Türk-İş Başkanlar Kurulu, 6 Ağustos’ta Ankara’da buluşmuş; enflasyondan kaynaklı ücret zamlarında farklılıkların ortaya çıktığını, iş barışının bozulmaması için ek çerçeve anlaşma protokolü imzalanması, vergi sistemindeki adaletsizliğin giderilmesi gerektiğini belirterek bir eylem planı çıkarmıştı.
“Zordayız, geçinemiyoruz” eylem planı çerçevesinde yapılacak ilk eylemin 81 ilde Türk-İş temsilcilikleri önünde basın açıklaması olması kararlaştırıldı. Ancak bu karar başkanlar, sendika yöneticileri arasında alındı ve eylemin gerçekleşeceği 20 Ağustos’a dek de orada kaldı. Birçok yerde üye işçiler, hafta içi gerçekleşecek bu eylem için işyerinden izin alacak süre verilmeksizin mesaj yoluyla haberdar edildi.
Bir yandan eylemsizlikten iyi olan eylem kararı, bir taraftan da “görev savma” şeklinde ele alınınca oldukça işçisiz ve cılız görüntüler ortaya çıktı. Bunun rahatça görüldüğü eylem alanlarından biri İstanbul’du.
Temsili eylemde kadın işçi de temsili
İstanbul’da Taksim-Gümüşsuyu’da bulunan Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği önündeki eylemin saatini öğrenmek bile mesai isteyen bir iş oldu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Türk-İş’e ziyaretini dahi koca koca görsellerle veren Türk-İş’in resmî sitesinde eylemlere çağrı yapan ne bir haber ne de görsel vardı. Eylemden bir gün sonra bile (21 Ağustos) sitede yalnızca Türk-İş Genel Merkezi önünde genel başkanın da katıldığı açıklama haberleştirilmişti. Eylem saatini, temsilciliği arayarak netleştirebildim mesela.
Bu “illegalite”, haliyle eyleme de yansımıştı. Türk-İş’e bağlı sendikaların çok az bir kısmının katıldığı eylemde, işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere her şey temsiliydi.
Bu temsili katılımlar içerisinde kadın işçilerin katılımı da oldukça temsili idi. Hemen her sendikada birkaç kadın vardı. Taleplerin yer aldığı dövizlerde ise kadın işçilerin özgün talepleri temsili düzeyde bile yoktu.
Kadın işçiler temsili olarak katılmış olsalar bile yine en coşkulu olan onlardı. Ki buraya bir parantez açayım, eylemin en coşkulu ve kadın işçilerin de en yoğun olduğu sendika Tek Gıda-İş idi. Onun nedeni de halihazırda bir ayı aşkın süredir direnişte olan Polonez işçisi kadınların eyleme katılmış olmalarıydı. Direnişin coşkusu, Türk-İş eylemini gri renginden kurtardı.
“Gazımızı alıyorlar”
Gümüşsuyu’nun çift yönlü yolunun yalnızca temsilcilik yönüne sıkıştırılan eylemde işçiler de kendi aralarında “neden buraya sıkıştırıyorsunuz bizi” diye sitem ediyorlardı. Bu sıkışıklık içerisinde gezinemeyince ben de Harb-İş Sendikası içerisinden eylemi takip etmeye devam ettim.
İşçiler kendi aralarında sloganlarla ya da ses aracından yapılan konuşmalar hakkında tartışıyorlardı. Ses aracından sık sık “Büyük pankartları öne alalım, Türk-İş pankartını en öne taşıyalım” anonsu gelmeye başlayınca bir işçi dayanamadı, “Biz buraya pankart için mi geldik! Reklam için mi geldik!” Sendikacıların, iktidarın ekonomi politikalarına dönük eleştiren sözlerine, “Sizin beceriksizliğiniz yüzünden böyleyiz” diye karşılık veriyordu işçiler. “Bir ara zam bile yaptıramadınız!”
Ama benim açımdan en dikkat çeken, iki işçinin “Rezil olduk, yarın fabrikada bizimle kesin dalga geçecekler” şeklindeki konuşması oldu. Neden böyle düşündüğünü sorunca, “Valla hem hafta içine koyuyorlar eylemi hem şuraya bak işçi getirmiyorlar. Yarın fabrikadakiler ‘bu kadar mısınız’ diye bizimle dalga geçecekler” dedi. Eylemin bir etki gücü olacağına da inanmadığını söyledi. TÜMTİS işçileri de kendi aralarında “Ne olacak ki, gazımızı alıyorlar” şeklinde konuşuyorlardı.
