Ekmek ve Gül Grevi;
Ya da Lawrence’nin direngen kadın işçileri

19-20. Yüzyıllarda sendikalar sanayi işçilerini örgütledikleri için ve çoğunun niteliksiz işgücü olarak değerlendirdiği kadın işgücünü örgütlemek gibi bir dertleri olmadığı için grev ve direnişler yumruğu havada tulumlu erkeklerle özdeşleştirilir. Oysa kadınlar grevlerde çoğu kez en öndedir. Lawrence Tekstil işçilerinin Grevi işte böyle bir grevdir. 
Paylaş:
Çeviri: Kadın İşçi Haber Merkezi

19-20. Yüzyıllarda sendikalar sanayi işçilerini örgütledikleri için ve çoğunun niteliksiz işgücü olarak değerlendirdiği kadın işgücünü örgütlemek gibi bir dertleri olmadığı için grev ve direnişler yumruğu havada tulumlu erkeklerle özdeşleştirilir. Oysa kadınlar grevlerde çoğu kez en öndedir. Lawrence Tekstil işçilerinin Grevi işte böyle bir grevdir. 

Daha sonraları Ekmek ve Gül Grevi diye adlandırılan Amerika’nın Massachusetts eyaletindeki Lawrence kentinde göçmen kadın tekstil işçileri grevi bu grevlerden biridir. Uzun süre “ekmek ve gül” romantizmi çerçevesinde mitleştirilen bu grev, kadın emeği tarihçilerinin olaya el atmasıyla tarihteki gerçek yerini almaya başladı.

20. Yüzyılın başında ABD kapitalizminde tekstil endüstrisinde köklü değişiklikler ortaya çıktı. Yeni makinelerin üretime girmesi ile başta kadın emeği olmak üzere vasıfsız olarak nitelendirilen bazı emek türlerini üretimin dışına itti bu sadece yeni makinelerin üretime girmesi gibi basit bir olay değildi, eski üretim teknikleri ve biçimlerini de devre dışı bıraktı bu süreç. Belli üretim bilgisine sahip, ücret pazarlığı yapabilen, kalifiye tekstil işçilerinin yerine İtalya, Polonya, İrlanda, Macaristan ve Portekiz’den gelen İngilizce bilmeyen, hayati tehlikenin olduğu koşullarda düşük ücretle vasıfsız olarak çalışan, göçmen kadın işçiler alındı. Sadece usta başları vasıflı işçilerdi ve Amerikalı’ydı. Göçmen işçiler aşağılanıyor, ırkçı saldırılara maruz kalıyorlardı, bir önceki göç dalgasında gelenler bile yeni gelenlerle çatışma içindeydi.

Her göçmen kuşağı bir diğeri üzerinde baskı oluşturuyordu.  İşçiler bu şekilde birbirleriyle çatışmaya girerken, kapitalistler de çatışmadan kendilerine en ucuz işgücünü sağlamak için yararlanıyorlardı. Amerikan kapitalizmi gücünü sadece teknolojik gelişmelerden değil, göçlerle çeşitlenip genişleyen bu işgücünden de alıyordu. Tekstil endüstrisinde ücretlerin ucuzluğu pek çok kadın ve çocuk işçinin de bu alana girmesi sonucunu doğurdu.

Ücretler düşük, karlar yerinde

İşte American Woolen Company (Amerikan Yün Şirketi)’ de bu koşullardan yararlanan bir şirketti. İşçiler haftada 60 saat düşük ücretlerle, ölümüne çalıştırılıyordu. Fabrikada iş kazaları çok yoğundu.

85 bin nüfuslu Lawrence kentinin 60 bini o veya bu biçimde tekstil endüstrisinde çalışıyordu, çocuklar 14 yaşından itibaren fabrikaya girerek işçi oluyorlardı.  32 bin kişi de doğrudan Lawrence’deki 12 tekstil fabrikasında işçilik yapıyordu. Çalışan genç kadınların yaşları 14-18 arasında değişiyordu. Çocukluklarını yaşamadan kızlar fabrikaya giriyorlardı. İşçi ailelerinin yaşama ve barınma koşulları çok kötüydü bu işçi semtlerinde çocukların 6 yaşına kadar sağ kalım oranı yüzde 50’idi. 1845 yılında sanayi merkezine dönüşen şehrin, işçi nüfusunun etnik ve sosyal yaşamı ciddi bir biçimde değişime uğradı.  1880’li yıllarda İngilizler, İskoçlar, Kanadalılar, Fransızlar belli el becerisi gerektiren işlerle ücretleri belirleyen konumda idiler.

