“Güvencesiziz ama devrimciyiz”

Kadınlara her gün daha fazla güvencesiz ve esnek çalışma koşulları dayatılırken, tarım işletmelerinde üç kuruşa kötü koşullarda, fabrikalarda altı aylık sözleşmelerle çalıştırılan kadınlar eylemlerde, direnişlerde başı çekiyor. Umut da zaten burada…
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Avusturya’da geçtiğimiz 1 Mayıs’lardan birinde, ülkede güvencesiz çalışma ve kadın göçmen emeği sorunlarıyla ilgilenen bir derneğin sloganı “Güvencesiziz ama devrimciyiz” idi.  Alman dilinde güvencesizliği ifade eden “prekär” ile devrimci anlamına gelen “revolutionär” kelimesinin kafiye oluşturmasının ötesinde anlamları vardı elbette bu sloganın. Söz konusu dernek; ev hizmetlerinden hastanelerde üç kuruşa çalıştırılan temizlik işçilerine, kayıtdışı platform ekonomisi çalışanlarından seks işçilerine kadar ülkenin her türlü hizmet işini gören göçmen, özellikle de kadın göçmen emeğine yönelik çalışmalar yürütüyordu. ILO’nun da güvencesizlikle malul gig ekonomisi diye tanımladığı koskoca bir hizmet sektörü var artık. Batıda göçmen kadınlar, Doğu’da ve Güney’de farklı etnik köken ve çalışma biçimlerine sahip kadınlar bu ekonominin motorunu oluşturuyor.

Kapitalizmin kuruluş aşamasından itibaren bazı işler ve işçiler değersizleştirilerek dışlanmışlardı. Bunlar arasında kadın işçiler başı çekiyordu çünkü patriyarka da bu dışlanarak değersizleştirmesinin değirmenine su taşıyordu. Dışlanan, değersizleştirilen bu işgücü sayesinde kâr oranlarının eşitlendiğini, sistemin bekası açısından bunun zorunlu olduğunu biliyoruz. Neoliberal küreselleşme döneminde ise bu süreç tüm dünyayı kapsıyor artık.  Ölümü göze alıp teknelerle Akdeniz’e, Ege’ye açılan göçmenlerin sağ kalanları kendilerini açlığa ve göçe mahkûm eden kapitalist merkezlere ulaştıklarında; güvencesiz, geleceksiz üç kuruşa çalıştırılan “seks işçisi, hizmetçi, temizlikçi, hastabakıcı, dijital platform işçileri” oluyorlar.

Merkez kapitalist ülkelerin sendikaları da bu işçileri örgütleme konusunda oldukça isteksizler. Çünkü “işlerini kaybetmemek için her türlü kötü koşula boyun eğen, çoğu kez de kısa süreli sözleşmelerle çalışan bu insanları örgütlemek fabrika işçisine göre bir hayli zor.” Bu çetrefilli süreçlere niye girsinler? O nedenle “devrimciyiz” sözcüğü, güvencesiz göçmen kadın emeğinin örgütlenebileceğini, isyan ettiğini-edebileceğini göstermek açısından çok anlamlı. 

Bizde de durum çok farklı değil esasında. Üstelik Avro üzerinden bir ücretlendirme olmadığı için koşullar daha da ağır. Son zamanlarda kadın istihdamından bahsederken en çok kullandığımız kelimenin “esnek ve güvencesiz çalışma” olduğunu söylemek abartı olmaz yani. Çevremizde kadınların, meslek sahibi olsun olmasın, giderek daha kısa süreli, düşük ücretli işlerde, bazen de evden çalıştığını, sigortalılığının üç beş ay sürdüğünü, öyle geçmişteki gibi kimsenin girdiği işte emekli olana kadar kalamadığını gözlemlerimizden biliyoruz.

