“Erkeklere kimse bir şey söylemiyor ama bizi sürekli kolumuzdan tutup odaya çekiyorlar.”

25 Kasım vesilesiyle, kadın sendikacılarla işyerindeki kadına yönelik şiddet biçimlerini ve sendikaların bu konudaki çalışmalarını, BİRTEK-SEN Sendikası Malatya İl Temsilcisi Halime Sancak ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Avrupa Yakası Temsilcisi Damla Topuz ile konuştuk.
Paylaş:

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü, kadınlar olarak hayatın her alanında maruz kaldığımız erkek şiddetinin daha fazla görünürleştiği bir gün olmaya devam ediyor. Farklı işkollarında çalışan kadın işçiler ev içi şiddetin yanı sıra, çalıştıkları işyerlerinde fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete; mobbinge; ve tacize maruz kalıyor.

Senin çalıştığın ve sendikal örgütlenme sürecinde gördüğün işyerlerinde kadın işçiler ne gibi şiddet biçimlerine maruz kalıyor?

BİRTEKSEN Malatya İl Temsilcisi Halime Sancak: Ben kendi işçilik deneyimim üzerinden konuşursam, zaten sendikalaşmaya çalışan işyerlerinde şiddetin boyutu diğer fabrikalara göre değişiklik gösteriyor, biraz daha acımasız oluyor. Çünkü kadınlar bu konuda zayıf halka olarak da görülüyor. İşyerindeki yetkili kişiler tarafından kadın daha zayıf görülüyor ve zayıf görüldüğü için de daha çok şiddete maruz kalıyor. Cinsel taciz de oluyor, mobbing de uygulanıyor. Psikolojik şiddetle beraber şöyle şeyler de yapılıyor: İzinleri varsa bu izinleri kısılıyor. Hakaret ederek konuşuyor, bağırıyor, kaş göz yapıyor, üretimde yerini değiştiriyor. Bunlar sürekli yaşanan şeyler.

Bununla beraber sendikayla tanıştıktan sonra farklı alanlarda, farklı şehirlerde, farklı iş alanlarında da tanıştığımız kadınlar oldu. Ve bu kadınların da sadece iş yerinde ve işverenden değil, evde de şiddete maruz kaldığını gördük. Ev içi şiddetin de sadece kocayla sınırlı kalmadığını, kadınların anne babadan hatta kendi çocuğundan şiddet gördüğünü söyleyebiliriz. Ki takdir edersiniz günümüzde madde bağımlılığı çok yüksek. Anneler madde bağımlısı çocuklarından da çok şiddet görüyor.

Ayrıca özellikle deprem bölgesindeki konteyner kentlerde, konteynerda yaşayan kadınların şiddet durumu daha farklılık gösteriyor. Çünkü insanların alanı çok dar, çok kısıtlı ve daha çok birbirinin ayağına takılıyor insanlar, birbirini daha çok görmeye maruz kalıyor. Ve zaten depremin beraberinde insanların birbirine karşı tahammül sınırı kalmadı… Şiddeti kim kime uyguluyor tabii ki erkek kadına uyguluyor. Sorsan “kadın çok konuştu, kadın kafa patlattı” diyorlar. Bunun somut örnekleri var. 2 gün önce bir kadınla konuştum. Kadın şöyle söylüyor, kocası deprem sürecinde hiçbir şey yapmamış, yardım etmemiş, çocuklarla da ilgilenmemiş ve kadın sürekli kendi başına çocuklarıyla ilgilenmek zorunda kalmış. Boşanmak istediğini söyleyince de kocası dövmüş, dövdükten sonra kadına tecavüz etmiş. Bunları anlatırken baya ağlayarak anlattı.

“Sendikalı olduğunda savaşmak zorundasın”

İlk başta tekstil işçisi kadınların sendikalaşma süreçlerinde daha fazla şiddete maruz kaldığını belirttin, onu biraz daha detaylı anlatabilir misin?

