“Hayatı ertelemeden, dayanışarak, hayatımızı değiştirmemizin yollarını bulmamız lazım”

“Nasıl ki baş düşman Mehmet Şimşek ve onu atayanlar, onun üstündeki ulusal veya uluslararası büyük sermaye ve patriyarkaysa, burada da bizim ev içinde erkeklere karşı bir ideolojik şiddet uygulamamız gerekiyor. Birinci konumuzun bu olması gerekiyor. Muhakkak ki kamunun ve sendikaların bu konudaki görevleri de bizim propaganda konumuzdur ama hayatı ertelemeden dayanışarak hayatımızı değiştirmenin yollarını bulmamız lazım.”
Paylaş:

3 Temmuz’da enflasyon oranlarının açıklanmasıyla emeklilere yapılacak zamlar belli oldu. Memur emeklilerine yüzde 19, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 24 zam yapılacak.  Devlet emeklilerin maaşını 10 bin liraya tamamladığı için kök ücreti 8 bin liranın altında olan emeklilerin maaşı hiç zamlanmamış olacaktı. Gelen tepkiler sonrasında, hükümet yetkilileri en düşük emekli maaşının 12 bin 500 TL’ye çıkarılacağını açıkladı. Kiraların yüzde 60-70 oranında arttığı, en ufak market alışverişinin binlerce lira tuttuğu bir dönemde, emekli maaşlarının en temel ihtiyaçlar için bile yeterli olmayacağı ortada. Emekli kadınlar bu ekonomik koşullarda neler yaşıyor, ne gibi sıkıntılarla baş ediyor, ev içinde bakım emeği nasıl bölüşülüyor, emeklilik dönemine dair ne gibi hayalleri vardı? Bu sorular üzerinden emekli kadınların durumunu Birleşik Emekliler Sendikası Genel Sekreteri Aysel Lüle, emekli olarak çalışmaya devam eden Pınar ve feminist Handan Koç ile konuştuk.

Aysel Lüle-Birleşik Emekliler Sendikası Genel Sekreteri

3 Temmuz’da emekli maaşlarına yapılacak zamlar belli oldu. Şimdi yeniden bir zam geldi, 12 bin 500 TL oldu. Emekli kadınların durumu nasıl şu anda? Bu düşük ücretler emekli kadınların hayat koşullarını nasıl etkiliyor?

Değişen bir şey olmadı aslında. 12 bin 500 TL olması hem ciddi bir zam anlamına gelmiyor, hem de zam olarak insanların algısıyla oynuyor. Çünkü zaten kök maaşlarımıza zam gelmedi. Ben de 10 bin lira alan bir emekliyim. Hazine yardımı olarak bize 2.500 lirayı lütfettiler ama ev kirasına gelen zam yüzde 65, her şeye zam geldi. Yani bu, insanların aklıyla dalga geçmektir, algı yaratmaktır. Eğer ki niyetleri gerçekten emeklileri rahatlatmak olsaydı kök maaşımıza zam yaparak asgari ücret seviyesine çekebilirlerdi. Hayatımızda değişen hiçbir şey olmadı yani. Yine kiralarımızı ödeyemiyoruz, gıdaya ulaşamıyoruz, sağlığa ulaşamıyoruz.

Ev sahipleri fahiş zamlar yaptılar. Emekliler bir pazara bile çıkamıyor artık. Önceden ayda bir de olsa çıkabiliyorlardı, şu an artık pazara, çarşıya, markete kesinlikle çıkamıyorlar. Yani çok büyük zorluklar içindeyiz. Çocuklarımızın eline bakıyoruz. Çocuklarımız da asgari ücretle çalışıyor. Kimimizin çocuğu hiç çalışmıyor, iş bulamıyor çünkü. Şimdi asgari ücretli mi emekliye bakacak, emekli mi asgari ücretliye bakacak? Kaldı ki ikisinin aldığı maaş bir araya geldiğinde ancak bir ev kirasını karşılayabiliyor.  Örneğin, benim kızım asgari ücret alıyor. Ev kiramız 15 bin lira. Şimdi biz ne yapalım çocuğun aldığını kiraya versek, faturalarımız kalacak. Yaşımdan dolayı ben hastaneye gitmek zorundayım katkı payını nasıl ödeyeceğim? Hadi onu da aştık gittik, ilaçları alamıyoruz. İlaçlara erişim sağlayamıyoruz. Bunun yanında kıyafeti de saymıyorum yani. Bir insanın yaşaması için ne gerekli? Gıda gerekli, sağlık gerekli. Artık gezmeyi unuttuk zaten. Memleketimize bırakın, ilçeden ilçeye gitmek bile bize çok büyük bir külfet. Örneğin ben Kartal’da oturuyorum, Maltepe’ye gitmek için bile düşünüyorum yani. Çünkü o verdiğimiz yol parası bile bizim için bütçede çok büyük bir delik. O deliği o ay kapatamıyoruz yani.

