“Her şeyi en kaliteli biz yapıyoruz, bunu görmüyorlar”

Tekirdağ Çerkezköy’de Pas South fabrikasında işçiler Petrol-İş sendikasına üye oldukları için atıldılar. Fabrika önünde direnişte olan 19 işçinin 16’sı kadın. İçerde şartlar ağırdı. 160 kadın üç tuvaletle yetinmek zorundaydı, kadınlarla erkekler arasında ücret farkı vardı, ustabaşıların mobbingi bitmek bilmiyordu. Şu anda yetkinin geldiği fabrikada şimdi sıra işten çıkarılanların alınmasında…
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök bihargok1982@gmail.com

Tekirdağ Çerkezköy’de Pas South fabrikasında işçiler Petrol-İş sendikasına üye oldukları için atıldılar. Fabrika önünde direnişte olan 19 işçinin 16’sı kadın. İçerde şartlar ağırdı. 160 kadın üç tuvaletle yetinmek zorundaydı, kadınlarla erkekler arasında ücret farkı vardı, ustabaşıların mobbingi bitmek bilmiyordu. Şu anda yetkinin geldiği fabrikada şimdi sıra işten çıkarılanların alınmasında…

Arçelik, BSH, Varicon gibi beyaz eşya firmalarının yan ürünlerini yapan fabrika plastik-enjeksiyon fabrikası olarak görünse de ağırlıklı montaj yapan bir fabrika. Sadece atılanlar değil fabrika çalışanlarının da çoğunluğu kadın. 214 kişinin 160’ı kadın. Yedi kişilik ekipler halinde sürdürülen çalışma içerisinde, üretim işçileri ve hat sorumluları kadın, ustalar ve şefler erkek. Kadın işçilerin emeğine yaslanarak karını gün be gün artıran fabrikada, çalışma koşullarına dair sohbet etmek için direniş çadırında ziyaret ettiğimiz işçiler, yaşadıklarını anlattığında, patronların, insanlık dışı çalışma koşullarını dayatırken hiçbir engelle karşılaşmadığını görmüş olduk. Bu koşullardan kurtulmak için Petrol-İş Trakya Şubesine üye olan işçilere reva görülen şey ise işten atılmak olmuş.

Direnişlerinin sekizinci gününde yanlarına gittiğimiz işçiler, soğuktan korunmak için direniş çadırını streçle kaplıyordu. Balkan soğuğunu iliklerimize kadar hissettiğimiz o gün, atılan kadın işçilerle toplu halde özel sohbet etmek için, araçlara kapatmak zorunda kaldık kendimizi. Bir yandan da iyi oldu kapatmamız. Direniş çadırı, gün içerisinde, dayanışma ziyaretine gelen çok insanı ağırladığından, sohbetimiz arada kaynamamış oldu. Sendikal örgütlenme sürecinden ziyade, çalışırken yaşadıklarını anlatan kadınların birbirini örnekleyen her anlatımı, bu kadar da olmaz yahu dedirtecek türden… Kadınların sayıca fazla çalıştığı işyerlerinde, bir süredir daha fazla dile getirildiğine tanık olduğumuz, temel gereksinimleri karşılarken dahi imza atmak zorunda kalmak, işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya kalmak gibi baskıların burada da olduğunu gördük. Atılan 3 kadın işçi ile yaptığımız sohbete ücret konusundan giriş yaptık. Yıllardır asgari ücretlerle çalışan kadınlardan ikisi hat sorumlusu olmalarına rağmen 4 bin 500 liradan yukarı çıkmamış ücretleri. Eşinin işsiz olması nedeniyle bir süredir evi tek başına geçindiren işçilerden biri ilk atılanlardan olmuş. Sendikal örgütlenmeye liderlik yapan kadınlardan biri henüz 23 yaşında ve üç buçuk senedir Pas South’ta çalışıyor. Varicon bölümünde boardlarda çalışıyor. O kadar hızlı çalışmak zorunda kalıyorlarmış ki su içmeye bile vakit bulamıyorlarmış çoğu zaman. Tuvalete gitmek için, birbirlerini idare etmeye çalıştıklarında sayı geriye düşüyor diye çok laf işittiklerini anlatıyor. Tuvalete gitmek yasakmış mesai saatleri içerisinde. Ancak Pandemi döneminde, tedbir olarak “bol su için” tavsiyelerinde bulundukları için tuvalete fazla gitmeleri gerektiğinde, çok gittikleri gerekçesiyle, tuvaletin yasak olduğunu bildiklerine ve gitmeyeceklerine dair kağıtlar imzalamak zorunda kalmışlar. Her gittiklerinde, ustaların, şeflerin, kadınların gözlerinin içine bakarak uyguladığı mobingi anlatırken “Ne yapayım altıma mı yapayım” diyor gülerek, biraz da kızgınlıkla tabii.