Yeni teknolojiler ve göçler iş gücünün bu yapısını değiştirdi. Deneyim ve üretim bilgisi artık eskisi kadar rağbet görmüyordu. Yunanlılar, Polonyalılar, Ermeniler, Litvanyalılar, Suriyeliler, Ruslar büyük fabrikalarda çalışmaya başladı. Bunlar tüm aileyle birlikte çalışıyorlar özellikle genç ve zayıf atik aile üyeleri bunların büyük bölümünü oluşturuyordu. Ağır çalışma koşulları nedeniyle bu insanlar ancak 40 yaşına kadar çalışabiliyorlardı. Lawrance’deki Çalışma Ofisi İstatistiklerine göre grevden 32 ay önce bu insanlar ikramiye ve yan ödemelerde dahil olmak üzere haftada 8.75 dolara çalışıyorlardı. Bu durum çalışanların yüzde 59’unun saatte 14 centten, 12 centten az ücret aldığının üzerini kapatıyor. Patronlar ücretleri güney eyaletlerindeki tekstil sektörüyle rekabet ettikleri gerekçesiyle haklı gösteriyorlardı. Ücretler düşük ama karlar yerindeydi, güney eyaletlerinden daha az değildi. Wisconsin Sosyalist Parti Kongre üyesi John Berger’e göre Tekstil endüstrisi 1909’da 1890’a göre 164.6 Milyon dolarlık bir artış sağlamış bunun ancak yüzde 22’si işçi ücretlerine gitmişti. 1905 yılında ise kazanç en yüksek oranlardan birine 212.7 milyon dolara ulaşırken, işçi ücretlerinin payı yüzde 19.5’a düşmüştü.

Yani kar artınca kapitalist üretim gereği işçi ücretleri yükselmiyor, tam tersi azalıyordu. İşçi sınıfının içinde bulunduğu bu yoksulluk ve yoksunluk onu tahrip etmeye başlamıştı, bu da kapitalist sınıf açısından uzun vadeli sürdürülebilir bir durum değildi. İşgücünün yeniden üretimini tehlikeye sokan ve sosyal patlamalara neden olabilecek bu durum kamuoyunun da ilgisini çekiyor, bölgede işçilerin şartlarının düzeltilmesi hükümet yetkililerini de zora sokuyordu. 1 Ocak 1912 yılında Massachusett eyaletinde haftalık çalışma süresi 54 saate indirildi. Saat ücretinde bir değişiklik yapılmadığı için bu işçi aileleri açısından ciddi bir gelir kaybı demekti. Parlamento ve devlet yöneticilerin patronların baskısı ile ücretlerde bir yükseltmeye gitmekten korktukları için çalışılmayan süre için bir tazminat ödemeksizin sonuçta işçiler aleyhine olabilecek bir karar vermişlerdi.

Lawrance sokaklarında kadınlar

11 Ocak’ta ilk düşürülmüş ücretlerini ellerine aldıklarında işçiler Lawrance sokaklarına çıkıp arkadaşlarını greve çağırdılar. Kısa süre içinde kendiliğinden başlayan bu protesto 12 tekstil fabrikasından 2000 işçinin yürüyüşe geçmesi ile genişledi.

12 Ocak günü binlerce kadın işçi ellerinde İtalyan ve ABD bayrakları dillerinde “Açlıktan ölmek aç yaşamaktan daha iyidir” sloganları ile bir tekstil fabrikasından diğerine geçerek üretimi felce uğrattılar. İki fabrikadan iki binin üzerinde kadın işçi üçüncü fabrikaya yürürken, bu fabrika önünde binlerce polis onları engelledi. Dördüncü, beşinci fabrikanın önünde de polis yığınağı vardı, polisler makinelerin tahrip edilmesini önleyebildi ancak her fabrikadan işçinin katılması ile grev artık başlamıştı.

Lawrence Grevi kadın işçiler

IWW sendika temsilcileri cumartesi günü greve katılan işçilerin sayısının 20 bine çıktığını söylüyorlardı. Pazartesi günü polis ve asker kentte yığınak yapmışlardı.

