Evlerden sahnelere ahlakınıza kafa tutuyoruz

Kıyafeti nedeniyle toplu taşımada, eğlence mekânlarında, iş yerinde, sokaklarda kadınların cinsel saldırıları göğüsleyerek yine de bildiği gibi giyinmekten vazgeçmeyişinin önünde şapka çıkarılır.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

İmamlar kadınların kıyafetlerine ilişkin kadın düşmanı açıklamalar yapıp kadınları hedef gösterdiğinde kadın-erkek çok sayıda insan buna karşı ses yükseltiyor Dinci. Yobaz. Cinsiyetçi. Kadın düşmanı. Muhafazakâr.

Sağcı / muhafazakâr ideolojinin patriarka ile her dönem özel ve sıkı ilişki içinde olduğu sır değil. Siyaset bu ideolojik ortaklıkla kadın bedenini araçsallaştırarak toplumu dizayn ediyor.

Sağcı / muhafazakâr / patriarkal ortaklığın bu dizaynı sanıldığının aksine sadece “sağcı / tutucu” kesimleri vurmuyor. Kendisini eşitlikçi, özgürlükçü, demokrat olarak gören kişileri ve kesimleri de derinden etkiliyor. Üstelik bu kesimler malum etkiden muaf oldukları zannı üreterek davrandıkları, kendilerini muhafazakârlıktan, ahlakçılıktan, erkeklikten kurtulmuş saydıkları için girdikleri “kötü yoldan” dönmeyi akıllarına dahi getirmiyorlar. Oysa mesele ahlak, namus olduğunda çok küçük bir azınlık hariç hepiniz oradaydınız deyip özetlemek yanlış olmaz.

Bu nedenle imamların cinsiyetçi saldırılarına karşı kadın bedeninin her türlü baskıdan kurtuluşunu ifade edip kişinin kendisine ait olduğunu anlatan “Benim bedenim benim kararım” sloganını sahiplenen milyonlar bir kez daha topluma kafa tutan kadınlar karşısında çuvalladı.

Bu çuvallamayı patriarkaya karşı dik duruşu, kıyafetleri ve LGBTİ+ desteği nedeniyle saldırıların hedefi olan Gülşen örneğinde de yaşadık.

Eleştiri değil, baskı

Kadınların kıyafetleri hakkında ağzına hakim olmayı öğrenemeyen erkekler, kadın, bedenini açık-kapalı kutuplaştırması ile bir o taraftan bir bu taraftan kontrol etmeye çalışarak nihayetinde aynı amaç için çabalamaktan vazgeçmiyor. Kutuplaştırmanın her iki tarafında yer alan erkeklerin tek derdi kadınların efendileri olmak. 

Onlar sadece kadınların bedenlerini kontrol etmekle kalmıyor,  bu bedenlerin ürettiği değere, emeğe sahip olma hakkını da kendilerinde görüyor.

Kadınların doğurduğu çocukların sahipleri pardon babaları olmayı, yani çocuklar üzerinde kadınlardan öte hak sahibi olmayı eleştirip bu haksızlığı kendisine dert edinen, sahiplik rolünden kurtulmaya çalışarak kendisini kadınlarla eşit gören erkeklerin oranı ne kadar?

“Özgürlükçü ve eşitlikçi” muhafazakârlar

Kadınlara yönelik tezgahlanan saldırılarda buna karşı duranlar arasında “özgürlükçü ve eşitlikçi” muhafazakâr bir kesimin olduğunu epeydir görüyoruz. İmamlar kadınların kıyafetlerine ilişkin bağırıp çağırıp kadınlara karşı şiddet uygulanmasını tavsiye ederken ona karşı tepki veren “eşitlikçi, özgürlükçü” kesim sıra kadınların kıyafetine ya da kadın sanatçıların sahne kostümlerine gelince imamla yan yana düşmekten rahatsız olmuyor.

Bir süredir Sıla, Gülşen, Hande Yener gibi mesleğini her açıdan itina ile yerine getiren, vizyonu olan, kadın bedenini ürkekçe, gizleyerek değil, güçlü ve erkekliğe meydan okuyarak var edebilen kadınlar erkekliğin hedefinde. Kontrol altına alınamayan her kadın gibi onlar da erkeklik için tehdit. Kurallarını darmadağın eden bu meydan okumadan rahatsız duyar erkeklik.

