Eğitim Sen’den toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyası: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yaşamsaldır!

Okul öncesinde zorunlu din dersleri, kız çocuklarının ufak yaşta evlendirilmesini, çocuk işçiliğini artıran 4+4+4 uygulamaları, artan cinsel taciz, istismar ve tacizcilerin meslekten men edilmek yerine başka okullara atanması... Bunlar Eğitim Sen’li kadınları harekete geçirdi ve geniş bir kampanya başlattılar. Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyasının ayrıntılarını Simge Yardım ile görüştük…
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com
Mürüvet Yılmaz   dramahewi@gmail.com

Okul öncesinde zorunlu din dersleri, kız çocuklarının ufak yaşta evlendirilmesini, çocuk işçiliğini artıran 4+4+4 uygulamaları, artan cinsel taciz, istismar ve tacizcilerin meslekten men edilmek yerine başka okullara atanması… Bunlar Eğitim Sen’li kadınları harekete geçirdi ve geniş bir kampanya başlattılar. Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyasının ayrıntılarını Simge Yardım ile görüştük…

Eğitim, patriyarkal sistemin kendini yeniden yeniden ürettiği önemli alanlardan biridir. Eğitim sisteminin onun ayakta tuttuğunu da söyleyebiliriz. Çocuklara söylenen ninniler, okunan kitaplar, yapılan etkinlikler ve okulda geçen yaşam. Evde atılan cinsiyet eşitsizliğinin temelleri ne yazık ki okullarda yıkılmaz. Cinsiyet eşitsizliğinin sürmesi için birkaç tuğla da okullarda konulur. Evde başlayan “cici kızım, prensesim, paşa oğlum, erkek oğlum” söylemleri okullarda biçim değişikliğine uğrasa da öz olarak devam eder. Özellikle de sürdürülmeye çalışılır. Tıpkı Yüksek Disiplin kurulunun Şırnak’ta 30 öğrenciye cinsel istismarda bulunan Cizre Merkez Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı B.T için müfettişlerin önerdiği meslekten ihraç edilmesi talebini ret etmesi gibi.

Bu politikalara, uygulamalara dur demenin, değişebileceğini göstermenin ve değişmenin yolu bazen bir miting, bazen bir basın açıklaması, bazen de bir kampanyadır. Bazen de bir kadının başka bir kadının omzuna dokunmasıdır. Eğitim Sen Genel Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım ile tüm bunları ve başlattıkları “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yaşamaktır!” kampanyasını konuştuk.

Okullarda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kampanyası başlattınız. Sizi, sendika olarak böyle bir kampanya başlatma kararı almaya iten koşullar nelerdi?

Yaşamın her alanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiği bir süreçten geçiyoruz. Kadın haklarına saldırıların yoğunlaştığı ve kadınların da bütün mücadele yöntemleriyle direnişi örgütlediği bir süreç bu. Eğitim- Sen de uzun zamandır eğitimde cinsiyet eşitsizliği üzerine çalışıyor. Buna dair söz söylüyor, çeşitli kampanyalar düzenliyor, kadın kurultaylarında gündeme getiriyordu. Ama gelinen noktada siyasal iktidarın okul öncesi eğitime zorunlu din derslerinin getirilmesi tavsiye kararı işe tuz biber ekti. Eğitimde çok ciddi milliyetçi, cinsiyetçi, gerici, tekçi bir anlayışın hakim olduğunu, bunun ders kitaplarında da yaygınlaştığını gördük. Eğitim politikalarını cinsiyet eşitsizliğinden arındırabilirsek toplumun büyük bir kısmında değişim, dönüşümü sağlamak mümkün olacak.

Çünkü eğitim aracılığıyla, çocuklar aracılığıyla, veliler aracılığıyla toplumun büyük bir kısmına ulaşma imkanımız ve şansımız oluyor. Toplum da buradan şekilleniyor. Eşit ve özgür bir toplumun inşasının önemli ayaklarından biri de eğitim. Buralardan hareket etmemiz gerektiğini düşündük. Eğitim -Sen Genel Kurulu’nda da eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmeye yönelik politikalar tartışılmış, kampanya önerge olarak geçmişti. Yine şube kadın meclislerinde yürütülen tartışmalarda kadın mücadelesi ile birlikte yürüttüğümüz çalışmaların dışında Eğitim-Sen olarak cinsiyet eşitliği mücadelesinin bir yerinden dahil olmaya çalışmamız gerekliliği ortaya çıktı. Buradan sonuç bildirgesine de giren bir çalışma planladık.