Yıllık izinleri gasp edildi

Pandemi döneminde başlatılan ücretsiz izin uygulamasını anlatıyorlar bir yandan da kısa çalışma ödeneğinden faydalanamadıklarından… Sebebi ise, ücretsiz izne çıkarılan işçilerin izinleri kendilerinin talep ettiğine dair kağıtlar imzalatılmasıymış. Fabrika yönetimi KÇÖ için başvuru yapmamış devlete. Hala daha ücretsiz izne çıkarılanların olduğunu söyledikleri fabrikada, çalışanların önce yıllık izinlerinin gasp edildiğini, sonrasında telafi çalışması ile fazla mesaiye zorla bırakılmalarına dikkat çekiyorlar. Çünkü 250-300 saate varacak şekilde borçlandırılmışlar içeriye. “Bir hafta iş olmadığında bizi eve gönderiyorlardı iş yok diye. Beni yolluyor ama diğer arkadaşım, benim yokluğumda 12 saat çalışıyor. Üç buçuk saat fazla mesaide çalışıyor, içeriye borcu varsa ödüyor, borcu yoksa parasını alıyor. Ama ben bir hafta boyunca borçlanıyorum. Yani 45 saat. Haftaya işbaşı yaptığımda her gün üç buçuk saat ödemek zorunda kalıyorum. Şu an içeride çalışanlardan 250 saat borcu olanlar var. Üç buçuk saatte nasıl ödeyebilirler ki? İki ay önce full mesaiye kaldım hala daha içeriye borcum var. 15 saat borcum kaldı. İş varsa pazar günleri bile gelmek zorunda kalıyorduk. Önceden pazar mesaisi de telafiden düşüyordu, yasal değildi. Yanımdaki arkadaşım şikayet ettikten sonra kesmemeye başladılar. Artık parasını ödeyeceğiz dediler. Pazarlardan telafiyi düşemeyince yine üç buçuk saat kalarak borcu kapatmaya çalışıyor insanlar. Altı ay boyunca her gün mesaiye kalırsa o borcu ödeyebiliyorlar. Daha da zorlaştı yani” sözleriyle anlatıyor yaşadıkları zulmü.

