Pikara dergisi, merkezi İspanya’nın Bilbao kentinde bulunan feminist bir yayın ve Kasım 2010’dan bu yana faaliyet gösteriyor. Koordinatörlerinden Maria Angeles Fernandez, dergiyi “12 yıl önce başka hiçbir yerde yer bulamayan makaleleri yayımlamak için bir web portalı oluşturma fikrinden doğan feminist bir yayın organı” olarak tanımlıyor.
Maria Angeles, feminist görüşleri haberleştirmek ve önermek için yeni alanların gerekli olduğu bir anda Pikara’nın ortaya çıktığını söylüyor. “Feminist olduğumuzu ve feminist gazetecilik yaptığımızı söylemek gerçekten cesurca bir şeydi. Her zaman söylüyorum; farklı konular ve bakış açılarıyla farklı şeyler hakkında yazma ihtiyacımız, aynı zamanda bir okuma ihtiyacıydı. Bu yüzden okurlar bizi çabucak benimsedi” diyor.
Pikara, şu anda ulusal ve bölgesel sınırları aşmış durumda ve başta Latin Amerika olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden feministler tarafından okunuyor.
Maria Angeles, başından beri Pikara’da; projeye ilk ayında dışarıdan bir destekçi olarak katıldı, yazılarını yayımladı, genellikle editörlere yardımcı oldu. Bu, onun için bir aktivizm biçimiydi.
Bu söyleşide Pikara’nın mevcut iletişim stratejilerinden söz ediyor; özellikle de bu yılın başlarında yayımlanan, feminist dijital ekonomiye ayrılmış son sayılarına değiniyor. Bu sayı, 16-18 Mart 2023 tarihlerinde Barselona’da düzenlenen 8. Feminist Ekonomi Kongresi’ne yönelik görüş ve katkı sürecinin bir parçasıydı.
Feminizm, dijitalin önemi konusunda çok net
Editör ekibinin tümüyle feminist dijital ekonomi üzerine bir sayı önerirken ilk değerlendirmesi ve hedefi neydi? Bunun Feminist Ekonomi Kongresi ile nasıl bir bağlantısı var?
Dergi web tabanlı; ancak bazı basılı yayınlarımız da var. Edebiyat ya da ekonomi gibi genel konular hakkında basılı yıllıklar çıkarıyoruz; ama aynı zamanda belirli bir konu hakkında yılda dört basılı sayı çıkarıyoruz. İki yıl önce Bilbao’da 7. Feminist Ekonomi Kongresi vardı. Yaşadığımız şehirde düzenlenen kongre sırasında temalı bir dosya hazırlamak için organizatörlerle temasa geçtik. Gerçekten olumlu geçen bu deneyimin sonucunda, şimdi yeni bir teklif sunmamız ve 8. Kongre’yi kapsayan bir dosya hazırlamamız için bizimle temasa geçtiler.
Bu sayı dijital ekonomiye odaklanıyor; çünkü genel olarak feminist ekonomi üzerine bir sayı hazırlamıştık ve bu yıl organizasyon gerçekten dijital ekonomiye daha fazla odaklandı. İlk dosyamız çoğunlukla bakım kavramı üzerineydi; bu yüzden şimdi feminist dijital ekonomiyi ele almak istedik, bu da bizim ilgilendiğimiz ve üzerinde çalıştığımız bir konu.
Bu konular üzerine çalışmakta tamamen özgürüz. Kongrede hangi kız kardeşlerin yer alacağını, hangi konuların tartışılacağını görmek ve aynı zamanda eleştirel olarak tartışmak istediğimiz konuları ele alabilmek için kongre organizatörleriyle bir toplantı yaptık.
Feminist ekonominin yeni dijital paradigmalar için verilen mücadeleye ne gibi katkıları var? Dijital ekonomiyle ilgili feminizmin teşvik ettiği bu derin tartışmayı siz nasıl görüyorsunuz?
Son yıllarda feminizm, dijitalin önemi konusunda çok net. Siberfeminizm uzun süredir tartışılıyor ve teknofeminizmin de ciddi katkılarıyla teknolojinin feminizmleri nasıl daha karmaşık hale getirdiğine dair teoriler formüle ediliyor. Pikara, sosyal medyanın zirvesinde doğdu ve bu kesinlikle daha fazla görünürlük kazanmasına, başka bölgelere ulaşmasına yardımcı oldu. Bunu görmezden gelemeyiz ama birkaç soru da sormamız gerekiyor. Feminist aktivizm için sosyal medyayı kullanıyoruz; ama internet, aynı zamanda bir kontrol mekanizması.