Evet, şiddet daha sertleşiyor. Sendikanın söz konusu olmadığı durumlarda kadın zaten bir köşede sinip, sesini çıkarmıyor, her şeyi yutkunuyor aslında. İşte küfür de etse susuyor, hakaret de etse susuyor ve sustuğu için belli bir noktadan sonra artık zaten silindiği için ciddiye alıp da kimse muhatap almıyor artık. Ve işte onu istediği yere çekebiliyorlar ama tabi burada şiddet biraz daha yumuşamış oluyor çünkü karşıdan tepki yok. Tepki almadığı zaman da zaten istediğini yapıyorsun, o yüzden umurunda da olmuyor. Şiddetin kötü insanlara verdiği bir lezzet, bir zevk de söz konusu.

Bunun sendikalı kısmı tabii ki daha şiddetli oluyor. Çünkü neden? Çünkü sendikalı dediğin kendi hakkını talep eden işçi. Kendi haklarını arayan biri olduğu için, onu sindirebilmek için daha şiddetli, daha sert, daha acımasız davranılıyor, yenilip yutulamayacak cümleler sarf edilebiliyor. Ama sen sendikalı olduğun zaman birebir savaşmak zorunda kalıyorsun ve ciddi anlamda hani böyle bir mücadele değil de gerçekten savaşıyorsun. Maalesef yani, kolunu kanadını, bacağını, ayağını her şeyini orada bırakıyorsun. Yani psikoloji filan zaten oralarda konuşulmuyor.

Psikolojik şiddeti daha fazla konuşmalıyız

Meslek hastalıkları üzerinden konuşuluyor, işten çıkarken tazminatları alabilmek konuşuluyor. İSG’den meslek hastalığından bahsediyorlar ama meslek hastalıklarına psikolojik sorunları dahil etmiyorlar. Ya bu insanların psikolojisi bozuk, bu insanlar psikolojik şiddet görüyor, bu insanlar mobbinge uğruyor ve bu da çok ciddi bir problem. Psikolojik şiddeti daha fazla konuşmalıyız. Çünkü şunu fark ettim mesela, ben o iş alanına girdikten sonra kendi ruhumda kirlilik gördüm ya, kirlendiğimi gördüm. Psikolojin bozulunca sağlıklı bir birey olmaktan çıkıyorsun ve sağlıklı bireyler yetiştirme yolunda sen yanlış bir kişi oluyorsun. Bu ciddi bir etkileşim. Yine aslında işyerinde oluşan psikolojinin tamamını kendi evinde kendi çocuğuna aşılamış oluyorsun ve bu çocuğu da o alana, o sokağa, o okula salmış oluyorsun.

Pazar günü Urfa’da bir toplantıdaydık. O toplantıda kadın işçiler konuştu, ben kadın işçileri dinledim. Ya konuşurken ağlıyor o insanlar, konuşurken ağlamaktan kendilerini anlatamıyorlar. Ve bu kadınlar 200, 300 erkeğin içinde ağlayarak konuşuyorlardı. Maruz kaldıklarının ne kadar onur kırıcı olduğunu düşünebiliyor musunuz? Kadının mesela bir tane cümlesi vardı, o cümle benim hala aklımda ve kalbime kurşun gibi işledi. “İşte erkekler bize göre daha şanslı, erkekler güçlü olduğu için erkeklere kimse bir şey söylemiyor ama bizi sürekli kolumuzdan tutup odaya çekiyorlar” dedi. Sendikalaştıkları için kadınları kolundan sürükleyip içeriye çekmek ne demek? Kadınları sürekli bir yerlere sıkıştırıp, hakaret edip, tehdit edip, küfretmek, şantaj yapmak ne demek? Bunu erkeklere yapamıyorlar işte. Yine bir ayrışma söz konusu. Ne yazık ki bunun en ağır bedelini her alanda kadınlar ödüyor, tekstil alanında ne yazık ki daha büyük bir acımasızlıkla kadın yine eziliyor.