1905’de kurulan bağımsız Industrial Workers of the World (Dünya Endüstri İşçileri Sendikası) (IWW) 1906 yılında bölgede 800 üyeye sahipti ve kalifiye işçileri örgütlemekle sınırlayan Amerika Sendikalar Birliğinden farklı olarak tekstil fabrikalarında çalışan İngilizce bilmeyen göçmen işçilerin de çıkarlarını savunmak üzere örgütlemişti. AFL’nin tekstil işçilerini örgütleyen Mule – Spinners Union sendikasının bölgede 200 üyesi vardı, çoğu vasıfsız veya yarı vasıflı olarak değerlendirilen göçmen kadın işçiler arasında kök salamamıştı. 1911 yılı boyunca IWW’nin bölgesel örgütü küçük işletmelerde 20 kadar grev yapmış başarılı olmuştu. Buna rağmen grev patlak verdiğinde özellikle American Woolen Company (Amerikan Yün Şirketine) karşı büyük bir greve o kadar da hazırlıklı değillerdi, şartların uygun olduğunu düşünmüyorlardı. Buna rağmen işçilerin bu açlık ücretlerine karşı tüm riskleri göze alarak başkaldırması IWW’yi harekete geçirdi, grevi destekleyen tek sendika olarak devreye girdi.

Biriken grev ve direniş deneyimi

Bazıları Amerikan Sosyalist Partisi üyesi ve bazıları da doğrudan kendi üyeleri olan işçilerin grup bağlantıları sendikanın çok işine yaradı. 10 Ocakta İtalyan tekstil işçilerine toplantı çağrısı yaptı sendika, toplantıya 1000 kişi katıldı. Burada 12 Ocak’ta süresiz grev yapma kararı alındı. Fakat işçiler grev kararından bir gün önce kendiliğinden harekete geçerek süreci başlatmış oldular. 20 farklı dilden binlerce öfkeli işçinin sokağa döküldüğü bu fiili durum karşısında bunları siyasi olarak birbirine bağlayan yeni örgütlenme ve dayanışma biçimleri formüle etmek gerekiyordu.  12 Ocak öğleden sonra IWW’nin İtalyanca bölümü bölge sorumluları New York’ta bulunan İtalyan kökenli sendika sorumlusu Joseph Ettar’a bir telgraf çekerek, bölgeye gelip Lawrance’deki grevi desteklemesini istedi. Ertesi gün Gülümser Joe lakaplı, Ettor yanında yakın arkadaşı olan İtalyan Sosyalistlerinin gazetesi Il Proletario’nun genel yayın yönetmeni Arturo Giovanitti ve İtalyan Sosyalist Federasyonu genel sekreteri ile birlikte Lawrance’de grevci işçilerin yanındaydı. Ettor 27 yaşında IWW Doğu yakasında büyük bir madenci grevi örgütlemiş, daha sonra New York’ta ayakkabı işçilerinin grevine önderlik etmiş, Lawrance’ye gelirken İtalyan işçi sınıfının yıllarca birikmiş bir grev ve direniş deneyimini de beraberinde getiriyordu.

Grev komitesinde her ulus var

Birkaç gün sonra 25 bin işçi arasından 60 kişi eylemleri organize etmek ve işçilerin istedikleri ücret artışlarını sağlamak, eylemi kesintiniz amacına ulaştırmak için oluşturulan IWW grev komitesine seçildi. Her ulustan işçiyi temsil etmek için işçiler arasından en çok üyeye sahip uluslardan dört temsilci de bu komiteye seçildi. Baştan itibaren eylemlere katılma konusunda tereddüt gösteren ve çoğu zaman katılmayan Almanlar bu komitede temsil edilmedi. Olası tutuklanmalara ve yaralanmalara karşı her komite üyesine yedeği bir üye de seçildi.  Bunlara ek olarak greve giden 12 fabrikada işyerleri komiteleri ve bunlara bağlı mali işler ve kamuoyunu bilgilendirme alt komiteleri oluşturuldu.

Lawrence Grev Mitingi

Grev komitesi üyeleri her sabah düzenli olarak toplanıyorlardı. Orada tartışılan konular katılımcıların büyük bölümü İngilizce bilmediği için göçmen işçilerin ana dillerine çevriliyor bülten halinde ellerine veriliyordu. Belli ulusları temsilen seçilen komite üyeleri olan biteni kendi uluslarından işçilere anlatmak için yapılan toplantıların sorumluları olmuştu. Haftada 54 saatlik iş günü için ücretlerin yüzde 15 oranında yükseltilmesini ve mesai ücretlerinin işçilerin bir saatlik ücretinin iki katına çıkarılmasını öneren bir talepler listesi oluşturdular. IWW Grev komitesi üyelerinin hepsi sendika üyelerinden oluşmuyordu. Sendika bunu organize etmiş, üyeleri bir araya getirmişti. Pek çoğu bu grev sürecinde örgütlenmenin işçi sınıfı için bir araç olduğu gerçeğini gördü. Bill Haywood, Elizabeth Gurley Flynn gibi IWW’nin tanınmış şahsiyetleri başka bölgelerden buraya gelerek büyük kitlesel toplantılarda işçileri destekleyen konuşmalar yaptılar. Bu mücadele IWW için bölgesel bir mücadele olma sınırlarını çoktan aşmıştı.