Kampanyayı örgütlemeyi eğitim-öğretim döneminin başladığı zaman için kurgulamıştık. Ama yetiştiremedik. O yüzden 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü’nün akabinde başlattık. Kamuoyuna yaptığımız basın açıklamamızda da gerekçelerimize oldukça ayrıntılı yer verdik.

Bu kampanyayı başlatma sebeplerimizden biri de, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı. Biz sendika olarak da dava açarken davayı İstanbul Sözleşmesinden çekilme üzerine kurmuştuk. Çünkü İstanbul Sözleşmesi devletlere de sorumluluk yüklüyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi verilmesi ve bunun tüm toplumu kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunu amaç haline getirdik.

Uzun soluklu olacak

Kampanya toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinden, müfredatın bu amaçla düzenlenmesine, çalışma yaşamında ayrımcılığın kaldırılmasından, İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasına kadar pek çok konuyu içeriyor. Bunu nasıl hayata geçirmeyi, hangi gruplara öncelik vererek ilerlemeyi düşünüyorsunuz?

Uzun soluklu bir kampanya olarak düşündük. Birden çok ayağı var. Çocuklara, velilere, eğitim emekçilerine, öğretmenlere ulaşmaya yönelik olmasını amaçladık. Öncelikli olarak kendi birimlerimizden bakanlığa bağlı kurumlarda okutulan ders kitaplarını tek tek inceleyip raporlaştırma çalışmasına gidilmesini isteyeceğiz. Daha sonra bu rapor bakanlığa sunulacak. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kampanyasını iş yerlerinde gündemleştirmek için geçen hafta kokart eylemi yaptık. Böylece iş yerlerinde, öğretmenler odasında, sınıflarda toplumsal cinsiyet eşitliği tartışılmış oldu. Bu süreci broşürlerle de güçlendireceğiz. Eğitim emekçilerine yönelik yaptığımız bu çalışmaları yaygınlaştırmayı, velilere ulaştırmayı planlıyoruz. Tabii bu çalışmalarda kullanılacak, materyalleri biz hazırlayacağız. Eğitim çalışmalarını da biz yapacağız.

Bu elbette ki çok zor ve çok zaman alan da bir süreç… Ama olabildiğince yaygın bir toplum kesimine ulaşmayı amaçlıyoruz. Önceliğimiz ise eğitim emekçileri. Çünkü her birimiz farkında olmadan cinsiyetçi yaklaşımları sürdürebiliyoruz. Okullarda çalışırken cinsiyet eşitliliğinin ne olduğu, hangi perspektifle yaklaşmak gerektiğini bilmiyoruz. Bu nedenle olabildiğince fazla eğitim emekçisine ulaşmaya hedefliyoruz.

Ama temel çağrımız Eğitim Bakanlığı’na. Çünkü bu çalışmaları onun yürütmesi gerekiyor. Ama bakanlığın şu an var olan kadrosuyla, politik anlayışıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini müfredata yerleştirmek mümkün değildir. Bu nedenle ders kitapları, müfredat hazırlanırken eğitim bilimcilerin, sendikaların, kadın örgütlerinin içerisinde yer aldığı bir ekiple müfredat programları oluşturulmalı, kitaplar yazılmalıdır.

Kampanya ile ilgili bakanlıkla görüştünüz mü?

Görüşme talebimizi ilettik. Ama eğitim bakanlığından bir cevap gelmedi. Daha önceki bakanla eğitim sorunlarına yönelik görüşmeler yapılmıştı. Ama şu an var olan bakanla henüz bir görüşme yapılmadı. Biz kampanyaya yönelik çalışmalarımızı başlattık, sürdürüyoruz. Eğitim materyallerini hazırlama çalışmalarına başladık. Şubelerimizde de ders kitaplarını toplumsal cinsiyet açısından değerlendirecek ekipler oluşturuyoruz.