“Torunlarımıza bakmak zorunda kalıyoruz”

Bir yandan asgari ücretle çalışanlar geçinememesinden ve kreşlerin de giderek pahalılaşmasından dolayı çocuk/torun bakımını da genellikle emekli kadınlar üstlenmek zorunda kalıyor. Sizin deneyiminiz ya da gözlemleriniz nasıl bu konuda?

Torunlarına bakan arkadaşlarım var, çocuklarına yardımcı olmak amaçlı. Bir yandan da eşi vefat etmiş üyelerimiz var. Önceden yalnız başına geçimini idame ettirirken şu an mecburen çocuğunun yanında oturmak zorunda ve torununa bakmak zorunda. Kreşte ücretleri pahalı, bakıcılara güvenemiyorlar. O çocuklara yaşlılar bakıyor. Ama bir yandan da yeri geliyor çocuklar da kendi yaşamlarını idame ettirmek istiyorlar, anne babaları onlara yük gibi geliyor, bu da ayrı bir vahamet yani.

Artık şu an insanların yalnız başına geçimlerini idame ettirmesi çok zor, bu yüzden çocuklarımızın, torunlarımızın eline bakar olduk. Çalışırken çocuğumuzu yetiştirelim diye, büyütelim diye gençliğimizi harcadık, emeğimizi harcadık. Şimdi de tam rahat etmek isterken torunlarımıza bakmak zorundayız, geçinemiyoruz mecburen çocuklarımıza yük oluyoruz, yani yaşayamıyoruz, kesinlikle nefes bile alamıyoruz artık.

Sahil kasabasına yerleşmek hayallerde kaldı

Emekliliğe dair ne gibi hayalleriniz vardı? Emekli olunca yapmak istedikleriniz nelerdi?

Emekli olduğumda işte bir sahil kasabasında, kendime tek katlı bahçesi olan bir ev alırım diye düşünüyordum. Çoluğumu çocuğumu büyütmüşüm, artık huzurlu bir şekilde yaşamımı idame ettiririm diye hayal ederken maalesef bunlar gerçekleşmedi. Bir de emekliler için şu an emek mücadelesine katıldık, yani enerjimizi de buraya veriyoruz. Ekmeğimizi büyütmek için, mağdur insanların yanında olabilmek için emekli mücadelesine katılmak zorunda kaldık.

Siz kaç yıldır sendikacılık yapıyorsunuz?

Ben Kartal Belediyesi’nden emekliyim, çalışırken iş yeri temsilcisiydim. 8.5 yıl iş yeri temsilciliği yaptım, emekli oldum. Ondan sonra bir baktık ki emeklilerin hak mücadelesi alanında büyük bir boşluk var. Ve emeklilere reva görülen de örgütsüzlüğünden kaynaklanıyor. Genel başkanımla oturduk, o da emekli, kafa kafaya verdik, ne yapabiliriz diye düşündük. Daha sonra sendikamızı kurduk, sisteme karşı çok büyük mücadeleler verdik, sendikamızı resmileştirdik ve iki yıldır da bu alanda mücadele veriyoruz.

Kaynak: Anka Haber Ajansı

Peki bu son süreçte sendikanın ne gibi bir eylem planı var?

