.
Haftalık hatta günlük açıklamalarla, tweetlerle yarı gerçek yarı “mış” gibi yapılan eğitim süreci geride kaldı. Resmi açıklamalara göre geçen yaz olduğu gibi bu yaz da normale döndük. Ama normale döndük. Doğal olarak eğitim yüz yüze olmalı derken, tatilin orta yerinde dördüncü dalga kapıyı çalmaya, vaka sayıları artmaya başladı. Yine evlere kapanma, online eğitimler kapıda gibi. Biz de şimdiden dört kadın eğitim emekçisi olarak bir yuvarlak masa oluşturalım dedik. Bir buçuk yıl içinde kadın eğitim emekçileri olarak deneyimlediklerimizi hem söze hem yazıya dökerek önümüzü daha iyi görelim dayanışalım istedik. Şimdi sözü Mürüvet (çocuk gelişimi ve eğitimi), Aynur (rehberlik danışmanlık), Nurcan (tarih), Helin’e (okul öncesi öğretmeni) bırakalım.
Kadın arkadaşlarım bana baktı
Aynur: Benim çok canlı dersim olmadı. Rehberlik öğretmeni olduğum için. Okul kısmını size bırakıyorum. Dikkat etmeme rağmen gittiğim bir eğitimden virüs kaptım. Terapi eğitimine gelen psikologlardı ve çoğu maskesizdi. Sonuçta Covid-19’a yakalandım. Evde kaldığım süre boyunca kadın meclisinden destek aldım. Bir kadın arkadaş evde doğal yoğurt mayalayabilmem için süt, yoğurt ve vitamin takviyesi getirmişti. Devlet bir tek ilaç veriyor, o da sıtma ilacı. Ama hastalığı atlatabilmek için takviye vitamin almam gerekiyordu. Dışarı çıkamadığım için bunları kadın arkadaş getirdi. Karantina süreci bitmiş ve iyileşmemiştim. Yeniden rapor almam gerekiyordu. Bir arkadaş, Münevver sağlık ocağına gitti. O, sağlık ocağındayken alerjiden şişmiş yüzümün fotoğrafını gönderdim. İlacımı yazdırdı. Eve getirdi. Sepete bıraktı, yukarı çektim. Sağlık sorunu yaşadım ama kadın meclisinin varlığı bana iyi geldi, destek aldım. Daha önceden bir diyaloğum olmasa da dayanışabileceğim kadınların var olmasının değerini fark ettim, galiba artık bu tür şeyleri çok önemsiyorum. Daha önceleri “aynı dünya görüşün de miyiz, birlikte eyleme gittik mi?” gibi şeyleri daha çok önemserdim. Ama şimdi belki yaştan dolayı, belki pandemi nedeniyle bu tür şeylerin daha değerli olduğunu düşünüyorum. Sendikayla, en azından son birkaç yıldır çok yoğun bir bağım yoktu. Ama kadın meclisiyle bu tarz bir ilişkimin devam etmesini istiyorum.
Mürüvet: Sen Covid -19’a yakalandığında kadın meclisinde bir dayanışma zinciri oluşturulması bana da çok iyi gelmişti.
Aynur: Ben o dönem yeni bir yere taşınmıştım. Kimseyi tanımıyorum. Okulumda bir kadın arkadaşım vardı. O da 60 yaşındaydı. Ondan bir şey isteyemezdim. Hiç beklemediğim bir şey oldu. Daha önceden hiç tanımadığım kadınlar bana süt, yoğurt, vitamin getiriyordu. İhtiyacım olduğunda, yapılması gereken bir şey varsa onu yapmaya hazır olduklarını söylüyor ve yapıyorlardı. Hani daha önceden tanıdığım kadınlar olsa şaşırmazdım. Bu bana iyi geldi
Varis tedavisi görüyordum, doktor yürüyüşe başla, dedi. Arkasından pandemi başladı evlere kapandık. Fatih kalabalık bir ilçe. Dışarı çıkamadım. Tedavimin bir kısmı boşa gitti. Ayak ve bacaklarımda şişmeler oluşmaya başladı. Üç beş gün evde kalıp, dışarı çıkınca tekrar fiziksel rahatsızlıkları hissediyorum.