Ayrıca eğitim alan kadın arkadaşlarla, kadın sekreterleri ya da şube kadın meclislerinden kadınlarla velilerimizin de katabileceği farkındalık çalışmaları yürüteceğiz.

Yerellerde radyo, televizyon programlarıyla, billboardları kullanarak toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik farkındalığı artırmayı planlıyoruz.

Şube meclislerimizden gelen önerilerde imza kampanyaları da vardı. Böylece iş yerlerinde, sokaklarda kurulan stantlarla halka hem kampanyamızı taleplerimizi anlatacak, hem de toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık oluşturmuş olacağız.

Öğretmenler kendi sınıflarında anlatmalı

Peki çocuklar?

Aslında yerinde alternatif cinsiyet eşitliği perspektifiyle hazırlanmış kitap ve etkinliklerin çocukları ulaştırılabilir olması gerekiyor. Bunun için de şubelerimiz çalışıyor. Öykü kitabı yazma, materyal, etkinlik oluşturma. Bunları toparlayıp bir toplumsal cinsiyet eşitliği eğitim materyaline dönüştürebilirsek kendi üyelerimiz aracılığıyla okullara, çocuklara ulaştırmayı düşünüyoruz. En azından öğretmenler kendi sınıflarında toplumsal cinsiyet eğitimini yaşama geçirmiş, çocuklara ulaştırmış olacaklar. Her okuldaki öğrenci sayısı bunların velileri düşünüldüğünde yeterli materyali hazırlamak oldukça zor. Ama olabildiğince fazla kişiye ulaşmak için en azından spot materyallerle meselenin özünü anlatabileceğimiz bir çalışma olabilir

Şu an kampanyanın duyulması, materyallerin hazırlanması sürecindesiniz. Bu kampanyanın Eğitim _Sen’in ve Kesk’in daha önce ve hala yılın belli zamanlarında örgütlediği “Kreş Hakkı” kampanyası gibi sadece basın açıklaması düzeyinde kalmaması için ne gibi önlemler aldınız?

Bizim kampanyalarımız, açıklamalarımız üç ay sürüyor. Üç ay sonra bir kazanım olmadan sonlanıyor. Belki iki üç yıl sonra aynı gündemle tekrar bir çağrı yapılıyor. O yüzden geçen gün röportaj verirken kampanyaya “taleplerimiz karşılanana kadar devam edeceğiz!” dedim. Israrla o çağırıyı sürekli yapmak gerekiyor. Kendi materyallerimizi oluşturarak sürekli gündem oluşturmaya çalışmak, devam etmekte ısrarcı olmak gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin gereği olarak eğitim bakanlığı bir dönem çok yetersiz olsa da kısmi çalışma yürütmeye çalışmıştı. Ama şu an çalışmaların hepsini askıya aldı. Bakanlığın en azından yeniden bir çalışma başlatmasını sağlayana kadar yürütmek gerekli. Çünkü hem bir eğitim sendikası olmamız nedeniyle, hem de bir kadın örgütü olmamız nedeniyle. Bunu hep söylüyorum sendikamız bir kadın örgütüdür. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği temel mücadele alanlarımızdan biri. Kampanyayı başlattık ve bitti olmaması gerekiyor. Sürdürülebilir olması gerekiyor. Bu da şubelerimizle birlikte genel merkezin bir bütün olarak çalışmaya devam etmesi, farklı alternatifler üreterek işi sürdürmesiyle mümkün olabilir. Çünkü bir süre sonra sık sık tekrara düştüğünde devam ettirme koşulları kalmamış oluyor. Bu konuda şubelerimizin önerileri doğrultusunda şöyle bir yaklaşım var. “Kampanyayı yaygın bir şekilde sürdürelim. Zaman zaman basın açıklaması yapalım, zaman zaman stant açalım, sokak eylemlilikleri yapalım….” O yüzden bitiş tarihi koymadık.

