‘Feminist sorgulama temele inmiş durumda’

"Sadece kültürel alanda değil, siyasal alanda da önemli mevziler kazandı feminizm. Kadınlara yönelik şiddet konusunu görmeyen hukuk, büyük bir değişim geçirdi. Artık kadınlara karşı işlenen suçlar hukukun konusu haline geldi. Feminist sorgulama eşitlik meselesine de derinlik kazandırdı. Fiili eşitlik olmadan tam eşitlikten bahsedilemeyeceğine ilişkin açılımı tüm ezilenler için bir dayanak oluşturuyor".
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Ayla Önder    onderayla@gmail.com

“Sadece kültürel alanda değil, siyasal alanda da önemli mevziler kazandı feminizm. Kadınlara yönelik şiddet konusunu görmeyen hukuk, büyük bir değişim geçirdi. Artık kadınlara karşı işlenen suçlar hukukun konusu haline geldi. Feminist sorgulama eşitlik meselesine de derinlik kazandırdı. Fiili eşitlik olmadan tam eşitlikten bahsedilemeyeceğine ilişkin açılımı tüm ezilenler için bir dayanak oluşturuyor”.

Günümüz dünyasında, feminizmin ve cinsiyet eşitliğinin önemi tartışılamaz. Cinsiyet ayrımcılığına, toplumsal yaşamda kadının ikinci sınıf olarak konumlandırılmasına itiraz eden feministlerin mücadelesi, eşitsizliğin ve ayrımcılığın meşrulaştırılmasına karşı sürüyor. Kadınlar toplumsal yaşamda kendiyerinden beklenen cinsiyet rollerine karşı durarak ataerkil düzeni sorguluyorlar. Kadınlara ve erkeklere dair tartışılamaz, sorgulanamaz kalıpları kabul etmiyorlar. Bunlarla da sınırlı değil. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin hayata geçmesine, bu haklara dair duyarlılık ve bilinç artırmaya yönelik kampanyalarda da aktif olarak yer alıyorlar. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi içinde yer alan isimlerden biri de Fevziye Sayılan. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fevziye Sayılan’a göre, çağdaş hayat tarzını hedef alan uygulamalar karşısında taraf olduğunun farkında olan bir feminizme gereksinim var. Mevcut iktidarın ilk dönemde “ılımlı muhafazakâr” bir görüntü verdiğini, ardından da gerçek ajandanın açıldığını söylüyor. “Kadınları korumacı” söylemlerin, zaman içinde kadınları ikincilleştiren aile merkezli söylemlere dönüştüğüne vurgu yapıyor.

Feminizm dersleri başlıyor

Feminizm tanımını sorduğumuzda düşüncesini bir adlandırmanın içine sokmak istemediğini söylüyor. “Dünyayı değiştirmeyi hedefleyen feminizmim ile sosyalist yanım iç içe geçmiş durumda. Feminizmin sosyalist bir yorumu diyebiliriz buna” diyor. Doç. Dr. Fevziye Sayılan’ın yakında “Feminizm Dersleri” başlayacak.(*) Feminizm dersleri bir bilinç yükseltme çalışması mı? “Değil” yanıtını veriyor; “Bilinç yükseltme daha spesifik amaçlarla yapılan bir çalışma çünkü. Ama genel ve gevşek anlamında elbette böyle bir seminer dizisinin bilinç yükseltici bir yanı da var. Katılımcıların feminist kavramlarla tanışması, dünyayı açıklamak ve anlamak için feminizmin sunduğu kavramsal çerçeveyi kullanmak bunlar bilişsel düzeyde kazanımlar olabilir.”

Kadınların aile içindeki yerini mutlaklaştıran

Sayılan’a göre “farklılık temelinde cinsler arasında ayrışmaya dayalı bir cinsiyet düzeni kurma” planı yapılıyor. Bunun için iktidarın kadınların aile içindeki yerini mutlaklaştıran ve toplumsal hayattaki konumunu ikincilleştiren politikalar üzerinden hareket ettiğine dikkat çekiyor. “En az üç çocuk” talebinin ve esnek ve güvencesiz çalışma sisteminin bu yönde atılan adımlardan bazıları olduğunu belirtiyor. Merkez partilerin ve hükümetlerin “kadın dostu” görünmeye gayret ettiklerini fakat bunda samimi olmadıklarını ifade ediyor.

