İstanbul Tuzla Orhanlı’da kurulu bulunan ETF Tekstil işçileri, cuma gününden bu yana fabrikayı işgal etmiş durumda. 30 Temmuz’da ekonomik nedenlerle fabrikayı kapatacağını duyuran ETF Tekstil patronu, işçi alacaklarında hak kaybı yaşanmayacağını söyleyerek işçileri çalıştırmaya devam ediyordu. Sözde kapanma tarihi yaklaştığında ise ihbar tazminatı ile 2020 yılından beri ödenmeyen üç buçuk maaş ikramiyenin ödemeyeceğini, kıdem tazminatının ise ancak yüzde 70’inin ödeneceğini öğrenen işçiler, sessiz kalmama kararı aldılar.
Kurban Bayramı’ndan hemen önce yaptıkları eylemlerle seslerini duyuran işçilere 18 Temmuz’da ikramiye ve maaşlarının yatırılacağı sözünü veren patron Sanem Dikmen, sözünü tutmadığı gibi ödeme tarihlerini erteledikçe erteledi. Artık o son gün, sökülen makinelerin ardında bıraktığı çöplerin de işçilere temizletilmeye çalışılması, bardağı taşıran son damla oldu. İş durdurup, kalan makinelerin sökülmesine izin vermeyen, depodaki ürünlerin müşteriye gitmesini engelleyen işçilerin eylemi, dönüşümlü ekipler halinde 24 saat devam ediyor.
Patronu Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı olan ETF Tekstil’de 2014 yılından beri DERİTEKS Tuzla Şubesi örgütlü. Hemen her toplu iş sözleşmesi dönemi oldukça zorlu geçen ETF’de, sözleşme ve ikramiye dönemlerinde fabrikanın kapatılacağını söyleyerek işi yokuşa sürmüş patron Sanem Dikmen. Katıldığı davetlerde, toplantılarda, verdiği demeçlerde kadın sorununa ‘duyarlı’ bir görüntü sergilemeye çalışsa da, yükselen kadın mücadelesinin ekmeğini yeme yanıyla ilgilenmiş sadece. Pandemi dönemindeki konuşmalarında, tekstil patronlarına “krizi kendileri açısından da fırsata çevirme” tavsiyelerine bakarak söylemiyoruz bunu sadece. “Kadın işçiler, kadın ustalar yetiştiriyorum, işi öğretip meslek edindiriyorum”un altında yatan hikâye elbette ki kadınları ucuz işgücü olarak kullanmak olduğundan… Son dönemde özellikle kadın patronlar arasında yükselen kadın işçi seviciliğinden, meslek edindirme sevdasından da biliyoruz. Yakın dönemde Farplas bu konuda en iyi örnekti.
Zaten 300’ü aşkın işçinin çalıştığı bu fabrikanın yüzde 80’i olan kadın işçiler, çalıştıkları süre boyunca yaşadıklarını anlattıklarında da durum ortaya çıkıyor.
İşimiz güvencede zannedip ev aldım
Colombia, Armani, Levi’s, Nike, Adidas, Mavi, KAFT gibi firmalara iş yapan ve üretim hacminde düşüş olmayan fabrikada 8 yıla yakın bir süre çalışan Hasret, çocuğunu burada çalışırken doğurmuş ve fabrikanın kreşine göndermeye başlamış. Birçok kadının, çalışırken çocuğuna bakacak kimsesi olmadığı için ETF’nin bu olanağından faydalanmak amacıyla yıllardır burada çalıştığını anlatıyor. Kapanmadan sonra çocuklarına bakacak kimsesi olmadığı için birçok kadının istese bile çalışamayacağına, ekonomik olarak büyük mağduriyetler yaşayacağına dikkat çekiyor.
Kapatma kararının bir anda, daha doğrusu asgari ücrete yapılan son zamdan hemen önce duyurulması nedeniyle buna çok da inanmadıklarını söylüyor Hasret:
“Pandemiyle birlikte her şey bozuldu aslında. İçeride üç buçuk maaş ikramiyemiz var. Benim yedi sene yedi ayıma 34 bin lira hesaplamışlar. 27 günlük senelik iznim de var bunun içinde, son çalıştığım ayın maaşı da… En az 70 bin bekliyordum. İşi durdurana kadar yoğun çalışıyorduk. Kriz var diyorlar ama kapatma gerekçesi olarak devlete ne sunmuşlar, bilmiyoruz. Çünkü iflas nedeniyle kapatma diye açıklamadılar. ‘Bu iş burayı artık karşılamıyor’ diyorlar ama hâlâ yapılacak çok iş var. Altı ay sonra başka bir işyeri açabilir mi, burası satıldı mı, ipotekli mi, onu da tam olarak bilmiyoruz. Bir anda böyle olmasını anlamıyoruz. Kreşteki öğretmenler bile şaşırdı. Ödemelerini gayet düzenli alıyorlarmış ETF’den.”