Kabul etmeyenlere kapı gösteriliyor

Sekiz yıldır çalışan hat sorumlusu olan işçi, mesaiye kalmak istemedikleri zaman aldıkları cevapların dalga geçer gibi olmasının çok dokunduğunu söylüyor. “Bir gün kalmayınca hemen kızıyorlar bize ‘Bugün de yemek yapmayıver, bugün evinde ekmek arası yiyiver’ deniliyor. Orucunu yolda açanlar oluyor” derken diğeri alıyor sözü burada. “Sadece Pazar mesaisi de değil diğer mesailere de kalmak istemediğimizde çocuk var evde diyorduk. ‘Bana mı sordun çocuk yaparken, olur biz gider BSH’a söyleriz senin bugün işin olduğu, mesaiye kalamayacağını, yarına ertelesek olur mu?’ diye dalga geçiyorlardı. Fabrikada hepsi kadın, herkesin çocuğu evi var. Yıllık izinler bittikten sonra telafi çalışması başladı zaten. Kabul etmeyenlere ‘Burada bir sürü kapı var, bırak işi çek git işine gelmiyorsa’ diyorlar. Üç gün doğalgaz kesintisi oldu, izin kullandırttı devlet. Onu da bize telafi olarak yazdırdılar. Devletin verdiğini bile kestiler bizden. Benim borcum 150 saat. Her gün mesaiye kalsam yine borcum bitmiyor” diyor ama kendisine ücretsiz izin talebi kağıtlarını imzalattıramadıklarını da ekliyor. Bu duruşundan kaynaklı kafayı takan ustaları, ard arda izne çıkartıp durmuş kendisini. Ustalarla arasını iyi tutan işçilerin ise izne çıkartılmadığını belirtiyor. Sendikal çoğunluğu sağlayıp yetki başvurusunda bulundukları anda ise durum değişmiş elbette. İşçilerin borçları silinmiş, şu anda fabrikada full mesai yapılıyor ve mesai ücretleri almaya başlamış çalışanlar. Bu arada, ücretsiz izne çıkarılarak borçlandırılan erkek olmamış şimdiye kadar.

Kadınlar asgari ücrete çalışıyor

Yeniden, ücretlendirme meselesine geldiğimizde, kıdem farkının olmadığına özel olarak dikkat çekiyor kadınlar. Beş senedir çalışan işçi ile 8 senedir çalışan işçinin maaşı arasında 100 liralık bir fark varmış. Hem ekip lideri hem hat sorumlusu hem de numuneleri hazırlayan kişi olmasına rağmen maaşları hiç yükselmemiş. Numune hazırlamak öyle basit bir iş de değil hani. Yeni bağlanacak müşteriye en kaliteli numuneleri hazırlamak ustalık gerektiren bir iş. Hat sorumlusu olarak 200 lira fark alarak çalıştırılmış. Tüm fazla mesailere zorunlu olarak kalmasına rağmen ocak ayında dahi aldığı ücret 4970 lira olmuş. “Ben o kadar çabalıyorum, yeri geliyor dört kişinin işini yapıyorum yine de bir usta kadar alamıyorum. Makine ustaları kadar yani. Bir ustaya zarf attım bir gün. 10 bin lira alıyormuş yaklaşık.” Mesailerin ödendiği dönemlerde aldıkları ücretlere baktıklarında da mesailerin eksik yatırıldığını görmüşler. Çok sık yaşanan bu durum nedeniyle, mesailerini kendileri de tutmuşlar. Muhasebeye gidip sorduklarında “bizde yanlış olmaz” denilmiş. İspatladıklarında ise bir ay sonrasına yatırmışlar yatırmasına ama “beğenmiyorsan kapı orada” tehditleriyle başlarından savmış yöneticiler.

Bizi pasif gördükleri için usta yapmıyorlar

Kadın işçilerden biri çıkarılmadan hemen önce bir ay kadar eğitim almış usta olmak için. İlk defa bir kadının usta olması için adım atılmış ancak ücret konusunu hiç konuşmamışlar. Her sorduğunda “duruma göre bakacağız” cevaplarıyla karşılaşmış. “Neden kadın usta yok burada, çok mu zor ve teknik donanım lazım buradaki işler için” diye sorduğumuzda üç kadın da aynı cevabı veriyor. “Makineye ayar yapıyor, metresine göre soket yüksekliği var mı yok mu, onları kontrol ediyor usta. Öğretildiğinde biz de yaparız zaten. Fatma diye bir arkadaşımız vardı o yapıyordu mesela. Biz de yaparız. Varicon’da mesela her şey bilgisiyarlara bağlı. Ürün değişiminde kodlar var, kodları girip ayar yapıyorsun, kalıpları değiştiriyorsun. Onları biz de yapıyoruz. Ama önümüzü açmıyorlar bir türlü. Bu dünyada kadınların yapabileceği çok şey var. Ama erkekleri öne sürmeleri çok saçma geliyor. Her şeyi en güzel, en kaliteli biz yapıyoruz. Bunu görmüyorlar. Bizi pasif görüp küçük işlere itmeye çalışıyorlar. Onların yaptıklarının kat be kat fazlasını yapıyoruz ama işte hiçbir işveren görmüyor.”