Feminist fikirler ve temel kavramlar

“Feminist Teori ve Pratik” derslerinin içeriği hakkında şu bilgiyi veriyor Doç. Sayılan; “Dört haftalık bir program çerçevesinde, Batı’da ve burada feminist hareketin tarihi, bir toplumsal hareket ve ideoloji olarak başlıca özellikleri; dönemin feminist fikir ve temel kavramları; öne çıkan feminist teorisyenler ve güncel sorunlar işlenecek. Programı akşamları bir buçuk saatlik oturumlar biçiminde ‘online’ bir etkinlik olarak düzenliyoruz. Geçen yıl Sol Parti ve gençlik çevresinden katılımcılarla yaptık; bu yıl henüz kayıtlar sürüyor.” Kadınların nasıl ezildiği ve sömürüldüğü üzerinden konu “feminist sorgulama”ya geliyor. “Feminist sorgulama”nın kazandırdığı önemli mevzilere dair şunu söylüyor; “Çok önemli kazanımlar söz konusu. Örneğin kadına yönelik şiddeti görmeyen hukuk, büyük bir değişim geçirdi. Artık kadınlara karşı işlenen suçlar hukukun konusu haline geldi. Feminist sorgulama eşitlik meselesine de derinlik kazandırdı.”

Cinsiyetçiliğin deşifre olması

Bir toplumsal hareket olarak feminizmin geldiği noktayı anlatıyor; “Evde, sokakta, sendikada, partide, devlette ve ilişkilerde, her yerde cinsler arasında eşitsizlik ve tahakküm üreten her duruma ve ilişkiye kadar genişledi kadınların eşitlik mücadelesi” diyor ve ekliyor; “Feminist aktivizmi, onun azmini, kadınların hayatlarını dönüştürme ve iyileştirme mücadelesini ve aynı zamanda başarısını temsil ediyor. Kültürel alandaki cinsiyetçiliğin deşifre olması, kadınları ikincilleştiren ve erkek üstünlüğüne dayalı her türlü anlamlar, ilişkiler ve kimliklerin sorgulanmasına ve dönüşümüne kapı araladı.”

Bir anda değiştirmek mümkün değil

Toplumsal cinsiyet sorunları her daim yaşanan bir durum. Çözüme ilişkin adımlar ise çok yavaş. Yapıldığı veya yapılacağı belirtilen birçok düzenleme ise eksik veya yetersiz. Bu çerçevede alınan birçok karara rağmen uygulamada cinsiyet eşitliği yaşanmıyor. Doç. Dr. Fevziye Sayılan, feminist hareketin hayatı çok yönlü sorguladığını söyleyek şu düşüncesini dile getiriyor; “Kadınları ikincilleştiren emeğine, bedenine ve kimliğine el koymanın çeşitli yollarını kullananlar, bu yoldan sağladığı çıkar ve ayrıcalıkları terk etmek istemiyorlar. Bunun böyle sürüp gitmesini destekleyen her türden kültürel ve toplumsal alışkanlıklar, düşünme kalıpları ve kurumların işleyişini bir anda değiştirmek mümkün değil elbette. Ancak feminist sorgulama “temele inmiş” durumda. Kadınların nasıl ezildiğini ve sömürüldüğünü anlamak için gerekli teoriler, açıklayıcı yaklaşımlar ve kavramlar geliştirmiş durumda. Aynı zamanda dünyayı herkes için yaşanılır ve adil hale getirmeye yönelik bir ütopyaya sahip olduğunu düşünüyorum.”

Zorluklar ve baskılar karşısında

Kültürel alandaki cinsiyetçiliğin deşifre olduğunu kadınları ikincilleştiren ve erkek üstünlüğüne dayalı her türlü anlamların, ilişkilerin ve kimliklerin artık sorgulanabildiğini anlatıyor. “Kadınların cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları kısıtlamalar, zorluklar ve baskılar arttıkça feminizm nasıl bir sürece evriliyor?” sorusuna karşılık şu yorumu yapıyor; “Bu zorlukların ve baskıların feminist hareketi daha da militanlaştırdığını düşünüyorum. Dünyanın her yerinden örnekler de bunu doğruluyor. Buradaki durum da öyle. Kadınlar da tüm ezilenler gibi bir kez soru sormaya başladığında arkası geliyor. Tabii içinde yaşadığımız dünyada tek ezilen kadınlar ya da toplumsal cinsiyet kimliklerinden dolayı mağdur olanlar değil. Sınıfsal sömürü ve baskı, etnik ayrımcılık ve çeşitli dinsel, kültürel dışlayıcı pratiklerin de farklı mağdurları var. Dünyanın her yerinden örnekler feminist hareketin bu dönemde diğer tüm ezilenlerle birlikte hareket etmeyi önemsediğini ve gündemine aldığını, daha geniş ittifaklara yöneldiğini gösteriyor. ”

Gizli müfredat!        

