Hemşireler isyanda 2: Evde de işte de adımız yok

COVİD sürecinde en çok onlar çalıştı ama emekleri hiçbir biçimde görülmedi. Hiyerarşinin ve adaletsizliğin yoğun olduğu sağlık sektöründe,  hemşireler yaşamlarını kaybettiler, hırpalandılar performans sisteminde paylarına üç kuruş düştü. Ama “mücadeleye devam” diyorlar.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz

COVİD sürecinde en çok onlar çalıştı ama emekleri hiçbir biçimde görülmedi. Hiyerarşinin ve adaletsizliğin yoğun olduğu sağlık sektöründe, hemşireler yaşamlarını kaybettiler, hırpalandılar performans sisteminde paylarına üç kuruş düştü. Ama “mücadeleye devam” diyorlar.

C.O.K:  Dört  yıllık hemşireyim. İlk atama yerim. Sözleşmeliyim. Ev arkadaşım var o da Covid’te çalışıyordu. Tek huzursuz değildim çünkü yanımda bulaştıracak bir ailem yoktu.  Ama o kadar çok şey yaşadık ki, ne anlatsam eksik kalır. Meslek Covid önceside de zordu, Covid’le beraber bu kaça katlandı bilmem.  Ne yapmamız gerektiği, nasıl korunmamız gerektiği ile ilgili hiçbir bilgi yoktu. Bence başta çok önemsenmedi de. O kadar hazırlıksız girildi ki sürece, malzeme yoktu. Malzeme yok, bilgi yok ama senin çalışmanı bekleyen üstün kişiler var başınızda. Mesleğimizin her alanı her anı mobingle çevrili. Size kimin vicdansız, merhametsiz diyeceğini tahmin edemezsiniz. En yakınınızda duran mesai arkadaşlarınızdan da gelebilir böyle bir yorum, kendini tepede görenler hazır bekliyor zaten. Düşünsenize başta maske takmak sorundu, başhekim gördüklerini azarlıyordu. Bir asistana “ erkek ol” demiş, ne kadar çirkin bir cümle…

Süreci yönetemediler ve biz yıprandık

Covid kliniklerine başta kura ile hemşire seçildi, ilk gidenlerdendim. O kadar kaygılıydım ki, uyuyamıyor, rahatlayamıyordum. Günlük belirlendi nerede çalışacağımız, WhatsApp grupları üzerinden. Tanımadığımız mekânlarda tanımadığımız insanlarla çalıştık. Bunun zorluğu şurada, hasta ağırlaştığında hızlı davranmanız gerekir, malzemenin yerini bilmeniz atik davranmanız çok önemli. Ekip arkadaşlarının seni hızlıca tamamlaması ya da birbirinize dayanışarak atlatmanız tabii ki daha kolay olurdu. Malzeme yerini öğrenemeden kat değişiyordu, kişiler değişiyordu. Kaygılarımızı konuşacak kimse bulamıyorduk. O kadar yalnızlaştırıldık ki. Covid’te en büyük yük hemşireye aitti. Yetişemedik başta. Her odada 3-4 hasta. Sonradan refakatçi almak zorunda kaldık. Yaşlı hasta yiyemiyor, odalarda WC olmadığında koridordan geçip girmeleri lazım gidemeyen, altını ıslatan, halsizleşen hastalara yetemedik.  Yan odada nefes alamayan hasta, diğer tarafta bu ihtiyaçları yerine getiremeyenler. Bizi o kadar hırpaladı ki, bütün sorumluluğunu onlara yükleyerek refakatçi almak zorunda kaldılar. Bu süreci kesinlikle yönetemediler, biz de hırpalanmakla kaldık. Korku, artan iş yükü, hastaların çaresiz halleri nasıl bir yük bu, nasıl anlatılır ki? Yine de başta hepinizin sorunu diyerek, başka bir ruh halindeydik. Kimse bizim kadar hastalarla muhatap olmadı, odalarına girmedi, onlara dokunmadı. Herkes kendini çok rahat dışında tuttu. Hastanın susuz kalmasına, nefessiz kalmasına, aç kalmasına ve birçok duruma biz şahit olduk, biz müdahale ettik. Bunların hepsi tedavi dışındaki durumlar. Hasta ile ilgili bir sürü işten benim işim değil deyip yırtıyor herkes. Devamlı orada olan en rahat ulaşılabilir biz olunca en çok biz hırpalanıyoruz. Mesleki tanımımızın net olmaması da çok büyük sıkıntı. Bunu iş hayatında bize yapılan muamelelerde de çok ciddi yaşıyoruz. Doktorlara hanım, bey bize gelince kız, hemşire, kızım sen yaparsın vb hitap şekilleri. Hastalarla ilgili yaşanan birçok durum var ama inanın yönetimsel krizler kadar bizi hırpalamadı, ekip diye bir şey yoktu, hiç olmadı. Büyük bir hiyerarşi, kendini ekibin patronu sananlar, herkes bizim patronumuz. Başhekimlikte görev alan bütün başhekim yardımcıları, klinik şefleri, sorumlu hemşireler. Kimse biz daha uygun daha insani koşullarda çalışalım diye orda değil, herkeste bir “patron benim” edası var, biz de o edalarda gidip geliyoruz işte.