“Biz kadınız diye maaşımızı fazla vermiyorlardı. Ağzımızı da çok fazla açamıyorduk ihtiyacımız var diye. Birimizin eşi çalışmıyor, birimiz tek başına ev geçindiriyor ama kadınız diye hepimize 4 bin 500 lira veriyor susturuyorlar. Biz ücret için, elektrik-doğalgaz için sinirleniyorduk. Soğukta çalışmak zorunda kalıyorduk. Aralık ayında bir sistem kurdular burada. Sıcaklık 19 dereceye düşünce doğalgaz yanıyor. Normalde vardiya amirleri yakıyordu. Ama Aralık’tan beri 19 dereceye düştüğünde yanmasına rağmen yine de her yeri açmıyorlardı. Bir yeri açabilirlermiş sadece. O kadar bölüm var sadece birini açıyorlardı. Sürekli üşüyorduk yani. Çalışırken lambaların da yarısı kapalı yarısı açık. Sonra diyorlar ki üretimleriniz düzgün değil. Küçücük lekeleri, sıyrıkları görmeye çalışıyoruz biz. Işıklar kapalıyken kalite kontrol zor oluyor” şeklinde devam eden sohbette işçi sağlığı ve güvenliği konusuna geçiş yapıyoruz hızlıca.

İş kazası geçiren işçiye tutanak tutuyorlar

Soğukta çalışmak zorunda kalmalarının yanında, gece ve 4-12 vardiyalarındaki mola saatlerinde karanlıkta yol almak zorunda kalmışlar. Yedi kişinin, düşmemek için birbirine tutunarak ilerlediğini anlatıyorlar. Çarpışanlar ve düşenler çok olmuş. Son bir buçuk aydır iş güvenliği ekipmanlarını vermemişler işçilere. 5 yıldır çalışan işçinin aynı işyerinde çalışan kardeşinin parmakları yarılmış. Seri şekilde eldivensiz bağcık bağlamaktan yırtılmış parmakları ve enfeksiyon kapmaya başlamış. Kovulmalarından yarım saat önce dağıtılmış eldivenler. Henüz 23 yaşında olan işçinin ise koştura koştura çalışırken bağcık bağlamaktan bilek fıtığı olmuş. Başka bir arkadaşları boardda sayı yapacağız diye koşarak çalışırken düşmüş. Boardın kenarındaki uzun demirlere çarparak düşmüş. Statik elektrik nedeniyle de sürekli çarpılmışlar. Hatta iki işçi, aşırı elektrik yüklenmesinden dolayı dokundukları lambaları patlatmışlar. “Kalp krizine bile yol açabilir bu elektrik diye şikayet ettiğimde ‘evet biliyoruz arkadaşlar, ayak bandı getirilecek şimdi size’ cevabı verdi CEO, bizi aşağılayarak. Verdikleri ayak bandı işe yaramadı” diyen işçi tutanak konusunu anlatıyor. İş kazası geçiren işçileri suçlu göstermek için, kazayı görmeyen duymayan, aynı hatta çalışmayan insanları şahit göstererek tutanak tutulduğuna dikkat çekiyorlar. Olası bir iş kazası ya da cinayetinde, yönetimin, suçu örtbas etmek için imza atmayı kabul etmeyenlere bağır çağır imzalattırıldığını söylüyorlar. İşçiler arasında bu nedenle çok tartışma çıkmış. Tutanakların işleme konulmadığını ve gözlerini korkutmak için yapıldığını söylüyorlar. Çoğu kişinin beş-altı tane tutanağı olduğunu biliyorlar. Tutanaklar nedeniyle henüz kimsenin çıkartılmadığını da ekliyorlar.