Fevziye Sayılan’ın, “Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim” adlı kitabı, kırsal alandaki kız çocuklarının kaliteli eğitime ulaşmasının zorlaştırıldığı noktasında önemli gerçekliklere değiniyor. Bununla birlikte okul içerisindeki “gizli müfredat”tan da söz ediyor kitap. “Peki nedir bu gizli müfredat?” sorusuna ise şöyle açıklık getiriyor; “Gizli müfredat, okulların varolan resmi eşitlik söylemine rağmen, nasıl olup da kızları yeterince güçlendirmediği; eğitim sisteminden çıkan kadınların nasıl olup da ikincilleşmeye, bir adım geride durmaya ya da susmaya razı olduğunu sorduğumuzda bize lazım olan bir kavram. Gizli müfredat eleştirel pedagoji çerçevesinde geliştirilen bir kavram. Feminist pedagoji de kullanıyor. Gizli ya da örtük müfredat, resmi müfredatta veya programda yer almayan, ancak okulun işleyiş ve örgütlenmesiyle ilgili söylem ve pratiklerle verilen mesajlardır. Öğrenciler, okulda nasıl davranmaları gerektiğini okulun kültürel ortamında öğrenirler. Okul törenlerinden, derslikteki düzenin nasıl sürdürüleceğine, kültürel faaliyetlerden ilişkilerin nasıl düzenleneceğine kadar beklentiler öğrencilere yazılı olmayan kurallarla iletilir. Bu kuralların hangi amaçlarla düzenlendiği yani öğrenciyi itaate mi, yoksa eleştirelliğe mi yönlendireceğini belirler. Bu nedenle ‘gizli müfredat’ mesajları resmi müfredatı tamamlayabilir ya da onunla çelişebilir. Ancak gizli müfredat genellikle statükoyu korumak için egemen kültür ve hakim sosyo-ekonomik hiyerarşinin korunmasına hizmet eder. Bu nedenle öğrencinin sınıfsal kökeni, cinsiyeti, etnik kimliği ve okulun yerleştiği sosyal çevre gizli müfredatın içeriğini belirler. Örneğin, okul yönetimi kadın erkek eşitliğini resmi olarak savunurken, yönetici ve öğretmen tutumları kız öğrencileri ikincilleştirebilir. ‘Uysal, hanım hanımcık, başarılı’ kız ve ‘sert, asi ve delikanlı’erkek gibi basmakalıp imgeler okul söyleminde, bazı öğretmenlerin tutumlarında, okuldaki kültürel ortam ve etkinliklerde açığa çıkabilir.”

‘Kadın düşmanlığını körükleyen bir işlev gördü

Kadın cinayetleri gündemdeki en önemli sorunlardan biri. Her gün yakınındaki bir erkek tarafından öldürülen kadınların sayısı artıyor. Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin, içinde yaşadığımız erkek egemen kapitalist ilişkilerin içinde gerçekleştiğini vurgulayan Doç. Dr. Sayılan, şöyle devam ediyor; “Kadına yönelik şiddetin temelinde erkek egemenliği ve ona bağlı eşitsizlikler var. İstanbul Sözleşmesi, devletin bu eşitsizliği ortadan kaldırması konusunda yükümlülüğünü işaret ediyordu. Kadınların özel ve kamusal alanda eşit ve özgür biçimde yaşaması için gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılıyordu. Ne yazık ki devlet sözleşmeden çekilerek, kadınlara ‘sizi korumuyorum” dedi. Bu geri çekilmenin siyasal bir anlamı var. Dinci muhafazakar hükümet, uzun zamandır bir devlet politikası olarak sürdürülen toplumsal cinsiyet eşitliği rotasından çıkmak istiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden de çekilerek bir adım attı. Bunun kadın cinayetlerine ivme kazandırdığını görüyoruz. Adeta kadın düşmanlığını körükleyen bir işlev gördü. Bu nedenle kadın cinayetleri siyasi cinayet özelliği gösteriyor. Çünkü kadınlar görünüşte neden ne olursa olsun kadın oldukları için öldürülüyor. Devlet de buna karşı etkin önlem ve cezalandırma kullanmadığı için bu cinayetler siyasi cinayet özelliği kazanıyor. Dolayısıyla kadınların yaşam hakkı ve özgür yaşama talebi bugün öncelik kazanmış durumda.”

