Sendika uzmanı erkeklerin TÜSTAV dijital arşivine kazandırılması nedeniyle bir süredir sıklıkla bahsettiği, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nin Nisan 1948-Mayıs 1950 tarihleri arasında çıkardığı Hürbilek gazetesini ben de bir tarayayım dedim…Önemli bir işe imza atmış TÜSTAV.
İlk dönem kadın işçi hakları arasında yer alan doğum ve analık hakları -yardımları- ve izinleri bizde de bir mücadele konusu olmuş. “Hak verilmez alınır” prensibi, sınıflı ve cinsiyetçi toplumlarda birilerinin çabaları, ısrarı, direnci olmadan uygulamaya geçmiyor yine de. Tarihin, yakın tarihin izini sürdüğünüzde, kadınların kolektif kazanımlarının ardında en ufak hak kırıntısı için bile günlerce didinen kadınları görüyoruz. Ve kazanımlar çoğu zaman erkeklerin hanesine yazılırken, mutfaktaki- iki anlamda da- kadınların rolleri ve alın teri pek de hesaba katılmıyor.
Hürbilek’in dördüncü sayısında yer alan bir çizimde dönemin modasına göre kısa kesilmiş, kabartılmış saçlarıyla bir kadın, yüzünde hafif tebessümle Hereke dokumalarının reklamını yapıyor. 11. ve 18. sayıda fotoğrafını kullandıkları iki kadın daha var.
Sümerbank’ın Beyoğlu mağazalarında satılan ve ithal kumaşları aratmayan Hereke kumaşın reklamını yapan kadının yüz ifadesinin tereddüt değil, hayranlık olduğunu belirtiyor ilanı verenler. Kadının ruh halini bilmeyeceğiz ama reklamcı, kumaşın kimin üzerinden kimlere satılacağını gayet iyi biliyor. Fabrikada hemcinslerinin üç kuruşa dokudukları bu kumaşların en kitlesel alıcısı elbette kadınlar. Reklamı yapılan Hereke kumaşlarının dokunduğu fabrikada çalışan kadın işçilerin tarihi, tek tek veya anonim olarak hâlâ aydınlatılmayı bekliyor.
Gazetede başta belirttiğimiz üzere kadınlar için doğumdan kaynaklanan haklar en fazla işlenen konular arasında yer alıyor. Sene 1948 ve 3008 Sayılı İş Kanunu çıkalı 12 yıl olmuş; dolayısıyla bu kanunun sosyal yardımları kapsayan 7’nci faslında iş kazaları, meslek hastalıkları, ihtiyarlık ve analık yardımı -hakları- yer alıyor. Bunları sağlamanın devletin görevi olduğu belirtildikten sonra iş, İşçi Sigortaları İdaresi’ne devrediliyor.
Yıl 1948; analık ve emzirme yardımı
Bir hakkın yerleşebilmesi, kullanılabilir hale gelmesi için elbette uygulanması gerekiyor. Hürbilek’in 1948’de çıkan sayılarında, işte analık ve emzirme yardımlarının hangi işletmede nasıl düzenlendiğine dair haberler yer alıyor. Her sayıda yeni bir işyerinde uygulanmaya başlandığına ya da kullanılan bu yardımdaki ücret artışlarına dikkat çekiliyor. 1948 yılında artık İşçi Sigortaları İdaresi (Kurumu) kurulmuş, kadınlar burada çalışmaya başlamıştır.
Nitekim Hürbilek’in 8’inci sayısında İşçi Sigortaları Kurumu’nda çalışan kadınların doğum yardımının 120 liraya, emzirme yardımının ise 160 liraya çıkarıldığı yazılıyor. Ayrıca kaza, meslek hastalıkları ve analık durumunda pazar günleri gündelik verileceği de hükme bağlanmış.