Nurcan: Pandemi döneminde sürekli ekran başında oturmaktan hem öğrencilerde hem öğretmenlerde boyun fıtığı, bel ağrısı gibi rahatsızlıklar oluştu. Anti sosyal olduk. Öğrenci sürekli evde durmak istiyor.
Mürüvet: Helin annenin rahatsızlığı vardı. Pandemi süreciyle nasıl baş ettiniz.
Helin: Biz çok uzun süre kapandık. Ben çıkmadım, annem çıkmadı. Bir kerede bir haftalık ekmeği alıp annemle birlikte mümkün olduğunca dışarı çıkmamaya çalışarak geçirdik. Yiyeceklerimizi haftalık ya da 15 günlük olarak aldık. Rahatsızlıklar olduğunda da evdeki ilaçlarla, alternatif yöntemlerle geçirdik. Aylar boyunca dışarı çıkmamak ikimizin psikolojisini de bozdu. Evde gerginlikler oldu. Herkes kendi odasına çekildi ortak yaşam alanlarından kendimizi izole ettik. Sokaktan izole olduğumuz gibi birbirimizden de izole olduk.
Online teneffüslerde yemek yapmaya başlıyordum
Nurcan: Pandemi sürecinde kadınlar daha fazla etkilendi. Kendi açımdan öyle diyebilirim. Hem uzaktan derslere katılmaya başladık, hem evdeki tüm işler bize kaldı. Bu süreç beni bunalttı. Evde iş bölümü yapmaya çalıştık. Ama bu düzenleme hızlı bir şekilde yaşama geçmedi. Yine en büyük yük benim üzerimdeydi. Daha önce böyle bir deneyimimiz olmadığı için sıkıntılar yaşandı. Tek bir odada sürekli uzaktan derse başlıyoruz. Arkasından hemen yemek yapmaya. Teneffüs aralarında yemek yapmaya başladığım zamanlar oldu. Bir kadın olarak pandemi bana ek işler ve ağır sorumluluklar yükledi.
Mürüvet: Nasıl?
Nurcan: Yani hem mesleğimizi yapmaya çalıştık, hem ev işlerini tek başımıza yapmaya çalıştık. Zaten ders programlarını yaparken nasıl olsa evdesiniz diye hiç boş gün olmadan hazırladılar. Bize sadece eğitimci olarak baktılar. Özel yaşamımızın olabileceğini, evimiz, çocuklarımız, eşimiz olduğu, dinlenmeye ihtiyacımız olabileceği hiç düşünülmedi. Sabah iki saat, öğle iki saat, akşam iki saat, ders koydular. Nasıl olsa evdesiniz bakış açısı kötü bakış açısı
Helin: Belki ben evde yatacağım, dinleneceğim. Onlara ne?
Nurcan: Küçük çocuğu olan bir arkadaşım bir odaya kapanıyor. İki saat ders sonra iki saat boşluğu oluyor. Ama o iki saatlik boşlukta odadan çıkamıyor. Çıkarsam çocuk bırakmayacak, ders yapamayacağım diyor. O yüzden odada kapalı kalıyor.
Aynur: Bizde de keyfi uygulamalar vardı. Bana okula devam etmezseniz ek dersiniz kesilecek dediler. Hiç öğrenci yokken iki hafta okula gittim. Ben okuldayken çocuklara bana ebadan ya da whatsapptan ulaşabilirsiniz diyordum. Covid olduktan sonra idarenin tutumu değişti. Çocuk olmadığı halde okula giden çok sayıda rehber öğretmen oldu. Ram da eğitimleri nasıl olsa evdesiniz diye akşamları düzenlenmeye başladı. Okuldan koşturarak geliyor, ramın online eğitimine katılıyordum. Bir süre sonra bu eğitimleri izlemeyi bıraktım.
Mürüvet: Kadın eğitim emekçiler bunları yaşarken, basında öğretmenler çalışmıyorlar diye haber çıktı. Hatta eğitim bakanı Ziya Selçuk eğitimde en fazla masrafın öğretmen maaşları olduğunu söyledi. Daha sonra öğrenci yoksa ücret de yok, dedi. Bu açıklamalarla, genelgelerle ilgili ne dersin?
