Her ay en az 1 kadın işyerinde katlediliyor

Ev içi şiddete maruz kalan kadınlar için işyerleri de güvenli değil. Erkekler son 16 ayda en az 15 kadını, çalıştıkları işyerlerinde öldürdü. Çok sayıda kadın ise öldürülme riski altında işini sürdürmeye çalışıyor. 
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin en yaygın biçimi olan ev içi şiddet, aynı zamanda bir sendika meselesi. Çünkü iş yaşamını da etkiliyor. Kadınlar ve LGBTİ+lar işyerlerinde de güvende değil. Veriler buna işaret ediyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, ülkede erkekler geçen yıl en az 10 kadını çalıştıkları işyerlerinde öldürdü. Bu yılın ilk dört ayında ise ülkede işlenen en az 97 kadın cinayetinin 5’inde, olay mahalli yine kadınların işyerleriydi.

Buna göre son 16 ayda en az 15 kadın, son bir yılda (Nisan 2021-Nisan 2022) ise 13 kadın çalıştığı işyerinde katledildi. Bu da erkeklerin her ay en az 1 kadını işyerinde öldürdüğü anlamına geliyor.

Üstelik bu veriler, yalnızca medyaya yansıyan vakaları içeriyor. Gerçek sayının daha yüksek olduğu açık.

Kamu işyerleri de güvenli değil

Yasalara göre patronlar, işçiler için sağlıklı ve güvenli çalışma ortamları sağlamakla yükümlü; ama bu yükümlülüğün yerine getirilmediği görülüyor.

Öte yandan kadın cinayetleri yalnızca özel sektöre ait işyerlerinde işlenmiyor. Son 16 ayda kamuya ait işyerlerinde de kadınlar öldürüldü.

Örneğin Bircan Doğan ve Gülsüm Kuyar temizlik işçisi olarak çalıştıkları devlet okullarında, Ömür Erez ise hemşire olarak görev yaptığı sağlık ocağında katledildi.

Son olarak iki hafta önce G.E. adlı temizlik işçisi kadın, İstanbul’da çalıştığı Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nin bahçesinde, evlenme teklifini reddettiği Hayri Karaman tarafından silahla rehin alındı. Karaman, polisin gözü önünde tetiği çekti. Şans eseri silah ateş almadı, kadın ölümden döndü.

Karaman’ın hakkında uzaklaştırma kararı bulunuyordu. Gülsüm Kuyar da katil Mehmet Kuyar hakkında defalarca şikâyetçi olmuş, uzaklaştırma kararı çıkarmıştı. Ama devlet kadınları korumadı.

.

Şiddet işte de devam ediyor

Çok sayıda kadın ise öldürülme riski altında çalışıyor. Şiddetten kurtulmak için evlerini değiştirseler bile erkekler bu kez işyerlerinde buluyor kadınları. Takip ediyorlar; işyerine geliyor ya da işyerinin öteberisinde pusu kuruyor, şiddet uyguluyorlar. Telefon, e-posta ya da sosyal medyadan taciz ediyor, tehditler savuruyorlar.

Bu durum, şiddetin doğrudan hedefinde olan işçinin yanı sıra çalışma ortamının tamamını tehlikeye düşürüyor. Ev içi şiddet işte de sürüyor böylelikle. Kadınlar, işyerlerinde de kendilerini güvende hissedemiyor.

Diğer yandan, can güvenliğine yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile ev içi şiddete maruz bırakılan bir kadının işine odaklanması çok zor. Şiddetin yarattığı travma ve stres, kadınların işteki durumunu olumsuz etkiliyor. İşe geç kalıyor, işten erken çıkıyor, sık sık mazeret izni isteyebiliyorlar. Konsantrasyon ve özgüven kaybı yaşıyorlar. Anksiyete, depresyon, uykusuzluk, yorgunluk, alkol ve uyuşturucuya yönelim, travma sonrası stres bozukluğu gibi belirtiler gösterebiliyorlar. İş kazası geçirme riskleri de artıyor.

Kadınların çoğu, özel hayatıyla ilgili olduğunu, işyerini ilgilendirmediğini düşünerek yaşadıklarını patronuyla, yöneticileriyle paylaşmıyor. Kadının durumundan bihaber olan ya da haberi olsa bile bunu umursamayan patronlar ve yöneticiler disiplin uygulamalarına yönelebiliyor. Böylece ev içi şiddete maruz bırakılan kadın işçi, bir de üstüne işini kaybediyor. İşsiz ve gelirsiz kalmak, ekonomik bağımsızlığını yitirmek, kadınları şiddet karşısında daha da korunmasız kılıyor.

Ev içi şiddet ILO sözleşmesinde

Kadınların mücadelesi sonucu bu konu, yıllardır küresel sendikal hareketin gündeminde. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nde de doğrudan tanımlanmasa da ev içi şiddete yer verildi.

