Ayla Önder onderayla@gmail.com
‘İş koşulları sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinde tükenmişliğe sebep oldu. Pandemi döneminde uykusuzluk, endişe, kaygı ve ölüm korkusu yaşadık. Buna rağmen kurumumuzdan yeterince destek ve anlayış görmedik. Çalışanları karşı karşıya getirmeye çabaladılar. Oysa sağlık hizmeti bir bütündür, bir ekip işidir. Birbirinden ayıramazsınız. Doktor, hemşire, röntgen çalışanı, radyoloji teknisyeni ve sağlık işçisiyle, memuruyla bir bütündür.’
Geçen hafta tüm Türkiye’de sağlıkçılar iş bıraktı. Katılım oldukça yüksekti. Sağlık-Sen’in üyeleri, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Sağlık-Sen ve KESK bünyesindeki SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) bu iş bırakma kararına uydu. Birçok hastanenin önü eylem alanı haline geldi. Tüm emek ve meslek örgütleriyle yan yana durdular, sözlerini birlikte söylediler. Bu eylemler yaşadıkları eşitsizliği ve hak gasplarını görünür kıldı. İş bırakma eylemlerinde en sık dillendirilen cümlelerden biri de “çalışma barışı”ydı. Sağlık çalışanlarının mağduriyetleri oldukça yüksekti. Haksızlık ve ayrımcılık konusundaki hassasiyetleri olan sağlık emekçileri ve sosyal hizmet çalışanları, herkesi memnun edecek ücret düzenlemesi istiyorlardı. Halka sağlık taşırken kendileri sürekli fedakarlık yapıyorlardı. Dünyadaki en fedakar meslek grubundaydılar. İşlerini de asla aksatmamak zorundaydılar. Pandemi sürecinde mesleğin getirdiği sorumluluklar çok ağırdı ve bu süreçte canlarından olan sağlık emekçilerinin sayısı tahmin edilenden de yüksekti.
Bir zam alınmıştı ama bu zam sadece doktorlar için geçerliydi. Bu adaletsiz uygulamaya sağlık meslek örgütleri tepki gösterdi. Elbette insanca yaşayacakları bir ücreti talep edeceklerdi. Yoğun iş ortamı, aşırı yorulmak, düşük ücretler en büyük sorunları. Yaşadıkları problemler bunlarla sınırlı değil. KESK’e bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) sağlık ve sosyal hizmetler alanında en fazla üyeye sahip sendikalardan biri. SES Genel Kadın Sekreteri Gönül Adıbelli sorularımızı yanıtladı. Adıbelli 34 yıllık ebe. KHK’lı bir sağlık çalışanı. SES Diyarbakır Şube Eş Başkanıyken yaptığı bir basın açıklamasının ardından gözaltına alındı. Ve KHK ile ihraç edildi. Gözaltından sonra açığa alındı. 2.5 yıl açıkta kaldı. 2.5 yıl mahkemesi devam etti. Mahkemeyi kazandı ve iade edildi. Fakat 1.5 ay sonra 375 sayılı KHK’nın 35. geçici maddesinden ihraç kararıyla karşı karşıya kaldı.
Çocuklarımıza bakacak kimse bulamadık
Sağlık alanında hekim dışında diğer sağlık emekçileri çok fazla öne çıkamıyor. (Öncelikle sorunlarını paylaşmada) İktidarın sadece hekimlerin sorunları varmış gibi davranmasını nasıl yorumluyorsunuz.
Aslında tam da böyledir diyemeyiz. Hekimiyle, sağlık emekçisiyle, sağlık işçisiyle bir bütünüz biz. Bunu pandemide iktidar ve özellikle sağlık bakanı görmedi. Pandemi iktidarın yaptığı gibi algıyla yönetilmeye çalışıldı. Ve çalışanları karşı karşıya getirmeye çabaladılar. Oysa sağlık hizmeti bir ekip işidir birbirinden ayıramazsınız, Doktor, hemşire, röntgen çalışanı, radyoloji teknisyeni ve sağlık işçisiyle, memuruyla bir bütündür.