Kadınların sendikal alanda olması önemli

İşte bu noktada, sendika işyerindeki şiddeti, tacizi, mobbingi engellemek için neler yapabilir, siz neler yapıyorsunuz, ne gibi hedefleriniz var?

Önce sendikanın kendi içinde bir iyileştirme yapması gerekiyor. Sendikanın örgütlü olduğu işyerlerinde kadın temsilcilerin olması gerek. Sendikanın kadın kolları olmalı. Sendika kendi bünyesinde kadın doktorlar barındırmalı, işçilerin psikolojisiyle ilgilenecek, onlarla sağlıklı bir iletişim kurabilecek insanlar barındırması gerekiyor. Bu kişilerin kadın olmasının sebebi kadının kadına karşı daha büyük bir rahatlığı söz konusu. Mesela kadınlarla ben konuştuğumda bana daha rahat oradaki problemleri ve tacizlerini anlatabiliyorken, bir erkek sendikacıya anlatamaz bunları veya anlatırken utanır ya da yanlış anlaşılır. Ya da sendikacıların hepsi çok düzgün değildir, o erkek bunu farklı anlayıp farklı davranabilir. O yüzden kadınların sendikal alanda var olması önemli bir şey. Bu konuda şanslı olduğumuzu düşünüyoruz, biz bunu sağladık, kadın sendikacımız var. Kadın sendikacı ne yapabilir? Kadınlarla iletişim halinde olması gerekiyor ve gerçekten onları anlaması gerekiyor. İşçilerle aynı yerden gelmiş olması gerekiyor, yani siz tepeden birini alıp işte bu alana koyduğunuz zaman o işçinin halinden anlayabilme olasılığı yüzde bir bile değil. Ama aynı durumu yaşamış ve işçi sendikacılar olduğunda böyle olmuyor. Eğer sendikacı kadın da o alandan geliyorsa daha iyi anlıyor ve biz bunu da sağlayabildik şu anda.

Kadın öğretmenlerden annelik bekleniyor

Üyelerinizin olduğu okullarda kadın öğretmenler hangi şiddet biçimleriyle karşılaşıyor?

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Avrupa Yakası Temsilcisi Damla Topuz: Sektörün kendisi yoğun olarak kadınların çalıştığı bir sektör. Çocukluğumuzdan beri, çocuk bakımı, sorumluluğunun kadında olduğu bize öğretildi. Okula giden çocuklar yine bir kadına emanet ediliyor. Mesleğin büyük bir kısmı da kadınlardan oluşuyor. Annelik rolünün devamı olarak kabul ediliyor. Ancak erkeklerden düşük ücret alıyor. Neden? Çünkü kadın ev geçindiren taraf değildir. Evi destekleyen kişidir. Herhangi bir sorumluluğu yoktur karşısındaki patronun gözünde.

Ya da işe alımlarda şu sorular çok sorulur: Çocuğun var mı, ya da çocuk doğurmayı düşünüyor musun? Çünkü çocukla da ilgilenmenin gerektirdiği vakti, kuruma yeterince ayırmadığı düşünülüyor. Anne olan arkadaşlarımız yine sektörde daha ucuz maaşlarla çalıştırılıyorlar. Seküler dediğimiz semtlerde çalışıyorsanız eğer çok bakımlı olmanız, çok şık olmanız gerekir. Topuklularınızın olması gerekiyor. Çünkü siz aslında orada bir velinin gözünü boyaması gereken kişisiniz. Yani orada sizin birikiminizin olması, çocuklarla iletişiminiz önemli değil. Orada şekil önemli. Daha muhafazakar semtlere gittiğimizde de işte “Hocam bu kadar kısa giyme” ya da “Bu kadar makyaj yapma” ile karşılaşıyorlar sektörde. Bunlar tabii ki de mobbing. Buna dair şikayetler de geliyor bize. Öğretmenlerin etek boyuna, kıyafetine karışıldı gibi. Bugüne kadar hiçbir erkek öğretmenin pantolon boyuna karışıldı gibi bir şikayet almadık.