Kadınlara yine esnek çalışma düştü 

Ama Orta Vadeli Programı açıklayan çalışma bakanı, gençlerin ve kadınların istihdamını artırmak için güvenceli esnek çalışma modellerine başvuracaklarını söylüyor hâlâ. Kadınlar zaten yıllardır esnek, sigortasız, güvencesiz çalışıyorlar. Pek çok kadın böyle çalıştığı için emekli olamıyor. İşsizliğin iyice arttığı, genç kadın işsizliğinin tavan yaptığı ekonomik koşullarda, kadın emeğini yeniden dizayn edip onların elinde kalan bir- iki düzenli işi de alıp güvenceli esneklik bahanesiyle bizleri günü birlik işlere mahkûm edecekler gibi görünüyor.     

Kadınİşçi’nin işten atılan direnişçi, grevci kadınlarla yaptığı söyleşilerde, haberlerde de kadınlar için güvenceli, sürekli işlerin geçici ama kısmi zamanlı, güvencesiz ve esnek çalışmanın ise giderek daha kalıcı hale geldiğini görüyoruz.

Haklarını alabilmek için geçtiğimiz günlerde Ankara’ya yürüyen Agrobay işçisi Nuray* serada asıl işi olan yaprak temizleme işinin yanı sıra kum taşıma, koca koca torbaları kaldırıp indirme gibi işleri de kadınların yaptığını anlatıyordu. İş tanımı dışındaki birçok işin bir kişiye yaptırılması da esnek çalışma koşullarının ürünü. Erkekler bu koşullara dayanamadıkları için işten çıktıkları için her iş kadınların başına kalıyormuş.  

İşlerin süresi daha da kısaldı  

Kadınların ağır şartlarda çalışmak zorunda olmalarının nedeni o civarda yapacakları başka işin olmaması. Ya gündelikçiliğe ya da geçici tarım işçiliğine gideceklerini söylüyorlar. Çünkü işin bir cinsiyeti var, bu kadınlar ancak evlerinin civarında ve “kadınlara ayrılmış, onlarla tanımlanmış işleri” yapmak zorundalar. Saydıkları işlerin sıfır güvenceye sahip olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Agrobay’da güvenceli ama esnek, gündelik işlerde de hem esnek hem güvencesiz çalışacaktı yani Bergama yöresinin kadınları. Kırk katır mı kırk satır mı?

Geçtiğimiz günlerde Adile Doğan’ın da** Evrensel gazetesinde yaptığı bir haber bu açıdan dikkate değerdi. Sendikalı bir iş yeri olan HT Solar Enerji’de bayram arifesinde 92 işçi “işimiz azaldı” diye işten atılmıştı. Ücretsiz izne çıkarılmak da kadınları istihdam dışına atmanın bir yoluydu. Hasret’in ifadeleri fabrikada kadınların çalışma biçimlerini gözler önüne seriyordu. Süresiz bir şekilde ücretsiz izne çıkarıldım. Zaten bizim fabrikamızda 6 aydan fazla çalışan yok. Ayı dolanı hemen işten atıyorlar bazen 6 ay bile dolmadan çıkartıyorlar ki işe iade davası açmasınlar. Bu zamanda çok zor ev kirası, çocukların okul masrafı derken yetişemiyoruz. Bu nedenle mahalledeki tekstil atölyesinde günlüğü 450 liradan paketleme yapıyorum. Günlük kazanç hiçbir işe yaramıyor. O para daha yolda eve gelirken bitiyor.”

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, artık kadınların daha kısa süreli, altı aylık sözleşmelerle çalışıyor olması. Hasret altı aylık sözleşmelerle çalıştırılıyor, ne kadar çalışsam o kadar iyi, diyerek işe giriyor. Altı ay sonunda işten atılıyor ve yevmiyeciliğe yöneliyor o da. Kısa süreli sigortalı işten ayrıldıktan sonra hepten güvencesiz işe mahkûm oluyor. Agrobay işçisi Esma ile düzenli işte çalıştığını sanan Hasret’in kaderi burada ortaklaşıyor.  

