Canan Yüce ile röportajımızın üçüncü ve son bölümünde, Hatay Deprem Dayanışması olarak bundan sonrasına ilişkin hedeflerini konuştuk. Akıl açıcı, yeni ufuklar sunan fikirleri ve bunları hayata geçirecek adımları okuyacaksınız bu bölümde.
Depremin üzerinden neredeyse iki ay geçti. Hatay Deprem Dayanışması olarak şu anda çalışmalarınızın odağı ve bundan sonrası için planlarınız nedir?
Hatay’da birçok kurum var. Hepsiyle olabildiğince koordineli çalışmaya çalışıyoruz. Hatay Deprem Dayanışması gibi, İskenderun Dayanışması gibi birçok sivil ekip var kendiliğinden gelmiş, orada bir ekip kurup çalışan. Onlarla da koordine halindeyiz.
Bizim orta ve uzun vadeli çalışma planlarına ihtiyacımız var. Şu an orta vadeli hedefimiz, mahalle mahalle halkın kendi hakları, kendi ihtiyaçları ve kendi talepleri doğrultusunda örgütlenmesi için alanlar oluşturmak. Başından beri birçok gönüllü geldi, dayanışma çok büyüktü ama bunun kalıcı olmayacağını, herkesin bir gün döneceğini de gören bir yerden kendi gönüllü ağımızı yerel insanlardan oluşturmaya çalıştık. Şimdi onu büyütmek için çeşitli arayışlara girdik.
Depremin ikinci ayı dolacak yakında, artık insanlar önüne bakmaya başladı. İlk günlerde kimse önüne bile bakamıyordu. Şimdi biz bunu mahalle mahalle örgütlemek istiyoruz. Her mahallede bununla ilgili deprem dayanışması komisyonu oluşması gerektiğini düşünüyoruz. Yine her mahallenin kendine yetebilecek üretim, lojistik ve dayanışma içinde olmasını sağlayacak girişimleri başlattık. Çünkü deprem bize gösterdi ki yerel örgütlenmen yoksa hiçbir şey yapamıyorsun. Hatay Deprem Dayanışması olarak önceliğimiz, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması. Nedir bunlar? Barınma, gıda, sağlık, hijyen ve eğitim. Bunların karşılanması için girişimlerde bulunmak… Ardından kentin yeniden inşası için halkın kendi fikrinin de görünür olduğu bir kampanya, bir toplumsal muhalefet ve toplumsal örgütlenme sürecini yürütmek geliyor.
Hatay çok verimli bir yer; ovası, tarımı, hayvancılığı var. Mesela ürün listesi yapıyoruz. Hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin listesini yapıyoruz. Bunları da kooperatiflerle, belediyelerle, alıcılarla buluşturmak istiyoruz. Buradaki insanlar gıda kolilerini artık kendileri almaya başlasın istiyoruz. Marketler yavaş yavaş açılmaya başladı bazı yerlerde. Bunlar bizim için çok önemli. Çünkü biz vicdani olarak da, insani olarak da o kuyruklara girmenin, oralardan insanların bir şey almasının zor olduğunu biliyoruz. Toplumda AKP’nin oluşturmaya çalıştığı dilenme kültürünün karşısında yeni bir şey inşa etmek zorundayız. O yüzden bizim de zorumuza gidiyor insanlara bir şey vermek. Yani başka türlü bir yol bulmalıyız. Halk Market mi açarız, insanlara kart mı veririz, bilmiyorum. Ama insanların ekonomiye döneceği bir formüle doğru ilerlemeliyiz.
Bununla ilgili gıda toplulukları, ekoloji toplulukları ile tarımla ilgili görüşmeler yapmaya başladık, bu çok önemli. Mesela insanlar hayvanlarını kesmek zorunda kalıyor satmak zorunda kalıyor yem yok diye. Yem çağrısı yapmaya başladık. Bunları örgütlemek için çalışma yapıyoruz. Aynı zamanda insanlara süt ürünlerinin satışı için ağ kurmak istiyoruz.
