‘Deprem sürecinde de kadını aileye hapsettiler’

Hatay Deprem Dayanışması’ndan Canan Yüce anlatıyor: “Devletin afetlerde kadınlara, kadınların sorunlarına ilişkin hiçbir özel önlemi ve politikası yoktu. Kadınları yok sayan politikalarını deprem sürecinde de sürdürdüler. Yine kadını aile içine hapsettiler ve ‘Aslolan aile’ dediler."
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

Maraş merkezli depremlerin üzerinden 50 günden fazla zaman geçti. Kendisi de Antakyalı olan ve depremzedelerle başından beri tüm süreci örgütlü şekilde yürüten Canan Yüce ile konuştuk. Üç bölüm halinde yayımlanacak olan bu röportajda, depremden etkilenen insanların bugüne dek neler yaşadıklarını, kadınları, LGBTİQ+ ları, Alevileri, çok kimlikli Hatay şehrini ve bundan sonra neler yapılması gerektiğini ele aldık. Sorunlara yönelik çözüm önerileri ile sadece depreme dayanıklı kentlerin nasıl kurulacağı değil, aynı zamanda alternatif, eşitlikçi, doğayla dost, farklı üretim ilişkileri olan dayanışmacı yeni bir toplumun ipuçları üzerine de söyleştik.

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı da olan Yüce, aynı zamanda Antakyalı olması nedeniyle çok uzun yıllardır Hatay’da siyasi çalışmalar içinde yer alan biri. Bu nedenle depremde kaybettiklerimiz ve hayatta olan insanlarla yıllar süren tanışıklığı, dostluğu, yoldaşlığı, kız kardeşliği mevcut. Depremin ilk gününden bugüne çok sayıda gönüllüyle aralıksız sürdürdükleri çalışmalar, bir süredir Hatay Deprem Dayanışması* adıyla örgütlenerek devam etmekte. Samandağ Deprem Dayanışması, Defne Deprem Dayanışması, Antakya Deprem Dayanışması da faaliyetlerini sürdürüyor.

Çadırlar kentin yarısına bile ulaşmadı

Maraş merkezli depremlerin üzerinden bir buçuk aydan fazla zaman geçti. Şu anda Hatay’da durum nedir?

Şu an hâlâ burada insanların çadırları yok. Yani çadırların, kentin yarısını bile kapsamadığını söyleyebiliriz. Hâlâ her gün yüzlerce çadır talebi alıyoruz. Üstelik insanların çadırlarına yağmur yağdı. Bütün çadırları su bastı. Çadırlar korunaklı zeminde, sağlıklı koşullarda değil.

Hâlâ kentte ciddi içme suyu problemimiz var. Temiz suya erişim sorunu yaşıyoruz ve bu beraberinde hastalıkları getiriyor. Antakya’da kentin tamamında tuvalet ve banyo sorunu devam ediyor. İnsanlar hâlâ doğru düzgün duş alamıyor, tuvalet erişimi çok sıkıntılı ve bu, halk sağlığını etkileyen bir durum.

Canan Yüce

Kentte çok büyük bir yıkım var, biliyorsunuz. Yıkım hem çok büyük hem de çok geniş bir alana yayılmış durumda. Enkaz kaldırma çalışmaları hızlandı ama hiçbir önlem alınmıyor. Moloz kaldırılırken su dökülmüyor, toz bulutları ve ciddi bir asbest sorunu ile karşı karşıyayız.

Diğer taraftan, bu götürülen molozlar yine insanların tarım alanlarına yakın yerlere dökülüyor. Bu da uzun vadede oradan bizim yiyeceğimize, gıdamıza karışması, masamıza gelmesi demek. Bir ayrıştırma zaten yapılmıyor.