Sürekli alanlarda, meydanlardayız, emeklinin sesini duyurmaya çalışıyoruz. 25 Haziran’da Ankara’da SGK’nın önünde bir basın açıklaması yaptık. Çünkü biliyorsunuz, bir işyerinde asgari ücretin altında ücret ödendiği zaman bu suç teşkil ediyor. Şimdi biz emekliler de asgari ücretin altında maaş alıyoruz ve bizim işverenimiz de SGK. Onu hatırlatmak amaçlı bir basın açıklaması yaptık ve dilekçemizi verdik. Şu an dilekçenin sonucunu bekliyoruz, bu işi yargıya taşıyacağız. Önümüzdeki hafta da İstanbul’da TÜİK’in önünde bir basın açıklaması düzenleyeceğiz. Avukatlarımızla çalıştık, belgelerimizi tamamladık. TÜİK’in “hizmet kusuru” olduğunu açıklayacağız, insanları kandırıyor, yalan söylüyor. TÜİK’in açıkladığı verilerle, ENAG’ın ve başka kuruluşların verileri çok farklı. Maaşlara zam yapılacağı zaman çok düşük gösteriyor, ama ürünlere zam yapılacağı zaman gerçek fiyatları yansıtıyor piyasaya ve bu durum hizmet kusuruna giriyor. Şimdi biz de bunu tespit ettik ve bir basın açıklaması yapacağız ve aynı şekilde dilekçemizi vereceğiz. Bir ay bunun bekleme süresi var. Bir ay sonra biz bu işi yargıya taşıyacağız.

“Patates soğan alırken bile düşünmek zorundayız”

Pınar- Özel Sektörden Emekli

52 yaşındayım, özel sektörden emekli oldum. Liseye giden bir çocuğum var. Ben emekli olduktan sonra da çalışmaya devam ettim. Evden çalışma biçimlerinde de çalıştım normal mesaili bir işe girerek de çalıştım. Çünkü çocuğun ve evin giderlerini tek emekli maaşıyla halletmek imkânsız. İki yıl önce eşimle bir ayrılık süreci oldu. Anne evine taşındığım bir süreç oldu, sonra da maddi açıdan geçinebilmek için ailemin sahip olduğu bir eve taşındım.

Emekliliğe dair hayalleriniz nelerdi?

Emeklilik yaşı açısından şanslıyım ben. Sigorta girişim 1990 öncesi olduğu için ben güzel denebilecek bir yaşta emekli oldum. Ve insan tabii emekli maaşı ile geçinebilmek, çalışmak zorunda kaldığında da sevdiği işleri yapmak istiyor. Evde kitap çevirileri yaparak geçinmeyi isterdim ama öyle bir hayat yok tabii. Ben ayrılıktan sonra aileme ait bir eve geçmeyi tercih etmeyip kendim bir ev kiralamayı düşünseydim hiç geçinemezdim. Ama şu an çocuğun okul masraflarını ve diğer masraflarını halledebiliyorum. Masraflar babasıyla da paylaşılıyor ama çocuk bende kaldığı için ağırlıklı masraflar bende oluyor. Bu şekilde çalışarak devam ediyorum.

Alışveriş ederken emekli kadınlarla denk geliyorum, kendi emekli maaşı olan ya da eşinden kalan emekli maaşını alan kadınlar oluyor bunlar. Ben alışverişin bu şekilde yapıldığını gözlemlemedim bu yaşıma kadar. Yani insanlar çok zor alışveriş yapıyor. Kadınlar taze fasulyeyi seçerek tek tek alıyor ya da yarım kilo gibi miktarlarda alıyor. Birbirleriyle konuşmalarından gıda alışverişinde çok zorlandıkları ortada. Mevsimine göre ya da gönüllerinden geçen gıdaları alamıyorlar. Herkes hangisinin daha makul fiyatlı olduğuna bakmak zorunda. Pazara da gitsem markete de gitsem, insanlar bu anlamda İstanbul’da çok zor durumdalar. Meyve sebze, hatta yani patates soğan fiyatlarının bu kadar konu olduğu, insanların kuru soğan alırken düşündüğü bir hale geldi. Emekliler bunu daha da yoğun yaşıyorlar.

Bir yandan emekli olsun ya da eşinden kalan emeklilik maaşıyla yaşıyor olsun, kadınların yalnızca kendi ihtiyaçları için para harcadığı örnekler az. Kaç yaşında olursa olsun, çocuklar ya da torunlar ile ilgili hem bakımı hem de onların ihtiyaçlarını kadınlar sahipleniyor.

Alışverişte, pazarda çocuğuna, torununa bir şeyler almaya çalışıyorlar ama almakta zorlanıyorlar. Belki tek başına olsalar ve kira vermiyor olsalar en azından beslenme konusunu karşılayabilirler ama kadınlar için gerçeklik bu değil, hayatlarının sonuna kadar bir şekilde birilerini beslemeye devam ediyor kadınlar.

