O bir baştemsilci. Pek çok sorun çıktı karşısına. İşçilerin dertleriyle haşır neşirken, üyesi olduğu örgütte baştemsilci olması problem oldu. İzmir Kemalpaşa’daki Pınar Et Fabrikası’nda tırnaklarıyla kazıyarak baştemsilci seçilen Meryem Parmaksız şaşkındı. Bazen üstü örtülü bazen de açıkça baskılar görüyordu. O bunu çok dillendirmiyordu ama anlattıklarından ortaya çıkanlar kadın olmasından kaynaklıydı. “Sen kadınsın, yapamazsın” yargısıydı kendisine yaşatılan. Aynı cümlede okunmaması gereken o kadar çok terim çıktı ki karşımıza bu vakada. Genç kadın kimi günler hayal kırıklığı ile kalakaldı. Bir yanlışı, kusuru yoktu. “Neden” diye sordu. İşçi haklarını gözetmek için tavır alırken, tutum belirlerken inanılmaz bir sahada buldu kendini. Baskıları ötelemeye çabalarken hayli zorlandı. Gerçeklerden uzak yargılamalardı onu zorlayan…
‘Fabrikaya çocuk yaşta girdim’
Söz etmesini istediğimiz hayat hikayesi de hep engelli, engebeliydi. Anlatmayı sürdürdü Meryem; “İki kızımla hayat mücadelesi veriyorum. İzmir, Kemalpaşa’nın Yukarı Kızılca köyünde geçti çocukluğum. İki erkek kardeşim var. Annem ev işiydi, yemekti onlarla ilgilenirdi. Babam aşçıydı. Hiçbirimiz fazla okuyamadık. Ortaokuldan sonra çalışmak zorunda kaldık”. Babası Pınar Et’te aşçı olarak çalıştığı için ona da burada işçilik olanağı doğuyor. Süreci merak ediyoruz ve dinliyoruz paylaştıklarını; “Fabrikaya çocuk yaşta, 16’da girdim. Çıraklık okulu açılmıştı 1999 yılında. İki günüm okulda dört günüm de fabrikada geçiyordu. İşi öğreniyordum ve hiç sıkılmıyordum. Çünkü köy yerinde arkadaşım yoktu. O yüzden sokağa çıkamazdım. Fabrika o zamanlar sanki bana oyun gibi geldi. Burada arkadaşlar edinince çok sevinmiştim. Aslında ben orada büyüdüm. Çıraklık bitince üretime verdiler”. Meryem yıllar sonra fabrikadan biriyle tanışıp evleniyor. Çocuğu olunca işe ara veriyor, tekrar başlıyor. İkinci çocukta olunca yine kaçınılmaz olarak ev yaşamı… Sonrasında iki küçük kızını anneye emanet eden genç kadın, ara verdiği işine dönüyor. Şu an medeni durumu farklı. Boşanmış bir kadın olarak hayatını sürdürüyor.
‘Sendikaya geçince köyde herkes beni tebrik etti’
Yıllar önce kolunda sağlık açısından bir sorun olmuş. Bunun üzerine Meryem’i üretimden alıp ARGE bölümüne vermişler. İyileşmiş ama bundan böyle memurlarla çalışacağını öğrenmiş. Anlatıyor; “Bunu duyunca istemediğimi ilettim. ‘Orası olmasın, çünkü o kısımda çalışanlar sendikaya geçemiyor. Ben sendikalı olmak istiyorum’ diye bir talebim oldu. Tekrar eski yerime, üretime verildim”. Bu arada fabrikada dört temsilcinin de erkek olması dikkatini çekmiş. Birçok işyerinde, çoğunluğun kadın olmamasını gerekçe göstererek, sistemi böyle işletiyorlar. Meryem diyor ki; “İşyerinde 615 çalışan var. Bunların 200’ü kadın. Buna rağmen tek bir kadın temsilciye bile görev verilmemesi beni şaşırtmıştı”. Tek Gıda-İş Sendikası İzmir 3. No’lu Şube’nin üyesi olması Meryem için o kadar sevindirici ki. Çünkü fabrikaya girdiği ilk günden beri bunu hayal ediyor. İlk zamanlar kadın komisyonunda yer alıyor. Sendikalı olmasının, yaşadığı köyde olumlu etkisini de paylaşıyor. “Sendikaya geçince köyde herkes beni tebrik etti”. Sendikalı olmak sevinçle karşılaşılan bir durummuş. İşçi olan her köylünün en büyük hayali buymuş.
‘Kadın temsilci neden yok?’
Meryem merak ediyor; “O kadar kadın işçi var işyerinde, peki kadın temsilci neden yok?”. Kimseyle tartışmıyor, bu konuyu dillendirmiyor ama zaman zaman zihnine bu soru takılıyor. 2022’te temsilci seçimi olacağını öğreniyor. Tek Gıda-İş Genel Merkezi ile bağlantı kurarak temsilcilik görevini üstlenme talebini iletiyor. Hayli aşamalardan sonra nihayet temsilci seçiliyor. O da artık diğer temsilciler gibi sendika şubesinin işyerindeki eli, ayağı. Bu arada bazı tartışmaların içinde de yer alıyor katıldığı bazı toplantılarda. Bir kadın işçinin giyim şeklini eleştirip, “uyaralım” diyorlar. Meryem’in yorumu ise bu yaklaşımı doğru bulmama yönünde. “Onun seçimi öyle, giyimine karışamayız ki. Öyle kabul etmeliyiz” şeklinde ifade ediyor fikrini. Bu arada kendine yeni bir hedef koyuyor. Baştemsilci olmak istiyor. Yine zihninde sorular; “Baştemsilci neden kadın olmasın ki?”
