Eviçi şiddet mülteci olma gerekçesi

Avrupa Adalet Divanı’nın kararı da gerekçesi de, kadınları ve feminizmi güçlendiren bir karar olmuş. Ancak elbette esas hedefimiz erkek/eviçi şiddetini sıfırlamak. Erkek şiddetini yok etmek için onun çıktığı aileyi ve ailenin de çıktığı patriarkayı yok etmek gerekiyor.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

Erkek şiddeti artarak devam etmekte. İktidar kadınları erkek şiddetinden koruyan mevcut yasaları uygulamamak için kırk takla atarken aynı zamanda uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden, bir gece ansızın, üstelik uygunsuz şekilde “çıkıverdiğini” duyurdu. Neyse ki dünya Türkiye’den büyük ve feminist mücadele de ülkeleri ve uluslararası örgütleri etkileyecek kudrete sahip.

Geçtiğimiz yıl Avrupa Adalet Divanı eviçi şiddet nedeniyle bir karar aldı. Karara geçmeden Avrupa Adalet Divanı nedir, onu hatırlayalım:

Avrupa Birliği Adalet Divanı ya da kısaca Avrupa Adalet Divanı (ADD), Avrupa Birliği (AB) bünyesi içinde yer alan en yüksek mahkemedir. Avrupa Birliği üyesi ülkeleri arasında, Avrupa Birliği hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.

Avrupa Birliği hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen bu kurum, 2023 yılında erkek şiddetine karşı kadınları güçlendirecek bir karara imza attı.  Aldığı bu karar dünyanın her yerindeki kadınları ilgilendiriyor. Karar şöyle:

Avrupa Adalet Divanı, ev içi şiddete uğrama tehdidi ile karşı karşıya kalanlara mülteci veya geçici koruma statüsünün verilmesine hükmetti.

Bu kararla kadınlara yönelik erkek şiddeti/eviçi şiddet, uluslararası hukukta devlet şiddeti, ayrımcılık, ırkçılık vb. ile eşit kabul edilmiş oluyor. Üstelik illa şiddete uğramış olmak gerekmiyor, şiddete uğrama tehdidinin olması yeterli.

Avrupa Adalet Divanı’nın aldığı bu karar dünyada eviçi/erkek şiddetinin yaygınlığı ve engellenemediğinin de ispatı. Aile ve erkeklerin işbirliği ile dini, ahlaki, cinsiyetçi gerekçelerle kadınların öldürülmesi dünyanın her yerinde sorun. Üstelik artarak devam eden bir sorun çünkü gerek eviçinde gerek kamusal alanda kadınları sömürebilmek için aile ve erkeklerin kadınları baskı ile kontrol altına alması, sürekli geliştirilen şiddet yöntemleri ile devam ettirilmekte.

Eviçi şiddetin ve bu kararın, LGBTİQ’ları da ilgilendirdiğini belirtmeye gerek yok sanırım.

Nihayet devletler ve uluslararası kurumlar, bu şiddet ağına karşı feministlerin, kadın hakları savunucularının, LGBTİQ’ların verdiği mücadeleler sayesinde kimi ileri adımlar atmak durumunda kalıyor.

Kararın çıkmasına neden olan olay

Avrupa Adalet Divanı’nın bu kararı vermesine neden olan Türkiye kaynaklı.

“Bulgaristan Sofya İdare Mahkemesi, Avrupa Adalet Divanı’na, zorla evlendirilmesinin ardından ailesini terk eden ve ev içi şiddet nedeniyle Bulgaristan’a kaçan Türkiye kökenli Kürt bir kadına uluslararası koruma verilip verilmemesi yönündeki görüşünü sormuştu. 2017 yılında eşinden resmen boşanmadan önce başka bir erkekle imam nikâhlı olarak yaşamaya başlayan kadın, Türkiye’ye geri gönderilmesi halinde hayatından endişe edeceğini, eski eşi veya kendi ailesi tarafından ‘namus’ gerekçesiyle öldürülebileceğini belirtmişti.

Bulgaristan’daki mahkemenin başvurusunu inceleyen Avrupa Adalet Divanı Başsavcısı Richard de la Tour, mütalaasında belirli bir sosyal gruba ait olan ve belirli nedenler yüzünden zulüm ile karşılaşma riski bulunanların mülteci olarak tanınabileceği yönünde görüş beyan etti.

Irk, din, milliyet ve siyasi görüşün yanı sıra belirli bir sosyal gruba ait olmaları nedeniyle şiddet görenlere mülteci statüsü verilebileceğini belirten Başsavcı, cinsiyetin de belirli bir sosyal grup olduğuna işaret etti.

