“Evlenirken altın veriyorsunuz boşanırken niye yok”

Elif’in hikayesi sendikalı bir işyerinde çalışan ve koca şiddeti nedeniyle boşanmak isteyen pek çok kadının ortak hikayesi aslında. O şiddet gören, boşanmak isteyen kadınlara kıdem ve ihbarının ödenmesini, parasal destek, koruma verilmesini ve bunların toplu sözleşmelere yansıtılmasını istiyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök bihargok1982@gmail.com

Elif’in hikayesi sendikalı bir işyerinde çalışan ve koca şiddeti nedeniyle boşanmak isteyen pek çok kadının ortak hikayesi aslında. O şiddet gören, boşanmak isteyen kadınlara kıdem ve ihbarının ödenmesini, parasal destek, koruma verilmesini ve bunların toplu sözleşmelere yansıtılmasını istiyor.

Sendikalı bir işyerinde yaklaşık beş yıl birlikte çalıştık Elif’le. Tanıştığımızda, sürekli gülen, cilveli konuşan biri olduğu için pek ısınamamıştım ne yalan söyleyeyim. İşçilerin kurtulmak için türlü bahaneler bularak kaçtığı bir bölüme verilip yan yana çalışmaya başladığımızda öğrendim ki o berbat bölüme beni özel olarak Elif istemiş. Duyunca önce sinirlenip “beni tanımadan niye düşman oldun da buraya aldırdın” diye çıkıştım biraz. “Kodum mu oturturum tipi var sende. Her dakika küfür eden adamlarla kavga etmekten bıktım. Sen hakkından gelirsin, gelirsin di mi kız” dediğinde afalladım biraz. Yumuşak karnıma dokunmuştu bir anda. Kısa süre içerisinde de haklı olduğunu anlamak zorunda kaldım. Küfürlü konuşmalar, cinsel içerikli şakalar, Elif’e sataşmalar, işten kaytarıp Elif’e iş yıkmalar, bir de onun yavaş çalıştığına dair amirlere yalandan şikayetler… Bıkmıştı. Amirlerine “Ya yanıma bir kadın daha verirsiniz, ya da ben bunlarla bir daha çalışmam” restini iyi ki çekmiş dedim devam eden günlerde. Her gün fazla mesainin zorunlu olduğu çalışma içerisinde, ilk iş olarak adamları yavaş yavaş azaltmaya başladık. Kolay olmadı elbette. Önce saatlik sayıyı verirken bu adamların da sayısını bizim çıkardığımızı gösterdik. Deli gibi koşturarak. Gerçi Elif’in koşturmasına gerek yoktu pek. Bazı insanların eli çok hızlıdır. Elif onlardandı. Hızına yetişmek için az terlemedim. Terlediğimi görünce O dalga geçerdi, ben sinirlenirdim.

İşe yeni başlayan genç kadın işçilere eğitimi biz veririz, sayısını da veririz, diyerek amirleri ikna edip, iki erkeğe kadar düşürdük sayıyı zaman içerisinde. Bizlerin keyifli, eğlenceli çalıştığını gören diğer kadınlar, sabahtan yanımıza gelip mesai için kendilerini yazdırmaya başlamışlardı artık. Bu durumu idari yöneticiler de görüyordu bizim dışımızda. Ne olduğunu her sorduklarında “buraya sakal sokmuyoruz ondandır” diyorduk. Kalan diğer iki erkeğin ikisi de tazminatsız çıkarıldıktan sonra hiç sakal kalmamıştı alanımızda. Yanlış anlaşılma olmasın, bir tanesi cinsel tacizden, diğeri mala kasıtlı zarar vermekten çıkarıldı. Şahitlik yapmak dışında bir dahlimiz olmadı.

