emeksiz olmaz; entelektüel de!

“entelektüel gerçekliği anlama ve anlatmakla yükümlü. bu ücretli/ücretsiz emek süreçlerini deneyimlemeyi gerektiriyor. entelektüel olmak bir meslek değil, bir varoluş biçimi; o varoluşun bir parçası da emek. bulaşığını yıkamayanın tahlillerine karnımız tok."
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

türkçede “aydın” ve “entelektüel” kelimelerinin, kökleri farklı olmakla birlikte eşanlamlı kullanıldığını düşünürdüm. ikisinin farklı kavramlar olduğu yönündeki iddiaları görünce başka dillerle sağlama yapmanın iyi olabileceğine karar verdim. ingilizce ve fransızcada “entelektüel”in dışında, “aydın”ın karşılığı olan bir kelime olmadığını gördüm. arapçada “entelektüel”in karşılığı var, türkçede de zaman zaman kullanılan ve kökü “nur” olan ve “aydın”ın karşılığı sayılabilecek “münevver” pek kullanılmıyor. “aydın”a yüklenen toplumu da kendisi gibi aydınlatma sorumluluğu “entelektüel”den beklentilerimizden farklı. ama bu yazının temel konusu bu açı değil.

entelektüel, “intelekt” sahibi olmak anlamına geliyor; intelekt de anlama, açıklama vb. zihinsel faaliyetleri kapsıyor.

dünyada anlaşılmaya, çözümlenmeye muhtaç çok şey var ama entelektüel faaliyet, toplumu ve insan ruhunu anlamayı kapsar. örneğin uzay konusunda çalışan bir bilim insanı da çok çalışmış, çok şey okumuş, öğrenmiş, çok bilgili olabilir. ama onu entelektüel saymayız.

toplumu ve insan ruhunu çözümleme işini meslek olarak sürdüren insanlar var ama onları da -mesleki faaliyetlerinin dışında bir çaba içinde olmadıkları sürece- entelektüel sayamayız. geçen yüzyılın en önemli batılı entelektüellerinden ve aynı zamanda feminizmin önderlerinden simone de beauvoir’ın fikir ve hayat arkadaşı olan sartre’ın çok bilinen entelektüel tanımı “üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen”dir. yani misal, üniversitede siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümünde tarih anlatmak insanı illa entelektüel yapmaz.

örneğin ismail beşikçi’nin önemli bir entelektüel sayılmasının sebebi, akademik çalışmaları değil, doğrusuyla yanlışıyla ifade ettiği fikirleridir. şirin tekeli bu kadar önemli bir entelektüelse, sebebi parlak akademik kariyeri değil, öncü feminist fikirleri ve tabii bunları başarı ve cesaretle ifade etmiş olmasıdır. 

sanatçı entelektüel olmak zorunda değil

müzik, plastik sanatlar, sinema, hatta edebiyat alanında çalışan sanatçıların entelektüel kategorisinde ele alınması bence çok tartışmalı. sanat eserleri de, değerlendirilmeyi hak eden tahliller, fikirler içerir. ama hem bu eserler “entelektüel”in üstlendiği çözümlemeleri içermez hem böyle bir “zorunluluğu” yoktur hem de -özellikle kurguya dayanmayan müzik ve plastik sanatların- dili farklıdır. o yüzden, örneğin, “burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” gibi halk düşmanı sayılabilecek bir değerlendirmede bulunmuş olan tezer özlü’yü yargılamayız, o şahsi duygularını ifade etmiş bir edebiyatçıdır. bu sözü düstur edinmek de şahsi bir tercih tabii ama bu yazının konusu değil.

dolayısıyla, ne türkan şoray ne ajda pekkan ne de lale müldür entelektüel, böyle bir yükümlülükleri de yok.

entelektüelin geçen yüzyıla mahsus bir kavram olduğu, uzmanlaşmanın git gide arttığı çağımızda böyle bir varoluşun git gide daha zor ve nadir hale geldiğini söyleyenler var; haklı olabilirler. nitekim türkiye’de de şöyle bir değişim gözlemliyorum. çok yakın geçmişte, panellerde, konferanslarda konuşanlar entelektüel olarak tanımlanan insanlardı. bugün ağırlıklı olarak akademisyenlere kürsü açılıyor.