Bu yardımların fabrikalarda yaygınlaşması ile ilgili bir başka haber de 11’inci sayıda yer alıyor. Söz konusu olan askeri fabrikalar… Haber önemli; çünkü içinde geçen bir ayrıntıdan, bu hakkın kazanılması ile ilgili yapılan çalışmaların ardında bir kadın milletvekili olduğunu anlıyoruz. İkinci kadın resmine geliyoruz böylece.
Haberin başlığı “Askeri Fabrika İşçilerine Analık Yardımı Yapılacak.” TBMM karma komisyonu, konuyla ilgili teklifi ittifakla kabul etmiş. Haberde İstanbul Sendikalar Birliği’nin askıda kalan birçok hak nedeniyle teşebbüse geçtiği, bu çerçevede Çalışma Bakanlığı’na hakların tatbiki için başvurduğu belirtildikten sonra, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Arı’nın askeri fabrikalarda çalışan işçilere doğum yardımı ile ilgili TBMM’ye bir kanun teklifi sunduğu yazıyor. Gazete, Ankara Milletvekili Mebrure Aksoley’in aylardır sağlığını tehdit edecek bir biçimde çalışarak teklif hazırladığını vurguladıktan sonra, kurulan karma komisyon üyelerini tek tek gezerek onları ikna ettiğini de belirtiyor.
Dönemin meclis tutanaklarına bakıyor; Mebrure Hanım’ın konuyla ilgili TBMM’ye yazılı, sözlü birkaç soru önergesi verdiğini görüyoruz. Mebrure Hanım, 1948 yılı boyunca işin peşini bırakmamış.
Analık yardımları ardındaki kadın
1902 yılında Selanik’te doğan Mebrure Hanım, ilkokulu Bandırma’da, ortaokul ve liseyi ise İzmir Kız Lisesi ve Çamlıca Kız Lisesi’nde okudu. Daha sonra babasının Kurtuluş Savaşı’na katılması nedeniyle aile Ankara’ya taşındı. 1923’te Ahmet İhsan Aksoley ile evlendi. Almanya’da yükseköğretim gören eşiyle birlikte uzun süre bu ülkede yaşadı. Bir süre de Fransa, İngiltere ve Macaristan’da kaldı. Almanya’da bulunduğu süre boyunca sosyal haklarla ilgilendi ve sosyal hizmet kurumları üzerine araştırmalar yaptı. Ülkeye döndükten sonra Ankara Hukuk Fakültesi’ne girdi ve burayı 1938 yılında birincilikle bitirdi. Türk Kadınlar Birliği’nin kurucu üyesiydi ve bir dönem birliğin genel başkanlığını da yürüttü. TBMM’nin 7’nci ve 8’inci dönem milletvekillerinden olan Mebrure Hanım, 1961 yılında kurucu mecliste CHP temsilcisi olarak yer aldıktan sonra, 1961-1970 yılları arasında Cumhuriyet Senatosu İstanbul üyeliği ve başkâtipliği de yaptı.
Genel Kuruldaki tek kadın
Meclis’e verdiği önergelerin çoğu işçi sağlığı, meslek hastalıkları ve analık yardımlarıyla ilgili. Aksoley’in gazeteciliği de var. Ulus gazetesinde kadın hakları üzerine yazılar kaleme almış. Hayatı siyasetin içinde geçen Mebrure Hanım, 2 Mart 1984’te yaşamını yitirdi.
İnternet taramasıyla elde ettiğim bilgiler bunlar. Kadın tarihçi ve biyografi yazarlarının ilgisini çekebilecek bir yaşam… Hazır bulduğumuz, sanki hep varmış gibi görünen ‘kadınların çalışmaktan kaynaklanan haklarının’ ardındaki kadın emeğini ve yaşantılarını görmek, açığa çıkarmak, kadın emek tarihini anlamamıza yardım ettiği gibi boynumuzun borcu aynı zamanda.