Şu an en büyük sorunlarımızdan biri de belirsizlik hali. İnsanlar nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. İşyerleri yıkıldı, okulları yıkıldı, evleri yıkıldı, hastaneler yıkıldı. Dolayısıyla şu an ellerinde belki köyleri ve tarlaları kaldı sadece. Nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Devletin nasıl bir politika yürüteceğini bilmiyoruz.

Çadır kentler kurmaya çalışıyorlar ama çok sayıda insan çadır kentlere gitmek istemiyor. Yani en azından Hristiyanlar, Aleviler, azınlıklar için bunu söyleyebilirim. Bu askeri sistemde, denetim altındaki çadır kente gitmeyi reddetti insanlar. Derme çatma da olsa, selde de kalsa köylerde kalmayı tercih etti. Bunu da anlatamıyoruz yetkililere, dinlemiyorlar. Tek adam rejiminin her türlü yansımasını bu deprem sürecinde gördük.

“Bir kadın olarak şunu söylemek istiyorum: Erkek iktidarın çok gerçek ve çok soğuk yüzüyle tekrar karşılaştım bu süreçte. Zaten kadınlar ve çocuklar bu depremde asla öncelenmedi.”

Telefonların çekmemesi ölüm oranını çok artırdı

Biraz açar mısın bu yansımaları?

Gerçekten tek adam rejiminin bizi ölüme mahkûm ettiğini bir kez daha gördüm. Deprem elbette ki öldürdü bizi, birçok insanın ölümüne yol açtı ama depremin sonrasında olan ihmaller de bizi öldürdü. Bu ihmaller neydi? Arama kurtarma başta olmak üzere ekiplerin, iş makinelerinin yoğun çalışmaması… Arama kurtarma faaliyetlerinin üçüncü güne kadar hiç olmaması…

Aynı zamanda şu da çok büyük bir mesele, çok söyledim, seninle röportajımızda da söylemek istiyorum; sekizinci güne kadar hiçbir GSM operatörünün çekmemesi ölüm oranını çok artırdı, koordinasyonu zorlaştırdı, insanlara ulaşmamızı ve yardımları götürmemizi engelledi. Biz dışarıdan gelen gönüllülere konum atamadık. Antakyalılar olarak çok az bir ekiptik, herkes kendi derdindeydi ve enkaz altındaydı. Dışarıdan büyük bir dayanışma seferberliği oldu. Bunun da altını çizmek istiyorum, bizi bu dayanışma hayatta bıraktı, ayakta tuttu. Ama Antakya’yı bilmeyen arkadaşlardı bunlar ve biz onlara konum bile atamadık. Telefonlara mesaj atanların mesajları, belki ölüleri çıkarıldıktan sonra düştü ailelerin telefonlarına.

Bu sıkıntılar, bu iktidarın aslında insanları ne kadar değersizleştirdiğini, insan hayatını ve doğayı asla önemsemediğini gösterdi. Deprem felaketi öncesinde de biliyorduk, deprem felaketi sonrasında bu gerçek iyice açığa çıktı.

Bütün birimler talimat bekledi. OHAL ilan ettiler. Jandarma yolladılar ama talimat vermedikleri için jandarma bekliyordu işsiz güçsüz. Yardımlar geliyor, “Tek elden dağıtacağız” diyorlar, bizim çadırlarımıza el koyuyorlar, o çadırları depolarda bekletiyorlar. Tulumlar geliyor, ısıtıcılar geliyor, ağzına kadar dolu depolarda bekletiliyor. Her şeyi tek adam rejimine bağlıyorlar, durum kendi kontrollerinden çıksın istemiyorlar ve insan hayatı değil; kendi bekaları, kendi erkeklikleri söz konusu.

Burada bir kadın olarak şunu söylemek istiyorum: Erkek iktidarın çok gerçek ve çok soğuk yüzüyle tekrar karşılaştım bu süreçte. Zaten kadınlar ve çocuklar bu depremde asla öncelenmedi. Deprem sürecinde yine biz kadın örgütleri, sivil toplum örgütleri, sosyalistler çalıştık.

