Hayatımız mezara çevrilmesin diye!

Fransa’da 'mezarda emeklilik' reformuna karşı 10'uncu genel grev bugün. İşçi kadınlar, göstericilerin yarısını oluşturuyor. Bu yasadan en çok zarar görenler onlar. Yürüyüşlerde sadece örgütlerin döviz ve pankartlarını değil, kendi cümlelerini yazdıkları mukavva parçalarını da taşıyorlar.
İşçi kadınlar mezarda emekliliğe karşı sokakta
Paylaş:

Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e yükseltilmesine karşı genel grev, grev, boykot ve gösteriler, günlük hayatın tam merkezinde duruyor. Abartısız bir biçimde! 31 Ocak’tan bu yana işçi ve gençlik sendikalarının kararıyla düzenlenen 10’uncu genel grev bugün (28 Mart) yapılacak.

Klasik tabirle “gün geçmiyor ki” kent merkezlerinde çöp mücadeleleri yaşanmasın; rafinerilerdeki blokajlar sayesinde benzin kuyrukları uzamasın; metro, tramvay, banliyö, ilçe, şehirlerarası ve ülke dışı tren hatlarında aksamalar, havayollarında iptaller olmasın; liseler, üniversiteler boykot ve bloke edilmesin… Tek bir genel grev günü yaşanmıyor ki Paris’in upuzun caddeleri yüz binlerce işçi (en son 800 bin) ile dolmasın, Fransa çapında her seferinde daha fazla yerleşim yerinde (en son 265 yerde) 3,5 milyonu bulan gösterici sokakları dövmesin, her gösteri çöp dağlarının yakılması ve daha fazlası ile sonlanmasın…

31 Ocak’tan beri mezarda emekliliğe karşı mücadelelerde bunlar yaşanıyor, burjuvaziye bunlar yaşatılıyor. Aklın yolu gibi sınıfın dili de bir: Emeklilik yaşının 64’e çıkarılması “mezarda emeklilik” olarak anılıyor; bir avuç mali oligarkın ölene kadar çalışmanıza karar verdiği bir yaşam kahrolsun deniliyor ve bunu dayatanlar alaya alınıyor.*

Milyonlarca işçiyi grevlerde, sokaklarda buluşturan talepler emeklilik yaşı odaklı olsa da onunla sınırlı değil. Hemen her yerde öfkeyi ayağa kaldıran, hiçe sayılmak. Cüce bir azınlık hükümetinin bugünün, daha önemlisi gelecek kuşakların kaderini belirleme cüretini kendinde bulması.

Anayasal fermanla el koyulan geleceğimiz

Aslına bakılırsa mücadele bu yılın 31 Ocak’ından öncesine dayanıyor. Sarkozy zamanında verilen mücadelelerin yeterince etkili olamamasından dolayı emeklilik yaşı 60’dan 62’ye çıkarılmıştı. Fakat bu burjuvaziyi kesmedi elbette. 1999’da mezarda emeklilik yasasının çıkması öncesinde gözümüze gözümüze parmak sallandığı gibi, işçi sınıfının kendi yarattığı emeklilik fonunu kullanması bir karadelik sayılıyordu çünkü! Üstelik 65 (hatta 67, giderek 70) yaşında emeklilik Avrupa’da egemen iken Fransa’da işçilerin 62 yaşında emekli olması, ekonominin sırtında büyük kamburdu! Bu ideolojik bombardıman bitmek bilmedi, ama kimseyi de ikna edemedi…

Daha 2020’nin Ocak ayında mezarda emeklilik yasasına karşı ilk genel grev ve gösteriler yapılmıştı. Ancak pandeminin patlak vermesiyle birlikte süreç, iki sınıf açısından da rölantiye alınmış gibi oldu. Parlamentoda hem de pandemi önlemlerinin konuşulduğu 29 Şubat 2020’de dönemin başbakanı, emeklilik yaşını 64’e çıkaracağını, bunu da parlamentoyu by pass etme yetkisi veren Anayasa’nın 49.3 maddesini uygulayarak yapacağını açıklamıştı (Açıkçası burjuvaziden her şey beklenir diyen biz bile o gün şoke olduk!). Ancak süreç böyle işlemedi; biri pandemi biri emeklilik olmak üzere iki bombanın üzerinde oturduğunu gören Macron, yasayı gündemden çekmek zorunda kaldı. 65 milyon nüfuslu Fransa’da 165 binden fazla insan (= her 393 kişiden biri) Covid’den yaşamını yitirdi, üç yıl boyunca işsizlik ve artan yoksullukla boğuşuldu.