İşçilerin bu rahatsızlığının ve sendikalara dönük öfkesinin bu temsili eylemle bir nebze bile olsa dinmeyeceğini Türk-İş de fark etmiş olsa gerek ki, Ankara’daki eylemde konuşan genel başkan Ergün Atalay, meclis açıldıktan sonra Ankara’da “Türkiye’nin en büyük mitingini yapma” sözü verme gereği duydu. Ki bu miting, başkanlar kurulunda alınan eylem planı içerisinde yer almıyordu.
“Dışarı adım atsan 500-600 lira”
Eyleme katılan kadın işçilerle sohbet ettik. Evet, eylem cılız geçse de taleplerin gündeme gelmesini olumlu buluyor kadın işçiler. Böyle bir eyleme ilk kez katıldığını söyleyen TÜMTİS üyesi Nurten “Sesimizin duyulmasını istiyoruz devlet tarafından. Aldığımız ücretler gerçekten çok az. Küçük çocuğum var ve çalışmak zorunda kalıyorum. Ve bu bizden yüklü vergi olarak kesildiği zaman çok zor durumda kalıyoruz. İstediğimiz birçok şeyi alamıyoruz. Hayatımızdaki birçok şeyden feragat ediyoruz. Çocuklarımız daha iyi şartlarda, daha iyi okullarda büyüsün diye uğraşıyoruz. Ama biz kendi isteklerimizden vazgeçiyoruz bu yüzden. Kriz yüzünden daha da vazgeçiyoruz. Mesela bir tatile gidelim diyemiyoruz.”
Nevin, tasarruf paketi ile servislerin kaldırılmasını da eleştiriyor. “Yakın zamanda servislerimiz kaldırıldı. O çok sorun. Yollarda perişan oluyoruz. Zaman kazandırıyordu bize servisler. Eve erken gidip yemeğimizi yapıp çocuklarımızın okuldan gelmesini bekliyorduk. Ama şimdi çocuklar bizden önce gelip komşularda bizi bekliyor.”
“Şimdi artık eve 5 kiloluk yağ alamıyorsun bir anda. Yağın kilosu 260 lirayı buldu. Pazar desen öyle. Gerçek fiyatları doğru yansıtmıyorlar” diyen Nevin’e kendisine zaman ayırabiliyor mu, diye sorunca, cevabı direkt “o yok işte” oluyor. “Bir ev hanımı olarak hafta sonlarımız zaten çocuk ya da evin işi ile geçiyor. Şimdi dışarıya bir adımımızı atsak 500-600 lira para. O 500-600’le ben çocuklarımın bir ihtiyacını gideririm.”
Koop-İş üyesi Nevin, kamuda temizlik işlerinde çalışıyor. “İnşallah sesimiz duyulur” diyor Nevin ama sonra ekliyor: “Gerçi şu ana kadar duyulmadı ama…” Nevin, Türk-İş eyleminin sloganlarına ya da dövizlerine taşınmayan kadın işçi taleplerinin de karşılanmasını istiyor. “Ben bir ev hanımı olarak, bir yandan da çalışan bir insan olarak gerçekten geçinmekte çok zorlanıyorum. İki üç yapmaya, idare etmeye çalışıyoruz. Kiralar deseniz ortada. Bu vergi, gerçekten bizim belimizi büküyor. Vergi indirimi olması lazım, bunu istiyoruz. Kadınların yükü çok ağır. Bizim için ayrıca destek istiyoruz. İşyerlerimizde yeni doğum yapmış çalışanlarımız var, çocuklarını bırakamıyorlar, mağduriyetleri var. Çocuklarını işyerine getiriyorlar, sorun oluyor. Bunun için kreşlerin olması lazım.”
“Pazarları bile çalıştık”
Eylemin en canlı ve coşkulu katılımcıları olan Polonez işçisi kadınlarla konuşmasak olmazdı. Direnen işçilerden Aynur Şengül, direnişi Türk-İş önüne taşımaktan memnun. “Ben 20 yıldır çalışıyordum, 19 bin lira alıyorum. E geçinemiyorum. Çocuğum var, ameliyat olacak bir ay sonra. Düşünüyorum, bu ameliyatı nasıl yapacağım diye. Şimdi bir de işten çıkarıldık. Ama sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bizim talebimiz sendikalı olarak işimize geri dönmek. Zor ama yapacağız.”
İşçilerden Yasemin Sayın, “Bizi hırsızlıkla suçladılar, işten çıkardılar. Ne bir işe girebiliriz ne işsizlik maaşına başvurabildik. Ben oğlumla birlikte işten çıkarıldım. Okul açılacak, öğrencimiz var. Ne yapacağız, bilmiyorum. Bizi hırsızlıkla suçladılar ama asıl hırsız onlar. Biz çalışırken pazarları bile tatilimiz yoktu. Dört pazar çalıştığım halde ben 18 bin lira alıyordum” diyor ve eylemde olmaktan mutlu olduğunu belirtiyor.