Görevden almak istediler
Birkaç gün sonra, izinli olduğu gün kendisine bir telefon geliyor. Sendika şubesine gitmesi gerektiğini öğreniyor bu telefonda. O zamanlar ev değiştirmiş başka bir köye taşınmış. Armutlu köyünden çıkıp şubeye geliyor. Şube yönetimi, “Biz seninle artık çalışmak istemiyoruz” diyor. Neden peki? Aldığı yanıt şöyle; “İşçiler şikayet etti. Sen işyerinde küfür ediyormuşsun”. İşçi hakkını savunan bir sendikada, “seni bu görevde istemiyorum” ifadesi çok manidardı. Sanırım Meryem’in bazı konularda görüşlerini dile getirmesi hoş karşılanmıyordu. Şu ifadeyi kullanıyor kendisine yönelik eleştiriye karşı; “Evet, kızdığım konular olunca bazı sözlerim oluyor ama bunlar öyle çok kötü değil. Bu sebep olamaz ki görevden alınmama. Kim söyledi bunu size, beni yüzleştirin”. Devam ediyor anlatmaya; “Düşüncemi söyledim. ‘Benim yolsuzluğum, kötü bir olayım yok, beni görevden almanızı gerektirecek’ deyip çıktım şubeden. Genel Merkezi aradım. ‘Yüz kızartıcı bir şeyim yok, neden beni almak istiyorlar’ dedim”. Hakkını arıyor genç kadın. Genel Merkez de buna karşı çıkarak Meryem’i savunuyor ve temsilcilikte kalıyor.
Baş temsilci olma süreci
Ve bir seçim dönemi daha… Meryem’in aklı bu kez baştemsilcilikte. “Neden olmasın” sorusuyla birlikte düşünceler geçiyor zihninden. Bu görev için sekiz kişi aday oluyor. Seçim gerçekleşiyor ve işçiler onu seçiyor. O anı anlatıyor. “Genel Merkez’den aradılar beni. Üç oy farkla kazanmışım. O sevincimi asla ve asla unutamam. Köyde de herkes duymuş, komşularımdan tebrik üstüne tebrik geliyordu”. Peki baştemsilcilik görevi nasıl geçti. Bu görevi nedeniyle, işyerinde çalışan arkadaşlarının toplu sözleşmelerinden kaynaklanan haklarını savunanlardan biri de artık Meryem’di. Birlikte mesai yaptığı arkadaşlarının haklarını gözeten konumda olmaya özen gösteriyordu. Örneğin son sözleşme görüşmesinde “ek sosyal yardım”ın yüzde yüz artırılmasını savunuyor. Ve oy çokluğuyla bu sağlanıyor.
Görevden el çektiriliyor
Ve Meryem yeni bir vakayla daha karşılaşıyor. Bakıyor ki dört temsilcinin üye olduğu Whatsapp’ta temsilciler grubundan çıkarılmış! Başka duyumlar da geliyor. Fabrikada işçilerden birtakım imzalar toplanmış. Bu imzalarla hakkında “disiplin soruşturması” yapmıştı Tek Gıda-İş İzmir 3 No’lu Şube. Nedir mesele? Yanıt yine bilindik; “İşçiler şikayetçi, seni baştemsilcilikte istemiyorlar”. O sürece dair neler yaşandığını paylaşıyor. “Olayı duydum, şubeden gerçeği öğrenmek istedim. Fakat arıyorum kimse telefonu açmıyor. Başkanı soruyorum ‘şuraya gitti’ diyorlar. Yönetimden başka sendikacı ile görüşmek üzere telefon ediyoyum. ‘Arabadayım, şu an konuşamam’ yanıtını alıyorum. Büyük bir mobingle karşı karşıyayım”.
‘Baştemsilcimizle sorun yaşamadık‘
Bu olayın ardından yıllarca birlikte çalıştığı işçi arkadaşlarıyla bu mesele için görüşüyor. Anlatıyor; “Bazı işçilere soruyorum. ‘Neden beni istemediniz’ diye. Karşılığında, ‘Bize imza at dediler, attık’ diyorlar”. Üç temsilci de Meryem’in aleyhine oy kullanmış. “Oysa ben hiçbir temsilciye haksızlık yapmamıştım” diyor. Zaten yaşananların şifresi, “Bize imza at dediler, attık” ifadesinde. Sonuç; bu imzalarla “disiplin soruşturması” yapılıyor. Baştemsilcilikten alınması yönünde oy kullanıyor yönetim kurulu. Ve görevden el çektiriliyor. Karar, Genel Merkez’e iletiliyor. Merkez de bu kararı onaylıyor. 600 kişilik fabrikada tek kadın temsilci Meryem. Alınan karara yönelik kadın işçiler,“Baştemsilcimizle görev süresi içinde hiç sorun yaşamadık. Kadınların önleri kesilmek isteniyor” yorumunda bulunuyorlar. Birçok erkek işçiye de soruyor; “Hayır bizim seninle baştemsilci ve işçi olarak bir problemimiz yoktu” yanıtını veriyorlar. Meryem her zamanki gibi tezgahının başında üretim yapıyor. Tecrübesi ile bir kez daha netleşti. Kadın olmak demek birçok engelin önündeki yolda dizilmesi demek. Bunu biliyor ama asla umudunu da yitirmiyor.
Türkiye’de sendikalara kayıtlı işçilerin üçte biri kadın. Fakat bu örgütlerin karar organlarında kadınların oranı sadece 10’da bir. O çok minimum sayıya da mı tahammül edilemiyor? Sendikacılıktaki ataerkil zihniyetten kaynaklı olarak maalesef böyle. Bu gerçekler sendikacılığın ruhu ve misyonuyla asla örtüşmüyor….
Fotoğraf: schengen.work