İpek Deniz ipekkdeniz@gmail.com
Hastanelerde çalışan temizlik emekçisi kadınlara, evde de işte de benzer roller biçiliyor. Emeklerinin değersizleştirilmesinden, yaptıkları işin iş olarak bile görülmemesinden yakınıyorlar. Hastanede iş bölümünün cinsiyete göre neredeyse otomatik yapıldığını, her işe koşmak durumunda kaldıklarını, pandemide çok yorulduklarını dile getiriyorlar
Hastaneler birçok farklı meslek grubunu içinde barındıran, bu farklılıkların her birinin katkısı ile sağlık hizmeti veren yerler. Sistemde kendilerine en altta oldukları hissettirilen temizlik personeli de bu çoklu halkanın bir parçası.
Temizlik personeli; ilkokul, lise, son dönemde üniversite mezunlarına da rastladığımız, farklı eğitim statüsündeki çalışanlardan oluşuyor. En başından belli kabullerle girdikleri işe, işi kaybetme kaygısı ile devam ediyorlar. Taşeron firmalarda yıllarca çalışan, en son 4D kadrosu ile bir nevi iş güvencesi hisseden temizlik emekçileri, bu durumun özgüvenlerini arttırdığını dillendiriyorlar. Asgari ücret ile birlikte arada aldıkları ikramiye ve yol parası yaptıkları işin karşılığı olarak sunulsa da yoksulluk sınırının altında maaşlara tabiler.
Temizlik personeli, hastanenin her köşesinin temizlenmesinden sorumlu, yasal olarak kendilerinden temizlik dışında herhangi bir iş talep edilemez. Tabii hastanelerde işler böyle yürümüyor, yığınla başka iş çıkıyor. Hasta görüntülemeye gidecek, başka klinikten bir şey lazım olacak, eczane işleri, malzeme işleri, tahlil işleri… Yani getir-götür işlerinin bitmediği bir alan. “Benim işim değil” demek, her alanda olduğu gibi bu alanda da kriz sebebi; çünkü bir şekilde o iş görülecek. ‘En zayıf halka’ya bir şekilde o iş yaptırılacak.
Hiyerarşi büyük sorun
Ciddi sıkıntılarla boğuşan sağlık çalışanları arasında hiyerarşi çok büyük bir sorun. Gücü olan gücünün yettiğine baskı uyguluyor. Temizlik emekçileri daha çok hemşirelerle muhatap oluyor. Onlara en çok görev tanımları dışında iş yükleyen de kliniğin işleyişinin aksamamasını sağlayan hemşireler oluyor. Hiyerarşide kendini daha yukarıda görenlerde bu durum çay, kahve talebine, kişisel işlerin gördürülmesine kadar uzanabiliyor.
Tüm bunlara kadın olmak da eklenince, sıkıntılar daha da katmerleniyor. Çünkü işte de evde de yüklenen roller çok benzer ve kadınlar bu durumu ya kabullenme ya da savunma halindeler. Ama artık farklı sesler de yükseliyor. 4D kadrosuna mensup binlerce sağlık emekçisi sendikal mücadeleyi örgütlüyor, kendi hakları için mücadele ediyor.
İstanbul’daki hastanelerde çalışan, işini kaybetme korkusuyla isimlerini vermek istemeyen temizlik emekçileriyle yaşadıklarını, sorunlarını ve taleplerini konuştuk.
Evde de işte de aynı iş
A.T: 15 yıldır çalışıyorum, çok fazla servis değiştirdim, doğumdan sonra da şu an çalıştığım yere alındım. Bir kural var, doğum iznine ayrılan eski yerinde işe başlayamıyor, nedendir hiç bilmiyorum ama karşı çıksan da değişen bir durum yok. Bence yasal bir zemini de yok. Yani bir yere yıllarınızı da verseniz fark etmez.
İlkokul mezunuyum ve yoksul bir ailenin kızıydım. İş bulmak benim için çok kıymetliydi. Çalışmaktan çok mutlu olmuştum; ama bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Kadın temizlik personeli genelde sabit gündüz mesaisi ile çalışır. Çünkü gündüz hastane ekibi tam kadro mesaide olur ve işleyişin aksamaması çok önemli. Klinik şefimiz erkek, klinik uzmanı, sorumlu hemşiresi kadın, hemşirelerin çoğu kadın ve temizlik ile düzen işleyişini organize eden kadın. İlk geldiğimde personelle ilgili her sorun bana söyleniyordu, ben de şaşırmıştım. Onlara iş yaptırmam, o işleri takip etmem bekleniyormuş meğerse. Kliniğin tek kadın personeliyim; oda düzenlemesini, temizliğini benim eşliğimde yapıyoruz. Beraber yapıyoruz ama detayları ben takip ediyorum, uyarıyorum. Dış işlere hep erkekler gider, çok oturmuş bir durum, şikâyetçi miyim bilmiyorum. Çünkü yeterince yoruluyorum, dışarıya gitmemek bazen işime geliyor ama aynı işleri evde de yapıyor olmak çok sıkıntılı.
