Hemşireler isyanda: Kaç beygir gücüyle çalıştığımı bilmiyorum

Hemşirelik bir  kadın mesleği ve tüm kadın meslekleri gibi emekleri görülmediği gibi değerli de bulunmuyor. Onlar pandemi sürecinin gizli kahramanı olmak istemiyor. Ağır çalışma koşullarının hafifletilmesini ve çalışmaktan doğan haklarını istiyorlar. İpek arkadaşımız mikrofonu uzattı.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz

Hemşirelik bir  kadın mesleği ve tüm kadın meslekleri gibi emekleri görülmediği gibi değerli de bulunmuyor. Onlar pandemi sürecinin gizli kahramanı olmak istemiyor. Ağır çalışma koşullarının hafifletilmesini ve çalışmaktan doğan haklarını istiyorlar.  İpek arkadaşımız mikrofonu uzattı.

Pandemi ile beraber kamuoyunda daha görünür olan, ama sahada yaşadıkları adaletsizliklerin ucu bucağı olmayan bir meslek; Hemşirelik. Covid 19 salgını sonrası dünyanın hemen hemen her ülkesinden emekleri için teşekkür edilen hemşireler, “gizli kahramanlar, hakları ödenmez” gibi cümlelerle onurlandırılsa da, temel haklardan biri olan yaşam haklarından yoksunlar.  En düşük memur maaşı, emekliliğe yansımayan ücret ve dayanılmaz noktaya gelen performans sisteminin yarattığı uçurum tahammül sınırlarını çok zorluyor.

Performans sisteminde pastanın en dibinde kalan tortuları paylaşan hemşireler, 7-24 görev yerinde olan, bütün sağlık branşlarının arasında kalan, hasta, hasta yakınları ve hastane çalışanları ile en çok muhatap olanlardır.  Bakanlık ise talep edilen yasaya kulağını tamamen kapamış durumda.

Pandemide bakım emeğinin başarısı üstü kapalı övülüyor, ama bakım emeği bu salgında da olduğu gibi hiçbir dönemde değer görmedi. Hemşirelik eğitimi alırken sürekli Florance Nightingale; ‘’Kırım savaşında yaralanıp hastanelere getirilen yaralıların ölüm oranı birkaç ay içinde yüzde 60’dan yüzde 40’a düşürdü. Altı ay içinde hastanelerdeki ölüm oranı yüzde 2 civarına geriledi. Sağlıkta bakımın önemini bütün dünyaya gösterdi’’ diye övülerek sayfalarca anlatılır.

Ama biz hemşireler pratikte iyi şeyler yaşamıyoruz, ömrümüzü adadığımız bu meslekteki hak kayıplarımız bizimle teması olan herkesin yaşamından çalınan haklardır. Farklı birimlerde çalışan hemşire arkadaşlarımızla pandeminin şu aşamasındaki yaşadıklarını konuştuk.

H.Ş (İzmir) : 10 yıllık hemşireyim. Yaşamın kıyısını biliyorum. Hayati organların odak noktasında olduğu akciğer nakli ünitesi, eğitim ve araştırma hastanesinin acili, koroner yoğun bakım ünitesi ve erişkin yoğun bakım ünitelerinde çalıştım. Bu günümden daha iyi miydi; değildi. Maalesef mesleğimiz hep görünmeyen emek kısmında kaldı. Taleplerimiz hiçbir zaman karşılık bulmadı. Yönetimler bizim sorunlarımıza kulak vermedi. Bakanlar hep hekim olunca biz ara meslek olarak kaldık. Mücadelemizden vaz geçecek miyiz? Bunu siz de anlayacaksınız yaşadıklarımızdan, tabi ki de HAYIR!!!

Çalışma fırsatı bulduğum iki büyük il (İzmir, İstanbul) bazında da baktığımda şartlar açısından değişen bir durum yok. İzmir ilinin büyük bir hastanesinden yazıyorum. İzmir’in farkı hemen hemen bütün hastanelerinde 24 saatlik mesailer olmasıdır. Bu vardiya sistemin getirisini, götürüsünü anlatsam çıkamam işin içinden.  Mesela, sağlıkçılar üzerindeki; beden imajı bozuklukları (varis, kanser riski), uykusuzluk, anksiyete, öfke, kızgınlık, yalnızlaşma, tahammülsüzlük gibi hastalıklar. Bunun hastalar üzerindeki etkileri ise; malpraktis…

27 Nisan 2020’den şu zamana kadar uzanan süreci ne kadar anlatsam roman olur. Sekiz aydır 3. Basamak COVİD yoğun bakımda çalışıyorum. Dile kolay insanların bir gün bile dayanamadığı tulum içerisinde, bilmem kaç kat maske ile sekiz ayım geçti ve geçmeye devam ediyor. Depremle birlikte ilimizde COVİD vakaları da arttı. Bir bakanlığın açıkladığı ağır hasta sayısına bir de bizim karşılaştığımız vakalara bakıyorum… Durum çok vahim…