Destekçileri yüz kızartıcı suç işlediği gerekçesiyle çıkartıyorlar

Bir kişinin kardeşi çıkarılmış tutanakla yalnızca. O da, kendileri direnişe çıktıktan sonra, mola saatinde ablası ve arkadaşlarına el salladığı için ‘yüz kızartıcı suç’ işlediğine dair imzalatılan tutanakla çıkarılmış. Mesai saatinde bir eylem gibi gösterilen tutanak sonucu 25/2 maddesinden atılmış. İçerde daha önce, kanıtları ve tanıkları olduğu halde hırsızlık yapan bir çalışanın yüz kızartıcı suç nedeniyle atılmadığını hatırlatıyorlar bu arada. Hırsızlık yapan kişinin kendi istifasını verdirtmiş İK. Olayın üstünü de kapatmış, kişinin sicili bozulmasın diyerek. Kardeşinin yaşadığı haksızlığı şu cümlelerle teşhir ediyor kadın işçi. “Onlar hiçbir şeyi yasaya göre yapmıyor ki. Kızın tutanağı yok, savunma yazdırmamışlar, üç kere uyarmamışsın, nasıl kapının önüne bir defada koyarsın? Sözde yasaya göre yapmışlar da, yasa böyle işlemiyor ki. Mola saatinde el salladı diye çıkartıldı, çıkartılma kağıdında da mesai saati gibi gösterilmiş. 20 yaşında bir çocuk bu. Yarın öbür gün bu kız nerede iş bulacak? Bu mahkeme sonuçlanıncaya kadar bir daha çalışamayacak.” İşçi sağlığı ve güvenliği için son bir ekleme yapıyor. “Biz direnişe başladıktan sonra kapılardaki yapay çimenleri yükselttiler. Yangın kapısı bir de orası, projede yok böyle bir şey. Kapıya demir kaynak yaptılar hiçbir şekilde açılmıyor. Bir yangın çıksa hepsi içerde ölecek. İtfaiyenin bile girebileceği yer yok. Şikayet de ettik, işverenin inisiyatifine kalmış deyip önemsemediler.”

Zehirlenen işçileri hastaneye bırakıp döndüler

Yaklaşık 160 kadının çalıştığı Pas South’ta kadınların tuvalet sayısı üçmüş. Her molada birbirini beklemek zorunda kalan kadınlar 10 dakika çay molası, 20 dakika yemek molasında koşturmak zorunda kalıyorlarmış. Geç kalmamak mümkün değil. Bu durumlarda tutanak tehditleri olmuş sürekli. Erkeklerin de üç tane tuvaleti olduğunu söyleyip ‘onlar zamanında geliyorsa siz de geleceksiniz’ denilmiş. Zaten hijyenik olmayan tuvaletler her daim sıkış tıkış. Yemek kalitesi ayrı bir sorun. Daha önce zehirlenmişler. Zehirlenen işçileri, fabrikanın güvenlik görevlileri hastaneye bırakıp dönmüş. Kadınların eşleri gelip hastaneden almak zorunda kalmışlar. O gün, aynı yemek şirketinin, yemek dağıttığı fabrikalardan 2 bine yakın işçi zehirlenerek hastaneye kaldırılmış.

Tacize göz yumuyorlar

“İşyerinde mobing ve taciz yaşandığında üstü kapatılıyor mu” diye sorduğumuzda birkaç örnek anlatıyor kadınlar. Küfürlü konuşmalar olduğunda işten çıkarılma kaygısıyla şikayet edemediklerinden bahsediyorlar. İşe ihtiyacı olan kadınların, tutanak tutulacağını bildiklerinden pek şikayetçi olmadığını anlatıyorlar. Çok sık karşılaşmasalar da bir ustanın çıkarıldığına tanık olmuşlar şimdiye kadar. “Varicon tarafında ustanın biri kadınlardan biriyle tartışıp küfür ederek elini makineye vurmuştu. O adamı çıkardılar mesela. İdarenin göz yumdukları da oluyor yummadıkları da.” İçlerinden birinin yaşadığı olayda ise göz yummuşlar. İçerdeyken, yaşanan bir olayda, adı geçen güvenlik görevlisinin, normalde başka bir serviste olmasına rağmen, kendi servisine binerek evine kadar takip ettiğini ve tehditvari konuştuğunu anlatıyorlar. “Akşam işe gelince İK’ya gidip adamı şikayet ettik ama hiçbir şey olmadı işte. Adam iki-üç ay sonra kendi isteğiyle çıktı. İçerde genç kadınlarla fazla yakınlık kuran bir adamdı. Her gün geldiğimizde o adamı görüyorduk. Suratımıza bakıp duruyordu. Üç vardiya amirine de şikayet etmiştik. Tamam halledeceğiz dediler ama yapmadılar.”