Başsavcı de la Tour, Bulgaristan’da uluslararası koruma başvurusunda bulunan kadının bu özellikleri yerine getirdiğini ifade etti. Biyolojik cinsiyeti doğuştan gelen bir özellik olarak değerlendiren de la Tour, cinsiyetin aynı zamanda sosyolojik bir kavram olduğuna dikkat çekti. Bir toplumda kadın ve erkeğe yüklenen rollerin ortaya çıkacak olası eşitsizlikler için bir zemin yarattığına işaret eden Başsavcı, cinsiyete dayalı şiddetin bir grubun kimliğinin belirlenmesi için kullanılabileceğini kaydetti.”

Cinsiyet ve sosyal bir gruba ait olmak

Karar kadar ve belki de karardan daha önemlisi Başsavcı’nın gerekçeler arasında cinsiyetin aynı zamanda sosyal bir gruba ait olma durumunu göstermiş olmasıdır. Kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetinin varlığı da esasen erkeklerin ve kadınların hiyerarşik ilişki üzerine kurulu bu sosyal gruplara ait olması ile alakalı.  

Benim de dahil olduğum bir kısım feminist, eviçi kadın emeği ve kadın bedeninin erkekler tarafından sömürülmesi nedeniyle kadınların sınıf olduklarını dillendiriyoruz. Başsavcı’nın diğer gerekçelerin yanı sıra kadınları sosyal bir gruba ait görmesi, kadınlar sınıfı tartışmalarında alınan yola işaret ediyor. Radikal feminist teorinin yaşamsal pratiğe müdahalesidir bu.

Kısaca karar da gerekçesi de, kadınları ve feminizmi güçlendiren bir karar olmuş. Ancak elbette esas hedefimiz erkek/eviçi şiddetini sıfırlamak. Erkek şiddetini yok etmek için onun çıktığı aileyi ve ailenin de çıktığı patriarkayı yok etmek gerekiyor. Yolumuz uzun, feminist mücadelemiz amansız şekilde devam edecek.

Kaynaklar:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_Adalet_Divan%C4%B1

https://www.dwturkce1.com/tr/avrupa-adalet-divan%C4%B1-ev-i%C3%A7i-%C5%9Fiddet-varsa-m%C3%BClteci-stat%C3%BCs%C3%BC-verilebilir/a-67997513?s=04&fbclid=IwAR2zGjIsddBk37wUKfoosgJJ15nbGKp5rZmUtquCq2L7ZmT4AZe-z11zbII

https://www.dwturkce1.com/tr/ba%C5%9Fsavc%C4%B1-namus-cinayeti-riski-varsa-m%C3%BClteci-stat%C3%BCs%C3%BC-verilebilir/a-65390442

Ana Fotoğraf: Euronews

Paylaş:

Benzer İçerikler

25 Kasım geliyor. Bu yıl 25 Kasım’ı kadınların duygularını, bilinçlerini ve bilinçaltlarını anlatan şarkılarla karşılamaya devam ediyoruz. Bunlar kader olarak kabul edilmiş her türlü erkek zorbalığına, baskıya karşı ses çıkaran, içimizdeki itirazları dile getiren şarkılar…
“Bu yıl 25 Kasım’ı kadınların duygularını, bilinçlerini ve bilinçaltlarını anlatan şarkılarla karşılamak istedim. Arzuları, tutkuları, acıları ve öfkeleri ile. Camlarda beklemek yerine kapıyı gösteren: “Arkanı dön ve çık, kapı açık. İstenmiyorsun artık.” Onca yenilişlerden geçip “istenmiyorsun artık” diyebilmek… Bunun nasıl bir güçlenme olduğunu kadınlar bilir.
2025 bütçesi tartışılmaya başlandı. Bütçelerin sınıfsal yönü olduğu gibi toplumsal cinsiyet boyutu da vardır. Türkiye’de ücretli çalışan kadınların yüzde 12 oranında erkeklerden daha düşük ücret aldığı gerçeği mevcutken bütçede pozitif ayrımcılık politikaları kadınlar açısından vazgeçilmezdir. Görünmeyen emek yani ücretsiz evişçisi kadınlar da unutulmamalıdır.
“Yükselen ve vahşeti artan erkek şiddetine karşı mücadelede elbette en büyük ve ilk hedefimiz patriyarka oldu. Olmaya devam edecek. Ama onun iktidardaki işbirlikçisi ve destekçisi siyasal İslam, ırkçılık da daha ısrarlı şekilde feminist/kadın politikalarının gündeminde olmalı.“
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!