Cinsiyet karşıtı bir tutum

Yükselen kadın hakları mücadelesine yönelik bu rahatsızlık son dönemlerde neden belirginleşti? Kadının aile içindeki konumunu mutlaklaştıran ve toplumsal hayattaki konumunu ikincilleştiren politikalar üzerine bir yanıt alıyoruz Doç. Dr. Fevziye Sayılan’dan; “İster kadın hareketi ister feminist hareket diyelim, içinde bulunduğumuz koşullarda ülkede verilen demokrasi mücadelesinin önemli bir parçasının kadın hareketi olduğu görülüyor. Mevcut dinci muhafazakar iktidar, toplumsal cinsiyet karşıtı bir pozisyon almış durumda. Kadınların kazanılmış haklarını geriletmek ve kendi ideolojilerine uygun bir toplumsal cinsiyet rejimi düzenlemek için eşitlik meselesini bile tartışmaya açmış durumdalar. Farklılık temelinde cinsler arasında ayrışmaya dayalı bir cinsiyet düzeni kurmak istiyorlar. ‘En az üç çocuk’, ‘esnek ve güvencesiz çalışma’ bu yönde atılan adımlardan bazıları. Yıllardır bu alanda adım adım ilerlediler ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye kadar geldi işler. Küresel iklim de bunları cesaretlendiriyor. Dünyanın dört bir tarafından radikal sağcı ataklar benzer özellikler gösteriyor. Adeta kadın düşmanlığı da küreselleşti. Son dönemin kazanımlarını geri almaya dönük, toplumsal cinsiyet karşıtı bir sağcı cephe (Polonya’dan Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye kadar) oluştu. Geçen uzun neoliberal dönemde kadınlar zaten önemli sosyal haklarını kaybetmişlerdi. Üzerine gelen bu radikal sağ hamle dünyanın her tarafından kadınların gündemini radikalleştiriyor. Aynı zamanda radikal sağın hedefinde olan haklar ve özgürlükler konusunda tüm ezilenlerle ve sömürülenlerle birlikte yürümeyi de gündeme getiriyor.”

(*)Bilgi ve kayıt için; 0542 229 13 14 No’lu Whatsapp hattı

Paylaş:

Benzer İçerikler

25 Kasım vesilesiyle, kadın sendikacılarla işyerindeki kadına yönelik şiddet biçimlerini ve sendikaların bu konudaki çalışmalarını, BİRTEK-SEN Sendikası Malatya İl Temsilcisi Halime Sancak ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Avrupa Yakası Temsilcisi Damla Topuz ile konuştuk.
Mor Çatı’nın raporuna göre, deprem bölgesinde çadırlar ‘aileye’ teslim edildiği için boşanma sürecinde olan, şiddet faili kocasından ayrı yaşayan, aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar ayrı bir çadıra erişemiyor. Şiddet uygulayan kocayla, kocanın ailesiyle ya da kendi ailesiyle kalmak zorunda bırakılıyorlar.
Şemsa Özar, akademik çalışmalarını daha yaşanabilir bir dünya yaratma mücadelesi ile birleştirmekten hiç vazgeçmemiş bir feminist iktisatçı. Ona armağan edilen bu kitapta, kapitalizme, patriyarkaya, anaakım iktisata ve iklim krizine ilişkin eleştirel analizler ve alternatif mücadele yöntemleri yer alıyor.
EVİD-SEN’in araştırmasına göre, her 10 ev işçisi kadından 8’i sigortasız. Kadınların yarısından fazlası salgında işini kaybetti. Araştırma, ev işçilerinin hem kendi evlerinde hem de çalıştıkları evlerde yoğun şekilde şiddete maruz bırakıldığını da gözler önüne serdi.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!