“Şu an her taraf çamur, toprak, toz, kum ve bu sorunları yine kadınlar düşündü. Çocukları, akşam ne yemek pişeceğini yine kadınlar düşündü; yine kadınlar yardım kuyruklarına girip, ‘nereden ne alabilirim’in derdine düştü.”

Şiddet arttı, kadınların bakım yükü ağırlaştı

Bu söylediğinden şunu anlıyorum: Kadınları ikinci cinsiyet olarak gören tek adam rejiminin deprem bölgesindeki uygulamaları, kadınların sorunlarını çözmek yerine daha da ağırlaştırdı…

Şöyle örnek vereyim, çadır dağıtımındaki eksikliklerden bahsettik. Beş altı aile bir çadırda, bir serada ya da köyde derme çatma evleri varsa o evlerin içerisinde yaşamak zorunda kaldı ve bu durum aile içi şiddet oranını artırdı. Bize deprem sürecinde birkaç kadından “Biz ailemizin yanına sığındık ama abimizin, babamızın şiddetine maruz kalıyoruz ve burada kalamıyoruz” tarzı dönüşler oldu.

İkincisi; şu an her taraf çamur, toprak, toz, kum ve bu sorunları yine kadınlar düşündü. Çocukları, akşam ne yemek pişeceğini yine kadınlar düşündü; yine kadınlar yardım kuyruklarına girip, ‘nereden ne alabilirim’in derdine düştü. Çünkü orada bir şeyi devam ettirme hali, görevi, yine toplumsal bir model olarak kadınlardaydı ve bu, kadınların bu süreçlerdeki iş yükünü dört beş kat artırdı.

Diğer yandan hamile kadınlar, sağlık sorunu yaşayan kadınlar kaderleriyle baş başa bırakıldı. Sağlık çalışanlarının çabaları ve müdahaleleriyle birçok hamile kadının şehirden tahliyesini sağladık.

Kadınlarına özel ihtiyaçlarıyla ilgili sıkıntılar da var. Kadın örgütleri olarak biz bunu gündemleştirmeseydik, kesinlikle kadınların özel ihtiyaçları olan ped vb. ürünler gelmeyecekti. Kadınlar için iç çamaşırı kampanyası yapıyorduk, yine erkek iç çamaşırı geliyordu. Yoğunluklu olarak böyleydi. Bir de kadınlar bunları utanarak istiyor, utanarak gelip alıyor. Eşleri bazen alamıyor, biz onlara veriyoruz. Yardımların dağıtımında kadın arkadaşların çalışmasını sağladık ki rahat söyleyebilsinler, rahat rahat konuşabilsinler. Bu özel ihtiyaçlar konusunda ciddi zorluklar yaşadık.

İçişleri Bakanı Soylu’nun 11 Mart’ta attığı tweet’te de acil ihtiyaçlar sıralanmıştı. Bunların içinde kadın-erkek-çocuk iç çamaşırı vardı ama kadınların ped vb. özel ihtiyaçları yoktu…

Bırakalım kadınların özel ihtiyaçlarını; temiz su, barınma gibi en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bir çadır bile veremediler. Özellikle Hatay, Antakya ve Samandağ için şunu söyleyebilirim ki buralarda yaşayan insanlar kendi kaderleriyle baş başa bırakıldılar. Bu arada Arap Aleviler ayrıca ayrımcılığa maruz kaldı ama iktidar kendi seçmenini de yalnız bıraktı.

Kadınların bağımsız çalışmasının, özel olarak kadınların ihtiyaçlarına ağırlık vermesinin ve kadın örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğunu bu süreçte bir kez daha anladım.