Pandemide sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak zor koşullarda ve ağır şartlarda, katlanarak artan sorunlar yaşadınız…
İş yükümüz arttı, az kişi ile çok iş yapmak zorunda bırakıldık. Uzun mesailer, artan nöbet sayıları, yıllık izinlerimizi kullanmama, çocuklarımıza bakacak kimseyi bulamadığımız için yeri geldiğinde iş yerlerimizde yeri geldiğinde komşularımızla bırakmak zorunda kaldık. Emeklilik istifa gibi haklarımız bile bir dönem kaldırıldı. Kronik hastalığı olan ve 10 yaşından küçük çocuğu olan diğer kamu emekçileri izinli sayılırken sağlık ve sosyal hizmet emekçisi bundan yararlandırılmadı.
Geçen hafta eylem yaptı sağlıkçılar. Ölümle burun buruna çalışmanıza rağmen söz verdikleri gibi ve en temel hakkınız olan ekonomik düzenlemeler de yapılmadı, sadece söylemde kaldı.
Evet, en temel hakkımız. Ve bu ücretler kesinlikle adil değil. Sağlık çalışanları açlık sınırına yakın ücretler alıyor. Bunlarla geçinmek zorunda kalıyorlar. Kesinlikle yaşatılan ücret eşitsizliği dışında da her koşulda görmezden gelindik. Çünkü herkes kendini bir şekilde bu hastalıktan ve bu virüsten korumaya çalışırken ve bucak bucak kaçarken biz pandemide doğrudan risk altında çalıştık. Risk altında çalışırken çocuklarımızdan ve ailelerimizden aylarca uzak kaldık, aylarca onlara sarılamadık. Çünkü onlara virüsü bulaştırma riskimiz vardı yani biz pandemide her şeyi iki-üç katı daha fazla yaşadık. Buna rağmen yeterince anlayış göremedik, yıprandık ve tükendik.
Yeterince destek görmedik
Virüs riskine en çok maruz kalanlar iş ortamları nedeniyle sağlıkçılar. Böyle bir iş ortamında bulunmanın psikolojik etkilerini anlatabilir misiniz?
Her şeyden önce belki yüzyılda bir karşılaştığımız bir salgın yaşadık ve tabiri caizse hazırlıksız yakalandık. Hiç bir deneyimimiz yoktu ve pandemi süreci şeffaf bir şekilde de yönetilmedi. Bir belirsizlik ve riskle karşı karşıya kaldık. Ayrıca yukarda da bahsettiğim gibi sorunlarımız katlanarak arttı. Bunlarla ilgili hiç bir düzenlemeye gidilmediği gibi biz yalnız bırakıldık. Hem kendi sorunlarımızla, hem hastalıkla, hem de halkın karşısında. Şiddete maruz kaldık, kiralık ev bulamadık, yaşadığımız apartmanlarda dışlandık, bu yetmezmiş gibi çocuklarımıza bakacak kimse bulamadık, toplumdan dışlandık. Yani kısacası biz günah keçisi ilan edildik. Bu da biz Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçisinde tükenmişliğe sebep oldu. Umudumuzu kaybettik, uykusuzluk endişe, kaygıya ve ölüm korkusuna neden oldu. Yanındaki arkadaşını kaybettiği halde işine devam etmek zorunda kalan birinin psikolojini düşünün. Buna rağmen ne halktan ne de kurumumuzdan yeterince destek ve anlayış görmedik.
Tükenmişlik sendromunu ve bu söylediğiniz ağır koşulları anlatıyorsunuz. Belki de bizim bilmediğimiz daha zorluklar söz konusu. Yaşadığı apartmanlarda nasıl dışlandı sağlık kamu çalışanı?
Evet, öyle oldu. Bize yönelik ağır davranışları oturduğumuz apartmanlarda da gördük. Her yerde ayrımcılık karşımıza çıktı. Apartmanda eğer sağlık çalışanı bir asansöre binmişse o asansöre diğer insanlar binmediler. Böyle dışlanmışlıklar yaşattılar. Daha da tuhafı indiği merdivenlerde dokunduğu yerlere dokunulmadı. Sağlık çalışanı o merdivenden iner inmez hemen o bölge dezenfekte edildi ya da bulundukları ortamlardan uzaklaşıldı. Hatta daha da ileri gittiler, arkadaşlarımızın yaşadıkları apartmandan taşınmasını bile istediler.