Feminist bir veri analizi projesi olan DigitalFems’ten Thais Ruiz de Alda ile yapılmış çok ilginç bir röportaj var. İnternette bizden nelerin çalındığından söz ediyor ve bu verilerin ne işe yaradığını açıklıyor. Ayrıca internet endüstrisinin tüm sürecini, bir alan olarak doğuşunu ve belirli güç odakları tarafından nasıl kontrol edildiğini inceliyor. İnterneti şirket hegemonyasından kurtarmak için neler yapıldığından ve mevcut araçlardan söz ediyor. İnternetin olası katkıları, son 20 ya da 30 yıldır giderek daha fazla köşeye sıkıştırılmış durumda.
Dijital ekonomiye giderek daha fazla dahil oluyoruz. Hem çalışma saatleri açısından hem ev işçisi kiralamak için kullanılan uygulamaları düşündüğümüzde ve kaynakların elektrik üretimi için talan edildiği yerlerde bu durum, en savunmasız insanların bedenlerini etkiliyor ki bunların göçmen ve ırkçılığa maruz kalan kadınlar olması tesadüf değil.
Platformlara karşı alternatifler
İki temel kavram, -iş ve ekstraktivizm[1]– dijitalleşme açısından nasıl bir dönüşüm yaşadı, anlatır mısınız?
İki yıl önce meslektaşlarımızla konuşurken dijital platformların[2] nasıl yeni bir iş kaynağı olarak kullanıldığını gördük. Emek sömürüsü ve hak gaspları ile Uber buna bir örnekti. Emek mücadelesine ya da işçi sendikasına geçit vermeden, aynı anda çok sayıda yeni ve güvencesiz iş yaratıyordu.
Bunun ev işçilerinde nasıl olduğunu da görüyoruz. İspanya’da ev ve bakım işçilerinden sorumlu kişiler, göçmen (genellikle belgesiz) kadınlar. Bu da onları çok savunmasız ve güvencesiz bir duruma sokuyor. Hayatta kalmak için işe ihtiyaç duyan bu kadınları, evlerini temizleyecek ya da bakmakla yükümlü oldukları kişilere bakacak birine ihtiyaç duyan insanlarla buluşturan, hesap verebilirliği olmayan platformlar oluşturuldu. Bu platformlar bu işleri daha da güvencesiz hale getiriyor; çünkü artık sizi işe alan ve haklarınızı talep edebileceğiniz bir işveren ya da şirket yok. Bilmediğiniz bir yerde faaliyet gösteren bir platform söz konusu.
Öte yandan geçici işçiliğin yaygınlaşmasına ve hak kaybına dayalı bu platformlara karşı alternatifler de yaratılmış durumda: İşçilerin kendi işlerini kendileri yapmak için bir araya geldikleri, uygulamayı veya bu bağlantıları sağlayan teknolojileri kendilerinin kontrol ettiği, kooperatifçiliğe dayalı başka platformlar ortaya çıkıyor.
Örneğin kısa süre önce Brezilya’da kadın kuryelerin kooperatifi Senoritas Courier’le ilgili bir yazı yayımladık. Bu yazı, onların yatay ilişki mantığını ve bakım meselesini işçi haklarıyla, siyahların ve transların ötekileştirilmesiyle birlikte nasıl ele aldıklarını gösteriyordu.
Ayrıca bunun bir de ekstraktivizm boyutu var. Çevrimiçi (online) bir dergi ya da kitap okumanın hiçbir etkisinin olmadığını düşünüyoruz ama aslında var. Çevrimiçi kaynakların elektriğe ihtiyacı var; bilgisayarı açmak, e-posta göndermek, görüntülü arama yapmak, dosya indirmek için. Bu bilgi ve hareket akışı giderek fiziksel bir hal alıyor.
Çevrimiçi olmayı istemenin fiziksel bir etkisi vardır, bu maddidir. Veri merkezleri bizden uzakta bulunuyor ve onları görmüyoruz; ancak varlar ve sistemlerin soğutulmuş, çalışır durumda kalması için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuyorlar.