Tekelci burjuvazinin pür çıkarları, Macron’dan artık bu işi bitirmesini istiyordu. 2022 seçimlerinde ancak azınlık hükümeti ile işbaşına gelebilen Macron, tetikçi olarak Fransa tarihinin ikinci kadın başbakanını, Elisabeth Borne’u atadı. Ulaştırma Bakanlığı’ndan ve demiryolları yönetiminden gelen Elisabeth Borne, neoliberalizmin yükseliş değil, her adımda dirençle karşılaştığı iniş döneminin çakma Margaret Thatcher’ı olarak tarihe geçti şimdiden. İşçi sınıfının nefretini kazanmış, sokaklarda dövizini yapıp yaktıkları 49.3’ü kullanarak milyonlarca işçinin, gencin geleceğini tutsak etti. İşte bu yüzden de eylemlerde Emmanuel Macron’a “Hey Manu!” diye seslenilirken, başbakan da ihmal edilmiyor; “burn-out” uyarlanıp “Borne out” diye anılıyor!

Yaşı ilerlemiş kadınlar erkeklere göre istihdamda daha az yer alırlar. Emeklilik yaşının yükseltilmesi bu durumu daha da ağırlaştıracak. Şu anda 62 yaşında emekli olabilen 120 bin anne, emeklilik reformundan sonra 2 yıl daha beklemek zorunda kalacak.

İşçi kadınlar sokakta

Eylemlerde işçi kadınlar, göstericilerin yarısını oluşturuyor. Bazı kortejlerde (örneğin sağlıkçılar) bu çok baskın. Sadece sendika, parti, kitle örgütü pankartları, dövizlerini değil, kendi zihin ve ellerinden çıkma cümleleri bir mukavva parçasına yazıp yürüyüş boyunca taşımaları, kadın işçilerin de özelliği. Elimizin öz biçimini yitirmeden formüle ediyoruz talepleri.

Sendikaların açıklamalarına göre, kadınların ortalama emekli maaşı erkeklerinkinden yüzde 40 daha düşük. Dul ve yetim maaşlarını düşündüğümüzde de yüzde 25,2 daha az. Bunun sebebi ise, çalışırken ücretlerin erkeklerinkinden düşük olması, kadınların meslek hayatının doğum izinleriyle kesintiye uğraması, yarı zamanlı çalışma, güvencesiz çalışma… Kadınlar, prim ödeme süresinin uzatılmasından, emeklilik yaşının yükseltilmesinden en fazla zarar görenler oluyor.

Üstelik hepimiz biliyoruz ki emeklilik yaşında burjuvazinin gözünü diktiği hedef 64 değil, daha fazlası. Böylece zaten artan işsizlik içerisinde kadınların dezavantajları daha da artacak. Yaşlandıkça işsiz kalma, hastalık, sakatlık, kısa süreli sözleşme yapma riski de büyür. Yaşı ilerlemiş kadınlar erkeklere göre istihdamda daha az yer alırlar. Emeklilik yaşının yükseltilmesi bu durumu daha da ağırlaştıracak. Şu anda 62 yaşında emekli olabilen 120 bin anne, emeklilik reformundan sonra 2 yıl daha beklemek zorunda kalacak. Bunun yanında kadınlar doğum iznine ayrıldıktan sonra yarı zamanlı ve düşük ücretli çalışmaya daha fazla maruz kalacaklar ki erkeklere göre zaten yüzde 26 daha az ücret almaktalar.

Burada ortaya çıkan tehlikeye bir örnek verirsek, kamu sektöründe halen aktif olanlarda özellikle hastabakıcılar için emeklilik 57 yaştan 59’a yükseldi. Diğer tüm sağlık çalışanları ise 64 yaşında emekli olacaklar. Burada özellikle de hemşireler önem taşıyor. Zira hemşirelerin ortalama yaşam süresi, kadınların genel ortalamasından 7 yıl daha düşük. Bunun sebebi ise kadın emeğinin çifte sömürüsü, eve geldiğinde yeniden otomatiğine basılan bir canlı makine olması. 

Sendikaların kadın işçilerin emeklilikleri ile ilgili talepleri şöyle:

  • Emeklilik yaşının 60’a indirilmesi ve tam emeklilik koşullarında emekli maaşının asgari ücrete eşit olması.
  • En ileri hakların kamuda da özelde de bütün işkolları için aynı olması (örneğin doğumla ilgili hakların iş sözleşmesinden bağımsız olarak aynı olması)
  • Ağır ve tehlikeli işlerde erken emeklilik hakkı, emeklilik yaşının 60’tan aşağı çekilmesi (ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı işler dâhil)
  • En düşük emekli maaşına zam (kadınların yüzde 56’sı en düşük emek maaşını alıyor)
  • Yarı zamanlı çalıştırılmış tüm işçiler için tam emeklilik hakkı güvencesi
  • Analık ve babalık izninin kaza ve hastalık izinleri gibi kabul edilmesi
  • Dul maaşlarının artırılması (özellikle de kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlikler sürdüğü müddetçe)

“Emeklilik yaşının yükseltilmesi göçmen işçileri etkilemez” ifadesi ancak bir yanılsamanın ürünü olabilir. Çünkü bu koşullarda emeğin fizik ve moral yıpranması, hele de kadın işçiler söz konusu olduğunda çok daha yıkıcı olacak, telafisi ise bulunmayacaktır.