Sağlık sektöründe kadın olmak nasıldır? Yük daha mı fazladır? Sonra kadınlar bir de çalışıyorlar…
Bu belirttiğim bütün sorunları tabii ki kadınlar daha derinden ve daha fazla yaşadılar. Pandeminin yükünü sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınların yüklendiğini söyleyebiliriz. Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar hem işte, hem evde hijyen, ev içinde ki bakım, beslenme ve çocuk bakımını da üstlendi. Pandemide iş yükü ikiye üçe çıktı. Çocuğunu bırakacak kreş bulamadı, okullar kapalı olduğu için okula giden çocuğunun dersleri ile ilgilenmek zorunda kaldı, çalıştığı işten dolayı çocuğuna virüs bulaştırma riski var diye çocuğunun velayeti alınmaya çalışıldı. Bu nedenlerden dolayı boşanma davalarından vazgeçen kadınlar oldu.
Donma tehlikesi atlattım
Çalıştığı işten dolayı çocuğuna virüs bulaştırma riski var diye çocuğunun velayeti alınmaya çalışılması! Bunlar gerçekten ağır psikolojik etkiler
Bu söz ettiğim sağlık emekçisi kadın arkadaşımızın (hemşire) karşı karşıya kaldığı bir durum. Böyle bir durumu bizzat yaşadı. Boşandığı eşinin, hemşirenin yaşadığı iş ortamını kendi lehine bu şekilde kullanması, hatta bundan dolayı da onu suçlaması gibi bir durum yaşandı. Bunların yarattığı psikolojik etkiler de en üst noktaya çıktı haliyle. “Çocuğa da virüs bulaştırır, o halde annede kalmamalı, bu nedenle velayeti ben alacağım” diyen oldu. Bununla karşılaşan bir annenin psikolojisinin sağlıklı seyretmesi mümkün mü? Bu dönemde kadınlar toplumsal cinsiyet rollerine bürünmek zorunda bırakıldılar.
Bir de o dönem sizin 14 günlük zorunlu mesaileriniz de oldu.
Evet, sosyal hizmet alanında da 14 günlük mesaiyi zorunlu kıldılar. 14 gün boyunca işyerlerinde kaldılar, evlerine gidemediler. Çocuklarından eşlerinden ebeveynlerin den uzak kaldılar. Sosyal hizmet birimlerinin birçok bölümünde bu mesai uygulandı. Huzurevleri, engelli bakım merkezleri ile çocuk evleri gibi kurumlarda. Bir yerde aynı işi sürekli yapar olmak ve sürekli bir yerde bulunmak yapılan işi hem monotonlaştırıyor hem de hayattan izole ediyor. Bir insanın 14 gün boyunca bir yerde mecburen kalması evinden ve ailesinden zorunlu olarak ayrı bırakılması aslında bir travmadır. Kendi isteği dışında buna mecbur bırakılması ve bunu da işi olduğu için yapmak zorunda kalması.
Doğu’da, Güneydoğu’da ebe olarak ilginç anınız vardır. Böyle enteresan bir anınızdan söz eder misiniz?
İlginç midir bilemiyorum ama bir kış günü Güneydoğu’da bir köyde yaşayan kadının doğumuna çağrılmıştım. Ağır kış koşulları seyrediyordu. Oraya araçla da gitmek mümkün olmadığından bir traktör geldi. Traktör üzerinde doğuma gittiğim eve vardığımda ben çok kötüydüm. Don tehlikesi geçirmiştim. Her tarafım buz kesmişti ve donmak üzereydim. Ev halkı hastasını bırakıp benimle ilgilenmek zorunda kaldı. Daha doğrusu kalmış çünkü ben kendimden geçmiştim. Uzun süre hastaya müdahale edemedim, evdeki insanlar beni iyileştirmek zorunda kaldı. Ancak elim ve ayağım donma tehlikesini atlatıp normale dönünce hamile hastaya bakabildim ve doğumunu sağlayabildim.