Böylece uluslararası standartlarda ilk kez ev içi şiddetin aynı zamanda iş yaşamına ilişkin bir mesele olduğu kabul edildi. Bu da yine küresel sendikal hareketten kadınların mücadelesiyle oldu.

.

ILO 190, iş yaşamında şiddet ve tacizi doğrudan ele alan, bu konuda net bir çerçeve ortaya koyan ilk uluslararası sözleşme. Ev içi şiddet, sözleşmenin 10’uncu maddesinin f bendinde geçiyor. Buna göre, sözleşmeyi onaylayan devletler, “ev içi şiddetin etkilerini tanımak ve makul şekilde, uygulanabilir olduğu ölçüde çalışma yaşamındaki etkisini hafifletmek için uygun önlemleri almakla” yükümlü.

Sözleşmenin nasıl uygulanacağına ilişkin 206 sayılı Tavsiye Kararı’nda ise bu önlemlerin şunları içerebileceği belirtiliyor:

  • Ev içi şiddet mağdurları için izin (ücretli veya ücretsiz),
  • Esnek çalışma düzenlemeleri ve koruma,
  • Ev içi şiddet ve sonuçlarıyla ilgili olmayan gerekçeler dışında, uygun olduğu şekilde, mağdurların işten çıkarılmasına karşı geçici koruma,
  • İşyeri risk değerlendirmelerine ev içi şiddetin dâhil edilmesi,
  • Mevcut olduğu yerlerde ev içi şiddeti kamusal olarak azaltma önlemlerine yöneltme sistemi,
  • Ev içi şiddetin etkileri hakkında bilinçlendirme.

Sendikalar üyelerinin yanında olmalı

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan Av. Yelda Koçak, sendikaların ILO 190’dan yararlanarak –ev içi şiddet de dâhil-toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı etkin mücadele mekanizmaları oluşturabileceğine dikkat çekiyor.

“Şiddet tehdidi altında olan işçinin durumundan bihaber olunduğu durumlarda tehdidin daha da ağırlaştığını” belirten Koçak, bu nedenle işverenlerin ve sendikaların “önleyici” ve “koruyucu” tedbirler üzerinde yoğunlaşması gerektiğini vurguluyor.

Peki, önleyici ve koruyucu tedbirler neler olabilir? Koçak’ın yanıtı şöyle:

“İşyerlerinde, işyerinin kapasitesi de göz önünde bulundurularak çeşitli mekanizmalar kurulabilir. Bu mekanizmaların kapsamı salt çalışma ortamı ile sınırlı tutulmamalı. Örneğin ev içi şiddet de dâhil, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı nasıl mücadele edileceğine ilişkin işçilere bilgilendirici eğitimler verilmeli. Gizlilik esasına dayalı olarak şiddet tehdidi altında olan işçinin başvuru yapabileceği, hukuki ve psikolojik destek alabileceği mekanizmalar kurulmalı. Sendikaların gerek iş yaşamında gerekse de ev içinde maruz kaldığı şiddetle mücadele sürecinde üyelerinin yanında olması, onlara destek sunması şart.”

.

Kadınlar çalışma hayatında kalmalı

Av. Koçak’a göre alınabilecek bir diğer tedbir de şu: Kadın işçilerin şiddete maruz kalmamak için 6284 sayılı yasa kapsamında çıkarttıkları koruma kararları işyeri güvenlik birimlerine bildirilmeli. Acil durumlar için risk değerlendirmesi ve güvenlik planı yapılarak işyeri ve çevresinde, işe geliş gidişlerde gerekli önlemler alınmalı.

“Ancak…” diyor Koçak, “Alınacak her türlü önlem, işçiyi çalışma yaşamında dezavantajlı duruma düşürmeyecek şekilde düzenlenmeli. Aksi takdirde bu durum şiddet tehdidi altında olan işçinin işten çıkarılmasına neden olabilir. Bu da işçinin durumunu daha da ağırlaştırır.”

Çünkü kadın istihdamı oranlarının düşüklüğünde ev içi şiddetin de etkisi var. Birçok kadın ve LGBTİ+, çalıştıkları için şiddete maruz kaldıkları gibi, ücretlerine el konulması gibi ekonomik şiddet biçimlerine maruz bırakılıyor.

Av. Yelda Koçak, bu nedenle ev içi şiddetle mücadelenin mutlaka “kadının çalışma yaşamında kalmasını sağlayacak şekilde” yürütülmesi gerektiğini vurguluyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Son bir haftada iki kadın daha çalıştıkları işyerlerinde öldürüldü. Çok sayıda kadın ise ev içi şiddetin travmatik etkileriyle boğuşarak, ölüm korkusu içinde çalışıyor. Sendikaların bu konuyu artık gündemlerine alması gerekiyor.
Pandemide daha da artan ev içi şiddet, dünya sendikalarının da gündeminde. Bu şiddetin iş yaşamına etkileri üzerine araştırmalar yapıyor, rehberler yayımlıyorlar. ILO 190’ın tanınması, sözleşme hükümlerinin hayata geçirilmesi için mücadele ediyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!