Hapiste anne olmak

“anneleri hapsetmekte beis görmeyen devlet cezaevi koşullarını onlara, çocuklara, genel olarak insana yakışır bir şekilde kurmuyor. bazen yetişkin mahpuslara yetecek kadar yatağın bile bulunmadığı koğuşlarda çocuklar anneleriyle birlikte yatıyor.”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

yasaların suç saydığı herhangi bir fiili gerçekleştiren bir insanı kapatmak yani sınırlı bir alanda, seçmediği insanlarla sınırlı ilişkiler içinde yaşamaya zorlamak ağır bir ceza. bu cezanın suçu engelleyebildiği de şüpheli. bu başka bir yazanın konusu ama şu örnekle bir fikir vermeye çalışacağım. çoğumuz bir başkasını öldürmüyoruz. ama bunun sebebi cinayetin yasak olması değil. cezası olmasa da katil olmayı seçmiyoruz.

cezaevleri, hapis cezasını, kapatılmanın ötesinde bir eziyet haline getirmek üzere kurgulanmış, banyodan mahremiyete, kitaptan örgü şişine, hayatın olağan akışında insanın elinin altında olan birçok şeye ulaşmak çok zor hale getirilmiş. ayrıca cezaevleri erkeklerin kalacağı mekânlar olarak tasarlanmış.

rakamlara bakalım

türkiye; abd, çin, brezilya, rusya, hindistan, tayland ve endonezya’nın ardından, dünyada en kalabalık mahpus nüfusuna sahip 8. ülke. suç politikaları araştırma enstitüsü’nün (institute for criminal policy research – icpr) verilerine göre, 2000-2015 tarihleri arasında mahpus sayısında yüzde  100’den fazla artış yaşanan 42 ülke var. türkiye bu ülkeler arasında, irak, angola, afganistan, vanuatu, seyşeller, el salvador ve venezüella’nın ardından 10. sırada! 2 mayıs 2024 itibarıyla, erkek hükümlü sayısı 271.463, kadın hükümlü sayısı 11.246. erkek tutuklu sayısı 43.729, kadın tutuklu sayısı 2.713. cezaevlerinde 315.192 erkek, 13.959 kadın yaşıyor. bu kadınlardan 140’ı 12-18 yaş , 8.960’ı 18-40 yaş , 4683’ü 40-65 yaş arasında, 176’sı da 65 ve üzeri yaşta.

bu kadınlardan 18-40 yaş arasında olanlar içinde annelerin bulunacağını tahmin etmek güç değil. mahpus kadınlar 0-6 yaş arasındaki çocuklarını yanlarına alabiliyor. nitekim bugün türkiye hapishanelerinde 680 çocuk anneleriyle birlikte kalıyor.

ceza infaz sisteminde sivil toplum derneği’nin geçen hafta düzenlediği “hapishanede çocukları ile tutulan kadın mahpuslar” konulu atölyede bu kadınları konuştuk.

evlat hasreti

İçeride ve dışarıda, annelerin çocuklarını görememekle cezalandırıldığı bir sürü durum var. baba, üstelik kendisi değil de ailesinden bir kadına baktırmak üzere çocuğu annesinden kaçırabiliyor mesela. çocuğuna hasret kalmak, ona hak ettiği şekilde bakacak koşulları sağlayamamak içerideki anneler için çok derin bir acı.

oysa, bm çocuk hakları sözleşmesi ile güvence altına alınan “çocuğun anne-babasından onların rızası dışında ayrılmaması” ve “aile çevresinden yoksun kalan her çocuğun devlet tarafından korunma ve yardım görme” hakları var. ama bir kadın şunları anlatıyor:

  • “Kızım usulsüz bir şekilde elimden alındı. Bana tebligat yapılmadı, alınacağını bilmiyordum, ben çocuğumu revire çıkardım, kontrolü vardı, sonra gardiyanlar apar topar elimden aldılar. 13 aylıktı, anne sütü ile besleniyordu, çocuğum alındıktan sonra bir daha geri getirilmedi. Mahkemelerimiz devam etti ama ne Adalet Bakanlığı’ndan ne de mahkemelerden bir yanıt gelmedi. Ben 3 yıl çocuğumu hiç görmedim, babasında kalmış bu süreçte, yaşadığından bile haberim yoktu.” (40 yaş, 6 ay çocuk, İzmir 1 Nolu T Tipi-Şakran)

aile çocuğu göstermemeye karar verebiliyor, hapisteki, okuma yazması bile olmayabilen bir kadının bununla baş etmesi çok güç. hele kendini, bazen de çocuklarını korumak için onların babasını öldürmek zorunda kalmış kadınların -ki çoğu ağırlaştırılmış müebbet cezası alıyor- çocuklarıyla tüm bağını babanın ailesi koparıyor. bu kadınları çoğu durumda kendi aileleri de yalnız bırakıyor. 