Hasta başında en çok kalan biziz

Nasıl geçiyor bir günüm;

24 saatlik vardiyam 08.00 ile ertesi günün 08.00 saatleri arasını kapsıyor. 24 saatlik çalışma, dört meslektaşımla birlikte dokuz yataklı yoğun bakımda, dört saat aralıklarla tekrarlanan çalışma biçiminde sürüyor. Bu bazen kliniğin durumuna göre altı saat olabiliyor.  Kişisel koruyucu ekipmanla (tulum, gözlük, siperlik, maske ve diz kaplarına kadar olan galoş) o kadar saat hasta başında bekliyoruz. Hastanın aklınıza gelebilecek bütün fizyolojik ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz. Çoğunluğu solunum cihazı ile takip edilen hastalardan oluşan yoğun bakımımızda; onların vücut temizliği, alt temizliği, yemek yedirme, yatak nevresim değişimi, ağız bakımı, göz bakımı hemşireler tarafından yapılıyor. İçerdeki dört saatimizin bir dakikasında bile oturamıyoruz. Hasta başında ne kadar süre kalıyorsunuz sorusunun da cevabı yok, açıkçası kaç beygir gücüyle çalıştığımı bilmiyorum. Bu süreçte mesleğin dışında yeri geliyor doktor, psikolog, hasta yakını, sekreter, hasta karşılama, temizlik elemanı, diyetisyen vs. her şey oluyorsunuz. Hasta ile tek başına sen kalıyorsun. Diğer sağlık emekçilerini ihtiyaç halinde sen arıyorsun ve hepsi gelir işini bitirir, çıkar ama sen çıkamazsın. Sadece ve sadece meslektaşına devir daim yapabilirsin. Süreni doldurup çıktığında yüzünün eski şeklini alması, terinin soğuması, kıyafet değişikliği süreci bitene kadar tekrar kendini tekrar hasta başında buluyorsun. Beslenmeden bahsetmek bile istemiyorum. Eskiye göre çok daha kötü. Menü çoğu kez portakal, ayran ve börekten oluşuyor. Hemşire odası bulduğumuza ve giyinme dolabımızın olduğuna şükreder haldeyiz.  Bahsettiğim durumlar belli hastanelerde veya belli birimlerde mevcut. Dokuz aylık süreçte koruyucu ekipman eksikliği yaşayan iller varken bu lüks olabilir. Bizim ayaktan hasta takip eden birimlerimizde de esasında hala eksiklikler var.

Kimseyi kaybetmeye tahammülümüz yok

Robot, bu meslek için ihtiyaç listesine alınmalı. Covid hastalarının sürekli ishal durumuna bakılınca elzemliğini anlatabilmişimdir umarım. 24 saatlik nöbet bittiğinde sen de bitmiş oluyorsun. Nöbet boşluğun sürekli değiştiği için dinlenme sürecin evde de verimsiz oluyor ve bu sebeple nöbet çıkışı sadece uyumakla geçiyor. Başka stressiz günümüz yok çünkü. Her Covid kapan meslektaşımızın nöbetini tutmak zorundayız ve bakanlığın açıklamasıyla 120 bin sağlıkçı pozitif oldu. Bu kadar insanın yerine birileri hep nöbet tuttu. Sürecin ne kadar zorlaştığını rakamlar da gösteriyor zaten. Artık o bildiğimiz hastane içi uyum süreci yok. Kurumlar arasında veya içinde sürekli yer değişikliği, görevlendirmeler oluyor.  Hangi hastanenin pandemi, hangisinin normal olduğu ise ayrı tartışma konusu. Pandemi olanda da poliklinik var, olmayanda da. Döktüğümüz ter sadece bizi etkiliyor. Yoksa topluma kızılıp bizlerin yıllık izinleri iptal edilmezdi. Herkes, nasıl olsa da hasta olsak, kısmına gelmiş, tükenmiş durumdayız. Ölen meslektaşlarımızı göremeyenler bizleri nereden görecek? Peki biz sağlıklı olmazsak toplum nasıl sağlıklı olacak? Toplum kendi sağlığı için bu soru üzerinde düşünsün biraz.