Kendilerine yapılan açıklamada tüm haklarını alacaklarını düşünen Hasret, kıdem, ihbar ve diğer alacaklarının 70 bin lira civarında olacağını söylemiş akşam eşine. Mart ayında kredi çekerek ev alan, o günden beri 5 bin 500 lira ev kredisi ödeyen Hasret’e 70 bin lira bir nebze ilaç olacakmış ama yarısını bile alamayacağı söylenmiş. 34 bin lira alabileceğini öğrenen Hasret, öfkesini şu sözlerle dile getirip patrona sesleniyor:
“Biz sana kazandıralım; sen villalarda, otellerde yaşa. Biz burada sürünelim. Oh ne ala. Bir de arkasını, çöpünü toplattırıyor bize. 19 yıldır çalışan işçinin 203 bin lira alacağı varken 93 bin lira hesaplanmış. Arada 110 bin lira fark var. Bizim için çok büyük bir para 110 bin lira. Ben mart ayında ev aldım. 5 bin 500 lira kredi ödüyorum. Çalışsam çocuğuma bakacak kimse yok. Eşim 6 bin lira alıyor, nasıl ödeyeceğiz bu saatten sonra? Tek maaşa kaldık şimdi. İşler o kadar iyiydi ki buna güvenip ev aldık. 34 bin lirayı kesinlikle kabul etmiyorum. Tüm haklarımızı alıncaya kadar, sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz.”
İşçiler kadın, ustalar erkekti
10 yıldır çalışan İsmehan, yıllardır askeriyeden daha beter bir baskıyla çalıştıklarını anlatıyor. İki kişinin bile yan yana gelip selamlaşmasına izin verilmediğini söyleyen İsmehan, sendikal örgütlenmeden sonra bu baskının daha da arttığını belirtiyor. Molalar arasında bir kere tuvalete gitme ‘izni’ tanınan işçilerin, ikinci kez giderlerse mobbinge uğradığını anlatıyor:
“Kadınlara özel durumları olmasına rağmen müsamaha gösterilmiyordu. Önce gözleriyle taciz ediyorlar, sonra sözlü olarak uyarı yapıyorlardı. Tutanak tutacaklarını söylüyorlardı. Çalışanlar kadın, ustalarımız erkekti. Anlamıyorlardı durumumuzu. Ekmeğimiz için çalışmaya mecburduk işte.”
Kızıyla birlikte yaşayan İsmehan, yalnızca tazminatının düşük olmasından dolayı mağduriyete uğramamış bu dönemde. Bir de, bu krizi fırsata çevirmek isteyen ev sahibi adam “Evden çıkın” demiş İsmehan’a:
“Bin lira kira ile oturuyordum. Ben çok dişli bir bayan değilim, erkeğin olmamasını fırsat bildi. 2 bin 500-3 bin liraya kadar kirayı yükseltelim dedim ama kabul etmedi. Yaptığımız eylemleri paylaşıyordum sosyal medyada. Oradan gördükten sonra bir anda ‘Evimden çıkın’ dedi. Kiralık bir ev buldum şimdi 4 bin 500 liraya. Nasıl hakkından geleceğim bilmiyorum. Kızım üniversiteyi kazandı bu sene. Hem okuyacak hem çalışacak. Ben hakkından gelemem tek başına.”
115 bin liraya yakın alacağı olan İsmehan, 10 yıldır sendikalı olan bir işyerinde 4 bin 726 lira maaşla çalışmış son ana kadar. Beş yıla kadar asgari ücretle çalışılan fabrikada, beş yılın üzerinde çalışanların kıdem farkı aldığına, farkın ise 500-700 lira arasında değiştiğine değiniyor. Çoğu işçinin brütünün düşük olduğunu bildiği için bunun nedenini sormuş. “Performans puanın düşük” demişler soranlara.
