Gülay Fırat glyfirat@gmail.com
Pandemi ardından gelen hayat pahalılığı dar gelirliyi sarstı. Kimi zaman yiyecek ekmek bulamayan yoksul kadınların hayat mücadelesine şahitlik eden Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucularından Hacer Foggo, “Güvencesiz günlük çalışmak derin yoksulluğun temelidir” diye konuştu.
Kent yoksulluğu üzerine çalışmalar yapan Derin Yoksulluk Ağı kurucularından Hacer Foggo, Covid 19 pandemisinin alım gücü olmayan kadınları daha büyük çıkmaza soktuğunu belirterek, “Güvencesiz günlük çalışmak derin yoksulluğun temelidir” diye konuştu. Pandemi başladığı günden itibaren sahada devam eden çalışmalarında dört bine yakın gıda desteği sağladıklarını belirten Foggo şunları söyledi, “Gıda yardımının yanı sıra sahadaki araştırmalarımızı raporlayarak, kamu kurumlarına ve yerel yönetimlere ilettik. Onlarla iş birliği yapıyoruz ve derin yoksullukla mücadele için önerilerde bulunuyoruz.”
Covid 19 pandemisiyle dünya çapında yaşanan ekonomik sıkıntı, Türkiye’de özellikle dar gelirlinin belini büktü. Hal böyle olunca her geçen gün artan fiyatlar karşısında düşen alım gücü, toplumun gündeminde daha fazla yer almaya başladı. Türk-İş’in her ay yaptığı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının Ağustos ayı sonuçlarına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 927, yoksulluk sınırı ise 9 bin 533 TL civarında, bu rakamlar tüketim maddelerine yapılan zamlarla her geçen gün daha da yükseliyor. Tüketici Hakları Derneği de (THD) de yaptığı benzer bir çalışma sonrası, Türkiye’deki aç ve yoksul sayısını 2021 yılı Haziran ayı itibariyle 16 milyon aç, 50 milyon da yoksul olarak açıkladı. Bu verilere göre; Türkiye’de aç ve yoksulların toplam sayısı 66 milyon kişiye ulaştı!
Bebeğe şekerli su
Kent yoksulluğu üzerine çalışmalar yapan Derin Yoksulluk Ağı kurucularından Hacer Foggo ise kadın yoksulluğunun erkeklerden daha derin ve şiddetli olduğunu belirterek, pandeminin ekonomiye negatif etkisinden en fazla kadınların zarar gördüğünü söyledi. Foggo, “Bir anne düşünün pahalı olması nedeni ile bebeğine mama alamıyor onun yerine şekerli su veriyor!” diyerek, şahit olduğu yoksulluğa işaret etti.
Güvencesiz çalışan kadınların pandemi sürecinde daha fazla yoksullaştığını vurgulayan Hacer Foggo ile sahada yürüttüğü çalışmaları, Türkiye’deki kadın yoksulluğunu ve pahalılıkla mücadelesini konuştuk…
Öncelikle kadın yoksulluğunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Kadın yoksulluğu veya yoksulluğun kadınlaşması (feminization of poverty) kavramı, ilk olarak Diane Pearce tarafından 1978 yılında kullanılmış. Yoksulluğun kadınlaşması kavramı, Amerika’daki yoksulların üçte ikisinin kadınlardan oluşması 1950-70 döneminde kadınların ekonomik olarak daha da kötüleşmesi neticesinde bu duruma dikkat çekmek amacıyla kullanılmıştır. 1995’te gerçekleştirilen 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Planı’nda da yoksulluğun kadınlaşması kavramı kullanılmıştır. Kadın yoksulluğu kavramının ön plana çıkmasına sebep olan en önemli şey, nicelik olarak yoksul kadınların yoksul erkekleri geçmesi, kadın hane halkı reislerinin artması, niteliksel olarak kadınların yoksulluğu erkeklerden daha derin ve şiddetli yaşamalarıdır. Türkiye’de kadınlar özelinde değil ama yoksul kadınlarla ilgili ne yerelde ne de ulusalda sorun odaklı istatiksel veri yok denecek kadar az.
Kadınların yoksullaşma nedenleri neler?
Birleşmiş̧ Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nin Türkiye’de yaptığı araştırmaya göre, pandemi sürecinde kadınların yaklaşık yüzde 50’si işten çıkarılarak veya ücretsiz izne çıkarılarak iş kaybına uğradı. Bu oran erkekler için yüzde 42,6. BM Kadın Birimi ve UNDP’nin yayınladığı rapora göre, 47 milyon kadın ve kız çocuğu 2021’de aşırı yoksulluk sınırına sürüklenecek. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan yoksul kadın kendisinin ve çocuklarının geleceği için hiçbir yatırım yapamıyor maalesef. Yoksulluk, sadece gelir ve maddi kaynakların yetersizliği değil aynı zamanda özgüven eksikliği ve sosyal dışlanmadır. Bu nedenle yoksulluk gibi kadın yoksulluğunun nedenlerinin de doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Kadın yoksulluğunun temel nedenlerini; toplumsal cinsiyet, hane içi eşitsizlik ve eğitim olarak sıralayabilirim. Birçok araştırma kadınların eğitim seviyelerinin düşük olmasını göstermektedir. Kadınların birçoğu sosyal ve ekonomik nedenlerle bazı kaynaklara ulaşmakta güçlük çekmekte, yoksulluğu eğitim, sağlık, meslek edinme ve kararlara katılma noktasında daha derinden yaşamakta. Kadınların eğitime erişimi sürekli artmakla beraber erkeklere oranla daha azdır ve bu nedenle erkeklerden daha düşük ücretli işlerde çalışırlar, bazı sektörlerde de kadına karşı ayrımcılık söz konusudur. Yine özel olarak yoksul kadınlara ilişkin çalışma yapan kadın derneği sayısı da çok çok az sayıdadır. Bu konuda daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.