Nurcan: Hayır, tam tersi. Öğretmenler bu süreçte daha fazla yoruldu. Ben kendim daha fazla yorulduğumu hissettim. Yüz yüze eğitimlerde en azından teneffüslerde biriyle konuşuyorsun, birileri sana çayını, kahveni getiriyor. Sosyal yönden bunlar iyi geliyor. Ama evde kapalı kaldığımız zaman teneffüs aralarını arar olduk. Bu süreç öyle dışardan bakıldığı gibi basit değildi. Uzaktan dersler daha zor ve yorucuydu. Konuştuğumuz tüm arkadaşlarımız da aynı şeyleri söylüyor. Bu süreçten kimse memnun değildi. Hepimiz okulların açılmasını yüz yüze eğitimi istedik. Dışarı çakamıyorduk, sürekli evde olmak sosyal yönden de bizi olumsuz etkiledi. Okul idareleri de uzaktan eğitimde hiç boş bırakmadı. Sürekli rapor istiyorlardı. Öğrencilerle ilgili işleri öğretmenlere yaptırmaya çalışıyorlardı. Öğrencileri takip et, duyuruları ilet dilekçe örneği gönder, topla. Bu işleri hep öğretmenlere yaptırdılar. Bunlar da bizi çok yordu.
Öğrenci yoksa ücret de mi yok
Mürüvet: Öğrencilerin derse katılmasını sağlama görevini öğretmenlere yüklediler. Öğrenci katılmıyorsa sorumlu öğretmendir, demeye getirdiler. Eğitim alanında esnek iş bölümüne mi gidiliyor, öğrenci varsa ücret var. Öğrenci yoksa ücret de yok. Eğitim bakanlığının açıklaması çok ilginç. Derse girmek zorunlu değil, dediler. Ama uygulama başka. Tüm eksikliklerin nedenlerini eğitim emekçilerine kesiyorlar. Esnek ve parça başı çalışmayı dayatıyorlar.
Nurcan: Evet, aynen
Aynur: Son dönemde öğrencilere ulaşalım diye uğraşırken şunu öğrendim. e- okul sistemi velilere yoklamalarla ilgili bilgiyi otomatik olarak gönderiyor. Eba’nın böyle bir sistemi yok. Dolayısıyla ebayı e -okuldaki sisteme dönüştürebilirlerdi. Yoklama işini öğretmene yüklemek yerine eba sistemine e -okul eklenebilir velileri bilgilendirme işi çözülebilirdi. Ben bir sınıfın velilerini aradım. Kimi öğrenciler “nasılsa kalma yok” diye girmediğini, kimi veliler, “çocuklarının derse girdiğini ama haberlerinin olmadığını” söyledi. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı ebaya e – okul sistemini ekleyerek bu işi çözebilirdi. Onun yerine öğretmenlere yüklemeyi tercih etmiş görünüyor.
Mürüvet: Pandemi sürecinde yaşanan tüm eksikliklerin nedeni öğretmenlerinmiş gibi bir yaklaşım var. Ders programlarının sürekli değişimi, farklı saatlerde derslerin yapılması özel alan diye bir şey bırakmadı.
Nurcan: Uzaktan eğitime başlandıktan sonra öğretmenlerden çok fazla şey istendi. Örneğin hafta sonlarına ders konuldu, mesai saatleri dışında sürekli bir şeyler istendi. Bizim okul müdürü sabah saat üç buçukta o zaman ramazandı belki ben uyanık değilim ileti gönderiyor. Mesai diye bir şey kalmadı. Bu insan haklarına aykırı.
Mürüvet: Evet, çalışma yasasına, kadın haklarına, insan haklarına aykırı
Ne mesai saatleri kaldı ne de özel alanımız
Nurcan: Özel sektörde bu süreçle ilgili çalışma saatlerine bir düzenleme getirildi. Mahkeme kararıyla uzaktan çalışanlara yemek ücreti ödenmesi kararı verildi. Çünkü işveren uzaktan çalışmaya geçilince işçiye ayrılan yemek parasını ödemez olmuştu. Mesai saatlerinde de bir düzenlemeye gidildi. Çünkü orada da saat kavramı kalkmıştı. Pandemi sürecinin ilk başlarında on iki saatten fazla çalıştırılan kadınlar vardı. Bu süreçten iş verenin çok fazla etkilendiğini düşünmüyorum. Daha çok emek sömürüsü oldu. Çalışanların dışında herkes kullandı. Biz ezildik.