Aslında insan emeklilikte çalışmak zorunda olsa da bir yanıyla daha severek yaptığı işlerde bir iş bulmayı umuyor. Fakat iş bulma koşulları zor olduğu için yani ben basında severek yaptığım işte çalıştım ama koşullar oralarda da zorlaştığı için bir küçülmeye gittiler ve işten çıkarıldım.

Emeklilik maaşı yetmediği için çalışmak zorundasın ve iki alternatif var, bir sigortalı tam zamanlı bir işte çalışmak, bir de evden ve iş başı ücret kazanabileceğin işleri yapmak. Ama her anlamda bu işleri bulmak da zor kadınlar için.

“Eşitsizlik çok büyük”

Handan Koç- Feminist

Temmuz’da enflasyon oranı açıklandı ve emekli maaşlarına yapılacak zamlar belli oldu. Emekliler aslında zam almamış oldu ve düşük maaşlarla yıl sonuna kadar devam etmek zorundalar. Emekli kadınların da zaten maaşları erkeklere göre çoğu zaman daha düşük ve şimdi onların koşulları daha da kötüleşecek. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belirsizlikler, yalan bilgiler ve sonunda insanları düşük bir maaşla ortada bırakmak olarak görebiliriz bu süreci. Benim temel düşüncem şu, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i bir halk düşmanı olarak ilan etmek gerekiyor. AKP’nin kuruluşundan itibaren aktif olan bir eleman, uluslararası kariyeri olan bir maliyeci ve uluslararası bağlantıları da var. Dolayısıyla, çok küçük bir zengin azınlık hariç kimseye hizmet etmesi mümkün olmayan bir insan. İlginç bir şey oldu, TÜİK başkanı Yalçın Çetinkaya basın açıklamasında gerçek olmayan bilgiler vererek halka karşı suç işledi. Bu hizmetine rağmen “bu enflasyonun sebebi, şirketlerin yüksek kâr alıyor olması olabilir” dediği için iş adamları birdenbire çok sinirlendiler. Bu bile istenmedi. Oysa nüfusun yüzde 10’unun geliri hızla artıyor. Bu büyük ve vahşi eşitsizliğin altını çizmek, birinci önceliğimiz olmalı diye düşünüyorum. Yani düşük gelirli emeklilere çok açık ve sert bir düşmanlık yapıldığı için bulduğumuz çatlaklardan kendi lehimize hep beraber ses çıkarmak durumundayız.

Evet, haklısınız. Peki bu düşük ücretler emekli kadınların hayatını nasıl kısıtlıyor, nasıl bir hayat yaşamaya mecbur bırakıyor?

Ben emekliyim. Kadın olarak emekli olabilmenin kendisi büyük bir çaba gerektiriyor. Zorluklarla prim ödeyip emekli olabilen bizleri yoksulluk içinde yaşamaya mecbur bırakıyorlar. Dondurmanın kilosu ne kadar? Dün anneme aldım, denir ya söylemesi ayıp, yarım kiloyu biraz geçti ve 600 TL verdim. BAĞ-KUR’dan emekliyim, 12 bin 500 TL maaşım var çalışmaya devam ediyorum. Yoksa evden dışarı çıkamam. Yani, dondurma yemenin lüks olması çok acayip bir şey. Kadınlar olarak fedakârlık için yetiştirilmiş bir cinsiz. Kadınlar kendi yemez yedirir, yemediğine üzülmez, torunlarına yediremediğine üzülür. Ve bunun çok propagandası yapılıyor, emekli çocuğuna bir şeker alamayacak mı diye? Peki biz yemeyecek miyiz? Kendimizin meyve sebze yemesi imkânsız neredeyse, değil ki yedirmek. Beslenmenin kısıtlandığı bir dönemdeyiz yani. İçki içmek, denize gitmek, maça, konsere gitmek onları saymıyorum. Ama taze fasulye, beyaz peynir ve dondurma lüksse, emekli kadınlar kendileri yemeyip, sürekli oruç tutup yakınlarını, çocuklarını, torunlarını beslemeye çalışsalar bile başaramazlar.

