Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 16 Haziran 2011’de ücretli ev işçilerinin daha iyi koşullarda çalışmasını sağlamak için 189 No’lu Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Sözleşmesi’ni kabul etti. O günden bu yana 16 Haziran, Dünya Ev İşçileri Günü olarak kutlanıyor. Sendikalar, ev işçileri çeşitli eylemlerle sorunlarını anlatarak, taleplerini ve çözüm olanaklarını dile getiriyor. Fakat tek tek evlerde çalışan ve emeği değersizleştirilen kadın işçilerin sorunları görünür kılınamıyor ve katlanarak devam ediyor.
Ev işleri en riskli işlerinden biri ve ücretli ev işçilerinin büyük bölümü, can güvenliğinden yoksun şekilde çalışıyor. Daha iki hafta önce Kocaeli’nin İzmit ilçesinde yaşayan 48 yaşındaki Şerife Soysal, temizliğe gittiği evde camları silerken üçüncü kattan düşerek yaşamını yitirdi. Ailesiyle birlikte bir apartmanın kapıcı dairesinde oturan üç çocuk annesi Şerife, geçinebilmek için bir yandan evlere temizliğe giderken, diğer yandan oturduğu apartmanın temizlik işlerine bakıyordu.
Şerife Soysal’ın çocuklarının ilk ve ortaokul çağında olduğunu belirten mahalle sakinleri, “sessiz ve sakin” olarak niteledikleri bu ailenin yoksulluk nedeniyle birkaç işte birden çalıştığını söylüyor. Okula gitmedikleri günlerde çocuklar bile çalışıyormuş, anlattıklarına göre. Esasen Şerife’nin yaşamı, evlere temizliğe giden pek çok kadın işçiden farksız.
Çoğu kayıtdışı ve güvencesiz
Ev işçiliği, kadınlar tarafından yapılan ve dünyanın hemen her yerinde çoğunlukla güvencesiz ve sosyal koruma şemsiyesi dışında kalan bir iş türü. ILO’nun geçen yıl yayımladığı rapora göre, dünyada ev işçilerinin yalnızca yüzde 6’sı sosyal korumadan yararlanabiliyorken, yüzde 94’ünden fazlası tıbbi bakım, hastalık, işsizlik, yaşlılık, işte yaralanma, aile, analık, çalışamazlık, dul-yetim yardımlarını içeren tam kapsamlı korumaya erişemiyor. Yüzde 76,2’si kadın olan temizlik işçilerinin büyük çoğunluğu ise kayıtdışı çalıştırılıyor.
ILO, 2011’de ev işçilerinin insana yakışır bir işte çalışmasını öngören 189 sayılı sözleşmeyi çıkardı. Türkiye, bu sözleşmeye imza atmayan ülkeler arasında. 2015 yılında 5510 sayılı kanuna getirilen ek 9’uncu madde ile ev işçileri sınırlı bir şekilde sigortalanabiliyor. Sigorta, 10 günden fazla çalışan ev işçisi kadınları kapsıyor ve onlar da emeklilik değil, sağlık sigortasından yararlanabiliyorlar sadece. Yani diğer çalışanlarla eşit, tam bir sigortalılık hakkı değil bu. Bir diğer ifadeyle ev işçisi kadınların sağlığı ve güvenliği, tümüyle Allah’a emanet edilmiş durumda.
Hafta içi fabrikada, hafta sonu ev temizliğinde
Yaşamını devam ettirmek için güvencesiz şekilde, canlarını tehlikeye atarak çalışmak zorunda kalan ev işçisi kadınlarla dertlerini, çalışma ve yaşam koşullarını konuştuk.
Şu an 50 yaşında olan ve 20 yıldır düzenli olarak evlere temizliğe giden Fadime O, yıllardır iki işte birden çalıştığını belirterek başlıyor söze; şöyle devam ediyor:
“Küçük bir kasabada büyüdüm. Ailem ‘Kız çocuğu okumaz’ dedi, liseye kadar zor okuyabildim. Lise bittikten sonra evlendirildim, bir çocuğum oldu. O zamanlar durumumuz iyiydi; ancak bir süre sonra eşimin işleri kötü gitti. Benim de çalışmam gerekiyordu, fabrikaya işçi olarak girdim.