Hürbilek’in 18. sayısında bu kez işçi bir kadına rastlıyoruz; Gazete Gıda Sanayii İşçileri Sendikası’nın tek kadın üyesi; Sabiha Börüklü, diye tanıtmış onu ve bir de kısa söyleşi yapmış. Söyleşinin başında, konuya girememiş Sabiha Hanım, onun yerine erkek başkan girizgah yapmış, tek kadın üyemiz diye… Erkek dolu bir genel kurul salonunda muhabirin ilgisi çekmiş Sabiha Hanım… Sabiha Börüklü Ayvansaray Un fabrikasında çalışıyormuş, evli ve altı çocuğu var. Çocuklarını okutmak istiyor ama işçi(elektrikçi) olmasına da ses çıkarmıyor; çünkü kendisi de işçi ve işçiliği seviyor. Günde 345 kuruş alıyor. İşçilerin haklarını almak için sendikalı olmaları gerektiğine inanan Börüklü hemen üye kaydettirmiş kendini, sendikanın ailelerle de iletişim halinde olmasını, sendika üyelerinin birbirlerinin ailelerini tanıması gerektiğini düşünüyor. Üç çocuğu okula giden Sabiha Hanım küçük çocuklarına 2 lira karşılığında çalışan bir bakıcı tutmuş… Sendikadan en önemli talebi ise işyerinde bir kreş açılması; yani hala peşinde koştuğumuz bir talep….
Mebrure Hanımla ilgili Hürbilek, teklifi kim sunduysa onun ismini yazmış, Mebrure Hanım’ın emeğini de inkâr etmemiş. “Başkanım aşağı, başkanım yukarı” şeklinde haber yapan günümüz sendika haberciliğinden çok daha ileride bu anlamda. Sabiha Börüklü’nün kim olduğunu, bir sendikanın ilk üyesi olduğunu, sendika hakkında ne düşündüğünü, döneme ilişkin taleplerini onun bir zamanlar yaşadığını, var olduğunu bir muhabirin dikkatli kalemine borçluyuz… Sendika genel kurullarında emekçi başkanını seçti, başkan şöyle bir konuşma yaptı, şu liste bu liste diye salonda gözlerini yalnızca kürsü ve civarına dikip, katılımcıları sayı olarak gören günümüz sendika yayınlarından ve sendika muhabirlerinden ne kadar farklı bir tutum… Bir sitem de emek tarihi çalışmalarının bu kadar ilerlediği günümüzde, kurum tarihini hala yukarıdan tarih olarak yazan sendika tarihçilerine edelim.
Sendika tarihlerinde işçi kadının ismi yok. Çünkü onların hikayesinin kaydını tutanlar olmamış hiç, bunda emek tarihçilerinin çoğunun erkek olmasının rolü var elbette, ama elinizde belge, bilgi yoksa kadın da olsanız, feminist de olsanız, pek bir yere gidemiyorsunuz…
Ama milletvekilliği senato üyeliği yapmış, yaşamına dair verilerin olduğu kadınların bile çaba sarf ettikleri ve sonuç aldıkları yasal haklar konusunda sınırlı bilgiye sahip olmamız, siyasetin dün olduğu gibi bugün de erkeklerin tekelinde olmasıyla ilgili. Serpil Çakır’ın “Erkek Kulübünde Siyaset” adlı kitabında belirttiği gibi, kimin kanun teklifi sunacağını, kimin partinin yüzü olacağını siyasi partiler belirliyor. Onlar da erkekleri kürsüye daha fazla layık gördükleri için temsiliyet, parti sözcülüğü vs. önemli görevlere erkekleri seçiyorlar. Bu şekilde kadınların yaptıkları siyaset de -ev ve mutfak emekçileri olarak- onları görünür kılmayabiliyor.
Not: Hürbilek gazetesinin bazı sayılarını tarayabildik ancak… Gazeteden görünen ve görünmeyen kadın emeğine dair daha epey hikâye çıkabilir…