Anca Kuran kursu için çadır kurarlar

Kadın bedeni üzerinden ahlakçılık üreten iktidar, depremin yaşandığı illerde kadın ve çocuklar başta olmak üzere insanların mahremini korumakta aciz kaldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Zaten genelde hiçbir şeyi önemsemedikleri için… Anca 4-6 yaş Kuran kursu için çadır kurmayı biliyorlar, kadınlar için ayrı bir çadır kurmayı bilmiyorlar. Beş altı aile birlikte yaşıyor dedik ya, ortak yaşayan ailelerdeki kadınlar için de ayrı bir kadın çadırına, yani bir kadın odasına ihtiyaç var. Ama bunları karşılayacak durum yoktu. Dediğim gibi, insanların kendilerine yetecek bir çadırı bile olmayınca o kısımlara geçemedik bile.

Şimdi yeni yeni bizlerin çabasıyla çocuklar için, kadınlar için, onların özgül ihtiyaçları için alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Ama bunun çok uzun süreli olduğunu, yıkımın çok büyük olduğunu ve bu dayanışma seferberliğinin çok daha uzun süre devam etmesi gerektiğini söylemek istiyorum.

Sonuçta şunu net biçimde gördük: Devletin ve kamu kurumlarının afetlerde kadınlara, kadınların sorunlarına ilişkin hiçbir özel önlemi, politikası yoktu. Kadınları yok sayan politikalarını deprem sürecinde de sürdürdüler. Yine kadını aile içine hapsettiler ve “Aslolan aile” dediler. Dolayısıyla kadınların bağımsız çalışmasının, özel olarak kadınların ihtiyaçlarına ağırlık vermesinin ve kadın örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğunu bu süreçte bir kez daha anladım.

Peki, Hatay’daki kadın örgütlülüğüne, ivedilikle örülen kadın dayanışmasının sonuçlarına dair neler söylersin?

Deprem bölgesinde bugüne kadar kadın farkındalığı yüksek, bu konuda mücadele eden yapılar çalışma yürüttü ve dediğim gibi, bir kez daha kadın örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğunu gördük. Depremin hemen ardından Afet için Feminist Dayanışma kuruldu örneğin. Birçok ilden kadın arkadaşlarımız, gönderebildikleri kadar kadına ihtiyaçlarını kutulara, kolilere koyarak, güzel notlar ve mektuplar eşliğinde gönderdi. Gerçekten kadın dayanışmasının hem yaşamsal önemini hem de inceliğini görmüş olduk bu süreçte. Bir kez daha… Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

DEVAM EDECEK…

*İletişim için Hatay Deprem Dayanışma sosyal medya hesaplarından mesaj atmak yeterli.

Fotoğraflar: Bahar Gök

Paylaş:

Benzer İçerikler

Üç yıldır yayın hayatını sürdüren kadınların ücretli, ücretsiz emek deneyim, talep ve direnişlerini dile getirmek için hak haberciliği yapan sitemiz Kadınİşçi, Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yolumuzu aydınlatan ve halkın, sınıfın gerçeklerini aktarırken yaşamını yitiren Metin Göktepe’yi saygıyla anıyoruz.
Yoksulluğa, erkek şiddetine, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceklerini vurgulayan kadınlar, “Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.
6 Şubat depreminin birinci yılındayız. Bu büyük felakette 11 ilde binlerce insan yaşamından olurken, devlet geride kalanların hayatını kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. İnsanlar çoğu zaman dayanışma ile ayakta kaldı. Depremin her türlü yükünü çekmek zorunda kalan kadınların sorunlarına kulak verenler ise yine kadınlardı. Bölgede çalışma yürüten Kadın Savunma Ağı,  Afet İçin Feminist Dayanışma, Mor Dayanışma, Kadın İşçi’den arkadaşlarımızla kadınların dertlerini, deneyimlerini konuştuk.
Düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, yoksullaşma 2023’de kadın işçi yaşamına damgasını vurdu. Grev ve direnişlerde kadın işçiler en öndeydi. Kadınların kadın işçilerin mücadelesi 2024’te de devam edecek. Herkese mutlu ve dayanışma dolu bir yıl diliyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!