Çalışmanın esnek ve güvencesiz hale gelmesi sadece kısa süreli işlerde saatlerce çok düşük ücretlerle çalışan kadınları etkilemiyor, kadınların yaptığı düzenli ve sürekli işlerin de koşullarını değiştirerek, ağırlaştırarak, onları da kölece çalışmaya zorluyor. En altta her türlü çalışma koşullarını kabul etmeye razı bir kadın işsizler ve göçmenlerin varlığı, erkekleri değil onlara ayrılmış sektörlerde, yani kadın sektörleri dediğimiz sektörlerde kadın işi yapan kadınlar tehdit ediyor.

“Sen dur orada”

Genel İş Sendikası’nın 8 Mart Kadın Emeği raporu da kadınların hızla işçileşirken istihdamdaki kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalıştırıldığını ve 3 milyon 248 bin kadının sosyal güvenceden yoksun olduğunu gösteriyor. Üstelik bunlar TÜİK verilerinden hareketle hesaplanmış. Aynı raporda, çalışan her 10 kadından birinin yoksul olduğunun altı çiziliyor.  Kısa süreli sözleşmelerle veya kayıt dışı güvencesiz çalışan kadınlar çalışmalarına rağmen yoksulluk çekiyorlar…

Kadınİşçi’de kadın işçilerle yapılan söyleşileri okuduğunuzda fabrikalara, tarım alanlarına, büyük market zincirlerine gidip ayrıca araştırma yapmanıza gerek kalmayabilir. Bu söyleşiler aracılığıyla ülkedeki kadın emeğinin gerçek durumunu, bu alanda ortaya çıkan değişimlere hâkim olup, yeni trendleri(!) gözlemleyebilirsiniz.

Bu söyleşiler sendikalara da eski siyaset tarzını bırakması gerektiğini, toplumsal pratiklerin içinde gömülü farklı eylem, direniş ve örgütlenme biçimlerinin olabileceğini de gösteriyor. Umut da zaten burada.

O halde son sözü Agrobay işçisi Esma Yıldız söylesin. Ne demişti, Ankara’ya gitmesini engelleyen eşine: “Hayır dedim kalamam… Sen dur orada.”     

Evde işte çalışan tüm kadınların 1 Mayıs’ı kutlu olsun!

* https://www.kadinisci.org/orgutlenme-sendika/agrobay-iscisi-esma-her-bitkinin-kokunde-gozyasim-var

**https://www.evrensel.net/haber/516347/isci-kadinlara-esnek-ve-guvencesiz-calisma-sarmali

Paylaş:

Benzer İçerikler

Avusturya sosyalist hareketinin önde gelen kadınlarındandı. 1889’da Viyana’da yapılan parti kongresine sosyalist erkeklerin “kadınlar henüz hazır değil” şekildeki itirazı nedeniyle delege olarak katılamadı. En büyük hayali kadın proletaryayı parti içinde örgütlemekti. Bunu başardı.
Soma’da 301 işçi 10 yıl önce iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Sorumlular cezalandırılmadı, ailelerin adalet duygusu bir kez daha zedelendi. Soma’nın avukatları içeride… Hükümetlerin işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yaptıkları/yapacakları belli. Sendikaların, sol siyasi yapı ve partilerin, feministlerin ise yapması gerekenler var.
8 Mart’ta Türk-İş sendikalarının çoğunda değişen bir şey yoktu. Türk-Metal’de ön sırada bacağını iki yana açmış erkek yöneticiler geleneği, bu yıl başka sendikalara da sirayet etti. DİSK’te ise kadınların baskısı sonuç vermiş görünüyor…
Geçtiğimiz günlerde Madagaskar’da tekstil, ayakkabı, deri sektöründen sendikacılar bir kadının başkanlığında toplanarak Covid sonrasında “sendikal örgütlenme dinamikleri”ni tartıştı, kararlar aldı. Bizim sendika kişilerinin uzun zamandır gündeme getirmedikleri iç örgütlenmeye dair pek çok mesele herkesin önünde masaya yatırıldı. Bu vesileyle “iç meselelere, sendikal sırlara” bakalım dedik.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!