Yerleşmiş bir düzen var, sorgulanmıyor
Tabii bu arada kliniklerde çay, kahve, bulaşık mevzusu var. Kullandıklarını makineye koymak ya da yıkamak asla yok, sürekli biz topluyoruz. Çalıştığım yer bazı durumlarda daha insaflı, yani hemşire de, sekreter de güvenlik de çay demleyebiliyor, çoğunlukla biz tabii, doktor hiç görmedim. Bazen nöbette dinlenilen kanepelerin çarşafları dahi olduğu gibi bırakılıyor. Çok söyledik ama kadın da erkek de nasıl büyütülmüşse işyerine de o huylarla geliyorlar. Hastalar, servis temizliği tamam da çalışanlarınki nasıl bize kalıyor, anlamıyorum. Esas sorun burada aslında. Bir ev var ama geniş aile ve o geniş ailenin annesi gibiyiz bazen. Temizlik, çay, kahve, çocuklar (hastalar J) iç işler, dış işler. Bu işler o kadar otomatik bölünüyor ki, kimse konuşmuyor yani. Yerleşmiş bir düzen var ve biz de hiç sorgulamadan bunu devam ettiriyoruz.
Asgari ücret alıyoruz ve iki çocuğum var. Bir yakınım bakıyordu, ücret vermiyorduk ama bana o kadar laf ediyordu ki, gerçekten çok sıkılmıştım. Eşimin kardeşiydi, abisi isteyince baktı tabii, o da kadın ve biz ücret veremiyorduk. Kreşe verdim bu sene, tabii ekonomik olarak çok zorluyor. Evimiz kira olsa imkânı yok geçinemezdik. Pandemide bu durumun sıkıntısını kat kat fazla yaşadık. Evde de, işte de temizlik, hijyen mevzuları kat kat arttı ve bu durum bize inanılmaz bir iş yükü olarak geri geldi. İşimi seviyor muyum bilmiyorum. Aslında iş evle çok benzeyince bazen bunu iş olarak görmüyorum sanırım. Konuştuğumuz çoğu şeyden ne kadar rahatsız olduğumu da bilmiyorum.
Her detay benden soruluyor
S.A.: Yataklı servislerde kadın temizlik personeli genelde gündüz çalışır, sabit. Çünkü servis düzeninin akıbetini kadınların daha iyi organize ettiği düşünülür. Her kliniğin gündüzcü kadın temizlik personeli vardır. Şimdi işler klinik içi ve dışı olmak üzere ayrılmış, kendiliğinden. Malzeme taşıma, kliniğin diğer birimlerle irtibatı erkek çalışanlarca, klinik temizliği ise ortak yapılıyor; ama benim çalıştığım yerde benim kontrolümde gibi. Erkek çalışanlar bir yapıyor, iki yapıyor, sonra yine eskiye dönüş. Ben yine kontrol ediyorum, yine uyarıyorum. Yani hem iş yapıyorum hem de denetliyorum aslında.
Hastane olunca düzgün temizlik çok kıymetli, aslında bu gergin hallerin haklı tarafı var diyorsun içinden ama işte maruz kaldığımız durumlar bana kendimi iyi hissettirmiyor. Her eksik bana söyleniyor, her detay benden soruluyor gibi. İyi şeylerde pek dillendirilmez adımız, çalıştığın kişilerin kişilikleri ile ilgili oluyor genelde. Bizlere işe alınırken “Sadece temizlikten sorumlusunuz” dense de, iş hayatında öyle olmuyor. Yığınla hasta ve o hastaların ihtiyaçları, arada kalmış işler… Biz de aslında hastanede en aşağıda görülen grubuz. Yani yapmamak gibi bir şansımız yok gibi.
Taşeron firma ile çalışıyorduk, sonradan 4D kadrosuna alındık, işten çıkarılma korkumuz hafifledi sadece. Yoksa birim değişikliği bizim dışımızdaki mesleklerden birinin iki dudağı arasında. Ben başhekimlikte çalışırken çat diye yerim değişti, nedenini sorduğumda “Başhekim seni istemiyor” dediler, ne alaka diye düşündüm ve gittim kapısına. Tahmin ettiğim gibi durumdan haberi bile yoktu. “Ben sizi tanımıyorum” dedi, bizden sorumlu olanların garip bir hiyerarşi ile korkutarak bizleri bir yerden göndermeleri çok ilginç geliyor. Yani ufak bir iletişimi bile bize fazla görüyorlar; “Şöyle bir sıkıntı var, dikkat et” falan deseler belki ben de dikkat ederim ya da kendimi anlatırım. Ama öyle olmuyor, bir telefonla yerin değişiyor. Varlığımızın onlara itaatten başka anlamı yok sanki.