Gece vardiyalarında servislere yarım saat yürüyen kadınlar vardı

Gece vardiyası ve 4-12 vardiyasında servisler belirlenen duraklarda bırakmış, almış kadınları. İstersen yarım saat yürü istersen 10 dk. Tek başına yürüyen kadınların korktukları için defalarca evlerine yakın durak belirlenmesi talepleri dikkate alınmamış. “Yürüdüğüm yer de o kadar ıssız bir yerdi ki, kimse de yoktu. Bir gün, bir kişi arkamdan pat pat pat geliyor. Eşim de yok o gece. Dedim eyvah. Biri takıldı peşime geliyor. Sonra kadın bağırdı arkamdan beklesene diye. Dedim ses versene. Ben başka birisi geliyor sanıyorum. “Kız beklesene beraber gidelim” dedi. Çünkü dere tarafındayız ve ıssız bir yer. İçkicilerin de çok olduğu bir yer. O da korkmuş bana sığınmış ama önce beni çok korkutmuş oldu. Bunu söylediğimizde ‘duraklara yakınsınız zaten, yapacak bir şeyimiz yok’ diyorlardı” diye anlatıyor bir kadın yakın zamanda yaşadığı korkuyu. Tabii bu sorunu da çıkmadan kısa bir süre önce çözmüşler. Beş aya yakın bir süre birkaç kadın işçi imza toplayarak kabul ettirmiş İK’ya. Beş ay içerisinde departman departman gezdirilmiş olmalarına rağmen kadınların korkularının kalkmış olması biraz azaltmış yaşadıkları stresi ve gerginliği.

Bizi attıktan sonra çay vermeye başladılar

Sendikal çoğunluğu sağladıktan ve siz atıldıktan sonra fabrikada neler değişti dediğimizde gördük ki, işçilerin yıllardır talep ettiği haklar bir çırpıda verilmeye başlanmış. Vermemek için türlü bahanelere sığınan patronlar, işçiler sendikadan vazgeçsin diye birden bire bonkör olmuşlar işte her işyerinde olduğu gibi. Nelerin değiştiğini özetliyorlar hemen. “Biz kovulduk eldiven dağıttılar, çay dağıttılar, ikramiye verdiler, erzakları yüzde yüz zamladılar, telafi borçlarını sildiler. 130 liralık erzak yardımını önce 260 liraya çıkardılar, biz atıldıktan sonra 300 lira yaptılar. Bize hiç pirim vermediler, şimdi üç aydan üç aya ikramiye vereceğiz demişler. Çay yoktu içerde. Koronadan dolayı çayı kaldırmışlardı, sıcak su veriyorlardı sadece. Çıkmadan önce de çok söyledik, çay verin, kendi cebimizden aylık 200 lira para veriyoruz diye. Hiç dikkate almadılar. Biz çıkarıldıktan sonra, daha doğrusu 2-3 gün önce çay vermeye başladılar. Onu da, biz, dışarıya çıktığımızda “Çay var mı çay” diye şarkı söyledikten sonra verdiler.” gülüyorlar haklı olarak. Neye güldüklerini sorduğumda başka bir trajikomik olay anlatıyorlar. Kendileri henüz içerde çalışırken, yılbaşı erzağı vermek yerine, ajanda kalem ve anahtarlık aldıklarını söylüyorlar firma hediyesi olarak. Diğer fabrikalardaki işçiler ellerinde poşet poşet eve taşırken, ajandaları için “O kadar çok mesai yapıyoruz ki, hesabımızı tutarken deftere para vermemizi istemedikleri için ajanda dağıttılar bize diye esprisini yapıyorduk” diyorlar.

