feminist komsomollara razı mıyız?

“bir kadın kendisini feminist olarak tanımladığında kimsenin bunu sorgulama hakkı yok ama fikirlerin feminist olup olmadığını tartışmak hakkımız. bireyler değil ama feminist örgütlenmeler üzerine olsa da bu yazının da bu çerçevede değerlendirilmesini dilerim.”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

feminizmin, ikinci dalga ile başlayan tarihi bize çok çeşitli örgütlenme modellerinin mümkün olduğunu gösteriyor. ama kabaca birkaç temel yapıdan söz edebiliriz. bunların ilki küçük grup. küçük grubun bir biçimi, yine feminizm açısından çok önemli olan bilinç yükseltme grubudur. en fazla dokuz kadının yer aldığı bu gruplarda her kadın kendi öznel deneyiminin patriyarkayla ilişkisini kurar, kendi geçmişini değerlendirir, özel olanın politikliğini fark eder. yani ilk bakışta akla gelebileceği gibi okumaya ya da tartışmaya dayanan bir bilinç değişimi değil söz konusu olan. bu grupların temelinde güven ve birbirinin mahremiyetine saygı yatar. bilinç yükseltme grupları aynı zamanda her kadının, harekete katılırken içinde taşıdığı öfkenin haklı sebeplerini bilince çıkartmasını da sağlar.

ancak tek küçük grup örneği bilinç yükseltme değil; belli bir iş yapmak üzere bir araya gelen kadınların kurduğu kolektifler de çok önemli. bu iş, bir festival düzenlemek, bir dergi çıkartmak, yayıncılık yapmak, bir sığınmaevini, bir danışma merkezini işletmek, kadınlara hukuksal ya da psikolojik destek vermek, sanat yapmak, belli bir konuda propaganda yapmak, düzenli yazılama hatta siyaset konuşmak olabilir. bir grubu “kolektif” kılan şey, ortak karar alma mekanizmalarını işletebilecek sayının aşılmaması ve tabii o mekanizmaların işletilmesidir.

bir de tabii kampanyalar var. bir yasanın çıkması, bir yasanın geri çekilmesi, merkezi öneme sahip ve bir erkek suçu işlemiş bir erkeğe işten el çektirilmesi, seçimlere yönelik talepler vb, bütün ülke çapında, farklı kadın örgütlerinin koalisyonuyla yürütülebilecek kampanyalar çok farklı yöntem ve araçlara başvurabilir.

ama herhangi bir hedefi olmadan büyümeyi amaçlayan, ortak bir hattı ve tanımlı ya da tanımsız bir hiyerarşisi bulunan, biraz türkiye’deki sol örgütlerin “dergi çevresi” olarak tanımladıkları örgütlenme modelini andıran yapılar, içinde sadece kadınlar yer alsa bile feminist olarak tanımlanamazlar, söylemleri feminist olsa bile.

önemli bir kadın örgütü: ikd

geçmişte komünist partilerin gençlik ve kadın komsomolları vardı. türkiye’de feminizmin güçlenmesi öncesinde, sol örgütlerin kadın örgütlenmeleri mevcuttu. bunların içinde en bilineni, tarihsel tkp’ye ile bağlantılı ilerici kadınlar derneği’dir. ikd, muazzam bir örgütlenmeydi, birçok kadının hayatını değiştirdi, türkiye soluna da büyük katkısı vardır, birçok ikd’li, sonraki yıllarda feminist saflara katıldı. kadın kadına örgütlenme konusunda çok önemli bir tecrübe biriktirdiler. ikd’li olmadım, tarihsel tkp’nin, sendikal çalışmalarının değerini her geçen gün daha fazla fark etmekle birlikte siyasetine mesafeli oldum, ama ikd’nin bu topraklarda kadınların örgütlenmesi konusunda önemli bir kilometre taşı olduğuna inanıyorum.

ikd’nin tek kadınları güçlendirdi ama dergisinde, politikalarında, feminizm açısından kabul edilmez olan şeyler yer aldı. ancak böyle olmasaydı, feminist söylemlerle hareket etseydi feminist bir örgüt sayılabilir miydi? bu sorunun cevabını vermeden şunun altını çizmek isterim, böyle bir şey olsa, mahallelerde, okullarda fabrikalarda “kadın-erkek kol kola” yürütülen bir mücadele içinde ulaştığı hacme ulaşması mümkün olmazdı.

belli bir örgütsel özerkliğinin bulunduğunu geçmişte ikd’li olan arkadaşlar aktarıyor ama yine de, karma bir örgütle cılız bile olsa bağı olan bir yapının, erkekleri de hedefe alan bir mücadele yürütmesi mümkün olabilir mi?

bugün çok şey değişti, feminizmin birçok karma örgüt nezdinde meşruiyeti var, zaman zaman azıcık tepeden de olsa takdir topluyor ki bunun bir kısmının her büyüyen hareketliliği massetme arzusuyla ilişkili olduğunu görecek kadar yaşadık.