Kadın emekliler hem sayıca az hem maaşları zaten düşük. 15 milyon emeklinin yüzde 30’u kadınlar. Emekli kadınların çoğunluğu büyük şehirlerde yaşıyor. 2022’de yapılan güncel bir araştırmanın verilerine baktım. Haritada daha seküler, daha şehirli, AKP ye oy vermeyen diye kodlanan bir bölge var ya, oralarda yaşıyorlar. Bu onların eğilimlerini belli etmez ama şunu biliyoruz AKP eski emekli kadınlardan, bu modelden zaten kurtulmak istiyor. AKP’nin yarattığı ikinci bir kadınlar ülkesi var. Propaganda onlar üzerinden yapılıyor. Onlar hükümetten razılar. Mesela açın Kadem’in sayfalarını, devletimizin aileye ve kadınlara verdiği desteklerden haberiniz var mı diye uzun bir liste var. Evde aşırı derecede özürlü bir yakınınız varsa şu kadar bakım alabilirsiniz, terörden ölen yakınınız varsa şu kadar para alabilirsiniz diye sıralamışlar. Yardımlara yakın zamanda bir de torun bakım ücreti eklendi ki çok yaygın değil. Pilot şehirlerde galiba uygulanmış. ATM’den yardım parasını çeken, baş örtülü, daha az gelirli olduğunu tahmin edeceğimiz şekilde giydirilmiş bir kadın imajı var. Evde ya da

güvencesiz çalışıyor. Bir diğer kategori, bugünün polis, öğretmen memur kadınları. Eski emeklilere verilecek düşük maaşların, onların geleceği için olduğuna yönelik bir kara propaganda da var. Kadınlar uğraşıp didinip bir şekilde emekliliğe ulaşsa da o parayı kadınlara kolay kolay bırakmıyorlar. Ne patriyarka bırakıyor ne devlet. Düşük emekli maaşı

kadınların geleneksel aile ilişkilerinden kopmasını da imkansızlaştırıyor. Yani ömür boyu çalışıp bir sıfır olabiliyorsun.

“Kadınların, emeklilikte salça, reçel yapmayı hayal ettiğini düşünmüyorum”

Geleneksel rollere ve aile içine yeniden hapsetme ya da ona mecbur bırakmadan bahsettiniz. Bu çocuk/torun bakımının anneannelere, babaannelere, emeklilere yüklenmesi meselesi de bununla ilişkili. Kreşlerin pahalılığı ve insanların artık iki maaşla bile geçinemez hale gelmesiyle, çocukları kreşe vermek de artık bir lükse dönüştü. Ve aslında tekrar o bakım emeğinin ailede bölüşüldüğünü görüyoruz. Buna nasıl bakabiliriz?

Şimdi feministlerin “bakım emeği kamu hizmeti olmalı” diye bir tezi var doğru. Yani hastalar, çocuklar, özürlüler sadece kadınlar tarafından bakılacaksa nasıl meslek sahibi olabilirler?

Aslında bu konuda iki feminist çizgi var. Çocuk bakımı elbette “kamu hizmeti olmalı” ama tek başına olunca ertelemeci buluyorum. Yakın vadede bunun objektif koşulları yok, bunu zorlayacak subjektif koşullar da yok. Ama ikinci feminist çizgiyi de tutturup bunun ev içinde zorlanmasını savunabiliriz. Aynı ev içinde yaşayan insanlar arasında çocuk bakımı da yemek yapmak da paylaşılabilir. Bunlar öğrenilebilir, çok kolaylıkla da yapılabilir. Yemek tariflere baka baka öğrenilebilen bir şey, çocuk bakımı ise sadece sevgi ve dikkat gerektiren bir emek. Bunu neden erkekler, erkek çocuklar, bireyler, babalar, büyük babalar yapamasın da sadece anneler, büyük anneler yapsın? İşsiz babalar çocuk bakmıyorken, çalışan bir kadın kreş parasını da kazanmaya çalışmamalı. Ya da boşanma durumunda erkek değil erkeğin annesi torunlarına bakmamalı. Bununla ilgili ideolojik çabanın feministlerin öncelikli konusu olması

gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki baş düşman Mehmet Şimşek ve onu atayanlar, onun üstündeki ulusal veya uluslararası büyük sermaye ve patriyarkaysa, burada da bizim ev içinde erkeklere karşı bir ideolojik şiddet uygulamamız gerekiyor. Birinci konumuzun bu olması gerekiyor. Muhakkak ki kamunun ve sendikaların bu konudaki görevleri de bizim propaganda konumuzdur ama hayatı ertelemeden dayanışarak hayatımızı değiştirmenin yollarını bulmamız lazım.

Peki, emekli kadınların nasıl hayalleri var? Sonuçta uzun yıllar bir yandan mesaili bir yandan ev içinde ayrı çalışmış ve dediğiniz gibi en son primleri ödeyerek bir şekilde emekli olmuş kadınlar, emeklilik dönemlerine dair ne gibi hayaller kuruyor? Bu hayaller ne kadar gerçekleştirilebiliyor?

