Kültürel üretim alanlarının çoğu, Türkiye’de ve dünyada halen erkeklerin egemenliğinde. Dizi-film ve belgesel sektörü de bu alanlar arasında. Kadınlar, kadın oldukları için bu sektörde çok boyutlu hak ihlallerine ve ayrımcılığa maruz bırakılıyor; kaynaklara ve fırsatlara erişim sıkıntısı yaşıyor, daha az kazanıyor, geri planda kalıyor ve kadınların emeği görünmüyor.
Bu durum yönetmenlik koltuğunda da geçerli. Erkek yönetmenler sinemada ön planda yer alırken kadın yönetmenler göz ardı ediliyor ve görünür olmak için büyük çaba sarf ediyor. Film fonları ise genellikle erkeklere veriliyor. Sektördeki kadınlar, toplumsal cinsiyet temelli tüm bu eşitsizlik ve ayrımcılıkları görünür kılmak ve ortadan kaldırmak için yıllardır mücadele ediyor, dayanışmayı büyütüyor.
Biz de 27 Eylül-1 Ekim arası düzenlenen FilmAmed Belgesel Film Festivali’ne katılan belgesel yönetmeni kadınlarla yaşadıklarını, sektördeki cinsiyetçi pratikleri ve eşitlik için verdikleri mücadeleyi konuştuk.
‘Çok seksist bir endüstri var’
25 yılı aşkın süredir sektörde olan Somnur Vardar, dört belgesel filme sahip. Vardar, sektördeki erkeklerin genç kadın yönetmenlere güvenmediğini, bu durumun kadınların özgüvenini zedelediğini anlatıyor:
“Belgesel ve kısa filmde yani kurmacada; üçüncü, dördüncü filmini yapabilen kadın yönetmen sayısı giderek azalıyor. Veya çok daha uzun aralıklarla film çekmek zorunda kalıyorlar. Bunun bir nedeni, çok seksist bir endüstrinin olması. Kadınların özgüveni çok hızlı hırpalanıyor. Çünkü erkekler bu endüstride özellikle genç kadın yönetmenlere güvensizliklerini çok belli ediyorlar. Genelde kadınlar yaş aldıkça erkekler onların sektörde iyi olduğuna ikna oluyor. Özellikle genç hemcinslerime söyleyebileceğim şey, özgüvenlerinin buna bağlı olmaması gerektiği.”
Erkek meslektaşlarının kadınlara sürekli olarak kendilerini yetersiz hissettirdiklerini belirten Vardar, şöyle devam ediyor:
“Işıkçısı olsun, kurgucusu olsun, kameramanı olsun… Erkek bir yönetmenin kararsızlık anı ekiptekilerce çok önemsenmezken bu bir kadın yönetmenin aleyhine çok rahatlıkla kullanılabiliyor. Bu çalışma şevkini kıran bir şey. Yani siz işinizi yaparken mutlu olmak istiyorsunuz. Ama sürekli size yetersiz olduğunuzu hissettirmeye çalışan, yetersiz olmasanız bile size o duyguyu aşılamaya çalışan, size kredi vermeyen, sizin yeteneğinizi değerli görmeyen insanlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu durum, sizin yaratıcılığınızı etkilemese bile işinizi yaparken mutlu olmanızı engelliyor. Bu meslekte attığınız her adımda erkek meslektaşlarınıza o güveni vermek zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz.”
‘Yüksek kazançlı bir iş varsa o önce erkeğin hakkıdır, diye düşünülüyor’
Sektörde kadınlara daha az olanak ve finans kaynağı sağlandığına da değinen Vardar, “Türkiye’de özellikle de yaratıcı sinema, çok geniş bir sektör değil. Getirisi de fazla değil. Sektör içinde getirisi yüksek alanlar da erkeklerin egemenliğinde” diyor. Vardar’a göre, belgesel-kısa film alanında üçüncü, dördüncü filmini çekebilen kadın yönetmen sayısındaki azalmanın önemli nedenlerinden biri de bu. Devamında şu örneği de veriyor:
“Mesela reklamda olsun, dizilerde olsun, finans kaynaklarının daha yoğun olduğu alanlarda kadın yönetmenlere daha az iş veriliyor ki bütün kadın yönetmenler bunun farkında. Reklam verenler, dijital platformlar, kadın yönetmenlerle çalışmayı çok da fazla tercih etmiyorlar. Yüksek kazançlı bir iş varsa o öncelikle erkeğin hakkıdır, diye düşünülüyor.’’
‘Film fonları genellikle erkeklere veriliyor’
Annesi Diyarbakırlı olan sinemacı Nevine Gerits, Avrupa’da da televizyon ve sinema sektöründe kadınların benzer sorunlar yaşadığını aktarıyor:
“Ben Belçikalı, Avrupalı bir yönetmenim. Tespitlerim buraya, Amed’e uyarlanamayabilir, sonuçta farklı coğrafyalar; fakat benzerlikler olduğunu da biliyorum. Çünkü kadın olmak aynı. Öncelikle orada kadın sinemacıdan çok daha fazla erkek sinemacı var, erkekler sinema okuduktan sonra mesleğe daha çabuk atılıyorlar. Evlenip bir aile kurmak en çok kadını yavaşlatıyor, en çok kadınlar ev ve çocukla ilgileniyor. Kadınlar sinemadansa başka alanlarda kariyer yapmaya daha çok meyilliler; çünkü sinema tüm enerjinin yüzde 100’ünden bile fazlasını istiyor bizden. Böyle olunca, hem ev ve aileye vakit ayırıp hem de sinema yapmak kolay değil.