Tam bu esnada içerdeki arkadaşlarının dikkatli olması gerektiğini söylüyorlar. Şu an işçilere verilen haklar ve vaatlere dikkat çekiyorlar. “İşçilere şimdi bunları veriyor ama Almanya’nın bunlardan haberi yok. Altı ay sonra geri çekebilir yani. ‘Ben zaten işi bırakıyorum’ demişti CEO.” Her şeye rağmen arkadaşlık ilişkilerinin çok güzel olduğunu anlatan kadınlar biraz da bu nedenlerden dolayı yıllardır düşük ücretlere çalışmışlar. Aile gibi oldukları arkadaşlarıyla eskisi kadar zaman geçirememek üzmüş onları. Dışarda görüşmeye devam ediyorlar etmesine de, çalışırken yan yana olmak başka diyorlar.

E-Devlet şifrelerimizi alıp bakıyorlardı

Üç arkadaşla sohbetimizin ardından 39 yaşındaki bir başka kadın işçi ile yan yana geliyoruz. Sekiz yıla yakındır asgari ücretle çalışan işçi, her yıl 20-30 liralık zamlar almış diğer arkadaşları gibi. Arçelik bölümünde kablo montaj işinde çalışırken, en son, hat sorumlusu olmuş. Onun da ücreti sabit kalmış. Montlarla çalışmak zorunda kalmış o da. Zaten çalışma şartlarının iyileştirilmesi için sendikaya üye olmuşlar. 17 Şubat’ta ilk atılanlardan biri olmuş kendisi. Daha önce de birkaç defa sendikal çalışma yapılan fabrikada, üç sene önce sendikaya üye olmuş sonrasında üyeliğini geri çekmemiş. Daha önceki çalışmaların başarısızlıkla sonuçlanmasının ardındaki sebebin ise mobbing olduğunu anlatıyor. “O zamanki şefimiz de kadındı ve e-devletlerimize bakıyordu düzenli olarak sendika üyeliğimiz var mı diye. O işten çıktıktan sonra başarıya ulaşabildik zaten. O yüzden gizli kalabildi çalışmamız.”

Arkadaşlarına el salladığı için tazminatsız çıkarıldı

Vardiya çıkışına doğru sohbetimizi sonlandırırken, son dakika, bir kadın işçinin daha tazminatsız işten atıldığını öğreniyoruz. 28 yaşındaki kadın da arkadaşının kardeşi ile aynı gerekçeyle işten çıkarılmış. Direnişteki arkadaşlarına el sallamaktan. Bir çocuk annesi olan işçi “Arkadaşlarıma haksızlık yapıldığına inandım. Verdikleri vaatleri yapmayacaklarından da emindim. Her zaman arkadaşlarımı destekledim. İletişimimi hiç koparmadım. Çünkü kazanacağımıza inandım ve bugün kazandık. Ama son dakika beni de çıkardılar işten. İçerdeki arkadaşlarımız da hiçbir zaman bırakmasınlar. Tek başımıza savaşmadık. İçerdeyken de hep beraberdik. Dışardayken de bir arada olacağız. Kendilerini koyvermesinler” diyerek çağrı yapıyor çalışma arkadaşlarına.

Bizler henüz fabrika önündeyken, çalışma bakanlığından Petrol-İş Sendikası Trakya Şubesi’nin Pas South’ta yetkili sendika olduğuna dair yetki tespiti ulaştı direniş çadırına. Hemen grev halayını çalarak zafer kutlamasına geçen işçiler oynamaya doyamadılar. Bundan sonrası için, fabrikaya sendikalı olarak döneceklerine inandıklarını söyleyen işçiler haklarını alana kadar direnişe devam diyorlar.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!