Kadınların kendi ekonomilerini hayata geçireceği çeşitli küçük atölyeler oluşturmayı amaçlıyoruz. Hem onlara iyi gelecek hem de onların yaptığı çantayı başka şehirlerde satabilmeye olanak sağlayacak bir dayanışma süreci örmek istiyoruz. Çünkü kadınlar da bunu bizden talep etti.
Diğer yandan insanların su ve yemek ihtiyaçlarının çözümünü garanti altına almak istiyoruz. Mahallelerde üçer tandır inşaatına başladık, insanlar kendi ekmeklerini yapabilsin diye. Su arıtma cihazlarıyla ilgili görüşmeler yaptık. Çünkü kent resmen şişe çöplüğüne döndü. Hazır su ile uzun süre gidemeyiz. Çözüm bulmak zorundayız. Bunlarla ilgili hem belediyelerle hem de TMMOB ile görüşmeler yapıyoruz. Teknik bilen arkadaşlarımızla suların arıtılması, depolanmasıyla ilgili işleri yapıyoruz.
Şu an mesela yıkılmayan ilçeler var. Çoğu insan göç etti gibi görünüyor ama bir sürü insan köyüne gitti aslında. Yayladağı’nda ve Altınözü’nde çok büyük yıkım yok, Samandağ ve Antakya’nın köylerinde yok. Oralar doldu taştı. Oralara dönük çalışma yapmak zorundayız. Çünkü kent merkezi yeniden kurulana kadar hayat buralarda devam edecek.
Kentin yeniden inşası noktasında çalışmalara başladınız mı?
Mahalle gezileri yapmaya başladık. Mahalle toplantılarında bu tartışmaları yapıyoruz. Özellikle Antakya, Samandağ, Defne hattında insanlarda ciddi bir kent bilinci var. “Burası bizim, biz buradayız, gitmeyeceğiz. Buraya sahip çıkacağız” duygusu çok gelişmiş. Bu bizi umutlandırıyor. Buradan ilerlemek gerektiğini düşünüyorum. Yani “Kentlerimizi ve kendimizi biz yöneteceğiz” şiarımız vardı ya bizim, işte bunu tam da bu ziyaretlerle, bu yeniden inşa sürecinde hayata geçirme döneminden geçiyoruz. İnsanlar artık onlar adına müteahhitlerin, belediyelerin, yapı denetim firmalarının karar vermesini istemiyorlar. Çünkü çok büyük bedeller ödediler. Bu depremde bunun çok da farkındalar.
Kentin bütün bileşenlerinin katıldığı, kentin dokusuna uygun yeniden inşa modelini tartışmaya başlamak istiyoruz; ama bunu biraz daha sonrası için düşünüyoruz. İnsanları bunları düşünebilecek hale getirmeden, temel sorunları çözmeden “Hadi gelin, buranın yeniden inşasını konuşalım” diyemeyiz. Bir de zaten molozların kaldırılması, oranın temizlenmesi sürecinin en azından 5-6 ay, hatta 1-2 yıl süreceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bunun için daha zamanımız var.
Ama şimdi şu acil çağrıyı elbette yaptık: Tarihi yerlerin yıkılmaması, dokusuna uygun yeniden restore edilmesi. Bununla ilgili hem Hristiyan cemaati hem Ermeniler hem de Arap Aleviler olarak kamuoyu oluşturduk. Zaten eski Antakya dediğimiz yer Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koruması altında, “Makine giremez” diye ilan asıldı. Bu bir kazanımdır bence. Yoksa yerle bir edebilirlerdi oraları. Özellikle Antakyalı herkesin en büyük korkusu buydu. Çünkü oranın bizim için simgesel bir anlamı var; tarihimizin, anılarımızın, kültürümüzün büyük bir kısmı orada. Bu bir arada olma halini devam ettirmek istiyoruz. Kültürel doku önemli. Kilisenin yerinde yine kilise olmalı. Biz, kafalarına göre binalar yapmalarını engellemeliyiz diye konuşuyor ve tartışıyoruz.