Bilgi işlem merkezlerinde 7/24 çalışan, milyonlarca bilgi parçasını işleyen devasa makineler var. Tüm bu enerji nereden geliyor? Hangi koşullarda? Hangi bölgelerden? Ve verilerimizi kim kontrol ediyor? Röportaj yapmaktan sinema bileti almaya, bir kitap satın almaya veya bankacılık işlemlerini yapmaya kadar, hayatımızdaki her şey için teknolojiye güveniyoruz.
Biz kendi medya kuruluşumuzu yarattık. İspanyol devletinin büyük haber şirketlerine, hangi başlıkların nasıl yayımlanacağını ya da şu veya bu konunun önemli olup olmadığını söyleyen efendilere bağımlı olmamak için yaptık bunu. Ama sonuçta zengin ve ırkçı ABD’li efendilerin ellerindeyiz. Onların araçlarını kullanarak onları besliyoruz ve onların ellerindeyiz; örneğin algoritmaların nasıl çalışacağına onlar karar veriyor.
Dijitalin maddi yönüne bakmanın, genel olarak toplumsal yapıları yeniden düşünmek için stratejik olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence öyle. Farklı bölgelerde farklı hızlarda olmak üzere küresel bir enerji ve ekonomik geçiş süreci yaşıyoruz. İspanya’da yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapıyoruz. Ancak bu geçiş; tüketimi, enerjinin nereden geldiğini ve bu tüketim seviyesinin gerekli olup olmadığını sorgulamadan gerçekleştirilirse, geçiş yapmış olmayacağız. Teknolojiyi değiştireceğiz ama bizi çökmekte olan bir sisteme götüren yapıya meydan okumamış olacağız. Arkasında ne olduğunu sorgulamadan yeni iletişim biçimleri kullanıyoruz.
Bu etkilerden söz etmek, jeopolitikten söz etmek demektir. Peru’da ve diğer bölgelerde yaşananlar[3] bir tesadüf değil; doğrudan lityum üçgenine ve bu kaynakların kontrolüne ilişkin yaşanan çatışmalara işaret ediyor. İspanya’da madencilik son beş yılda patlama yaptı; bu çok vahşice. Ekstraktivist sınırların yeni bir genişleme sürecine girdiğini görüyoruz.
Bu durum, yaşam biçimimizi sorgulamamıza neden olmalı. Artık görmezden gelemeyiz. Feministler ve iktidar odaklarına meydan okuyan feminist bir haber kaynağı olarak, bu etkilerin ardındaki tüm mantığı sorgulamak durumundayız. Bunlar tamamen kapitalist şirketler; hayatlarımız, bilgilerimiz, verilerimiz, konuşmalarımız, zevklerimiz, tüketimimiz üzerinde karar verecek olan birkaç kişinin elinde giderek daha da büyüyen holdingler.
Feminist gazetecilikle meydan okuyoruz
Feminist iletişimler dijitalle el ele gidiyor; ama aynı zamanda, feminist ekonomi ve onun değişim önerisiyle de bir ilişkisi var. Dijital kapitalizmi aşmak için bu görüşü takip eden ve güçlendiren iletişimleri nasıl üretebiliriz?
Gazeteciliğin tüm ekonomik, patriyarkal ve ırkçı iktidar odaklarına meydan okuyan bir karşı-iktidar aracı olduğuna gerçekten inanıyorum. Bu yüzden feminist gazeteciliğin daha iyi bir gazetecilik olduğuna inanıyorum; çünkü görüşlerimizi ve sistem eleştirilerimizi yayıyor, soruları ve ufukları genişletiyor.
Dijital ekonomi meselesine gelince… Tüm bu ekonomik güç odaklarının bunun arkasında olduğunu açıkça görmemiz gerek; böylece bir şeyleri yeniden düşünebilir ve hiçbir şeyin nötr ve tamamen etkisiz olmadığını görebiliriz. Aslında yapay zekâ kontrolden çıkmış bir konu; ama dünyanın dört bir yanından insanlar, “Bunu durduracağız, çok hızlı ilerliyor ve bunun sonuçlarını düşünmemiz gerekiyor” diyor.