Milyonlarca yumruk

Kadınıyla erkeğiyle milyonlarca işçiyi grevlerde, sokaklarda, blokajlarda buluşturan talepler emeklilik yaşı odaklı olsa da onunla sınırlı değil. Hemen her yerde öfkeyi ayağa kaldıran, hiçe sayılmak. Cüce bir azınlık hükümetinin bugünün, daha önemlisi gelecek kuşakların kaderini belirleme cüretini kendinde bulması. Üstelik bunun aracı olan 49.3 maddesinin Anayasa’da duvardaki silah gibi durması ve sıkça kullanılması! Devrimlerle doğmuş bir demokrasiden kalan bu!

Eylemlerin hükümeti en tedirgin eden yönü üniversite, belki daha fazla ise lise gençliğinin harekete katılması oldu -eylemlerde bazen öğretmenleriyle birlikte yürüyen ilkokul öğrencilerini de görebilirsiniz! Net ve coşkulu sloganlar, birleşe birleşe kazanacağız özgüveni ve devletin bu öfkeye hiç durmadan benzin dökmesi, herkesin hem kendisi hem işçi sınıfının bir ferdi olarak mücadele etmesi, güven veriyor.

Çevremde bu sistemden direkt zarar görecek kimse var mı düşünüyorum; görünüşte yok! Göçmenler, hangi eğitim ve formasyona sahip olurlarsa olsunlar her şeye zaten en alttan başlamak zorundalar. Mısırlı bir kurs arkadaşım arkeoloji öğrencisiydi ve inşaatta çalışıyordu. Bir post doktora çalışanı kadın arkadaşım, daha 2020’de kendisinin zaten 72 yaşında emekli olabileceğini söylüyordu. Öğrenci, öğretmen, avukat ve daha birçoğu, kendi uluslarından (Türk, Kürt…) burjuvaların yanında inşaat işçisi, garson, çocuk bakıcısı, bakım işçisi olarak, çoğu zaman geçici işlerde çalıştılar ve emekli olabileceklerini de hiç düşünmediler. Fakat “Emeklilik yaşının yükseltilmesi göçmen işçileri etkilemez” ifadesi ancak bir yanılsamanın ürünü olabilir. Çünkü bu koşullarda emeğin fizik ve moral yıpranması, hele de kadın işçiler söz konusu olduğunda çok daha yıkıcı olacak, telafisi ise bulunmayacaktır. Özellikle göçmen kadın işçileri bu eylemlerde yer almaya çağırmaktan, birlikte yer almaktan vazgeçmemeliyiz.**

Bu mücadeleden birleşik sınıf gücümüzle, kadını erkeği ile, her kuşaktan işçilerle sonuç alabileceğimize inanalım. Dün sabah, blokaj nedeniyle Louvre Müzesi açılamadı. 49.3’ü kullandıktan sonra söylendiği gibi: Şimdi onlar düşünsün!

DİPNOTLAR:

* Gösterilerde karşılaştığım Macron tuvalet fırçasının e-piyasada satıldığını görmek şaşırtıcı olmadı: https://external-content.duckduckgo.com/iu/?u=https%3A%2F%2Ftse1.mm.bing.net%2Fth%3Fid%3DOIP.hZkmu7C1qbNdSJai-AiZ_AHaHa%26pid%3DApi&f=1&ipt=7178b6a691b261dccf9cb5b6f014d5b6f8fa3f997c913400e156602c9a853525&ipo=images)

** Burada sorun sınıfını enine kesiyor. Genel grevlerde, gösterilerde katılımın ana kaynağı hâlâ kamu sektörü. Kadınlar da, çok kalın çizgilerle çizilmiş kapitalist işbölümünde ağırlıklı olarak eğitim, sağlık alanlarında çalışıyorlar. Buralardaki iş güvencesi ve sendikaların varlığı eylemlere katılımı rahatlatıyor. Özel sektörde ise durum daha farklı seyrediyor. Sendikalar sitelerinde özel sektör, birçok durumda da ofis çalışanlarının grev hakkı olduğuna, tek başına bile olsa yapabileceğine dair bilgiler veriyorlar.

Fotoğraflar: Nilgün Güngör

Manşet fotoğrafındaki döviz: “Borne sınırı aştı”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmak istenmesine karşı işçi sınıfı ayakta. Sendikalar 31 Ocak’ta ikinci büyük protestoya hazırlanırken, emeklilik reformuna en çok tepki gösteren kesimlerin başında kadınlar geliyor. Peki neden? Bloomberg muhabiri Ania Nussbaum’un haber analizini paylaşıyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!