“Yılda bir kere performans ölçümü oluyordu saniyelerin tutulduğu. Bir dakikanın içinde mi ölçüyordunuz performansımı? Ya da 5 dakikanın içinde… Performansı yüksek olanla da aramızda 50 lira, bilemedin 100 lira fark vardı altı üstü. Ben oraya 10 yıl emek verdim emek! Emeğimin karşılığını, son kuruşumuzu alana kadar direnişimize devam edeceğiz. 300’den fazla işçi var evine ekmek götüren. Ne yapacak bu insanlar? Bir kuruşumun bile kalmasını istemiyorum onlara, hak etmeyenlere hakkımı helal etmiyorum.”
Kadınlar hem değersiz hem de ucuz işgücü
Üç yıldır çalışan Melek, mobbingden ve değersiz hissettirilmekten şikâyet ediyor daha çok. Bayramlarda bile işçinin bayramını kutlamayan bir yönetimin pandemide kendilerini daha fazla sömürdüğüne dikkat çekiyor. Bu nedenle emekliliği dahi uzayan işçiler olduğunu söylüyor Melek:
“Devletin olanaklarından faydalanıp bizi mağdur etti. Emekliliğine bir yıl kalmış bir arkadaşımızın emekliliği iki yıla uzadı bu yüzden. Kuru maaşa çalıştık ve sendikaya da aidat kesildi. Şu an kapatıyorum, ne yaparsan yap diyor bize. Haklarımızı da tam vermeyeceğini söylüyor. Mobbinge sabrettik, ağladık, çile çektik. Çektiğimiz çilenin karşılığını alamıyoruz.”
“Buraya gel, şunu yap, şuradan geç, senin kafan mı çalışmıyor, kafan mı basmıyor” şeklindeki konuşmalarından rahatsızlık duydukları için ustaları şikâyet eden Melek ve diğer kadın işçiler, yöneticilerden “Evet, bu iletişim sıkıntısını yaşıyoruz” cevabı almışlar. Bir süre konuşmalarına dikkat eden ustalar, daha sonra eski tas eski hamam diyorlarmış. Peki, yaşadığı mobbing nedeniyle sendika temsilcisine gittiğinde ne cevap almış Melek dersiniz? Kendisinden dinleyelim:
“Bana ‘Abla, teksin. Üç- beş kişiyle gelip söylemen gerekiyor ki haklı konumda olasın’ dediler. Her zaman böyle söylediler. Başka bir arkadaşımıza aylarca mobbing uyguladı bir usta. Bütün herkes şahit buna. Biz yeniydik, sesimizi çıkaramıyorduk. 15-20 kişi imza toplayıp şikâyet ettik. Öyle ses getirdi. İlk çıkarılmada mobbing uygulayanı çıkardılar.”
Fedakârlığı biz yaptık, kaymağı beyaz yaka yedi
Kendilerinin nasıl değersizleştirildiğine dair yaşadığı her şeyi anlatmak isteyen Melek, ayrımcılık yapılmasının çok rencide edici olduğunu anlatıyor:
“Her bayramda, işçinin iki tişört hakkı var. Beyaz yakaya ise 10-15 tane tişört, hem de neyi beğeniyorsa onu veriyor. Çantayı taşıyamıyorlar. Bize gelince, beğenmediği, defolu, bitpazarının batan mallarını zorla veriyor. Bu da çok ağırımıza gidiyordu. İşi üreten biz, tozunu pisliğini çeken biz, her türlü fedakârlığı yapan biz ama kaymağını beyaz yakaya yedirdi. Kahroluyoruz.
Buranın işçisi o kadar güzel ve değerli bir işçi ki, kaç sayı istiyorlarsa veren bir işçi. Kapatıyor, buna rağmen biz hâlâ vızır vızır çalışıyorduk. Ta ki ayın 18’inde yatması gereken ikramiyemizi, haziran ayı maaşımızı vermeyene kadar… 30 Haziran’da arkadaşlarımız çıkarıldığında, ertesi gün kapıda olacaktık. Biz iyi niyetliyiz tabii. Patron merhamete gelir nasılsa dedik. Aman zorda kalmasın diye üretimi durdurmadık. Ama kadın ustalar yetiştiriyorum adı altında en büyük zulmü bize kadın patronumuz yaptı.
Verdiği para düşük olduğu için erkekler, sebat edip fazla kalmıyorlardı burada. Ama kadınlar için burası emekli olunabilecek bir şirketti. Ütücüler bile kadındır bizde. Parasını çok düşük veriyor çünkü. Ağır bir iş olduğu için kadınlar yapmaz normalde. Maaş o kadar düşük ki erkekleri çalıştıramıyor. Ütücülerin tuvalete bile gitmeye fırsatları yok. Kadın usta yetiştiriyorum diyerek kadınları ucuza çalıştırıyor.”