çocuklar açısından durum nasıl?

atölyede kullanılan çok veciz bir ifadeyle, anne ile çocuk arasında, belli bir yaşa kadar görünmez bir göbek bağı var. o zayıflayıp ortadan kalkana kadar anne ve çocuğun birbirlerine ihtiyacı var. ama anneleri hapsetmekte beis görmeyen devlet cezaevi koşullarını onlara, çocuklara, genel olarak insana yakışır bir şekilde  kurmuyor. bazen yetişkin mahpuslara yetecek kadar yatağın bile bulunmadığı koğuşlarda çocuklar anneleriyle birlikte yatıyor. bir anne anlatıyor:

  • “Ayrı yatak vermediler, yanımda yatırdım, demir karyola, düşecek mi, kafasını çarpacak mı endişesi, demir karyolayı bebek bezleriyle sarmıştık, bir aramada onları çıkarıp attılar, ne için yaptığım belli aslında ama.” (37 yaş, 1,5 yaş çocuk, İzmir Kapalı Kadın)

mahpus kadınlar çocuk bakımında birbirlerine destek olabiliyor ama kendilerine de çeşitli sıkıntılar yaşayan diğer mahpusların zaman zaman çocuklardan rahatsız olabildiği de oluyor.

cezaevlerinde idarenin verdiği yemekler yetişkinler için bile yeterli değil. çocuklar için ayrıca tayın genellikle verilmiyor. bir başka anne anlatıyor:

  • “Ben kızımı katı gıdaya alıştırmaya çalışıyordum, sütüm de azalmıştı çünkü ama yemekler o kadar kötüydü ki, aşırı yağlıydı, yıkayıp yedirmeye çalışıyorduk ama yemiyordu, bazen sütüm kesiliyordu, aç kalıyordu kızım. Sayıyordum bugün aç kaldı, bugün de aç kaldı diye sonra saymayı bıraktım, alıştım. Hiçbir ihtiyaçları verilmiyordu.” (40 yaş, 6 ay çocuk, İzmir 1 Nolu T Tipi-Şakran)

havalandırmaya çıkılan ve “bahçe” olarak adlandırılan üstü açık mekânlar beton. bütün bunların dışında cezaevi ortamı çocukların sosyal becerilerini yani başkalarıyla iletişim ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeleri açısından uygun bir ortam değil. siyasi mahpuslar, adli olarak tanımlanan, -özellikle kadınlar söz konusu olduğunda- sistem mahkumu olan mahpusların  yararlandığı bazı haklardan bile yararlanamıyor.

şu iki tanıklık çok çarpıcı:

  • “Oğlumu teyzesi getirdiğinde oğlum teyzesinden ayrılmak istememiş, beni çıkarmadılar koğuştan zaten. Oğlum, benim orada olduğuma inanmıyor, nereye gideceğini bilmiyor, kendini yerlere atıyor. Teyzesi artık dayanamıyor, alıp gidiyor. Ben tekrar getirmelerini istedim oğlumu, böyle defalarca uğraşarak, en sonunda güçlü bir erkek personel, oğlumu kucağına alarak bana getirdi. Kendisini yerlere attığı için kafası morarmıştı, üstü başı toz içindeydi. Ağlamaktan gözünü açıp beni göremedi bile. Sonra beni gördü, ortamı gördü, ben teyzemi istiyorum, burada kalmak istemiyorum dedi. Bu sefer ben ağlamaya başladım, ben 50 gündür çocuğumu görmemişim, çok özlemişim, sürekli koğuşta onun hayalini görüyorum. Sonra bana sımsıkı sarıldı, inanamadı.” (35 yaş, 4 yaş çocuk, Bolu T Tipi)
  • “Bir süreliğine ailemin yanına vermek istedim, sonra yine alacaktım. Aileme teslim edileceği zaman, ben direkt aileme veremiyorum, gardiyan benden alıyor, aileme o teslim edecek. Kızım tabii beni bırakmak istemedi, tırmaladı beni resmen, ikimiz de o kadar çok ağladık ki, hem çocuğumu vermek istemiyorum, hem de vermek zorundayım. Tırmalaya tırmalaya, memura vura vura ve anne diye bağırarak gitti. Sonra dayısı kucaklamış ama günlerce dayısı ile hiç konuşmamış. Günlerce hastalanmış, ateşlenmiş. Ben direkt kardeşime verebilseydim kızımı bu kadar travmatik olmazdı.” (34 yaş, 4 yaş çocuk, Sincan Kadın Kapalı)
  • “Birlikte girdik koğuşa. Çıplak aramaya maruz kaldık, kızımı bile aramak istediler, kızım altına yaptı korkudan, normalde bezi bırakmıştı. Çok kötüydü, perişan bir halde girdik koğuşa. Tahkir üzerine tahkir yaşıyorsunuz. Çok ağladı, 2 hafta hiç kimseye yaklaşmadı. Bunlar çok ağır şeyler bir çocuk için.” (36 yaş, 1,5 yaş çocuk, Osmaniye T Tipi )

şunu vurgulamak istiyorum. hapisteki babaların çocuklarını yanlarına alamamalarının sebebi koğuştaki diğer erkeklerin muhtemel şiddeti, çocuk istismarı tehlikesi.

çocuklar altı yaşına kadar anneleriyle kalabiliyor, bu yaştan sonra dışarı çıktıklarında çok zorlanıyor. daha önemlisi, eğer onlara sahip çıkacak aile üyeleri yoksa yetiştirme yurtlarına veriliyor. özellikle anne uzun bir ceza almışsa ve/veya yabancı uyrukluysa çocuğu yetiştirme yurdunda evlatlık verme girişimleri oluyor. çocuğun içerideki durumu da, dışarıdaki akıbeti de annenin ruhunu parçalıyor.

birçok durumda babaların adeta buharlaştığına siz de şahit olmuşsunuzdur. anneleri siyasi sebeplerle cezaevinde olan çocuklarla ilgili dahi, babaların bakımı üstlenmekte isteksiz olduğuna şahit oluyoruz. annelikle ilgili duyguların biyolojik sebeplerden mi kaynaklandığı yoksa toplumun dayatması mı olduğu önemli bir tartışma ama ebeveynin çocuğa karşı sorumluluğu duygulardan bağımsız. bu konudaki fark muhakkak ki toplumsal ve cinsiyetten kaynaklanıyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Orta yaşı geçen birçok insanın geleceğiyle ilgili en önemli dileği başkalarının yardımına muhtaç olmadan yaşlanıp ölmek. bu dileğin gerçekleşmesinin önünde birçok engel var. bunların başında toplumsal yargılar geliyor. hükümetlerin, bütçeyi savunma sanayiine aktarmayı bırakıp yaşlı ve çocuk bakımına ayırmalarının zamanı gelmedi mi?”
erkek şiddetinin tek sebebinin akp dönemindeki politikalar olduğunu söylemek, düşünmek bizi yanıltır. erkek şiddeti erkeklerden kaynaklanıyor, erkekliğin bugün geldiği noktada şekilleniyor, iktidar buna karşı önlem almıyor, cezasızlıktan vazgeçmiyor.
“Küçük bir çocuğun, küçük bir kızın, genç bir kadının aile büyükleri, ailenin erkekleri, babası karşısındaki çaresizliği başka hiçbir çaresizliğe benzemez.”
“Türkçede erkek ifadesinin dişil karşılığı kolay kolay kadın olmaz, genellikle ‘bayan’, zaman zaman ‘hanım’ hatta “aile” olur. kadın, nedeni açık olacak şekilde cinsellik getiriyor erkeklerin aklına! onu da ayıp sayıyorlar. nitekim filenin sultanları, ‘kızlar’ birçok mecrada ‘bayan voleybol takımı’, erkek futbolu, sadece ‘futbol.’”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!