Aynur: Bu süreçte bizim telefon numaralarımız çok dağıldı. Ben telefon numaramı çok dağıtmak istemedim. Bu kopukluğa neden oldu. Sürekli bütün okulun çocuklarında telefon numaramın olduğunu düşünmek tedirginlik yarattı. Bir keresinde veli arayarak “Pazar günü okulda mısınız? Görüşelim mi?” dedi. Ben zoomdan görüşelim, diyorum veli telefondan görüşmek istiyor. Öğretmen her zaman aranabilir, görüşülebilir gibi bir bakış açısı oluştu. Ben çok sıkıntı yaşamadım. Bazı öğretmen arkadaşlar öğrencilerin gece yarısı mesaj attıklarından şikayet ediyorlardı. Böyle durumlarda geri çeviriyorum. Örneğin cumartesi arayıp görüşme talep ettiğinde pazartesi diyerek geri çevirdim. Bir daha aramadı. Başka bir düzenleme olabilirdi. İnsanların iş ve özel telefonları ayrı olur. Şu an bizim telefon numaramız iş telefonu gibi. Tercihlerle ilgili danışmanlık için ebadan giriş yapmam gerekiyor. Daha zamanı gelmeden öğrenciler whatsapptan yazmaya başladılar. Burada beni rahatsız eden danışmanlık yapmış olup, yapmamış gibi algılanmak
Mürüvet: Ben bu durumu yani günün her saatinde telefon açma, ileti gönderme durumunu çok yoğun yaşadım. Bir yerden sonra mesai saatleri içinde cevap vermeye çalıştım. Ama yorucuydu. Telefonumu üçüncü elim gibi hissetmeye başladım. Zaman kavramı yok oldu.
Aynur: Özel alanla kamusal alanı karıştıran bir şey. Bu insanın mesaisi şu saatlerde, diye bir sınırlama olması gerekirdi. Ben bizim öğrenciler kız olduğu için evin içinde görüştüm, kamerayı açtım, bazen kedi omzumdan atladı. Ama her öğrenciyle özel alanımı bu kadar açarak görüşmek ister miyim bilmiyorum. whatsappta online mıyım değil miyim… Sosyal medyada velilerle etkileşim içinde olmayı düşünmüyorum.
Nurcan: Evet biz de de iki disiplin olayı oldu. Veli ile öğretmen arasında yaşandı uzaktan ders devam ederken veli dahil oluyor. Saat on ikilerde öğrencilerden iletiler geldi. İdare tüm bunlara rağmen ısrarla telefon numaralarınız vereceksiniz sürekli iletişim halinde olacaksınız diye tekrarlayıp durdu.
Aynur: Bu düzenlenebilirdi. Disiplin kuralları diye bir şey var. Sınırları çizmek gerekirdi. Bakan istese öğretmenlerimiz şu saatlerde aranabilir, diyebilirdi.
Dördüncü dalga olursa neler yapmak gerekir
Mürüvet: Haziran sonu okullar kapanırken normale dönüldüğü, aşılamaların olduğu ve eylülde yüz yüze eğitimin başlayacağı umudu, umuttan öte diyebileceğimiz bir durum vardı. Bu günlerde vaka sayılarının arttığı, virüsün yaşamak için değişime uğradığı ve dördüncü dalgaya girildiğinden söz ediliyor. Eğer dördüncü dalga olursa 2021- 22 eğitim öğretim yılı nasıl olur? Geçen bir buçuk yılda yaşananlardan baktığımda eski bakış açısıyla pandemi sürecini yürütmeye çalışırlar mı? Yine “mış” gibi bir oyuna döner mi?