Deprem dayanışması olarak komiteleri artırmayı hedefliyoruz. Mümkünse bütün mahallelere kuralım istiyoruz ve bunu mahallelilerden kuralım istiyoruz, dışarıdan değil. Dışarıdan biz onları güçlendirecek işler elbet yaparız. Ben Çekmece’deyim; elbette ki Dursunlu’ya gider, teknik bir bilgim varsa, örneğin avukatsam, doktorsam destek veririm ama önemli olan o mahallenin komitesinin konuşması. Gerçekten doğayla dost, ekolojik, kültürlerin korunmasına uygun, bir arada olmayı savunan bir kenti inşa etme planımız var. Elbette cinsiyetçi olmayan, kadın odaklı. Şu açıdan çok umutluyuz; Hatay’da halk bunu istiyor.
Ortak aşevi ve çamaşırhaneler önemli
Kadınların söylediği bir şey var; “Biz önceden evin işini yapıyorduk, şimdi mahallenin işi üstümüze kaldı” diyorlar. Sen de söyledin; hijyenden bakıma, temizliğe dek kadınların işleri artmış durumda. Siz erkeklerin bu işlerde çalışması için özendirici baskılar uyguluyor musunuz? Erkekler bugüne kadar ev içi işleri yaptı mı, bundan sonra erkeklerin daha yüksek oranda bu işlere katılması için planlarınız nedir?
Cinsiyetçi iş bölümü elbette depremden önce de vardı. Zaten cinsiyetçiliğin hâkim olduğu bir toplumuz. Depremden sonra da bu cinsiyetçi iş bölümü belirli açılardan devam etti. Geçen gün bir kadınla sohbet ettim; “Bütün gün oradan oraya, buradan şuraya bir şeyler taşıyoruz, erkekler oturuyor” diyor. Elbette ki bunlarla ilgili çalışma yapmaya ihtiyacımız var. Nasıl bir çalışma yapabiliriz? Ortak mutfaklarda, ortak çamaşırhanelerde nöbetleri erkeklere vererek, çamaşır sırası için erkeklere isim yazdırarak yahut kuracağımız fırınlarda erkeklerin çalışmasını sağlayarak, aşevlerinde ve benzeri yerlerde çalıştırarak olabilir.
Biz şimdi ortak aşevleri düşünüyoruz. Erkeklerin bunları gündeme almasını sağlamak üzerinden bir çalışma yürütmek istiyoruz. Ortak çamaşırhane meselesini çok önemsiyoruz; çünkü çamaşır yükü çok büyük bir yük ve bunu erkeklere yaptıramıyoruz. Bu uzun vadeli bir iş ama cinsiyetçiliğe karşı bir perspektiften bakılması gerektiğini biliyoruz.
Mesela Hatay Deprem Dayanışması komisyonlarını kurma kararı aldık. Bir komisyonumuzun da toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonu olması çok yerinde olur. Özellikle toplumsal cinsiyet diye dedim, kadın komisyonumuz ayrı. O zaten kadınlarla ilgili çalışacak ama hem LGBTİ+’lar için hem de erkeklerin bu konuyla ilgili çalışması için bu komisyon önemli. Bu sadece biz kadınların derdi değil, deprem dayanışmasındaki erkek arkadaşların da derdi olmalı. O yüzden toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonunu karma kurarak farkındalık çalışmalarını, iş bölümlerini böyle kurabiliriz diye düşünüyorum.
Ama depremde şöyle bir şeyle de karşılaştık ki bu olumlu; erkekler işsiz kaldığı için yemek yapan, o işi bu işi yapan konuma da girdiler. Geçen bir eve gittim, erkekler bulaşık yıkıyordu mesela. Bunları görmek bizi umutlandırıyor.