Ağladığı anlaşılmasın diye kalem çekiyormuş

İşyerinde yarattığımız küçük mutluluk fazla sürmemeliydi tabii ki. Herkesin lavaboya rahat rahat gidebileceği zaman dilimleri yaratmak, kimi zaman şakalar yaparak kimi zaman şarkı türkü söyleyerek sayıyı vardiya bitiminden birkaç saat önce bitirmek kabul edilemezdi. Bir de sayıyı zor çıkaran arkadaşlara yardıma gitmenin karşılığını, bizlerin sayısının kademe kademe yükseltilmesi olarak alıyorduk. Yine de yapıyorduk. Birbirine iş yıkmayan bir ortamda çalışmak, müşteri şikayetlerini azalttığı gibi bizlerin arkadaşlık ilişkilerini de ileri taşıyordu. Farklılıklarımız birbirimizin gözüne batmıyor ve kavga sebebi olmuyordu. Her birimizin eleştirilecek ayrı ayrı davranışları yeni bir espri malzemesine dönüşüyordu. Bu esprilerden biri Elif’in, kocası yüzünden göz kalemi kullandığıydı. Niye diye sorduğumda, Elif’in, göz kalemine alerjisi olduğu için gözlerinin içinin çoğunlukla kızarık olduğunu o an öğrendim. Ağladığının dışarıdan anlaşılmaması için göz kalemi kullanıyormuş. Bizim kırıtık arkadaşımızı 7-8 yıldır evli olduğu adam ekonomik olarak da sömürüyormuş.

Düzenli işlerde çalışmayan kocası Ramazan ayı dışındaki aylarda, her akşam içer gelirmiş. İçkiliyken psikolojik, fiziksel şiddet kaçınılmazıymış. Aldatması, yalanları cabası. Kirayı faturaları ödeyen Elif, kocasının, dışarıya taktığı borçları da ödemiş yıllarca. Ay sonunda elinde bir şey kalmıyormuş. Evlenerek geldiği Gebze’de fazla akrabası ve tanıdığı da yokmuş. Olanlar da Elif’in yaşadıklarını gördükleri bildikleri halde, çocuk yapınca düzelir tavsiyeleri vermişler. Tüp bebek tedavisi görmesine rağmen çocuğunun olmaması şansıydı belki de. Bir gün artık dayanamayacak duruma geldiğinde, uzun zamandır boşanmayı düşündüğünü ama avukat parasını dahi ödeyemeyecek halde olduğunu anlattı. Ekonomik olarak rahatlayana kadar boşanmasının mümkün olmayacağını söylüyordu sürekli. Çok geçerli nedenleri vardı bunun için. Nasıl dayanışabiliriz diye düşünürken aklımıza İK ve amirlerle bu durumunu konuşmak geldi. Öyle ya bu işyerinde zaman zaman anlaşmalı çıkışlar da yapılıyordu.

Boşanmak için para gerekli

Amirlere yaşadıklarını anlatan Elif, kıdem ve ihbar tazminatını alarak işten çıkma talebinde bulunmuştu. Tabii işsizlik maaşından faydalanması için gerekli düzenlemelerin yapılması ile birlikte. Can güvenliği riskinin arttığı dönemde ilettiği talebine aldığı cevabı kendisinden dinleyelim. “Bölüm liderine anlattığımda çok üzüldü. Bu kadarını bilmiyorduk, dedi. Seni çıkaramayız, çok memnunuz senden. Zaten boşansan da çalışman lazım. Ayaklarının yere sağlam basması için ekonomik özgürlüğünün olması lazım.” Bunları zaten yıllardır uzun uzun düşünerek, hesaplayarak, başına gelecekleri göze alarak kararını veren birine akıl vermek dışında bir faydaları olmamıştı. Ama bildiği bir şey vardı. İşyeri adresini bilen kocasına izini tamamen kaybettirmeyi istiyordu. İşten kendi isteğiyle çıkarsa hiç parası olmayacağı için kendi ailesinin yanına, Doğu Karadeniz’in küçük bir ilçesine dönmek zorundaydı. Babası demişti zaten. “Boşanırsan oralarda tek bırakmam seni, dizimin dibinde oturacaksın. Kızı tek başına oralarda ne yapıyor dedirtmem.” diye. İstemiyordu dönmeyi. Çünkü, üniversiteyi kazandığı halde göndermeyen ailesinin yanına dönmek, az da olsa, kendine yarattığı özgürlük alanından vazgeçmek demekti. Madem üniversiteye göndermiyorsunuz ben de evlenir öyle kurtulurum diyerek kaçmış olmasının yarattığı pişmanlığı da her an hatırlatılacaktı baba evinde.