Hamile öğretmenler istifaya zorlanıyor

Çocuklarla ilgilenilmesi, özel şefkat gerektiren bir konu varsa kesinlikle kadın öğretmen orada ön plana çıkartılır. Çünkü ilk başta bahsettiğimiz anne olma kısmı kadın öğretmenlerde var ama kurumda idarecilik, disiplin kurulu ile ilgili bir görevlendirme varsa bu erkek öğretmenlere yönlendirilir. Neden? Çünkü onlar daha sert, daha otoriterdir. Bu yüzden biz yöneticiliğe çok daha zor ilerleyebiliyoruz. Patronlara göre kadınlar daha kırılgan, daha narin varlıklar olduğu için yöneticiliği beceremiyorlar. Yönetici pozisyonuna gelen kadın arkadaşlarımızda da bu baskının getirdiği değişimler görüyoruz. Daha sert, daha maskülen tavırlar. Yönetim katında kabul görebilmek için toplumun bize yüklediği erkekliği canlandırmaya çalışıyorlar. Çünkü orada ancak bu şekilde davranırlarsa ayakta kalabileceklerini düşünüyorlar.

Özellikle hamile öğretmenler çok sıkıntı çekiyorlar. Çünkü hamilelik sürecinden sonra bir izin alma süreçleri olacak. Öğretmenler o süre boyunca okula gelemeyecekler. Sonrasında da süt izni vermeleri gerekecek. Annelerin yasal haklarını kurumlar vermek istemiyor. Hamile öğretmenlere “Sen artık öğretmenler odasında oturmayacaksın” gibi dışlamalar, ders saatlerinin artırılması, “Herkes okuldan çıktıktan sonra sen burada kalacaksın” gibi baskılarla öğretmenleri istifaya zorlamaları çok fazla oldu. Bu tarz mobbinglerle çok fazla karşılaştık.

“Patronlar erkek öğretmenle muhatap oluyor”

Okullarda fiziksel şiddetle karşılaşıyor musunuz?

Şöyle bir şeyden bahsedeyim. Bizim son iki kurum ziyaretlerimizi görmüşsünüzdür. Geçtiğimiz günlerde, ara tatillerde çalışan kurumları ziyaret ettik. Mesela birinde kadın arkadaşımıza şemsiyeyle vurdular. Benim ziyaret ettiğim bir kurumdaysa kurum müdürü parmak sallayarak “Senin kafanı kırarım” dedi. Kolumu tuttu, elimden telefonumu aldı ve gittiğimiz bu iki kurumda da yanımızda erkek öğretmenler de vardı. Ama o şemsiyenin erkek öğretmene inmediğini, kadın öğretmene indiğini görüyoruz. Ya da kolundan çekilen, parmak sallanan, hakarete uğrayan bendim. Çünkü patronlar şunu biliyorlar. Kadın, toplumda susması gerekendir. Karşılarında bağıran, ses yükselten ya da işte “Yasayı uygulayacaksın” diyen bir kadın gördüklerinde daha fazla çıldırıyorlar. Daha fazla şiddet uyguluyorlar. Ya da kavga olmadığı durumlarda patronlar direkt erkek öğretmenlerle muhatap oluyorlar. Çünkü iletişim kurulması gereken kişi orada erkektir.