Zamanla oturduğumuz mahalleden ‘Bizim eve temizliğe gelsene’ teklifleri gelmeye başladı. Çocuğumun okul masraflarını karşılayabilmek için ek iş olarak temizliğe gitmeye başladım. Bazı evlerin sahipleri çok iyiydi, hayatımı tehlikeye atmama müsaade etmiyordu; ama bazı ev sahipleri de 10’uncu kattaki evinin camlarını keyifle sildiriyordu. Ekmek parası diye ben de siliyordum. Her defasında korkuyordum; çünkü temizliğe giden pek çok kadın arkadaşımız, camdan düşerek hayatını kaybetmişti.”
‘Aldığım para, çocuğun iki günlük okul masrafı’
Bir süre sonra cam silmekten kaynaklanan tehlikeleri kendisinin de önemsememeye başladığını söyleyen Fadime, insan hayatını hiçe sayan ev sahiplerinden şikâyet ederken, su içmesine dahi müsaade etmeyen çok tuhaf insanlarla da karşılaştığını anlatıyor:
“Sana değer vermiyorlar. ‘Gel’ diyorlar; ‘Tamam’ diyorsun ve gidiyorsun. Sonra garip davranmaya başlıyorlar. En ince ayrıntısına kadar saatlerce temizlediğin evden aldığın para, sadece çocuğunun iki günlük okul masrafını karşılıyor. Akşam işten çıktığım saatlerde de gittiğim oluyordu; ama genelde hafta sonu tatillerimde gidiyordum. Bu şekilde yaşamak çok daha zor; çünkü sana muhtaç bir çocuğun var ve onu göremiyorsun, onunla ilgilenemiyorsun.”
Hafta içi fabrikada çalıştığı için çocuğunun eğitimiyle de doğru düzgün ilgilenemediğini, bu nedenle suçluluk duyduğunu, ağır çalışma koşulları yüzünden eşiyle birlikte bilinçli davranarak ikinci çocuğu yapmadıklarını ifade ediyor. “Ama bazı arkadaşlarımın dört çocuğu vardı. Çok zordu, anlayabiliyordum. Bazen kendi kazandığımı o arkadaşlarıma veriyordum” diyerek, temizlik işçileri arasındaki dayanışmaya da dikkat çekiyor.
Şirketler paranın yarısını alıyorlar
Fadime, işçi kiralayan temizlik şirketlerinin daha fazla çalıştırıp az para vermesi nedeniyle bunlara hiç başvurmamış, kendi bulduğu evlere gidiyormuş:
“Kadın olarak yaşadığımız mağduriyet, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Büyük temizlik şirketleri oluyordu evlere temizliğe gönderen, patronları genelde erkekti. Patronlar sana insanmışsın gibi davranmıyordu. Bu sebepten kendi çabalarımla bulduğum, tanıdığım evlere gitmeye çalıştım ben hep. Güvencesiz çalışıyordum. Para konusunda pazarlık yapamıyordum, bazen anlaştığım paranın çok altında aldığımı hatırlıyorum.”
‘Ellerimi kullanamayacak hale geldim’
Çalıştığı evlerde bazen ev sahibi erkeklerin tacizine maruz kaldığını belirttikten sonra şöyle sürdürüyor konuşmasını:
“Sesimizi çıkaramıyor, o eve gitmeye devam ediyorduk. Kadınlar her gittiği yerde tehlikeyle karşı karşıyalar. Yaşanılan hayat sessizliğe mahkûm ediyor. Ama yıllar içinde kadınların birbirlerine sarıldığında her şeyi çok daha kolay başarabildiğini gördüm.”
