İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde (İZBB) taşeron firma Ozan Grup’a bağlı olarak evde sağlık ve bakım hizmetleri sunan ve 21 Temmuz günü Whatsapp mesajı ile işten çıkarılan 17’si kadın 31 işçi, belediyenin sözünü tutmaması üzerine yeniden direnişte. İşçiler işe geri alınmayı, güvenceli koşullarda çalışmayı ve taşeron işçiliğin kaldırılmasını istiyor.
Belediyede mayıs ayında yapılan ihale yenileme sürecinde taşeron şirketin değişmesi üzerine beş yıldır aynı birimde çalışan işçilerin yarısı önce mobbinge maruz bırakılmış, ardından işten çıkarılmıştı. İşçiler, İZBB’nin Konak Kemeraltı Çarşısı’ndaki hizmet binası önünde eylem başlatmıştı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer “17 Eylül’den itibaren işçilerin işe geri alınacağı” sözünü verince, işçiler eyleme ara vermişti.
Bu sözün tutulmaması üzerine işçiler yeniden belediye hizmet binası önünde direnişe başladı. İşten çıkarılan kadın işçilerle konuştuk.
‘Yalnızca beş arkadaşımız arandı’
İşten çıkarılan evde sağlık ve bakım işçilerinden Senem Yazıl, kendilerine söz verildiği halde hâlâ işe alınmadıklarını, bu süreçte çok borçlandığını anlatıyor:
“Hâlâ işimize geri dönemedik. ‘17 Eylül’den sonra işlem başlatacağız’ dediler, sözlerini tutmalarını bekledik ama sadece beş arkadaşımız arandı. Tunç Soyer ile 1 Aralık’ta görüştük. İşe iade edileceğimizi ama tarih veremeyeceğini söyledi, biz de eylem başlattık. Daha bir gelişme olmadı. Kredilerimiz ve borçlarımız var. Çok sıkıntı yaşıyoruz. Beş yıl emek verdik; orada kadrolu işçi olmayı bekliyorduk ama bir Whatsapp mesajıyla işten çıkarıldık.”
‘Bazen yemek bile yiyemiyorduk’
Senem, çalıştığı dönemde yaşadıkları zorlukları ise şu sözlerle anlatıyor:
“Temizlik görevlisiydim. Hastaların evlerini temizliyorduk, kişisel bakımlarını yapıyorduk. Banyo yaptırıyorduk. Kendi evimize geldiğimizde hiçbir iş yapmak istemiyorduk, temizlik yapmaya halimiz kalmıyordu. Evdeki işlerimiz aksıyordu.
Günde beş veya altı eve gidiyorduk, bazen 17.00’de ancak kuruma gidebiliyorduk. Böyle olunca mola için vaktimiz olmuyordu. Bazen yemek yemeye de vaktimiz kalmıyordu, ancak eve dönünce yemek yiyebiliyorduk.
Pandemi sürecinde çok zorlandık. Korona olma tehlikesiyle çalışıyorduk, çok korkuyorduk. ‘Biz hastalara bulaştırır mıyız?’ diye korkuyorduk. Korona tehlikesiyle çalışmak gerçekten çok stresliydi.”
Taşeron işçi oldukları için kreş hakkından mahrum bırakıldıklarına da dikkat çekiyor Senem, “Çocuğu olan arkadaşlarımız kreş bulamıyorlardı, çocuklarıyla ilgilenemiyorlardı” diyor.
‘Bakım işçileri örgütlenmeli’
İşten çıkarılan 31 işçinin 30’nun Kürt olduğunu söyleyen Senem, bu nedenle işten çıkarıldıkları görüşünde. Kadrolu işçiler ile taşeron işçiler arasında ayrımcılık yapıldığını vurgulayan Senem, “Bence Kürt-Türk ayrımcılığı da yapılıyor. Bir arkadaşımız dışında hepimiz Kürdüz. Bu yüzden bizi çıkardıklarını düşünüyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Senem, taşeron işçi oldukları için yaşadıkları ayrımcılığı ise şu sözlerle anlatıyor:
“Kadrolu işçilerle haklarımız asla eşit değildi. Kadrolu kadınların regl izni, özel tatilleri vardı ama bu hakların hiçbiri bizde yoktu. Kreş hakkımız da yoktu dediğim gibi… İçtiğimiz çaya kadar ayrıydı. Kullandığımız mutfak ayrıydı.”
Senem’e göre, bakım işçilerinin haklarını gasbedenler ve emeğini sömürenler, bu gücü işçilerin örgütsüzlüğünden alıyor. Senem Yazıl, “Dünyada da bakım emekçileri sömürülüyor ama daha örgütlüler. Türkiye’de bakım emekçileri örgütsüz. Bakım emekçileri bir an önce örgütlenmeli. Birlik olmamız gerekiyor, bu sömürü ancak böyle biter. Biz işimize geri dönene kadar mücadele edeceğiz. Kadın örgütleri, sendikalar yanımızda olsunlar” diye konuşuyor.
