Burası daha önce “köy” statüsündeyken “mahalle” yapıverilmiş bir kırsal alan. Sarıyarlılar, kimi kez bahçede derme çatma bir ağılda, bazen evlerinin bir odasında, kilerlerinde ya da ineklerini barındırdıkları ahırda dut yapraklarıyla tırtıl besliyorlar. Bugünlerde ise hasat zamanı. İpek böcekleri, koza örmeyi tamamladı. Hasat sürerken onların içinden bir kadının hikâyesine mercek tuttuk.
Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı Sarıyar Mahallesi, ipek böcekçiliği için iyi bir potansiyele sahip. Burada özel olarak bu muhteşem böcekleri yetiştiren 20 dolayında aile var. Çoğunda işi esas olarak kadınlar üstlenmiş. Aralarında bir kadın; Fatma Güneş… Bütün zamanı kozaların arasında geçiyor Güneş’in.
Sarıyar’da, bugünlerde ipek böceği kozasının hasadı yapılıyor. Sadece dut ağacı yapraklarıyla beslenen binlerce ipek böceği, hem tekstil hem de sağlık üretimine katkı sağlıyor. Tırtılların beslenmesiyle başlayan ipek böcekçiliğinde 40 gün sonra kozalar tamamlanmış oluyor. Genç kadın kozaya dönüşümün zahmetli yolculuğunu anlatıyor…
Biz beslemekle yükümlüyüz
İlginç veriler dikkat çekiyor koza-ipek ilişkisinde. Fatma anlatıyor:
“Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre aslında bu. Yaşama imkânı bulan ipekböceğinin hayatta kalma süresi sadece iki ay! O iplik için ölüyorlar, doğru! Ama esas iş bizde bitiyor. Bizim çok çalışmamız, tırtılları sürekli beslememiz gerekir. Bir tek kozadan ortalama bin metre kadar ipek teli elde ediliyor. 20 bin ipekböceği yaklaşık 600 kilo dut yaprağı yiyor. Bu da büyüklerimizin bize söylediğine göre 40 dut ağacından yaprak toplamak demek.”
Fatma, larvaları tırtıl olana kadar büyüttüklerini söylüyor. O bir ipek böceği emekçisi, tırtılları koza örecek aşamaya gelene kadar dut yapraklarıyla beslemekle yükümlü. Muhteşem kumaşlara dokunan ipek ipliğini sağlayan, fark yaratan bu böceğin dut yaprağından başka bir besini yok! Bu nedenle desteklenmesi gereken bir üretim. Sarıyar’da kurulu SARDER (Sarıyar ve Çevresi Yardımlaşma ve Kültür Derneği) bir sivil toplum kuruluşu. Bu derneğin ipek böcekçiliği konusunda hassasiyeti var. Bu nedenle köydeki kozacılara destek projesi oluşturmuşlar.
Dut olmazsa tırtıl olmaz
Coğrafi konum önemli ama daha çok tarımdaki baltalanmalar nedeniyle yıl boyunca yeterli düzeyde dut yaprağının bulunamaması, ipekböceği yetiştiriciliğini engelliyor. Sarıyar’da ise ipek böceği geliştirme çalışmasında SARDER’in çok katkısı var. Söz ettiğimiz gibi, derneğin başlattığı çalışma ile mahallede bir arsada daha önce dikilen dut fideleri büyümeye başlamış. Fatma artık tırtılları aç kalmayacağı için çok mutlu. Şöyle diyor:
“Artık yapraklar gelişti ve tırtıllara yem olacak iriliğe geldi. Dernek olarak dut fidanları diktiler ve dikmeye de devam ediyorlar. Mahallemizde ipek böcekçiliği daha da gelişsin istiyoruz. Çünkü bu yıl ipek böceği kozasının kilosu daha iyi fiyattan satıldı. Bu da bizim emeğimizin karşılığını alacağımız anlamına geliyor.”