karma örgütlerin içinden çıkan, kadrolarının sınırları o karma örgütle belirlenen yapıları, sadece kadınlardan oluştuklarında ve feminist söylemler kullandıklarında bile feminist örgütlenmeler sayamıyorum. bu örgütlenmelerde yer alan kadınların dünyası, hayatı, duyguları değişir, kendilerine güven kazanırlar ama feminizm bundan ibaret değil, bir eleştirel teori değil bir kurucu fikriyat. toplumu dönüştürmenin araçlarını yaratmak zorunda ve o yüzden temel hedefi örgütlenmek, büyümek değil değişikliğe sebep olmaktır. burayı biraz açmaya çalışayım.

nasıl bir devrim

öncelikle şunun altını çizeyim; mücadelemizin, ideolojimizin adı feminizm. hedefimizse cinsiyetin olmadığı bir dünya.[1]bunun nasıl bir şey olacağını tahayyül etmek mümkün değil, o yüzden sadece böyle bir genel hattan bahsedebiliriz.

bütün feministler böyle düşünmüyor ama ben bir kadın devrimi fikrini benimseyenlerdenim. feminist devrim değil, kadın devrimi çünkü bu büyük tarihsel hareketin içinde kendisini feminist olarak tanımlamayan yapılar ve bireyler de yer alacak. kadın devrimi bir siyasal sıçramayla ya da bir ihtilalle gerçekleşmeyecek. yani bizler iktidarı ele geçirip erkeklerin kadınları sömürmesi ve ezmesini yasaklamayacağız. [2] kadın devrimi tedrici bir devrimdir; toplumu altüst eder ama bunu adım adım gerçekleştirir. dolayısıyla, gelecekte gerçekleşecek bir sıçrama için kalabalıklaşmak gibi bir feminist vizyon yok.

bağımsızlık lafta kalmasın

karma örgütlerle ilintili kadın örgütlenmelerinin bağımsızlığından söz etmek, bugüne kadar, sadece kendi gücüyle dergi çıkarmış, kampanyalar düzenlemiş feministlere karşı en hafifinden ayıp oluyor ama tek sorun bu da değil. bölünmesiyle meşhur türkiye solundaki bölünmelerin bu “bağımsız” kadın örgütlerine yansımaması mümkün mü?

peki, bu örgütlerdeki erkek egemenliğine ve maalesef süren erkek şiddetine karşı örgütün içindeki feministler örgütlenmesin mi! tabii ki örgütlensinler ama şunu da hatırlatayım. bu meselenin gündemleşmesi ve gerilemesi kadın kurtuluş hareketinin bağımsız hattı ve mücadelesiyle oldu.

bütün bunların üstüne, solcu kadınlar feminist olmasın mı diye soranların iyi niyetinden şüphe ederim. türkiye’de, feminist hareket içinde -örgütlü olsun olmasın- sosyalist, komünist kadınlar hep oldu. kurucu dönemdeki feministlerin hepsinin değilse bile çoğunun böyle olduğunu söylemek yanlış olmaz. ama fark şuradaki ayrı ayrı değil, hep birlikte ortak çatı/çatılar altında örgütleniyorlardı.

bunun dışında patriyarka ile kapitalizmin yer yer içiçe geçerek işlediğini düşünen feministlerin tek çatı altında örgütlendiği de oldu. sosyalist feminist kolektif içinde farklı sol gruplardan feministler de vardı, sfk kendisini erkeklerden, sermayeden, devletten bağımsız olarak tanımlıyordu. bu, fiili, ideolojik, politik bağımsızlığı da içeriyordu ve kadınların kurtuluşu açısından hiç tartışmasız karma sol sosyalist örgütlerden de bağımsızlık anlamına geliyordu. bence başka sorunları vardı ama herhangi bir “gölge” söz konusu değildi.

son olarak tekrar altını çizeyim, bir birey, yapı kendisini feminist olarak tanımlıyorsa… ama siz de farkındasınızdır, ben de bir arkadaşımın işaret etmesiyle fark ettim; anlatmaya çalıştığım yapılar içinde adında “feminist” ifadesi geçen yok. bu tesadüf olabilir mi?


[1] Toplumsal cinsiyet ifadesini kullanmıyorum çünkü toplumsal olmayan cinsiyet eğer varsa da bizim açımızdan bir karşılığı olmadığını düşünüyorum.

[2] Oysa emekçiler olarak siyasal hedefimiz çok kabaca ifade edersek böyle bir şey.

Fotoğraf: Esra Tokat / csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

türkiye’de bugün yemekhanelerde, ofislerde, öğlen molalarında, kahvelerde, kafelerde, kabul günlerinde, hastane kuyruklarında ve aklınıza gelen gelmeyen her yerde para konuşuluyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!