İş bölümü işlerine geldiği gibi
Gerçekten bazen bakımlı, konuşkan olmamızdan da rahatsız olduklarını düşünüyorum, gülmemizden ya da. Mesafeli, sınırlarını koruyan ve başkasının çok sınırına girmeyen kadınlar daha çok kabul görüyor. Ben konuşkandım, kimsenin sınırını aşmıyordum ama onların kafasındaki kişiye uygun değildim. Yeni servisime geçtim, daha mutluyum. Tabii ki iş bölümü yine kadın-erkek olarak ayrılmış. Ama izinler olunca ne kadını kalıyor ne erkeği. Önce “Sen bunları yapma, ağır işler” deniyor, sonra izinliler olunca “Eeee kim yapacak” oluyor. İş bölümü de işlerine geldiği gibi. Şimdi ben çok şeye ses çıkarırdım belki ama bel fıtığı olsam, varis olsam ne meslek hastalığı sayılıyor ne de bir hak talep edebiliyorum.
Kliniklerde çay kahve mevzusu, hep sıkıntı. Ama iş garip bir iş. Sürekli birbirine de ihtiyacın var gibi. Yakınlarımız ile ilgili sıkıntı oluyor mesela. Doktor, hemşire, diğer çalışanlar… Herkesten bir şeyler rica edebiliyorsun. Destek görünce ve uzun mesai saatlerini beraber geçirince yaparım, yapmam tartışması pek olmuyor.
Klinik şefi, doktorlar, hemşireler mutfağa girdi mi çay var mı, yok mu diye sorarlar. Yapmasan kimsenin bir şey diyeceğini düşünmüyorum ama birkaç şey daha birikince sorumlu hemşireler illaki adımızı idareye yollar ve yer değişikliği süreci başlar yine.
Kliniğin de annesi gibiyiz
Evde de işte de benzer iş ve muameleler aslında. Kliniğin de annesi gibisin. Çocuklar çaysız, susuz, kahvesiz kalmasın (gülüyor), temiz yerlerde çalışsın. Hastalarla çok muhatap olduğum bir yerde değilim ama oda temizliğini biz yapıyoruz tabii ki. Klinikte kullanılan malzemelerin sterilizasyonu, kliniğin ihtiyaç duyduğu malzemelerin temini, mutfak düzeni falan derken çok rutine binmiş bir işleyiş var.
Tabii garip bir dedikodu dalgası da var; boşanmış kadın olmak, bakımlı olmak otomatik dedikodu malzemesi. Sürekli kendini korumak, mesafeli davranmak gibi kaygıların oluyor. Bu kaygı bize ait ve yorucu gerçekten, taciz mevzusundan işten çıkarılan çalışma arkadaşlarımız oldu, iki kişiyi biliyorum. Fırsat bulunca cüretkârlıkları çok şaşırtıcı ve meslek dinlemiyorlar, gerçi hastanedeki her meslekten var öyleleri. Temizlik personeli olunca eğitim düzeyi diyorlar, diğerleri olunca başka, ben öyle düşünmüyorum ama.
Ek ödemede adımız bile anılmadı
Pandemiyi de anlatmak isterim biraz. Biz hem evde hem işte inanılmaz yorulduk, her iş iki kat arttı gibi. Birçok genelge çıktı sağlık çalışanları ile ilgili. Bizde kronik hastalığı olanlar bile kapsam dışı bırakıldı. Ek ödeme diye bir şey attılar ortaya, bizim o kadar emeğimize, ölüm riskimize rağmen adımız dahi anılmadı. Biz o dönemde çok yorulduk gerçekten; evde hijyen, işte hijyen, kaygı, korku, çocuklarıma bulaştırır mıyım derken, bütün bu risklerle asgari ücret için çalışıyoruz. Para az olunca ben kesinlikle kendimden kısıyorum. Çocukların eksiği olmasın diye.
İşine gelince eşitlik, işine gelince kadınsın
C.B.: Ben 16 yıldır çalışıyorum. Şimdi acil servisteyim. Bizler taşeronken ne hastalara ne hasta yakınlarına ne de çalışma arkadaşlarımıza ses çıkarabiliyorduk, neye maruz kalırsak kalalım. Durum 4D ile biraz değişti tabii, işsiz bırakılma tehdidi azalınca bizler haklarımıza daha sıkı sahip çıkmaya başladık.