Çok sıcağı sevmiyorlar
Peki, beslenmede başka neler önemli? Şunları da öğreniyoruz Fatma’dan: “Yemelerini biz çok isteriz. O zaman ancak iplik üretebilirler çünkü. Zaten doymak bilmez hayvanlar bunlar. Günde en az beş kere yaprak veriyorum. Fakat çok yüksek sıcaklığa, fazla neme dayanamıyorlar. Yeterli havalandırma olmazsa ölebilirler. İpekböceği beslenen oda temiz ve iyi havalandırılmış olmalı. Isı da düşürülmeli. Bir de hijyen olmalı mutlaka. Onları yetiştirdiğimiz ağıla girmeden önce ellerimizi iyice yıkıyoruz biz. Küçük yerlerde yapmak zor. Oda veya ağıl geniş olursa verim alınır. Her tırtıl bir alan kaplar, iplikleri kendi bedenlerinin etrafında örmeye başlar. Kozayı inşa etmek için sürekli aynı ‘sekiz’ rakamı gibi hareketler yaparlar.”
Annesinden öğrenmiş
Koza üreticisi bu kadının ifadelerinden anlaşılıyor ki, yukarıdan aşağıya bir sevgi emeği bu iş. Küçük yaşlardan bu yana işine adeta aşık olan Fatma, yaklaşık 30 yıldır yapıyor koza üretimini. Ancak ipekböceklerinin yetiştirilmesi ve ipek üretimi, bu mahallede neredeyse 300-400 yılı aşkın bir süredir sürüyor. O da annesinden öğrenmiş. Annesi Sarıyar’da eski kuşağı temsil ediyor. O vakitler sadece koza yapılmaz, ipek iplikler de üretilirmiş. Hatta kumaş da dokunurmuş. 50 yaşındaki Fatma, “Hepsini hatırlamıyorum tabii çünkü çok eski dönem” diyor ve ekliyor:
“Ben doğmadan öncekileri bilmesem de annem hepsini anlattı. İplik dokuma zamanlarını ise çok iyi anımsıyorum. Annem bir dokuma tezgâhının önünde diz çöker, elini maharetli bir biçimde oynatırdı. El dokuma tezgâhlarından o çalışma sırasında çok hoş bir ses gelirdi.”
El tezgâhı emek ister
Annesinin evindeki o yıllar boyu yıpranmış ve ahşaptan yapılmış dokuma tezgâhı bir kenarda duruyor. Haberimizin konusu olan köy, son birkaç nesildir ipekböceklerinin kozalarından ipek çıkaran bu geleneksel tezgâhlarla ünlüydü oysa…
“Annem bu işin son nesliydi. Çünkü genç nesilden hiç kimse geleneksel işi sürdürmek istememiş. ‘El tezgâhında dokumak emek ister ve parasal getirisi çok düşüktür’ der annem.”
50’li yaşlarda 10-15 dokumacı daha var köyde. Ama şu ana kadar dokumacılar hak ettikleri ücretlerini alamadılar. Koza Kooperatifi yılda sadece bir kez ödeme yapıyor koza emekçilerine. “Toplu ödeme” olarak tabir edilen bu ücret sadece 3 bin TL…
Bulunmaz Hint kumaşı
Makine iplikçiliğinin ortaya çıkışı ve popülaritesi, el tezgâhı dokumacıları için ölüm çanını çalmış. Dönemin dünyaca ünlü ipek ipliği bir halk deyimine de girmiş. “Bulunmaz Hint kumaşı” deyimi, Hindistan’da dokunan ve Batı ülkelerinde ender bulunan bir ipekli kumaş türüne işaret ediyor örneğin. O zaman diliminde, bütün dünyada olduğu gibi Nallıhan’da da, kırsal nüfusun büyük bir bölümü, kozaları için ipekböcekleri yetiştirmekle ilgilenmiş. Fakat tüccarlar ve aracılar için bu güzel ipek iplikler ve kumaşlar örülürken, onları dokuyanlar kıtlık içinde yaşamış!
Eşi aşçılık yapıyor. Onun kazancı yetmediği için bu işe girişmiş genç kadın. Geleneksel kozacılık, dolayısıyla da el dokuması iplikçilik, tabir yerindeyse bazı bölgelerde pamuk ipliğine bağlı… Dünyaca ünlü ipeğin fısıltısı maalesef susturuluyor. Fatma gibi kadınlar bu sesi susturmamak için direniyor…