Dayanışma seferberliği sürmeli
Deprem bölgesinde yaşamayan ama dayanışmak isteyen insanlara ilişkin söylemek istediğin bir şey var mı, ne yapabilirler?
Baştaki dayanışma seferberliğini sürdürmeye ihtiyacımız var. Her zaman şöyle olur ya; yas biter, 40 gün biter. Ondan sonra herkes evine çekilir ve ölüm evi, yas evi kendi derdiyle baş başa kalır. Bunun olmaması gerekiyor. Baştaki yardım ve benzeri kampanyalarımızı başka türlü dayanışmalara dönüştürmemiz gerekiyor. Dışarıdan gelen bir kadın arkadaşın mahalledeki bir kadınla sohbet etmesi bile çok büyük bir dayanışma. Özellikle kadınlar “Bizim sohbet etmeye, konuşmaya ihtiyacımız var” diyorlar bize. Ben gelip gıda dağıtmayacağım, niye geleyim ki, şu an yardım dağıtılmıyor, işim yok demeyelim. Elimizden ne geliyorsa…
Bizim dayanışma noktalarımız kalmaya devam edecek. Gönüllü almaya devam edeceğiz. Çünkü şu an çok azalmış durumda gönüllü sayısı, bu nedenle çağrımız devam ediyor. Tarıma, kadın çalışmalarına, eğitime, çocuk çalışmalarına, ekolojik çalışmalara, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına, sağlıkla ilgili çalışmalara katkıda bulunabilecek arkadaşlara çağrımız olsun. Bu kentin yeniden inşası süreci on yılları alacak ve bizim uzun süreli bir dayanışmaya ihtiyacımız var.
Bizi takip etmelerini, yereldeki arkadaşların önerilerini almalarını ve dayanışma meselesini uzun süreli planlamalarını istiyoruz. Şimdi tandır inşaatı yapacağız, yardıma ihtiyacımız var, bostanlar ekilecek baharda, insanların şöyle bir psikolojisi var; elleri gitmiyor bir şey yapmaya, gerçekten nereden başlayacağız, ne yapacağız diye düşünüyorlar.
Yani dayanışmanın çok boyutu var. Dayanışmayı sadece gıda getirdik, yeni ürünlerini getirdik, dağıttık diye düşünmeyelim. Aslında dayanışma şimdi başlıyor. Buradan ürün alımından tutalım, bunların pazarlamasının desteğine, özel ihtiyaçlarla ilgili özel çalışma yapmaya, çocuklar için ayrı çalışma yapmaya dek… Bodrum’dan bir ekip çıkıp gelmiş, sosyal çalışma yapıyor çocuklarla. Dört gündür mahallede çocuklarla etkinlik yapıyoruz ve çok güzel geçiyor. O yüzden bütün arkadaşlarımızın yıllık izinlerini ve boş zamanlarını bu yıl deprem bölgelerine göre organize etmelerini istiyoruz. Bölgede olduğum için belirtmek istiyorum, özellikle Antakya için hâlâ ihtiyaçlarımız devam ediyor. Bizim koordinasyon noktalarımızda da çalışmalar devam ediyor.
Nasıl ulaşabilirler size?
Hatay Deprem Dayanışması sayfalarına (Instagram, Facebook ve Twitter) mesaj atabilirler. Hemen dönüş yapıp, onları çalışmalara katarak organize edebiliyoruz.
Hatay Deprem Dayanışması olarak şu an Hatay’da, Samandağ’da, Defne’de ve Antakya’da yani üç ilçede çalışma yürütüyoruz. Mahalle olarak Antakya’nın Dursunlu, Serinyol, Çekmece; Samandağ’ın Tekebaşı, Mızraklı,Çöğürlü mahallerinde noktalarımız var. Ama biz aslında ilçelerin tamamında çalışma yürütüyoruz ve her gün bir mahalleye mutlaka tespite, görüşmeye, gıda dağıtımına gidiyoruz.
Fotoğraflar: Hatay Deprem Dayanışması