Barikatlar kuruldu

Massachusetts valisi sıkıyönetim ilan ederek toplantı ve yürüyüşleri yasakladı, binlerce polisi ve milli muhafız alarak güçleri tahkim etti, bunların techizatlandırılması günde 4000 dolara mal oluyordu, bu işçilerin istediği zamdan çok daha fazlaydı. İşçiler yasakları kabul etmemeye karar verdiler, IWW bir seri korsan konuşma düzenledi. 15 Ocaktan itibaren işçi kitleleri içine alan grev gözcüleri örgütlendi bunlar ademi merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Bu grev gözcülerinin amacı sadece nöbet tutmak değildi grev kırıcı işçileri de engelliyorlardı. Gözcüler grev kırıcı olma sloganları ile gerçekten de abluka altına aldıkları grev kırıcıları grev boyunca fabrikaya sokmadılar. Bu elbette işçilerin kitlesel katılımı ile başarıldı.  Lawrence’li gazeteciler sabah akşam nerede blokaj varsa orada 20 bin işçinin kararlı bir biçimde dikilerek bu blokajı bozduklarını yazıyordu. Meclisten çıkan yasak kararına rağmen birkaç günde bir işçiler 3bin ila 10bin kişilik miting ve yürüyüşler yapıyorlar,  kendilerine eşlik eden müzik gruplarıyla enternasyonal, Marseilaise gibi işçi sınıfı için anlam ifade eden marşlar söylüyorlardı.  Bu gerçekten büyük bir grevdi, çünkü binlerce işçi her gün sokaktaydı, grev gözcüsüydü, miting ve yürüyüşlere katılıp barikat arkasında duruyor pratik işleri örgütlüyordu ve tabandaki işçi gücü pratikte ve bağımsız olarak görülüyordu. Tabandaki bu örgütlenmelerin gücü şehir idaresini, patronu zorluyor, karışıklığa yol açıyordu.  Bu o zamana kadar grev diye tanımladıkları durumların çok ötesindeydi. Bir subay Lawrence’deki bir gazeteye yazdığı yazıda bunu “lawrence devrimi” olarak tanımlıyordu. Grevcilerin bir süredir oluşturdukları yönetim şehir idaresinin gücünü sarsıyordu. Patronlar açısından durum devrimci bir sürece doğru evriliyordu, durdurmak için başvuracakları tek kaynak devletin kaba gücüydü. Grev gözcülerine yönelik saldırıları arttırdılar, miting öncülerini vurdular, bazı işçileri dövdüler. Sadece devlet değil Amerikan Sendikalar Birliği de (AFL) yıkıcı buldukları greve şüpheyle yaklaşıyorlardı. AFL üyesi birleşik tekstil sendikası greve son verme çağrısında bulundu ve grevciler tarafından kovulan grev kırıcılarını alana sürdü… Barışçıl bir grev toplantısını silahla basan ulusal muhafızlar pek çok grevciyi öldürdü ve yaraladı. Budan sonra işler iyice karıştı. Sonuçta ulusal muhafızlar değil, grevin öncülerinden Joe Etter ve Arturo Giovanitti tutuklanarak 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak grev bittikten sonra serbest kalabildiler.

Grev 9 hafta sürdü, bu süreçte 335 işçi tutuklanırken, 320 işçi de para cezasına çarptırıldı. Tutuklananlar arasında polise silahla müdahale etmekten ve grev gözcülüğü yaparken depodaki donmuş buz parçalarını camlara atarak kırdıkları için tutuklanan 36 kadın işçi de vardı. Bir sene hapis yattılar.

Öte yandan grevi itibarsızlaştırmak için şehrin sağına soluna patlayıcı yerleştirip onları patlatan provokatör patron mahkemeye bile çıkarılmadan 500 dolar para cezasına çarptırılarak serbest bırakıldı.

Lutz Getzmann’dan, kısaltılarak  çevrilmiştir, http://www.trend.infopartisan.net/trd0507/t080507.html

Paylaş:

Benzer İçerikler

15-16 Haziran Direnişi’nin 52’nci yılında, tanıklıklardan iz sürüp kadın işçilerin yanında alıyoruz soluğu. Bazıları en önde polisle çatışıyor, bazıları tankların üzerinde ölüme meydan okuyor. Bazıları ise işyeri temsilcisi, binlerce işçiyi yönlendiriyor. Mücadelelerine saygıyla…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!