Kadın bedenini erkekler için arzu nesnesine dönüştürmeye çalışan ve öyle kalması için tepinen erkekliğe başkaldırarak buradayım ve senin değilim diyerek onun patriarkal değerlerini tuzla buz etmek en zor mücadelelerden biri. Her gün, günde kaç kez ahlak polisleri tarafından uyarıldığımızı, laf sokuşturulduğunu anımsayalım.

Varlığı ile bulunduğu yeri etkileyen, ilgi odağı olan, kimliğini ve cinselliğini gizlemeye çalışmayan, meydan okuyan, talepkâr haliyle bastırılmış kadınlığın içinden sıyrılıp çıkan yeni bir kadın doğuyor epeydir.

Takiyeli özgürlükçüler

Gülşen’e yönelik saldırıda haksızlığa karşı duranların önemli bir kısmı sözlü paylaşımlarında ama diyerek söze başladıkları gibi görsel paylaşımlarında da aynı ama’lı tavrı sergileyip Gülşen ile “açık” kıyafetlerinin olmadığı fotoğraflarını paylaşarak “dayanıştılar.” Böyle yaparak o kıyafetlere yönelik algı ve yargılarını ortaya koymuş oldular ve kabul edersiniz ki tuhaf bir “dayanışma” oldu. Oysa dayanıştıkları kişi bu önyargılara ve cinsiyetçi algılara karşı baş eğmediği, birilerinin tariflediği “makbul kadın” olmayı reddettiği için hedef gösterilmişti.

Yeri gelmişken söyleyeyim. Böyle durumlarda kıyafetleri “açık” bulduğu için fotoğrafları paylaşmayanlar olduğu gibi bizzat “açık” olduğu için paylaşan ve buradan erkek egemen ideolojiden arındım palavrasını yutturmaya çalışanlar olduğu da gözlerden kaçmadı. Nereden mi anlıyoruz? Bu paylaşımların altına yazılanlardan. Vıcık vıcık erkeklik muhabbetleri. Bazen kadınların da dâhil olduğu.

Giydiği buluz için, elbise için, etek için, pantolon için, taktığı küpe, giydiği ayakkabı için hemen her gün uyarılan kadınların bu baskılara rağmen beğendiği, içinde rahat ettiği, seksi olduğu, güzelliğine güzellik kattığı, şuh olduğu kıyafetleri giyebilmesi devrimdir.

Sırf kıyafeti nedeniyle toplu taşımada, eğlence mekânlarında, iş yerinde, sokaklarda kadınların saldırıları göğüsleyerek yine de bildiği gibi giyinmekten vazgeçmeyişinin önünde şapka çıkarılır.

Kadınların sahne ya da günlük kıyafetlerine bakınca çıplaklık görenler asıl değişmesi gerekenin kendileri olduğunu fark ettiklerinde, kadınlar önemli kazanım sağlamış olacak. Cinsiyetçi önyargılarından arındıkça çıplaklık diye gördüklerinin aslında direniş olduğunu nihayet idrak edebilecekler.

Paylaş:

Benzer İçerikler

“AKP’nin kadın öğretmenlerin nasıl giyineceklerine dair müdahalesi kabul edilemez. Devlet ve iktidarın gücü patriyarkanın gücü ile birleştirilerek kadın bedeni siyasal İslamcı ideolojinin baskısı altına alınmaya çalışılıyor. Buna karşı kadınlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler kuvvetli tepki örgütlemeli.”
Tek adamlarla mücadele ettiğimiz gibi kadınların kazanılmış haklarına, eşitliğine, özgürlüğüne, kadınların birlikteliğine karşı politikalar üreten kadınlara karşı da buradayız.
“Kısaca söylemek gerekirse markette kadın pedlerinin satıldığı rafın yanına siyah poşet konması ile HPV aşısının ücretsiz yapılmaması, kadınların ve kız çocuklarının menstrüasyon ürünlerine erişememesi aynı kadın düşmanı politikalardan kaynaklanıyor.
Tüm ideolojilere sirayet eden patriyarka nedeniyle erkek giyim markası Kiğılı da tıpkı Diyanet gibi kadınlara nasıl giyinip giyinemeyecekleri konusunda cinsiyetçi kurallar dikte ediyor. Dekolte de bizim, basen de bizim! Kavgamız topyekûn erkekliğe karşı…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!