Performans sistemi bizi yıktı

Bütün bu süreçte bizi en çok hırpalayan durum yönetimsel krizlerdi hem hastanedeki hem de sağlık Bakanlığı’nın bizzat kendi yaptığı uygulamalar. Bizler her türlü olumsuzluğa rağmen uğraşırken, performans diye bir şey patlattılar. Çok iyi durumdayız, iyi maaşlar alıyoruz, şeklinde bir algı yaratıldı. Yüzde 100 performans ekranlarda bunu gören neler neler düşünür. Yoğun bakımda tuvalete gitmeye zaman bulamayan hemşire 600 TL alırken, birçok uzman ayda bir nöbetle 14 bin TL ile 28 bin TL arasında performans aldı. İlk şoku öyle yaşadık. Kendimi o kadar değersiz hissettim ki. Kimse ne performans talep etti, ne çift maaş. Toplumsal bir sorun ve hep beraber çözülür kafasındaydık hepimiz. En büyük haksızlığı bakanlık yaptı. Bizim bu durum karşısında susmamız imkansızdı. Kim, neyin performansını ve nasıl aldı? Hiç rahatsız olmadılar.

Temizlik personelinin adı bile geçmedi

Covid salgını uzmanların (anestezi, göğüs ve enfeksiyonu ayrı tutuyorum), klinik şeflerinin performansı değildi. Bir protokol var ve dünyanın her yerinde o uygulanıyor. Kimsenin kendi bakışını, bilgisini, emeğini kullandığı bir durum yoktu ortada. En büyük emek bakım emeği oldu bu süreçte, onun da bir kıymeti yok maalesef. Performanstan sonra zaten olmayan ekip iyice yok oldu, çalışma barışı diye bir durumdan söz edemeyiz. Rahatsız olmadılar çünkü kendilerini herkes üzerinde hak sahibi olarak görüyorlar. Esnek çalışma saatleri bize hiç uğramadı mesela. Hastanedeki uzmanların çoğu esnek çalışmamın ötesinde bir şekilde çalıştı, onlar her göreve asistanları yazdı, kendileri sıyrıldı. Hastaneyi tek terk edemeyen bizlerdik. Temizlik personelleri mesela bize en çok destek olanlardı.  Değil göz boyamalık ücret, adları bile geçmedi, onların.  Sıfır… Asgarî ücretle çok çalışmaları, iyi iş yapmaları, kendilerinin ailelerinin hayatlarını tehlikeye atmaları beklendi. Çoğu ailesi ile birlikte yaşıyor, çocuklarını, anne -babalarını, hastası olanlarsa hastalarını nasıl koruyacağını düşünüp durdular. “İyi beslenmek çok önemli”  şeklinde kurulan cümlelerin onları nasıl üzdüğüne ben şahidim.