YÖK ve siyasi partiler de…

Kampanyanın yaşama geçmesi, kalıcı olması için sadece Eğitim Bakanı’na çağrı yapmıyor, görüşme taleplerimizi yenilemiyoruz. YÖK’ten de randevu istedik. Üniversitelerde de toplumsal cinsiyet eşitliğinin ders olarak işlenmesi, taleplerimizin yaşama geçirilmesi için görüşeceğiz. Ayrıca siyasi partilerle görüşme planımız var. Mecliste önerge vererek kampanyayı gündem haline getirmelerini ve kalıcı olarak yaşama geçmesine yönelik çaba oluşturulmasını isteyeceğiz. Bakanlık hazırlayacağımız rapor üzerinden görüşmeyi kabul etmezse raporumuzu posta ile gönderip basına da raporla ilgili açıklama yapacağız.

Toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyasının yaşam bulduğu bir okul ortamı nasıl olur?

Her şey iç içe esasında. Diyelim ki bakanlık toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eğitimi çocuklara, öğretmenlere, velilere verdi. Müfredatları değiştirdi. Okulların fiziki ortamları değişmediğinde ayaklardan biri eksik kalmış olacaktır. Çünkü okulların sınıf düzenleri, mekanlar da cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir. Bu nedenle mekanların da değişmesi, aslında eğitim politikalarının değişmesi gerekir. Toplumsal cinsiyet eşitliliği perspektifiyle düzenlenen sınıf ortamları daha demokratik oluyor. Çocuklar daha özgüvenli olup kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar. Kişilik gelişimlerinin yanı sıra bedensel gelişimleri de diğer çocuklara göre çok daha farklı oluyor.

4+4+4 çocuk evliliklerinin, işçiliğinin önünü açıyor

Okullarda, üniversitelerde pek çok taciz olayı gündeme geliyor. Tacizci adamların meslekten men edilmesi gerekirken, başka okullara atanıyorlar. Kampanyanızda tacizci adamlara karşı öğrencileri korumaya yönelik çözüm önerileriniz olacak mı?

Özellikle istismar son süreçte oldukça yaygın. Şırnak/Cizre’deki davayı takip ediyoruz. Kadın cinayetlerine yönelik cezasızlık politikaları istismar davlarında da çok net bir biçimde uygulanıyor. Örneğin: Hala takip ettiğimiz Cizre B.T davası. Cizre’den İstanbul’a gönderiliyor. Sendika olarak B.T’nin atandığı ve gizli tutulan okulu da tespit ettik. Görevden alınmasına yönelik açıklamalar yaptık. Sonrasında başka bir yerde görevlendirdi ve saklanıyor. Yüksek Disiplin Kurulu meslekten ihraç edilmesine yönelik talebi reddetti. Bunu mahkemede öğrendik. Şubelerimize, istismar davalarının takip edilmesi, okullarda yaşanıldığında mutlaka müdahale edilmesi ve genel merkeze bilgi aktarılması yönünde bilgilendirme yaptık. Bu süreçleri takip etmek çok önemli. Cinsel taciz çok yaygın özellikle kız çocuklarının eğitimden, okuldan uzaklaşmasına neden oluyor.

Kız çocuklarının eğitimden uzaklaşması pandemi öncesi 4+4+4 ile başlamıştı. Pandemi sürecinde bu daha da arttı. Somut veriler yok. Bakanlık da elindeki verileri paylaşmadı. Ama okullardaki güvensiz ortam özellikle kız çocuklarının okuldan uzaklaşmasına eğitim yaşantılarına devam etmemelerine, ya da ailelerin çocuklarını okuldan almalarına neden oluyor. Bu ise çocuk yaşta evliliklerin, çocuk işçiliğinin önünü açıyor. Bakanlığa daha önce de bu durumlara dair, 4+4+4’ün çocuk evliliklerinin, çocuk işçiliğinin ve istismarın önünü açtığını ve önlem alınmasına rapor ve yazılarımızı gönderdik. Bakanlığın da yargının da istismarcıyı koruyan bir yaklaşımı var. Ensar Vakfı vb… olaylarda olduğu gibi.

Okullarda bazı öğretmenler de bu konuda tanıklık yapmak istemiyorlar. Bu yüzden tanıklık etmenin ve deşifre etmenin önemini fark etmeye yönelik çalışmalar da planlıyoruz.

Yoğun emek istiyor

Kampanyanın amacına ulaşabilmesi için pedagojik yaklaşım, dil, görseller, argümanlar nasıl olacak?