Nurcan: Bakanlığın sürekli karar değiştirdi, kendileri de karıştırdı ne yapacaklarını bilmiyorlardı, bakanlık sınıfta kaldı. Hele eğitim öğretim yılının sonuna doğru hem yüz yüze eğitime başlandı, hem sınavlar kaldırıldı. Mayıs ayından itibaren eğitimi bitirdiler. Bakan sürekli kararlar alıyordu. Takip etmekte zorlandık. Bir hafta sürüyor, alınan kararlar sonra değiştiriliyor
Aynur: Benim alanımla ilgili şöyle bir şey oldu. Anketleri online uyguladık. Bazıları sıkıntıları olduğunu işaretlemiş. Ama attığım iletilere geri dönmediler. O yüzden şundan emin olamadım. Bu çocukların yüz yüze eğitimle derdi yok ama dersleri boş geçsin diye mi benim yanıma geliyorlar emin olamıyorsun. Pandemi sürecinde evde olduğu için benimle görüşmek istemiyor. Evin içinde sorunlarını anlatmak istemiyor da olabilirler. örneğin bir çocuk ankette babasının alkolik olduğunu yazmış. mesaj attım. Mesajıma yanıt verdi. Ama çok uzun konuşamadık. Süreç boyunca şundan emin olamadım: Gerçekten dertleri var mı? Şiddete uğruyor mu? Ev ortamında oldukları için konuşamıyorlar mı? Tam emin olamadım. Bu beni vicdanen rahatsız etti. Risk yaşayan çocuklara ulaşmak mümkün olmadı.
Mürüvet: Dördüncü dalga gelirse ne yapmak gerekir?
Nurcan: Dördüncü dalganın geleceği ön görülüyor. Şimdiden tedbir almalıyız. Daha tecrübeliyiz. Daha rahat geçecek. Daha önce nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk. Biz de alıştık. Dışarı çıkmak istemiyoruz. Deneyimlerimizden sonuç çıkarabiliriz. Bizi rahatsız eden durumlara bir çözüm üretebiliriz. Örneğin uzaktan ders anlatım konusunda daha tecrübeli olduk. Sosyal yönden de daha etkin olabilir, yaratıcı şeyler yapabiliriz. Eve kapanıldığında bu süreci daha verimli nasıl geçirmek gerekir buna kafa yormak gerekir. Zoom üzerinden daha sık bir araya gelebiliriz. Kitap okuyup tartışabiliriz. Bunları daha programlı yapabiliriz.
Mürüvet: “Çok bunaldım” diyerek de bir araya gelinebilinir.
Aynur: Pazartesiden başlayan cumaya kadar süren eğitimlerim vardı. Ondan mı bilmiyorum. Hala kitap okumakta zorlanıyorum. dikkat sorunu yaşıyorum. Pandemi döneminde bunu nasıl çözeceğim konusu bir muamma. Haberleri yazılı okumak yerine yorumları dinliyorum. Bu bir anlamda sohbet ihtiyacını karşılıyor. Hala nasıl dikkatimi toparlayacağım? Bir cevabım yok.
Helin: Benim alanım okul öncesi olduğu için oldukça fazla zamanım oldu. Ben de online olarak bir şeyler izlemekten bıktım. Bir şeyi oturup uzun süre izleyemiyorum. Karantinayı hala sıkı uyguluyoruz. 3 temmuz günü eve geldim. Üç hafta boyunca evden çıkmadım. Sadece sigara almak için çıktım. Hatta bir arkadaşım Helin devlet yasakları kaldırdı. Sen niye kendine yasak koyuyorsun, diye takıldı. Ben niye çıkmıyorum, hem nem çok fazla hem İstanbul daha kalabalık. Biraz da koruma amaçlı dışarı çıkmıyorum.
Aynur: Süreç devam edecekse -ki öyle görünüyor- boyun fıtığı, bel ağrıları gibi rahatsızlıkların meslek hastalığı olarak kabul edilmesi gerekir.
Mürüvet: Ben geleceği Aynur’un yaşantı olarak deneyimlediği yerden almak istiyorum. Kadın dayanışmasından, yaratıcı ve özgürleştirici işler hele esnek üretime ve parça başı çalışmaya karşı durarak ve eğlenerek yol alabiliriz diyorum.