daha da öncesinde, entelektüelin, tek başına da kalsa savunacağı fikirleri, bir düşünce dünyası olması beklenirdi. geçmişin entelektüeli yalnız kalmayı göze alırdı, genellikle değeri ve gücü buradaydı. bugünün entelektüeli, geniş kesimler tarafından kabul gördükçe, beğenildikçe değer kazanıyor.

bir benzetmeyle anlatmaya çalışırsam, galile’nin yalnızlığından yıldızların kalabalığına ilerliyor 21. yüzyılda entelektüel.

bulaşığa elini sürmeden olur mu?

geçen yüzyılın önemli entelektüellerinin -ki bazıları devrimci vb. büyük sıfatlarla anılıyor- hayat hikâyeleri ve feminist tarihçilerin ortaya çıkarttıkları sayesinde, yüzyıla damga vuran fikir ve eserlerin arkasında muazzam bir karşılıksız kadın emeği olduğunu biliyoruz. temize çekilen müsveddeler, tashih, temiz tutulan çalışma ortamı, bazen muhtevası da tedarik edilmek suretiyle kaynatılan tencere…

feminist bilincimiz bugün bize, bunları deneyimlememiş bir intelekt’in dünyayı da, insan ruhunu da açıklamakta yetersiz olacağını gösteriyor. hayır, ahlaki sebeplerle değil, benim ücretsiz eviçi emek demeyi tercih ettiğim, başka feminist yol arkadaşlarımızın başka terimlerle ifade ettiği, eleştirilerini kapitalizmle yani ücretli emekle sınırlayanların dahi kayıtsız kalamadığı bu emeğin değeri bir yana, insanlığa, kültüre kattıkları ancak deneyimleyerek anlaşılabilir. çünkü özellikle ikinci dalga feminizm öncesinde, çok nadir ele alınmış, anlatılmış bir iştir bu. anlatıldığında da sadece aynı pratiği tekrar edeceklere, kılavuz niteliğinde; bunu biraz karmaşık anlatmış olabilirim, yemek tarifi falan… o yüzden, feminist eleştirinin bugün geldiği noktada, sadece biz feministlerin değil, bütün kültür ve düşünce dünyasının, başkasının eviçi emeğinden ücret ödemeksizin yararlanan birinin düşünce, iddia ve çözümlemelerinden şüphe etmesi gerekir. ekmek dahi kızartamayan, duvara çivi bile çakamayan dünyayı anlayabilir mi!

sadece bu da değil. hayatındaki tek üretimi kendini ifade etmek -yani makaleler, yazılar yazmak- olan birinin pratiği dünyayı anlamak için yeterli olamaz.

şunu söylemem gerek, kurgu yazan edebiyatçının böyle bir şeye ihtiyacı yok, onun gücü hiç görmediği yerleri, hiç yaşamadığı şeyleri de kurgulayabilmesinde. ama aynı şey entelektüel için geçerli değil. entelektüel gerçekliği anlama ve anlatmakla yükümlü. bu ücretli/ücretsiz emek süreçlerini deneyimlemeyi gerektiriyor. entelektüel olmak bir meslek değil, bir varoluş biçimi; o varoluşun bir parçası da emek. bulaşığını yıkamayanın tahlillerine karnımız tok. 

ayrıca kol ve kafa emeği arasındaki ayrımın sönümlenmesinin bir yolu da bu değil mi?

Fotoğraf: 5Harfliler.com, Ivan Sagin, Lenin Kütüphanesi’nde

Paylaş:

Benzer İçerikler

“ona sadece bazı makalelerde ve sohbetlerde rastlıyorum.  kim o, nerede, dediğimde kaybolup gitmiş oluyor.  onu teşhir eden yazılarda yaşıyor “burjuva feministi”; o kadar çok şeyden sorumlu ki…  neyse ki vereceği zarar, sınıf perspektifi olanlar tarafından engelleniyor. bende de az buçuk sınıf perspektifi olduğu için bir miktar rahatlıyor içim ama keşke tanışabilseydik, belki benim de iki çift lafım olurdu kendisine.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!