Yıllarca çalışmaktan kaynaklı meslek hastalıklarının olduğunu ve artık ağır işler yaptığında ağrılarının katlanılmayacak kadar çoğaldığını anlatıyor:
“Sürekli aynı işi yapmaktan, kimyasalla içli dışlı olmaktan, soğuk suyla sürekli temas halinde olmaktan kaynaklı hastalıklarım ortaya çıkmaya başladı. Yer yer ellerimi kullanamayacak duruma geliyorum. Dizlerimde sıvı azalması, menisküs, boyun ve bel fıtığı problemim var. Tüm temizlik işçisi arkadaşlarımızda bu hastalıklar standart şekilde çok yaygın. Bu şartlarda çalışmamamız gerekiyor; ancak çalışmadığımız noktada da hayatımızı devam ettiremiyoruz. Özellikle bu dönemde ekonominin geldiği durum, bizim evimizde dinlenebilmemize izin vermiyor. Tek maaşla geçinemiyoruz.”
‘Eşim çalışmama izin vermedi’
10 yıldır ücretli ev işçiliği yapan üç çocuk annesi 52 yaşındaki Handan G, yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamayarak, hayal ettiği hayatın bu olmadığını söylüyor:
“Yıllarca köyde yaşadık, eşim eski kafalı biri. İki oğlum, bir kızım var. Kızımın geleceği için köyde yaşamak istemiyordum; çünkü köyde imkânlar kısıtlıydı ve kızımın benim gibi olmasını istemiyordum. Bir şekilde güç bela şehre taşındık. Ortaokul mezunuyum ve şehre geldiğimde artık 45 yaşındaydım, hiçbir şey bilmiyordum, tanıdığım yoktu. Eşim çalışmama izin vermiyordu.
Mahallede tanıştığım kadınlara anlattım yaşadığım durumu. Bana, kendilerinin zenginlerin evlerine temizliğe gittiğini, istersem bana da ayarlayabileceklerini söylediler. Eşim çok sıcak bakmadı; ancak bir süre sonra, ekonomik durumdan kaynaklı kabul etmek zorunda kaldı.”
Evlere temizliğe gitmeye başladığında oğullarından biri üniversite öğrencisiymiş, kızı ise üniversite sınavlarına hazırlanıyormuş.
‘Değersizlik hissi yaşadım’
İlk başlarda işler yolunda gidiyormuş. Referans yoluyla buluyormuş işlerini. Zamanla değersizlik hissi yaşamaya başlamış:
“Zaten evliliğimizde de değer gören insanlar değiliz. Bunun üzerine bir de heyecanla başladığım işte de değer verilmediğinde, hayata küstüm adeta. Psikoloğa gitmeye başladım. Zamanla toparladım, tekrar temizliğe gitmeye başladım. Aynı şeyleri yaşıyordum ama artık bunlarla nasıl başa çıkacağımı biliyordum.”
Can güvenliğinin olmaması nedeniyle evden her çıkışında dualar okuduğunu, çocuklarının da her gün kendisini aradığını anlatıyor Handan. Kendisinin hayati tehlike oluşturabilecek durumlarla karşılaşmadığını ama arkadaşları için aynı şeyi söylemeyeceğini belirttikten sonra devam ediyor:
“Arkadaşlarım arasında elektrik çarpan da var zehirlenen de… Düşen de var. Evin her alanı tehlikeli aslında. Taciz olaylarının çok fazla yaşandığını da duyuyorum. İftiraların da çok olduğunu söylüyorlar.”
Zor şartlarda ve zor bir iş yaptıklarını vurgulayan Handan, hasta oldukları zaman bile işten atılma korkusuyla çalışmaya devam ettiklerini, yoksa yerlerine hemen başka birinin bulunduğunu belirtiyor. “Evinde çocuğun da hastalansa gitmek zorunda kalıyorsun. Hafta sonları için ailenle plan yapamıyorsun. Kimsenin yanında olamıyorsun. En kötüsü de can güvenliğinin olmaması. Sana seni değersiz hissettiren bir meslek. Ev işçilerinin örgütlenmesi gerektiğini düşünüyorum” diyor.
Manşet fotoğrafı: DHA