Ayrıca film fonlarına ulaşabilenler çoğunlukla erkekler oluyor, film fonlama komisyonlarının da yüzde 80’i erkek. Sektördeki erkek oranı ile yaklaşık aynı oranda.’’
Kadınların meslekte ilerlemesi engelleniyor
Altyazı dergisi yayın kurulunda yer alan sinema yazarı Övgü Gökçe, 20 yıldan fazladır sektörün içerisinde. Dünyada genelinde olduğu gibi Türkiye’de de sektörün yapılanma biçiminin cinsiyetçi olduğunu belirten Gökçe, şöyle konuşuyor:
“Türkiye’nin sinema tarihine de baktığımız zaman kadınların temsiliyeti hem sektör içinde hem sektör dışında çok sınırlı. Ama bununla birlikte üretim alanında etkin olmuş kadın figürler olduğunu biliyoruz. Fakat tabii ki dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de sektörün yapılanma biçimi temel eşitsizlikleri barındırıyor. Bizzat genç kadın sinemacıların deneyimlerini aktardığı ortamlarda bunları duymaya, dinlemeye devam ediyoruz. Örneğin işe bir kamera asistanı olarak başlayan bir erkeğin hızlıca görüntü yönetmenliğine doğru ilerleyebilmesi mümkünken pek çok kadın uzun süre kamera asistanı olarak kalmaya devam ediyor.”
Dayanışma platformları güç veriyor
Sektördeki kadınların bu ayrımcılığa karşı mücadeleyi yükselttiğine dikkat çeken Gökçe, “Dünya genelinde sinema sektöründeki kadınların örgütlenmesi ve sözünü söylemesi süreci, Türkiye’de de son yıllarda ciddi anlamda ivme kazandı. #SusmaBitsin Platformu bu açıdan çok önemli bir oluşum’’ diyor.
Gökçe, bu mücadelenin ve #SusmaBitsin gibi örgütlenmelerin önemini şu sözlerle anlatıyor:
“Bu eşitsiz sistemin hem ekonomik olarak hem de toplumsal cinsiyet alanında ürettiği hak kayıpları giderek daha görünür oluyor. #SusmaBitsin, bunları kolektif bir dayanışma alanı örerek ele alıyor. Kadınların sözünü görünür kılmaya yönelik de belli bir çaba gösteriyor. Adli süreçlerde kadınların yanında yer alıyor. Bu dayanışmanın etkili olmaya başladığını görüyoruz. Sektör içinde farklı alanlarda çalışan Sinema-TV Sendikası, Oyuncular Sendikası vb. diğer kurumsallaşmalar da elbette bu gelişmelerden etkileniyor. Setlerde çalışmaya devam eden genç kadınlar için bu dayanışma platformları, bir tür adres işlevi de görüyor böylelikle. Yalnız kalmayacağını bilmek mümkün hale geliyor.
Bu anlamda bence geçmişe göre daha umutlu bir noktadayız. Halen dijital platformlarda kadın yönetmenlerin öncelenmemesine ya da pek çok kişinin kalkıp filmin kurgusunu, müziğini bir kadına emanet edemeyeceğini açıktan söylemesine rağmen, bunun karşısında sözünü net bir şekilde söyleyen, dayanışma alanı ören ve birbirini yalnız bırakmayan kadınlar var. Sektördeki ve onun dış halkasındaki kadınlar için bu bence çok değerli. Ve daha da güçlenerek devam edecektir.”
‘Yaptığımız işler ev işlerinden farklı değil’
Uzun yıllardır sektörde bulunan yönetmen Bingöl Elmas, sekiz belgesel filme sahip. Sektörün çeşitli alanlarında çalışan Elmas, aynı zamanda uzun yıllar belgeselcilerin haklarıyla ilgili çalışma yapan meslek birliğinde çalışıyor. Sektörde kadınlara verilen işler ile ev içindeki işlerin benzerliğine vurgu yapan Elmas, şunları söylüyor:
“Bir imza atılacaksa o imza erkeğe ait oluyor. Ama iş arka toplama işiyse kadınlar yoğunlukta. Mesela bazen prodüksiyon yapıyoruz ve bakıyorum; o prodüksiyonu yaparken yaptığın işler, evdeki işlerden hiç farklı değil. Yine mutfak, yine yemek, yine o insanların iyiliği, huzuru, beslenmesi, barınmasıyla ilgili işler ya da setin düzeni kadınlara kalıyor. Bu, aslında tıpkı evdeki roller gibi.’’
Teknik işlerde kadın sayısı artıyor
Sektörde en erkek egemen çalışma alanlarından biri de teknik işler. Elmas, kadınların mücadelesi sayesinde teknikte çalışan kadın sayısının arttığına dikkat çekerek, “Teknikte halen kadınlara güvenmediğini dile getiren erkekler olsa da kadın mücadelesinin bir kazanımı olarak teknikten korkmayan ve bu alanda çalışan görüntü yönetmeni, sesçi kadınlar var. Sektör ister istemez değişmek zorunda kalıyor” diyor ve ekliyor:
“Kadın mücadelesi dediğimiz şey, hayatın bütününe, günün her anına sirayet etmiş bir mücadele. Sinema sektöründe kadınların verdiği mücadele de bunun bir parçası.’’
Manşet fotoğrafı: Kültür.İstanbul