Derin Yoksulluk Ağı olarak kadınlarla ilgili ne tür çalışmalarınız var?
Derin Yoksulluk Ağı’nın Temmuz – Eylül 2020 arasında İstanbul’un 12 ilçesinde 103 aile arasında, “Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması”na göre; görüşme yapılan hanelerin yüzde 66’sında kadınların ücretli bir işte çalışmıyor. Yetişkinlerin yüzde 55’i çocuk bakımı yükümlülüğü sebebiyle çalışamıyor. Kadınlardan bazıları yaşadıkları bölgede cinsel saldırı riski sebebiyle de kendilerini güvende hissetmiyorlar. Yüzde 82’si pandemi döneminde hijyenik pede erişemiyor. Görüşülen hanelerin yüzde 17’sinde kadınlar evdeki tek ebeveyn. Dayanışma içinde olduğumuz, yoksullukla mücadele eden kadınlar toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kaldıklarında, adalete erişim ve korunma konusunda zorluklarla karşılaşıyorlar. Toplumsal cinsiyet temelli yoksulluk ve eşitsizlik katmanlaşarak kadınların çok boyutlu bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalmalarına sebep oluyor.
Çoğu kez aç yattık
Kadınların yoksulluğu yaşama biçimi ve pahalılıkla mücadelesi nasıl?
Yoksullukla ilgili kamu kurumlarının yaptığı çalışmalarda ortalama nüfusa gelir bazlı bakılıyor, bunun dışında yoksulluk içinde yaşayan insanların ayrı ayrı durumlarını ele almak gerekiyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler gibi nüfusu ayrıştırmak gerekiyor. Yoksulluğun kadınlar üzerinde genel olarak orantısız etkisi göz önüne alınmalıdır. Yukarıda bahsettiğim araştırmamızda 103 hanenin 97’sinde 18 yaş altında en az 1 çocuk bulunduğunu gördük. Çocuk nüfusunun yoğunluğu çocukların beslenme, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının yanı sıra eğitim ihtiyacında da ciddi sorunlar yaşandığına işaret ediyor. Bu hanelerde çalışan nüfusun yüzde 64’ü günlük işlerde çalışırken yüzde 12’sinin hiçbir geliri bulunmuyor. Günlük ve güvensiz işlerde çalışan nüfusun yüzde 42’sini kağıt, hurda, naylon toplayıcılar oluştururken, bunları yüzde 15’le tekstil işçileri, yüzde 8’le temizlik işçileri, yüzde 7 ile seyyar satıcılar ve çiçekçiler ve yüzde 3’le de müzisyenler takip ediyor. Hanelerin yüzde 6’sında yalnızca ‘çocuklar’ çalışıyor; yüzde 7’sinde hiç kimse çalışabilecek durumda değil.
Yetişkinlerle birlikte çalışmak zorunda olan çocukları da katınca çocuk işçilik oranı yüzde 13’lere kadar çıkıyor, yüzde 38’i kirayı ödeyemediği için evsiz kalma riskiyle karşı karşıya, yüzde 10’luk bir kesim ise barınmak için baraka, konteyner ya da çadırlarda kalıyor. 100 kişinin 14’ü gıdaya hiç erişemiyor. Çöpten gıda toplayanların oranı ise artışta, yüzde 74’ü bebeklerine bez ve mama alamıyor; yüzde 65’i maske ve kolonyaya erişemiyor. Araştırma boyunca aileler bize üç şey söyledi; temel gıda ihtiyaçlarına düzenli ulaşmak, işini kaybedenler için sosyal destekler oluşturulsun, fatura ödemelerinde indirime gidilsin.