Size şikayetlerini bildiren öğretmenlerin sorunlarını ele alırken hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Boyutuna göre değişiyor. Hem şikayetin boyutu hem de öğretmenimizin talebi önemli. Mesela bazı öğretmenlerimiz, mobbing uygulayan kurum patronunun teşhir edilmesi gerektiğini söylüyor. Direkt sosyal medyada teşhir çalışması yapabiliyoruz. Bazı öğretmenlerimiz de hukuksal yöntemlerle çözmek istediklerini söylüyorlar. Kişinin hak ve hürriyetlerine müdahaleden dolayı dava açabiliyoruz ya da duruma göre kurumu ziyaret edip “Siz bu öğretmene böyle davranmışsınız, bunu yapmayacaksınız” diyebiliyoruz. Yani aslında hem taleple hem de durumun boyutuyla alakalı bir şey.

Sendikanıza başvurduktan sonra kadın eğitimcilerin hayatında ne gibi değişim dönüşüm oluyor?

Daha önce evine daha bağlı, eşinin sözünü daha çok dinleyen arkadaşlarımız vardı ve sonrasında sendikayla beraber özgürleştiklerini söylediler. Mesela “Daha önce evden çıkıp eylemlere gelmezdim. Eşim izin vermezdi” diyenler var. Şu an eşlerine sormadan eylemlere katılabiliyorlar mesela. Akşamları sendikada daha uzun zaman geçirebiliyorlar. Bu değişimleri görebiliyoruz arkadaşlarımızda. Sadece ev içinde de değil, patrona karşı da gelişen durumlar var. “Ben önceden sessiz, sakin biriydim, korkak biriydim ama sendika ile beraber, özellikle sendikadaki kadınlardan aldığım güçle beraber patronuma, yöneticime karşı sesimi yükseltebiliyorum. Karşısında durabiliyorum” diye çok fazla kadın arkadaşımız var.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, işyerlerinde çalışan kadınlar olarak biz de alanlarda olacağız. Bizler özellikle mobbinge çok fazla maruz kalıyoruz. Mobbing de şiddettir. Bazı yerlerde duygusal manipülasyonlara maruz kalıyoruz. Fiziksel şiddete maruz kaldığımız anlar da oluyor. Bunlara karşı 25 Kasım’da alanlarda olmamız gerekiyor ve bunu tabii ki de öğretmenler olarak gelecek nesillere de bugünden aktarmamız gerektiğini düşünüyoruz. Yaşasın kadın dayanışmamız.

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

İzmir’e bağlı Çiğli Belediyesi’nden atılan kadın işçiler 25 gündür Ankara’da CHP Genel Merkezi önünde “İşimizi geri istiyoruz” diyerek eylemdeler. Kadın işçiler seslerini parti yöneticilerine duyurmaya çalışıyor. İzmir’de bıraktıkları çocuklarını düşünmeden edemiyorlar. Yüklerini kadın dayanışmasıyla hafifletmişler.
Hasta olduğu, mesai yazıldığı ya da o gün çalıştığı için katılamayanlar olsa da konuştuğumuz işçi kadınların çoğu 1 Mayıs’ta alanlarda olacaklar. Kadın işçiler ücret eşitliği, cinsel taciz ve mobbingden arınmış işyerleri, kısa çalışma saatleri için taleplerini dile getirirken halay da çekmek istiyorlar. 
Asgari ücret sürecinde esasen patronlar ve siyasi iktidar çalışanların elindeki üç kuruşu da almanın yolunu, yöntemini tartışıyor. Feride, Selime’nin talebi ise insanın beslenebileceği, ilacını ve kışın botunu, yazın penyesini alabileceği, faturalarını dert etmeyeceği bir ücret…
18 gündür Urfa’da Özak Tekstil’de patronun çıkarlarını koruyan Öz İplik-İş Sendikası’ndan kurtulmaya çalışan işçiler, biber gazıyla, tazyikli suyla dağıtılıyor, darp ediliyor ve gözaltına alınıyor. Fabrikada cinsel taciz, mobbing, sağlık hakkı ihlali ile karşı karşıya kalan kadın işçiler, bu süreçte bir de evdeki babayla, kocayla, enişteyle mücadele etmek zorundalar. Direnişçi kadınlar kadın örgütlerini dayanışmaya çağırıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!