Canı sıkıldığında gece vardiyasında bile fabrikanın kapısına gelip, Elif’i dışarıya çağırttıran kocasının Elif’e bir zarar verebileceği ihtimali amirleri tarafından gözetilmiyordu. Saat başı sayısının saniyelerle dahi hesaplandığı fabrikanın kapısına dayanan belalı bir koca olunca, başıma dert almayayım, diyen adamların onayıyla güvenlikten geçip gidebiliyordu Elif. Adamın hakaretlerini dinleyip, yeter ki duyulmasın deyip geri dönüyordu işinin başına, hiçbir şey olmamış gibi. Tek ümidi tazminatıydı o da kabul edilmiyordu. “Defalarca gittim İK’ya anlattım, baş temsilciye anlattım. Her seferinde yanımda olduklarını söylediler başka bir şey yapmadılar. Evlenirken altın veriyorsunuz, bir maaş veriyorsunuz, çeyiz parası veriyorsunuz, çocuğun sünneti için para veriyorsunuz, boşanınca niye vermiyorsunuz diyordum. Sadece tazminatımı istiyordum, fazladan bir şey istemedim. Ne İş Yasası’nda ne de TİS’te böyle bir hakkım olmadığını söyleyip durdular. Senin için belki bir istisna yaparız. Ama duyulursa aynı durumu yaşayan diğer kadınlar da isteyebilirmiş, şirket bunun altından kalkamazmış. Ayrımcılık olurmuş. Ölümde de para veriyorlardı. Ben ölünce aileme verirsiniz artık dedim çıktım, bir daha da gitmedim kapılarına.”

Bir celsede boşandı

Tüm eşyaları kocasına bırakacak, mahallesini ve işini değiştirecek, izini kaybettirecekti. Yıllardır yaşadığı şiddetin yaralarını sararken, bir zaman, ekonomik sorunlarla boğuşmak zorunda kalmayacaktı. Ama kadına yönelik her geçen gün artan şiddete karşı olduğunu söyleyenler, bu şiddeti ortadan kaldıracak, azaltacak yöntemler konusunda hazırcı davranıyorlardı. Şiddetin biçimlerini tanımlarken mangalda kül bırakmayanlar, şiddetin süreklileşmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırmak konusunda, yetkileri olmasına rağmen kıllarını kıpırdatmıyordu. Yine de açtı boşanma davasını. “Öyle de böyle de ölüm bir gün kapımızı çalacak zaten. Ama o zamana kadar ne yaşarsam karımdır” dedi artık Elif. Tanıkları ve kanıtlarıyla birlikte iki celsede bitti boşanma davası. Duyarlılığını bildiğimiz bir avukatla anlaşmıştık, dosya masrafı dışında bir ücret talep etmedi. Mahkeme salonunda tehditler yağdıran eski kocasını gözaltına aldırdı avukatı aynı gün. Adliyeden ayrılırken, takip eder izimi bulur tedirginliği kalkmış oldu bu sayede.

Bir süre aynı işyerinden bir arkadaşının evinde kaldı, vardiyasını değiştirerek işten çıkmış izlenimi yarattı. Sonra rapor üstüne rapor. İşyeri yöneticileri Elif’in, artık ‘verimli olamayacağını’ anlamış olacak ki kendileri verdiler çıkışını. Yasal süreyi aşan rapor kullanımı nedeniyle hem de. İhbar ve kıdem tazminatını alarak üstelik. 8 ay işsizlik maaşı aldı. “Tazminatsız çıkarılma ihtimalim de çok yüksekti, öyle çıkarsalardı onlara da dava açardım. Gazetelere bile haber yaptırırdım işyerini,” derken daha fazla gülüyor. Gülüyor gülmesine ama karar verdiği ve ilk adımı attığı günden bu yana üç yıldır uğraşıyor olmanın yorgunluğunu taşıyor. Şimdi yeni bir işe başladı. Mahallesini değiştirdi, evini yeni baştan döşedi, bazı eşyalarının taksidini ödüyor.

33 yaşına girecekmiş önümüzdeki ay, kendime ne hediye alsam diye düşünüp duruyor. Eski kocasından haberler geliyor memleketten bazen. Elif’in ailesinin kapısına dayanıp, para istiyormuş. Karakola şikayet ediyormuş ailesi. Olay üstüne olay çıkartıyormuş. En son, birini yaralamaktan cezaevine atmışlar. “Hala içerde, keşke hiç çıkmasa” demekten kendini alamıyor.