Gerçekten bir kapatma olacağına inanmayan Melek, “İçerde tıklım tıklım iş var. Fasona hâlâ iş veriliyor. Zaten iflas da göstermemiş. Acaba sendikasız bir atölye mi açacak diye düşünmeden edemiyorum. 10 yıldır kapatacağım deyip duruyormuş çünkü. Belli ki kârını bizimle paylaşmak istemiyor. Devlete sesleniyorum buradan. İşçisine sahip çıksınlar. Hep işçi mağdur bırakılıyor ama devlet hiçbir şekilde mağdur işçinin yanında olmuyor” diyor.
Krediyi kredi çekip kapatanlar oldu
Bir dönem sendika temsilciliği de yapmış olan Sema, altı yıldır çalışıyormuş ETF’de. Üç çocuk annesi olan Sema, çocukları büyüyene kadar ara vermiş çalışma yaşamına. 25 yıl sonra ETF’de dikiş makinesi operatörü olarak işe başlamış. Kiracı olmaması ve eşinin emekli maaşının görece iyi olmasından dolayı, kendisinin ekonomik olarak diğer arkadaşları kadar zorlanmadığını dile getiriyor. Ancak çalışma arkadaşlarının pandemide ağır ekonomik zorluklar yaşadığını anlatıyor:
“İşveren sadece kendi yaşadığı zorluklardan bahsediyor ama pandemide kredi çekmek zorunda kalan çok arkadaşımız oldu. Krediyi kredi çekip kapatan arkadaşlarımız var. Kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) ile geçinmek zorunda bırakıldı insanlar. Şimdi de başka şekilde mağduriyet yaratılıyor. Mesela benim alacağım 50 bin lira iken 20 bin lira vereceğini söylüyor, son maaşım ve sosyal haklarımla birlikte. Bunu da dört taksitle ödeyeceğini söylüyor. İnsanlar haklarını kuruşu kuruşuna almazsa açlık grevine başlayacağımı söylüyorum buradan.”
Kadınlara ve haklarına önem verdiğini söylerken, kadın işçilerin hakkını gasp eden bir patronları olduğunu belirten Sema, sendikanın da bu süreci pek yönetemediğini düşünüyor. Şu an sendikanın yanlarında olduğunu, ancak işçiler ilk eyleme geçtiğinde bocaladığını, pek istekli davranmadığını belirtiyor:
“İşi bıraktığımız ilk gün ‘Suçlu duruma düşersiniz, gidin işinizin başına’ dediler. Biz, artık isyan ederek ‘hayır’ dedik ve işbaşı yapmadık. Önce oturma eylemiyle başladık. Biz başlayınca, sendika istişare yapmış ve öyle geldi. Bize ‘Tamam, işgalse işgal. Biz sizinleyiz’ dediler.”
Psikolojik ve ekonomik şiddet görüyoruz
2020 yılından bu yana daha da ağırlaşan ekonomik ve psikolojik şiddete dikkat çekmek için siyah eşarp, bandana ve kurdeleler taktıklarını söylüyor Sema. Bu kurdeleleri şiddetin uygulayıcıları olan idari kadroların kapılarına da asmışlar. Kapılarına siyah kurdele takılan idari kadrolar ve müdürler, polis çağırarak fabrikayı terk etmişler ve o günden sonra bir kişi haricinde içeri girmeyi denememişler. Topluca çıkmaları ise fabrikadan mal yüklemeye gelen tırların engellenmesi sonrasına denk gelmiş ilginç bir şekilde. Tırların yükleme yapmasına ve çıkmasına izin vermeyen işçiler, idari kadroların kendi araçlarıyla mal kaçıracağından şüphelenip araçları didik didik aramışlar.
Ulusal basının ETF direnişini görmezden gelmesine isyan eden Sema, ETF işçisi kadınların bugüne kadar yaşadıklarının neden dikkate değer olmadığını sorguladıktan sonra kadın örgütlerine sesleniyor:
“Biz, demokratik hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. Haklarımızı alamazsak buradan makine de çıkmaz, ürün de çıkmaz. Alamazsak 30’undan sonra da fabrikada olacağız. Bütün kadın derneklerini bize desteğe çağırıyorum. Yüzde 80’i kadın olan bir fabrikada psikolojik ve ekonomik şiddet altındayız hâlâ. Bu şiddeti biz görüyoruz ve lütfen bize duyarsız kalmayın.”