Bugünden bakınca, emekliliğe dair en büyük hayal emekli olabilmek. Emekli olabilmiş

kadınlarsa kimseye muhtaç olmadan onurlarını koruyarak daha az çalışarak yaşamayı hayal ediyor oluyorlar bence. Benim şahsi hayallerimi önce söylemek isterim. Benim hayallerimin bir kısmının olması için devrim olması lazım, devrime bağlı hayaller. Çünkü yukarıdan aşağıya bütün toplumsal ve ekonomik yapıda büyük değişimlerin olması lazım. Aslında o da ev işlerinin paylaşılması gibi, çok zor değil de düşman çok büyük. Zenginlerden alınacak, değerler eşit dağılacak, sağlık parasız olacak, bilgi çoğalacak, gelir eşit bölüşülecek, çevreye

zarar vermeden bilim ilerleyecek, kaldırımlar geniş ve yürünebilir olacak, ağaç gölgelerinde farklı  cins ve yaş gurubundan insanlar zaman geçirecek. Aslında mümkün ama neden olmuyor? Bunun üzerine gitmeliyiz.

Benim en normal gerçekleştirilebilir hayalim ise gençken nasıl yaşıyorsam emekli olduktan sonra da öyle yaşamak. Kitap okursun, arkadaşlarınla buluşursun, fikirlerini ve zihin dünyanı geliştirecek şeyler yaparsın, yemek yaparsın, kendinden yaşça farklı yaşta insanlarla ve farklı cinsiyetten insanlarla birlikte olursun, flört edersin, âşık olursun olmazsın, müzik dinlersin, denize girersin, başka bir ülkeyi görmek istersin, çocuklarını torunlarını muhtaçlıkla değil tüm kalbinle sevmek, arkadaşlarına yakınlarına emeklilik maaşınla destek olmak istersin. Kadınların, emeklilikte salça, reçel yapmayı hayal ettiğini düşünmüyorum. Onları zevkle yapıyorlar zaten. Yine dans edebilmek, yine yollarda yürüyebilmek, bisiklete binmek filan istiyor insan. Hayaller böyle. Feminizm ömür boyu, hayaller ömür boyu, ölene kadar aynı hayalleri kuralım ve Mehmet Şimşek gibilere düşmanlık yapalım diyorum.

Fotoğraf: TÜMTİS

Paylaş:

Benzer İçerikler

İzmir’e bağlı Çiğli Belediyesi’nden atılan kadın işçiler 25 gündür Ankara’da CHP Genel Merkezi önünde “İşimizi geri istiyoruz” diyerek eylemdeler. Kadın işçiler seslerini parti yöneticilerine duyurmaya çalışıyor. İzmir’de bıraktıkları çocuklarını düşünmeden edemiyorlar. Yüklerini kadın dayanışmasıyla hafifletmişler.
İstanbul’da özel bir okul müdürünün öldürülmesinin ardından eğitim emekçileri sokaklara döküldü. Kadın öğretmenler eğitimin piyasalaştırılmasıyla mesleklerinin değersiz kılındığına, öğretmenlerin şiddete açık hale getirildiğine dikkat çekiyorlar.  Kadınların çok daha fazla, farklı ve katmanlı şiddet biçimleriyle karşı karşıya kaldıkları ise ortak gözlemleri…
IŞİD’in yaptığı 10 Ekim Ankara gar katliamından yaralı kurtulan yazarımız Gülfer Akkaya aktif yargılanan 36 kişiden 19’unun kadın olduğu Kobane eylemleri dolayısıyla yargılanıyor. İroni değil gerçek…  “Feminist fikirlerimin oluşmasında Christine Delphy’den etkilendiğimi belirtmemden bile suç üretilmiş” diyen Gülfer’le dava sürecini, geçim derdini, feminist dayanışma gibi meseleleri konuştuk.
Nilüfer Organize Sanayi bölgesinde kurulu bulunan Continental Lastik AŞ fabrikasında Petrol İş üyesi bir işçinin işten çıkarılması üzerine işçiler üretimi durdurmuştu. Bu eylemden sonra üretimi durduran 116 işçi de 48. Madde dayanak gösterilerek tazminatsız işten atıldı. Bugün yani direnişin 6. gününde oradaydık ve eylemci üç kadınla konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!