Pikara’nın şu anda karşı karşıya olduğu zorluklar neler? Bundan sonraki adımları neler olacak?
Pandeminin burada en yoğun yaşandığı dönemde, yani 2020 baharında karantina altındayken, dergiyi okuyan ziyaretçi sayısında bir patlama yaşandı. Daha sonra okuma materyallerinin tüketimi doymuş hale geldi, bu nedenle geçen yıl okumada bir azalma oldu. İlk başta durumumuz hakkında endişeliydik; ancak diğer kuruluşlardan meslektaşlarımızla konuştukça bunun genel bir şey olduğunu fark ettik: İnsanlar çok daha az okuyor. Öte yandan, çalışmalarımızı destekleyen abonelerimizin sayısı her zamankinden daha fazla.
Facebook insanların en çok okuduğu sosyal medya ağıyken, Instagram gibi diğer siteler okuma ağları değil- bu sitelerde resimleri görmeye odaklanıyorlar. Orada daha fazla takipçimiz olsa da resimlerimiz ve hikâyelerimiz daha çok beğenilse ve paylaşılsa da günün sonunda bu durum insanların web sitemizi okumasına yol açmıyor. Bu benim hipotezlerimden biri. Yapmaya çalıştığımız şey, haber bültenleri ve Telegram kanalımız aracılığıyla okurlarla daha doğrudan bir iletişim kurmak. Temalı basılı yayınlar çıkarmak da bunu yapmanın bir başka yolu. İnsanlara ulaşmanın farklı yollarını arıyoruz.
İnsanları okumaya teşvik etmek istiyorum; çünkü bu temel bir şey. Her şeyi okumak zorunda değilsiniz; ancak her zaman ilginizi çekebilecek konular vardır. Yaşadığımız dünyanın hızlı temposu içinde okumak için kendimize bir alan açmak, her zaman bir zevk ve gerekliliktir.
İster bir roman ister bir deneme ya da bir haber makalesi olsun, metinle samimi bir an… Bu alanları kendi egemenliğimiz için geri almamız gerektiğine inanıyorum- “Ne okuyacağıma ben karar veririm, önüme çıkan her şeyi okumam.” Bence bu, aynı zamanda sistemin küçük bir bozulması. Bazen, hayatın fırtınası bizi farklı yollara sürükler.
Yazının orijinali için: https://capiremov.org/en/interview/journalism-feminist-economy-digitalization-the-experience-of-pikara-magazine/
Fotoğraflar: Capiremov.org
Editörden notlar:
[1] Kapitalist birikimin devamlılığını ve ekonomik büyümeyi sağlamak için kullanılan, doğal kaynak sömürüsüne ve doğal zenginliklerin metalaştırılarak küresel piyasalara sunulmasına dayanan bir model/yöntem.
[2] Teknolojinin artan kullanımına bağlı olarak gün geçtikçe yaygınlaşan platform çalışma biçimi, bir uygulama ya da web sitesi aracılığıyla belirli işlerin (görevlerin, hizmetlerin, faaliyetlerin) yerine getirilmesine ilişkin olarak çalışanlar ile müşterilerin eşleştirilmesine dayanıyor. Türkiye’de de Hepsiburada, Armut, Bitaksi gibi birçok platform bulunuyor.
[3] Peru’da 7 Aralık 2022’de sağcı kesimlerin darbesiyle Padro Castillo devlet başkanlığı görevinden alındı ve tutuklandı. Darbenin ardından işçi hareketi, feminist hareket, köylü ve yerli hareketlerince başlatılan seferberlik kapsamında protestolar aylarca sürdü. Bu eylemlerde 70’den fazla kişi devletin güvenlik güçlerince öldürüldü, binlerce kişi yaralandı. Öte yandan Castillo, darbenin arkasında, ülkenin lityum rezervlerinin peşinde olan ABD’nin olduğunu açıkladı. Lityum pil üretiminde kullanılıyor; dolayısıyla teknoloji şirketleri için büyük önem taşıyor. Peru’nun Latin Amerika’daki komşuları Şili, Arjantin ile Bolivya, dünyadaki lityum rezervinin yüzde 60’ından fazlasına sahip olduğundan ‘lityum üçgeni’ olarak adlandırılıyor.