bir kadının, kayınvalidesinin ablasına yaşlılığında bakma ihtimali bir erkeğin babasına yaşlılığında bakma ihtimalinden daha yüksek. eminim ama ispatlayamam.
eminim çünkü çevremde çok kadın eşlerinin babaları da dahil olmak üzere, uzak akrabalarına dahi yaşlılıklarında baktı. hatta bir kısmı bu bakım işini o kadar ileri götürdü ki, hiçbir tıbbi eğitimleri olmamasına rağmen, tansiyon ölçme, iğne yapma gibi basit hizmetleri verebilir oldu.
ispatlayamam çünkü böyle bir konuda istatistik bulmak imkânsız.
bu, istatistik disiplininin ilgisine mazhar olamayan bir konu. çünkü aile mensubu yaşlıların bakımı ev işlerinin bir parçası olarak görülüyor. tüik’e göre kadınların yaklaşık yüzde 65’i istihdam edilmiyor yani ücretli çalışmıyor, çalışanların yüzde 16.1’i yarı zamanlı çalışıyor. kendi evlerinde ücretsiz çalışmaya mecbur bırakılan büyük bir kadın nüfusu var. bu mecranın okurları arasında çıkacağını sanmam ama yine de, “kendileri ev kadını olmayı tercih ediyor” diyenlere hatırlatayım; hayır, hem dışarıda ücretli hem de evde ücretsiz çalışmak istemiyorlar ve evdeki işler bir kader olarak dayatıldığı için, “bari dışarıda çalışmayayım” diye düşünenler var.
yaşlanmak dert ama
yaşlanma, bireysel bir değişim, kişinin fiziksel açıdan daha geri bir noktada olması anlamına geliyor. kişi yaşla beraber herhangi bir hastalığa yakalanmamış olsa bile, eklemler, akciğer gibi çeşitli organlarda yıpranma olabiliyor.
İşin bir de ruhsal yani var tabii. bunu genel olarak yaşlılıkla ilgili toplumsal değerler, özel olarak yakın çevrenin tutumu belirliyor.
her yaşlı insan bakıma muhtaç olmuyor. nitekim, aile ve sosyal hizmetler bakanlığı’nın verilerine göre türkiye’de 1 milyon 669 bin 270 yaşlı tek başına yaşıyor, bunların yüzde 74.4’ünü kadınlar oluşturuyor. bunun bir sebebi kadınların erkeklerden daha uzun yaşamaları. ama asıl önemli sebep, ömürleri boyunca başkalarına bakmanın sorumluluğunu almış olan kadınların, kendilerine bakmakta güçlük çekmemeleri.
ama insan hep sağlıklı olmuyor ki.
bir arkadaşım, geçtiğimiz aylarda istanbul’da bir araştırma hastanesinde ameliyat oldu. kendisiyle aynı serviste ameliyat olmuş bir kadının, işlemleri bittiği halde hastaneyi terk etmediğini, kendisini taburcu etmeye çalışan hekimlerle konuşmayı reddettiğini anlattı. tek başına yaşayan bu kadın ameliyattan sonra kendisine bakamayacak durumda olduğu ve ona bakacak kimsesi olmadığı için hastanede kaldığı süreyi uzatmaya çalışmış. olayın komik ayrıntıları var tabii ama bir yandan da bir çaresizliği gösteriyor.
her yaştan insan sağlığı bozulduğunda belli bir süre için de olsa kendisine bakacak birine ihtiyaç duyuyor. birçok yaşıtını kaybetmiş olan yaşlıların böyle birini bulması iyice zor.
ya sürekli olarak bakıma ihtiyaç duyanlar?
anneannem 1970’li yılların sonunda, teşhis konulamayan ama bugün alzheimer olabileceğini düşündüğümüz bir hastalıktan hayatını kaybetti. son aylarda evde bakılamayacak kadar hastaydı, evine yakın olan özel fransız lape hastanesi’nde geçirdi son günlerini. anneannem bir kamu bankası olan denizcilik bankası’nda memur olarak çalışmış ve emekli olmuştu. eşi de aynı bankada müdür olarak çalışmıştı ve emekliydi. anneannem hastanede uzun kalmadı ama gelirleri o süreyi karşılamaya yetti. bu yazı için aynı hastaneden bilgi aldım, ilaç ve tahlillerle birlikte ortalama günlük ücretin 20 bin lira olduğunu öğrendim. bu yıl en yüksek emekli memur maaşı 80 bin lira.
devletin sınırlı sayıdaki huzurevinde yer bulmak çok zor. bazı belediyelerin huzurevleri var ama onlar da hiçbir ciddi hastalığı olmama şartı arıyor. herhangi bir sağlık hizmetine ihtiyaç duymayan yaşlılar için anadolu’daki özel huzurevlerinin fiyatları 30 bin lira civarında, bir emeklinin kolay kolay karşılayamayacağı bir miktar bu. evde yaşlı bakımı için istenen ücretler de bu civarda.
yani bir kadın başka birinin annesine baktığında 30 bin lira civarında para kazanacakken kayınvalidesine baktığında para kazanmıyor! patriyarkal sömürü dediğimiz şey tam olarak bu.
her yaşlı bir mi
nasıl ki genç insanlar birbirinden farklı mizaçlara sahipse, yaşlılar da öyle. kimisi yaşıtlarının bulunduğu ve iyi bakım alabileceği bir huzurevini tercih ediyor, kimisi ücretli bir bakıcının desteğiyle kendi evinde yaşamayı, kimi de oğlunun ya da kızının ailesiyle kalıp torunlarıyla zaman geçirmeyi.
bugünün emekli maaşları düşünülürse ilk iki ihtimal çoğunluk için çok zor görünüyor. hele de sağlık sorunları baş gösterdiğinde, fazladan tıbbi destek ihtiyacı doğduğunda insanlar sadece çocuklarından destek alabiliyor; bu da gelinler ve kızlar oluyor. “asıl kız çocuk hayırlı evlattır” sözü tam da buradan çıkmış.
orta yaşı geçen birçok insanın geleceğiyle ilgili en önemli dileği başkalarının yardımına muhtaç olmadan yaşlanıp ölmek. bu dileğin gerçekleşmesinin önünde birçok engel var. bunların başında toplumsal yargılar geliyor. yaşlı kimseye yük olmak istemezken aile onun bakımını bir itibar meselesi haline getirebiliyor.
bazen aileler iyi bir huzurevine gelirleri yetse bile yaşlılarına orada bakılmasını kabul edemiyor çünkü ailedeki kadınların yaşlılara bakmayı kabul etmemesi bir eksiklik gibi görünüyor; buna da partiyarkal ideoloji diyoruz. devletin vermesi gereken hizmetler, kadınların omuzlarına yüklenmiş. mutsuzlar, yorgunlar, çaresizler. bazen bunun yüzünden, yeterince güleryüzlü olmadıkları için de suçlanabiliyorlar.
işin diğer yönü de kimsenin çocuksuz olmayacağının varsayılması üzerine kurulmuş bir sistem olması. ortalama bir emekli maaşı ve kendi evi olsa bile, çocuğu olmayanlar yaşlılıklarında, hastalandıklarında ne yapacak.
hükümetlerin, bütçeyi savunma sanayiine aktarmayı bırakıp yaşlı ve çocuk bakımına ayırmalarının zamanı gelmedi mi?