AKP’nin kadın düşmanı politikaları nedeniyle kadınların eve ve aileye sıkıştırılıp erkeklere muhtaç hale getirilmeye çalışıldığını biliyoruz.
Kadınların ücretli alandan evlere gönderilmesinin en önemli nedeni, ev içi bakım emeği. Sermaye, devlet ve erkek üçlüsü bakım emeğinden muaf olmak, sorumluluklarından kurtulmak için ev içi yükünü kadınların üzerine boca ediyor. Feministler olarak bunu yıllardır anlatıyoruz.
Sınıfı bölen patriyarkadır
“Kadının yeri evidir” bakışı; sermaye, devlet ve erkeklerde kolay kolay değişmeyecek köklere sahip. Kadın düşmanı bu cephe; ekonomik kriz, durgunluk, felaketler yaşandığında bu ortak bilinçle davranır. Böyle dönemlerde patronların ilk olarak kadın işçileri işten atması bu nedenle “normal” kabul edilir erkek işçiler açısından da.
Tersi durumlarda erkek işçiler, kadın işçilerin onların işlerini ellerinden aldıklarını düşünürler. Yani öfkeleri evvela kadınlara yönelir, patronlara değil. Kadınlar evlerde olsalar işleri ellerinden gitmeyecektir.
Patronlar ve erkek işçiler arasında erkeklik zemininde kurulmuş görünmez bir köprü vardır demek yanlış olmaz.
Daha çok sayıda kadının ücretli alanda çalışması, kimi durumlarda erkeklerden daha yüksek maaş alması hepimizin bildiği gibi erkek işçiler için sorun.
Patronların ve şirketlerin cam tavanları, erkeklikte kurulan bu uzlaşma nedeniyle sanıldığından çok güçlü. Bu durum, işçi sınıfının mücadelesi konusunda sınıfın çözmesi gerekli önemli bir sorun. Emeğin özgürleşmesini isterken ‘Hangi emeğin?’ sorusunu sorduran ikili durum mevcutken sınıf içinde, sendikalarda erkek egemenliği varken, kadın işçilerin mücadelesi çetrefilli bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyor.
İşyerinde hem patrona hem erkek egemenliğine karşı mücadele edilmeli derken kastedilen erkek egemenliği sadece patronlarla sınırlı tutulamayacağına göre, işin ucunun erkek işçi “yoldaşlara” da değdiğini söylemek sürpriz olmasa gerek.
Emeğin kurtuluşunun en üst perdeden konuşulduğu 1 Mayıs meydanlarında dillendirilmesi için bu hatırlatma önemli. Yıllardır feministler işyerinde cinsiyet ayrımcılığından kaynaklı bu ikili duruma ve bunun neden olduğu katmerli sömürüye dikkat çekiyor.
İşçi sınıfı derken yekpare bir sınıftan bahsetmediğimizi çoktandır söylüyoruz. Sınıfı bölen patriyarkal sistemin varlığının daha ne kadar yok sayılabileceği sorusunu sormaya başlayalı çok oldu.
Peki, gerek patronlar sınıfından gerek sendikalar/erkek işçilerden yeterli karşılık buldu mu bu soru? Peki ya siyasi partilerden?
Ülkede en yüksek işsizlik oranının -ki bu rakamlar feminist metotlarla yapılan araştırmaların sonuçları değil- yüzde 30 ile kadın işsizliği olduğunu anımsarsak sorunun cevabına ulaşmış oluruz.
Seçimler öncesi 1 Mayıs
Bu yıl 1 Mayıs’a seçimlerin hemen öncesinde giriyoruz. Bu durum bize mevcut iktidarın bugüne dek uyguladığı sermaye yanlısı politikaları, sınıfın elindeki imkânları daha aktifleştirerek yenme fırsatı sunuyor.
Aynı şekilde iktidar adayı siyasi partilerin işçilere, emekçilere yönelik politikalarını etkileme gücü de veriyor.
İktidarın ya da Millet İttifakı’nın seçim vaatlerine bakınca işçi ve emekçilerden yana güçlü bir program göremiyoruz. Kadın işçiler zaten en çok unutulan kesim. Oysa kadın emeği, ücretli alanda ve ev içinde en çok sömürülen emek. Partilerin kadın emeğinin sömürüsüne karşı çözüm önerilerinin, hedeflerine patriyarkayı almamışlarsa başarılı olma şansları sıfır. Bunun için her şeyden önce siyasi partilerin, kadınların sorunlarını bilen kadınlarla buluşmayı hedeflemeleri gerekiyor. Bu alanlarda mücadele yürüten kadınlara karşı önyargılarını yenip, feminist mücadelenin deneyim, birikim ve taleplerini daha fazla içselleştirmenin yollarını oluşturma çabasına girmeliler. Eşitlik için mücadele eden kadınları partilerin karar ve yönetim mekanizmalarına, parti başkanlıklarına/eşbaşkanlıklarına getirmeyi başarmalılar.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kadın emeği konusunda Millet İttifakı’ndan açık ara önde olduğunu kabul etmekle ve bunu değerli bulmakla beraber, bu ittifakın da pozitif ayrımcı kadın politikalarında, ücretli-ücretsiz kadın emeği politikalarında yenilenmeye ve daha ısrarcı olmaya ihtiyacı olduğunu söylemek haksız bir eleştiri olmayacaktır.
Bu ittifakın içinde yer alan partiler, ülkenin emek ve özgürlük mücadelesinin siyasal alanda lokomotif görevini üstlenen partiler. Bu nedenle ülkede kendileri dışında özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren toplumsal kesimlere kulak vermek, onların mücadelelerini içselleştirmek, kendilerini değiştirip dönüştürmek, bu mücadelelere parti içinde ve parti organlarda yer açmakla yükümlüler.
Bu yıl 1 Mayıs’a seçimlerin gölgesi altında girerken kadın işçiler, kadın emekçiler, ev içi köleler olarak her nerede emeğimiz sömürülüyorsa tamamına karşı bayrağı yükseltmiş bir isyanla sesimizi yükseltelim.
İşyerleri, fabrikalar, tarlalar, evler, aile işletmeleri, sendikalar, siyasi partiler…
“Kadın emeği sömürüsü nerede, isyan orada!” demek için haydi kadınlar, 1 Mayıs’a!
Görsel: NYTimes