Siyasal iktidar istediği toplumu büyük ölçüde yarattı. Bunun yansımalarını ailelerimizde, öğretmen arkadaşlarımızda, öğrencilerimizde görüyoruz. Değişim ve dönüşümü sağlamak da çok kolay değil. Yoğun bir emek istiyor. Var olan argümanlar gittiğimizde de her şey karışıyor. Bazen bizim kullandığımız dil, materyaller çok üstten kalabiliyor ya da çok tepkiselliğe neden olabiliyor. O yüzden dili kurarken, eğitimleri verirken, cinsiyet eşitliğini anlatırken, somut daha net ifadelerle, yaşanan örneklerle sunum yapmak gerekiyor. Değişimi sağlayabilmek için anlaşılır bir dil kurmak önemli oluyor. Somut örneklerle kendisini o konunun içinde bulmasına yönelik bir dil oluşturması gerekiyor. Yaşamdan örneklerle buralardan başlayarak anlatmak önemli. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaşasa da bunu olağan görüyor. İşte bu noktadan yaşadığının ne anlama geldiğini fark etmesini sağlayacak bir yaklaşım kullanmak gerekiyor.

Çalışmanın startı verildi. Basın açıklaması, kokart takma eylemi. Kampanya bundan sonra nasıl ilerleyecek?

Şubelerde ders kitaplarını inceleme birimleri oluşturmaya ve ders kitaplarını incelemeye yönelik çalışmalarımızı başlatıyor ve sürdürüyoruz. Pek çok şubemizde birimler oluştu. Kokart eyleminden spot videolarla görsel oluşturup yaygınlaştıracağız. Broşür hazırlama ve ders kitaplarını inceleme çalışmalarımız da başlayacak. Ortaya çıkan verilerle birlikte panel, söyleşi, ve eğitimler planlıyoruz. Yaptığımız çalışmaları değerlendirdiğimiz ve gelecek yılı planladığımız merkezi bir çalıştay da olabilir. Süreci eğitim çalışmaları, sokak eylemlilikleri, panel gibi ikili, üçlü ayak üzerinden örerek yürütmeyi düşünüyoruz.

https://egitimsen.org.tr/toplumsal-cinsiyet-esitligi-egitimi-yasamsaldir

https://onedio.com/haber/sirnak-ta-ogrencileri-tacizden-ceza-alan-mudur-yardimcisi-istanbul-a-atanmis-1007557

Paylaş:

Benzer İçerikler

Barutçu Tekstil’de üç ayı aşkın süredir direnişlerini sürdüren kadınlar, direnişle birlikte özgüvenlerinin yerine geldiğini söylüyor: “Bizim elimizde güç varmış, farkında değildik. Kendimizde güç hissettik. Bu sendikalılığın bize verdiği bir şey. Özellikle bayanların birbirine bu kadar kilitlenmesi… Dayanışma… Yapabiliriz, bir şeyleri değiştirebiliriz.”
Koç Üniversitesi Hastanesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan 2’si kadın 4 taşeron işçi direnişte. Kadın işçiler, kötü çalışma koşulları ve mobbingin yanı sıra cinsel tacize karşı da örgütlendiklerini anlatıyor. Sendikalı olarak işlerine dönmeyi, tacizci müdürün işten atılmasını, tüm işçilerin kadroya alınmasını istiyorlar.
Nersoy Tekstil’de direnen kadın işçilerle direniş alanında konuşuyoruz bu kez. İşe alınırken kendilerine bir yıl hamile kalmama şartı koşulduğunu, hamile kalanların işten çıkarıldığını söylüyorlar. 150’den fazla kadının çalıştığı fabrikada kreşin olmadığını, çocuklarına bakacak birini bulamayan birçok kadının işten çıkmak zorunda kaldığını anlatıyorlar.
Sendika baştemsilcisi, fabrikadaki işçi kadına baskı uyguluyor, tehditler savuruyor! Kadın, kendisine cinsel saldırıda bulunan bir erkeğe karşı mücadele verdiği için… Olayı kapatıp, “tamam efendim” demeyip, saldırıyı ifşa ederek dava açtığı, başını öne eğmediği için… Kendisine yaşatılanlar karşısında yılmayan metal işçisi Pınar, kavgasını anlattı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!