Hastanemiz taşındı, alan da genişleyince odalar arası mesafeler çok açıldı. Bu da bize şöyle yaradı: Kimsenin kimseden beklentisi olamıyor kendi işimiz dışında, yani temizlik. Çay kahve mevzuları azaldı, ben zaten yapmıyordum, uzun yıllar DİSK’te örgütlü olunca, sınır da mesafe de koymayı öğrendim. Tabii çalışma arkadaşlarımızın diline dolanan belirli cümleler var; işine gelince eşitlik, işine gelince kadınsın, elinden gelir gibi tabirler. Hasta MR’a götürülecek, eşitiz diyorlar, ağır hastaysa sedyeyi ittirmek gerekir, cihaza yatırmak için bazen taşımak gerekir, fiziksel güç ya, eşitiz götürün derler. Ama alanların köşe bucak, uygun biçimde temizlenmesi iş sayılmıyor, oysa Covid’den sonra bu durumun önemi kat kat arttı. Bunlar birbirine eş işler değil onların gözünde. Sürekli bir atışma hali oluyor. Ben o sınırı o kadar net koydum ki, bu muhabbetleri yanımda yapamıyorlar bile. İşyeri burası, zihinlerindeki kadın modeli de erkek modeli de beni hiç ilgilendirmiyor.
Ben evet daha rahatım ama gerçekten yıllarca mücadele ettim, kimse bana vermedi bu özgürlüğü. Tabii erkek gibi kadın lafını da çok duydum zamanında, onu da ağızlarına tıkadım.
Bel fıtığım var, çok zor geliyor
Y.C.: 15 yıldır çalışıyorum, yalnız yaşıyorum, çalışmayı da seviyorum ve çalışmak zorundayım zaten. Biz 30 yataklı serviste bir kadın bir erkek çalışıyoruz. Yani artık kadın-erkek işi yok, yetişemiyoruz zaten. Koşa koşa çalışıyoruz. Bel fıtığım var, rahim ameliyatı oldum, o kadar çok malzeme taşıyorum ki, bana çok zor geliyor. Yapmak istememekle alakası yok. Çok geniş, otel gibi hastane yapmışlar ama çalışan sayısı aynı kaldı. Biz nasıl yetişebiliriz ki, koşarak çalışıyoruz. 30 hastanın odası, banyosu, etejeri temizlenecek, hastalar zaten zor durumda, dahiliye hastaları, onların da yardıma desteğe ihtiyacı oluyor bazen, çok sıkıntılıyız yani.
Kan gazı beklemiyor mesela, idrar tahlilleri için günde kaç defa 6 kat alta, laboratuvara iniyoruz; asansör bekle bekle, sonra yine işe koştur. Eczaneye kaç defa gittiğimizi bilmiyorum, serumlar hariç. Onları taşımak da zor tabii, ağır çünkü. Çöpler mesela, erkek arkadaşlar atıyor daha çok ama ben de görünce alıyorum, o halde kalmaz ki çöp klinikte. Zaten bir kere savsaklasak yaptığın onca iş görülmez, o kalır akıllarda. Kötü iş yapılınca da kimse tutmaz seni o klinikte, hastaların da bizim de sağlığımız için temizlik önemli. Biz öyle düşünerek çalışıyoruz, bizim sağlığımız kimsenin umurunda değil ama.
Çalışan sayısı niye artırılmıyor?
Kliniğe bakıyorum, hastaları herkes bölüyor; doktor, hemşire, hepsinin baktığı hasta sayısı sayılı. Bize gelince bütün kliniğin temizlik, düzeninden sorumluyuz. Biz neden bölünmüyoruz ya da çalışan sayısı artırılmıyor? Ya da dışarı işler üzerimizden niye alınmıyor? Çok yoruldum gerçekten. Az kişi ile yığınla iş, gerçekten kadın olmayı da erkek olmayı da geçmiş haldeyim. Şimdi öğrenciler geldi, onlardan bazen kan ya da idrar götürmelerini isteyebiliyoruz, tabii takibini yapmak şart. Kaybolursa kimseye açıklayamayız, zaten yetişemeyince tek tük talep ediyoruz.
Şu çay meselesi sıkıntı hep kliniklerde, biz çok yoğunlaşınca o istekler de azaldı, yani çok saygın insanlar, hepsine saygı duyuyorum. Bazen bu durum kafamızı karıştırıyor. Sanki yapsak elimize yapışmaz gibi bir hisse kapılıyoruz, yani aramızdaki konuşmalarda öyle şeyler geçiyor hep. Benim gündemimden çıktı bu ara neyse ki.
NOT: Konuştuğumuz temizlik emekçisi kadınların isimlerinin baş harfleri değiştirilmiştir.