‘Çocuğumun beslenme çantasına hiçbir şey koyamıyorum’
Direnişteki işçilerden Rojhat Esen de işten çıkarıldıktan sonra ekonomik olarak çok zorlandığını anlatıyor:
“Bize ‘17 Eylül’den itibaren işe alınacaksınız’ demişlerdi. Bir iki ay içinde beş kişi işe alındı ama onlar da daha işe başlamadı. Söz verdiler ama ortada belirli bir tarih yok. Kendi müdürümüz bizi işten attıktan sonra kendi akrabalarını işe aldı. Gerçekten artık dayanacak gücümüz kalmadı, son raddedeyiz. Eve gelen icralarımız var. Kirasını ödeyemeyip evinden çıkarılan arkadaşlarımız var. Hepimiz aylardır bu işi bekliyoruz. Çocuklarım okula gidiyor; kirası, faturası… Gıda bile alamıyoruz doğru düzgün, sağlıklı beslenemiyoruz.”
Ekonomik kriz ve işsizliğin kendisini çok bunalttığını, neredeyse intiharın eşiğine geldiğini söyleyen Rojhat, şöyle devam ediyor:
“Çocuklarıma bir şey alamıyorum. ‘Bize bekleyin’ diyorlar ama kira, fatura, mutfak beklemiyor. Banka borcu beklemiyor. Bu ekonomik krizde nasıl bekleyeceğiz? Hangi mantıkla, hangi vicdanla hâlâ bekletiliyoruz? 3 bin lira kiram var, ödeyemiyorum. Doğalgazı yeni açtım, en az 500 lira fatura gelir. Su faturam 300 lira. Markete gittiğimde bir şey alsam ikincisini alamıyorum. Çocuğumu okul götürüyorum ama beslenmesine hiçbir şey koyamıyorum. İnsanları bu ekonomik krizde işsiz bırakmak ne demek! Artık kaldıramıyorum.”
‘Oraya koştur, buraya koştur’
Rojhat, işten çıkarıldıktan sonra haklarının verilmediğine de dikkat çekiyor, “Ne tazminatımız verildi ne de senelik izinlerimiz. Bu hak, adalet değil” diyor.
Çalışma koşullarının ağır olduğunu, kadın işçilerin ev işleri ve bakım sorumlulukları nedeniyle daha da zorlandığını dile getiren Rojhat, şunları anlatıyor:
“Pandemi demeden; kar kış, yağmur çamur demeden çalışıyorduk. Öyle evlere gidiyorduk ki nefessiz kalıyorduk. Kaç yurttaşa hizmet verdik. Günde on eve giriyorduk; engelli, hasta, yaşlı insanlara bakıyorduk. Hiç kolay değildi. Çok zor bir işte çalıştık. Bu mu emeklerimizin karşılığı?
Kendi evimize geldiğimizde kendi temizliğimizi, bakımımızı yapamıyorduk. İşten eve geldiğimizde de evdeki koşturmamız başlıyordu. Yemek yap, bulaşık yıka, çocuk bakımı, çocuğun ödevleri derken… ‘Oraya koştur, buraya koştur’du hayatımız. Bir kadın ve anne olarak gerçekten çok zorlandık. Buna rağmen mutlu bir şekilde işimizi yapıyorduk.”
‘Güvenceli bir iş istiyoruz biz’
Rojhat, bir an önce işine geri dönmek istediğini, dönene kadar eylemlerine devam edeceklerini belirtiyor:
“Haksızlığın en üst boyutunu yaşıyoruz. Şimdi bize ‘İşe alınacaksınız’ diyorlar ama tarih vermiyorlar. Beklemek çok yıpratıcı, başka bir işe de başvuramıyoruz. Keyifleri, canları istediği için insanları işinden etmemeliler. Bizim emeğimiz var orada, alnımızın teri var. Biz bir an önce işimize geri dönmek istiyoruz.”
Artık taşeron işçi olarak değil, kadro güvenceli çalışmak istediğini de vurguluyor Rojhat; “Güvenceli bir iş istiyoruz biz. Taşeron işçi olarak çalışmak istemiyoruz. Bu sene bizi taşeron işçi olarak alacaklar, seneye yine kapının önüne koyacaklar. Taşeron işçilik yasaklansın! Emekçiler korkuyla işe gidip çalışmasın. Eylemlerimize sonuna kadar devam edeceğiz. Hakkımızı alana kadar direneceğiz” diye konuşuyor.
‘Kimseye muhtaç olmak istemiyorum’
Son olarak kadınların iş yaşamında olması gerektiğini söyleyen Rojhat Esen, kimseye muhtaç olmamanın önemini şu sözlerle dile getiriyor:
“Bir kadın olarak işsiz olmak çok zor. İnsan çalışınca mutlu oluyor. Kadınlar kendi ayaklarının üzerinde durabilmeli. Her kadın çalışmalı. Haklarımızı tam olarak alamasak da kimseye muhtaç değildik. Şimdi psikolojim bozuldu, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Ben kimseye muhtaç olmak istemiyorum.”
Fotoğraflar: JINNEWS