Hikaye mutlu sonla bitmiş gibi görünse de Elif’in tedirginliği hiç geçmeyecek belki de. Her an karşısına çıkabilecek eski kocanın kendisine neler yaşatabileceğini düşünmek istemiyor sadece. Kendisi, yaşadığı ve kimine benim de tanık olduğum şiddetin detaylarıyla anlatılmasını istemediği için yazmıyorum. “Asıl konunun gözden kaçmamasını sağlaman lazım” diyor bu yazıyı yazdırırken. Çünkü daha önce de defalarca karşılaşmıştım boşanma sürecinde ve öncesinde, eşinden, eşinin ailesinden, kendi ailesinden vs şiddet gören kadınların, tazminatını alarak işten çıkma talepleriyle. Ama Elif’in yaşamına dahil olmaya başlayana kadar bu talebin hayati önemini o kadar da anlamamıştım. Şiddet görmese dahi aynı işyerinde, boşanmış bir kadın olarak çalışmaya devam etmenin, bundan sonrası için farklı gözle bakılacağını bilen kadınların da böylesi bir hakkı olmasını diliyor Elif.

Kendi yasalarımızı oluşturmalıyız

Boşanmış kadının “kolay kadın” sayıldığı için daha fazla tacize maruz kaldığını biliyor çünkü. Bu hakkın illa yasalarla korunmuş olması gerekli mi diye soruyor birkaç kez. “Talep nasıl olmalı sence” diye sorduğumda maddelerle sıralıyor. “Bir, boşanmak isteyen, şiddet gören, can güvenliği riski yüksek olan kadınlara kıdem ve ihbarının ödenmesi, birkaç maaş fazladan verilerek desteklenmesi. İki, sendikaların TİS masalarında bunu kabul ettirmesi. Üç, şiddete maruz kalan kadınların, şiddet uygulayan yakınları işyerine geldiğinde polise haber verilmesi. Dört, işyerinden çıkmak istemeyebilir, dilediği kadar ücretli izin hakkının olması. Beş, şiddete maruz kalan ve evli olmayan kadınların da bu hakka sahip olması.”

İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı bu iktidar, nafaka hakkını kaldırmaya çalışıyorlar şimdi. Hali hazırda güvencemiz olan yasaları uygulatmıyorlarken, kadınları bağımlılık ilişkileri içerisinde şiddeti yeniden yeniden üreten politikalarını hayata geçirenlere bu talebin ağır gelecek diyorum. “Her yerde de AKP’nin sözü geçmiyor di mi? Bazı belediyeler, şiddet uygulayan kocaların maaşlarını eşlerine vermiyor muydu? Aynı belediyeler bu talebi geliştirebilir. Sendikalar, istediklerinde İş Yasası’nda olmayan bir sürü hakkın yolunu açabiliyorlar. Sonra süreklileşiyor. 8 Mart resmi izin günü değil. Uygulattıran sendikalar var, biliyoruz. Bir madde eklesinler gerisi gelir. İktidarın saldırılarına sıkışıp kalırsak kendi özgürlük alanlarımızı nasıl yaratacağız? O zaman ben, benim gibi kadınlar aynı cehennemde yaşamaya devam etsinler. Her konuda alternatif yaratılabilecek bir sürü alan var. Niye oralarda kendi yasalarımızı oluşturmaya başlamıyoruz ki? Yasal güvenceye kavuşması o kadar önemli değil şimdiki dönemde. Evlenirken, çocuk yaparken destekleniyoruz da bunlardan vazgeçerken niye desteklenmiyoruz? Vazgeçme hakkımızı da korumalılar. Şimdiki çalıştığım işyeri de sendikalı. Kadın temsilciyle konuşuyoruz bazen. Haklısın diyor ama tek başıma ne yapabilirim ki diye o da bana soruyor” diyor son söz olarak.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadınların yoğun olarak bulunduğu bir sektörde çalışıyorum. Dolayısıyla pek çok kadının hikayesini birinci elden dinleme fırsatım oluyor. Aynur da onlardan biri, baskıcı bir aile, dayakçı bir koca, geçim sıkıntısı. Kısır döngüden ücretli çalışmaya başlayınca çıkabilmiş. Şimdi “kendi ayakları üzerinde durduğu” için övünüyor.
Yaşadığı köyden hiç dışarı çıkmamıştı. Sıkıntılarla karşılaştığında bunun asla çözülemeyeceğini sandı yıllarca. Ama 39 yaşında bir belediye otobüsü şoförü olarak kendine yeni bir dünya kurdu. Selma, 27 yıl sonra nasıl “kanatlandığını” anlattı..
Hatay’da kadınlar, yaygın bir şekilde sigortasız çalıştırılıyor. Defne annesinin her gün 12 saat çalıştığını ama sigortası olmadığını söylüyor: “Kadınlar böyle çalışıyor daha çok. Erkeklerinki de problemli ama onlara sigorta yapılıyor” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!