Beni motive etmek için çalışmamı sağlıklı yürütmem ve hastalanmamam için sorumlular üzerine düşeni yapmalılar. Sağlık emekçilerinin talepleri karşılanarak gereği yapılmalıdır. Kimseyi kaybetmeye artık tahammülümüz kalmadı.  Hasta başında en çok kalan meslek grubu olduğumuz için çalışma süremiz ve hasta başında kalma süremiz ile hastalar bizi diğerlerinden ayırıyor.  Hastalar bize “ Siz hemşiresiniz, buranın daimî çalışanlarısınız, yüzlerinizi göremesek de, anlıyoruz…. Evde Covid sürecimde ailem bile başımda bu kadar saat durmadı… Ne kadar çok çalıştığınızı bu süreçte öğrendik. Sorumluların bile üstlenmediği ve anlatamadığını siz görüyorsunuz, anlatıyorsunuz… Hemşire hanım yüzünüzü görmüyoruz siz bizi görüyorsunuz, kime teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz, özür dileriz. Minnetimizi sizleri göremediğimiz için ifade edemediğimiz için ağır suçluluk duyuyoruz ne olur bunu bilin….” diyorlar. Birilerinin yaptıklarınızı görmesi mutluluk verici. Yitirdiğimiz meslektaşlarımızı saygıyla anıyorum.

Susmaya niyetimiz yok

M.G ;  Hastanemizde yaşanan bir mevzuyu anlatmak isterim ben de. Pandemi döneminin normalleşme dedikleri aşamasında bir EKG (kalp grafisi) mevzusu oldu.  Ne olacak ki; ele yapışmaz, dedikleri her iş gibi bizim aleyhimize sonuçlandı.  Dahiliye ve cerrahi kliniklerinde yıllardır asistanlar çekiyordu. Çünkü o kliniklerin iş yükü hep çok ağırdır, tedavileri, kan takma, şeker takipleri, ardı arkası kesilmeyen pratik işler birbirini izler. Aralıksız ve koşarak çalışmak zorunda kalırsınız, bir de durumu kötüleşen hasta oldu mu iş daha da ağırlaşır.  Pandemi döneminde diğer kliniklerde ve Covid kliniğinde de hemşireler çekmiş kalp grafisini. Bu durum bizim asistan hekimler tarafından “yıllardır bu işi bize yıkmışlar, her yerde hemşire çekiyor” cümleleri ile karşılandı. Klinik şefleri ile konuştular durum krize döndü. Hiçbir zaman yanımızda olmayan sorumlu hemşire tamam çekeceksiniz, demeye başladı. Biz de çekmeyeceğimizi üstüne basa basa söyledik. Az hemşire ile çok çok iş yaptırma huylarından vazgeçmezler, nasıl bir yönetim anlayışı ise artık… Hastaların çıkarını da düşünmeyen bir yönetim anlayışı olduğu kesin. İnanın aynı anda iki hastaya bir şey olsa yetişemeyiz, imkanı yok. Başhemşire toplantı yaptı, hayal kırıklığına uğradığını söyledi. Klinikte hiçbir işleyişten haberi yoktu, doktorun doldurması gereken kan formunu bize doldurtan, bunu dayatan bir sorumlumuz vardı. Hükümete yakın sendikayı almış arkasına at koşturuyor klinikte. Biz sayımızın zaten yetersiz olduğunu, iş yoğunluğunun çok olduğunu, yetişemediğimizi, söyledik. Yönetmeliğin asistanı da içerdiğini, eğitimini alan herkesin çekebileceğinin yazıldığını, neden bize kaldığını anlamakta zorlandığımızı, anlattık. Aslında çalışan sayısı arttırılsa sorun çözülecekti.  Ama kişi sayısı aynı, ek işleri de bize yüklemeye çalıştıkları için “hayır” dedik inatla. Sorun çözülmeyince ekibi dağıtarak kliniğe yeni aldıkları hemşirelere çektirmekte buldular çözümü. Evet, şu anda hemşireler çekiyor yasa asistanı da kapsarken. Biz kimiz ki hak iddia edelim. Bütün bu mevzular benim hekimlerle bir ekip olmadığımız, olmayacağımız fikrimi pekiştirdi. Pandemi de de en derinini performans ile biz yaşadık zaten. Sistem böyleymiş ne yapılabilirmiş. Bence çok şey yapılabilir, yapmak isteyene. Gözünüzün önünde yapılan haksızlığı görmemek en büyük adaletsizlik.

Pandemi süreci bazı mesleklerin var olduğunun duyulması dışında herhangi bir değişikliğe sebep olmadı hayatlarında. Tam tersi var olan krizler ölüm riski olan virüs karşısında daha fazla öfkeye bıraktı yerini. Aslında ciddi bir muhalefetin olduğu sağlık alanı, toplumun her alanında olduğu gibi örgütsüz davranmanın sonuçlarını yaşıyor yıllardır. Ama canlarıyla, emeklerinin yok sayılmasıyla ve ciddi hak kayıpları ile sınanan sağlık emekçilerinin susmaya niyeti yok.

Paylaş:

Benzer İçerikler

İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
Kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyoruz. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersiz. Kabin memuru kadınlar her türlü taciz, şiddete karşı korumasız halde çalışıyorlar. Bunun dışında yaşanan cinsiyetçi sendikal baskılar da yüzlerinde asılı o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınlar anlattı…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!