Kadının İnsan Hakları–Yeni Çözümler Derneği ise (KİH-YÇ), Salgında Kadın Olmak Araştırması’nın raporunda salgının etkisiyle kadınların yüzde73’ü ekonomik sıkıntı yaşadığını belirtiyor. Özet olarak söyleceğim şey şu; bir anne düşünün ve pahalı olması nedeni ile bebeğine mama alamıyor onun yerine şekerli su veriyor. Düşünün o annenin ruh halini. Kadınlar bize yaptığımız araştırmada şunları söyledi pandemi ile ilgili “Biz gündelikçiyiz, dışarı çıkamayınca aç kalıyoruz.” , “Hastalıkla çok zor oldu. Çok aç yattık.” “Eskiden olsa yine kıt kanaat geçiniyorduk ama aç kalmıyorduk.” ,“Vallahi nasıl diyeyim. Aç yattık aç kalktık.” , “Gittik kuru ekmek aldık çayla onu yedik. Yemek pişti desem yalan olur.” Açlıkla mücadele ediyorlar bundan ötesi yok. Güvencesiz günlük çalışmak derin yoksulluğun temelidir. Bu nedenle kadınların eşit olarak istihdama ulaşması ve insanca yaşama hakkına sahip olması gerekir. Yani gıda, sağlık ve barınma gibi diğer hakların güvence altına alınması açısından önemlidir.
Kadınlara temel gelir desteği
Ekonomik zorluklar, artan pahalılık karşısında kadınlara hane dışından, resmi kurum ve kuruluşlardan ne gibi destekler sağlanmakta?
Sosyal yardım koşullarının yeniden gözden geçirilmesi ve kriz dönemlerine özel düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Özellikle kriz dönemlerinde sosyal yardım alan ama bir yıl süresi dolduktan tekrar ihtiyaç duyan kadına, yeniden hızlıca bu hakların ulaştırılması gerekiyor. Ayrıca gıda kolileri gönderilmeli ve burada o evde bir bebeğin, çocuğun, yaşlının olduğu unutulmamalı ve ihtiyaçlar ona göre tespit edilerek gönderilmeli. Aynı zamanda psikolojik destek de verilmelidir. Sosyal hizmet uzmanlarının kadın yoksulluğuna çok boyutlu ve farklı perspektiflerden bakması sağlanmalı. Yani annenin ruh hali ya da engelli olması, ya da yalnız anne olması gibi durumlarda göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle temel ihtiyaçların karşılanmasında bürokratik hiçbir engel olmamalıdır. Pandemi, afet, ve ekonomik krizin yükseldiği dönemlerde özellikle güvencesiz çalışan ve günlük 5-10 dolar kazanan bu aileler hala gıdaya erişimde güçlük çekiyor ve “açlıkla” her zaman karşı karşıya kalıyorlar. Günlük kazanç yoksa günlük besin de alamıyorlar, pandemiyle birlikte bu risk daha da görünür oldu. Açlık durumu sona ermediği gibi bu durum her geçen gün artıyor. Aileler pandemiyle birlikte daha çok öğün atlamaya başladılar. Derin yoksulluk yaşayan aileler sadece bazı besin gruplarına ulaşıyor. Besin grubu kısıtlılığı; sıcak yemek yiyememe, meyve, sebze veya et gibi bazı besin gruplarına hiç ulaşamama, sadece tek tip besinle beslenmek olarak kendisini gösteriyor. Birçok aile mahalle bakkalından veresiyeyle gıda aldıklarını, pandemi sürecinde borçlarının biriktiğini anlatıyor. Bakkaldan veresiyeyle almayı tercih ettikleri ürünler genelde temel besinler oluyor.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Birincisi kadın yoksulluğu hem kamu kurumları hem de kadınlarla ilgili çalışan sivil toplum örgütleri tarafından daha fazla ele alınmalı. Sosyal yardım koşullarının kadın yoksulluğu üzerinden yerelde ve kamuda yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Kadınları sosyal olarak güçlendirici çalışmalar yapılmalı ve bu çalışmalar mutlaka kadınların ulaşabileceği yerlerde olmalı. Kreş ya da örgün eğitimine yönelik kadınları rahatlatıcı destekler yapılmalı. Çamaşır makinesine ulaşamamasının bile kadınların ruh sağlığını etkilediği görünmeli. Yani temel ihtiyaçlar için sürekli çırpınan bir kadını sosyal olarak da güçlendiremezsiniz. Yoksulluk kuşaktan kuşağa aktarılan bir miras olmaktan çıkartılmalı. Göç alan bölgelerde ihtiyaçlara yönelik özel çalışmalar yapılmalı ve hanedeki her bireyin yoksulluğunun eşit olmadığı bilinciyle politikalar geliştirilmelidir.
Göçün olduğu bölgelerde yoksul mahallelerdeki kadınların sorunları ve temel ihtiyaçlarına yönelik hızlıca alan çalışması yapılmalı ve çözümler geliştirilmelidir. Kadınlara yönelik özel mesleki programlar düzenlenmeli, erken evliliğe ilişkin önlemler alınmalı ve kız çocuklarının eğitimine yönelik çözümler geliştirilmelidir. Ayrıca okulu terk eden ve çalışmaya başlayan çocuklarla ilgili özel çalışmalar yapılmalı. Sağlıksız barınma koşullarında yaşayan kadınlara yönelik sosyal konutlar da gerekli. Sığınma evleri kadınların yaşam standardını iyileştirici ve onları oradan ayrıldığında ekonomik olarak özgürleştirici biçimde düzenlenmelidir. Son olarak da söyleyeceğim yaşamak için sürekli temel ihtiyaçlara kitlenen bu ailelere/kadınlara yönelik şartsız temel gelir desteği sağlanmalıdır.