Herkes patron bizi gören yok 

M.D.: Esnek çalışma saatleri  mesela… Biz Mart ayı boyunca tam zamanlı, Nisan, Haziran’da da haftada 8 saat eksik şekilde çalıştık, idari izin denildi. Asla daha az çalışmadık, ama psikologlar hiç yoktu mesela, uzman, doçent, prof. doktorların da büyük bölümü. Her iş asistanlar üzerinden planlanıyor, birçok branşın uzmanları ortada yok. Hafta da 8 saat çalışarak dünyanın performansını onlar aldı. İlk ay olur mu öyle şey dediler, bir şaşkınlık hali vardı ama sonradan hepsi alıştı, hiç rahatsız olmadılar ve planlama bütün uzmanların Covid performansı alacağı şekilde düzenlendi. 8 saat çalışıp tam zamanlı çalışma gösterildi listelerde. Bizim bu duruma söyleyecek tabii ki çok şeyimiz var. Gözünüzün önündeki ekip arkadaşlarınızı görmemek nasıl bir durum, ya da bu tablodan rahatsızlık duymamak. Biz çok değersiz hissettik kendimizi, ekipte değiliz zaten hatta arkadaş dahi olamayacak durumda herkes. İyi şeylerin hep birilerine ait olması, kendilerini kliniklerin patronu sanmak, karar alma durumlarında, klinikle, hastayla ilgili hiç bir zaman hemşirelerin fikirlerinin alınmaması, ama organizasyon durumlarında orada olmamaları…. Covid koordinatörleri var hastanemizde, kendileri koordine ediyorlarmış. 28 binlerle performans aldılar, klinik şefleri çünkü. Covid kliniklerinin yüzünü bile görmediler. O apoletleri var ya her şeye hak görüyorlar. Bizim belimiz bükülerek, ayaklarımız ağrıyarak, kaygıdan hasta olacak hale gelerek, o tulumlarla, maskelerle geçirdiğimiz kaç yüz saatin karşılığını evinde oturanlar yedi.

Hemşirelerden özür dile kampanyası

Bunları dile getirenlere doktorlarla, diğerleri bir olabilir mi bakışları atıldı, nasıl yani siz bizden çok mu alacaktınız, ama ben 6 yıl okudum ama ama…. Sağlık alanındaki hiyerarşik bir yapı var.  Adaletsizliğin yoğun olduğu,  yaşayanların birbirini görmediği, pek çok insanın da bundan rahatsızlık duymadığı bir alan burası… Birinin önünde çok rahat yemek yenir mesela hiç rahatsız olunmadan,  elimde değil ben hiç saygı duymuyorum böylelerine. Emekliliğe yaklaşan hemşirelerle konuşun ne zor koşullarda çocuk büyütmüşler. Bu performans sistemi o kadar çok hemşirenin çocuklarının hayatlarından çaldı ki. İnsanların mutfaklarına giren besinleri, çocuklarının gidecekleri okulları belirledi ve daha neler neler…

Gergin bir insan oldum çıktım, ama sorunlar çözülmüyor ki. Bakan kulaklarını tıkamış, doktorlarımıza ve sağlık sistemimizle gurur duyun, dedi ya en son. Artık pes doğrusu diyorum. Hemşireler, özür dile, diye bir kampanya başlatınca twittir da dalga geçer gibi yılda bir kere hemşirelik haftasında teşekkür etmiş ya, onu yayınladı. Biz ne teşekkür ediyoruz, ne de gurur duyuyoruz. Covid’teki başarının arkasında en çok kim var? Hepsi biliyor. Ama ülkece merhametimiz, vicdanımızı kaybettik gibime geliyor. Müzisyenlere bakıyorum solist lüks yaşıyor, diğerlerinin sigortası bile yok, inşaat işçileri ve mühendisler öyle, sürekli bir şeyler düşünüyorum. Bizim durumumuz bu, evde aynı, işte aynı ne yapsan adı yok, yeri yok. Çoğu zaman hastaların gözünde de.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Tatil öncesi meclise getirilmesi beklenen 9. Yargı Paketi’nin içindeki “etki ajanlığı” düzenlemesinin kadın ve LGBTİ+’ların güçlenme ve dayanışma mekanizmalarını nasıl etkileyeceğini Mor Çatı ve Kadının İnsan Hakları Derneği ile konuştuk.
IŞİD’in yaptığı 10 Ekim Ankara gar katliamından yaralı kurtulan yazarımız Gülfer Akkaya aktif yargılanan 36 kişiden 19’unun kadın olduğu Kobane eylemleri dolayısıyla yargılanıyor. İroni değil gerçek…  “Feminist fikirlerimin oluşmasında Christine Delphy’den etkilendiğimi belirtmemden bile suç üretilmiş” diyen Gülfer’le dava sürecini, geçim derdini, feminist dayanışma gibi meseleleri konuştuk.
Düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, yoksullaşma 2023’de kadın işçi yaşamına damgasını vurdu. Grev ve direnişlerde kadın işçiler en öndeydi. Kadınların kadın işçilerin mücadelesi 2024’te de devam edecek. Herkese mutlu ve dayanışma dolu bir yıl diliyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!