‘Bize kreş de yoktu, regl izni de…’  

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde taşeron firmaya bağlı olarak evde sağlık ve bakım hizmetleri alanında çalışan ve geçtiğimiz günlerde işten atılan kadın işçiler, taşeron çalışmanın her türlü yükünü taşımışlar. CHP’li belediyelerin kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet uygulamaları onların kapısına uğramamış…
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı taşeron firma Ozan Grup’a bağlı olarak evde sağlık ve bakım hizmetleri sunan ve 21 Temmuz günü Whatsapp mesajı ile işten çıkarılan 30 işçi, belediye önünde direnişlerini sürdürüyor. İşçiler işe geri alınmayı, güvenceli koşullarda çalışmayı ve taşeron işçiliğin kaldırılmasını istiyor.

Mayıs ayında belediyede yapılan ihale yenileme sürecinde taşeron şirketin değişmesi üzerine beş yıldır aynı birimde çalışan 60 işçiden 30’u, önce mobbing ve tehdide maruz kaldı, ardından işten çıkartıldı. İşçiler, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kemeraltı Çarşısı’ndaki hizmet binası önünde eylem başlattı.

Eve sağlık ve bakım işçisi kadınlar, taşeron işçi oldukları için zaten kreş ve regl izni gibi birçok haktan yoksun çalıştıklarını, şimdi de kapı önüne konulduklarını anlatıyor. Kadınlar, kadrolu iş talepleri yerine getirilene dek mücadele etmekte kararlı olduklarını vurguluyor.  

Derdimiz işimize geri dönmek

Evde bakım biriminde hemşire olarak çalışan Melisa Esen, geçen yıl aralık ayında işten çıkarılmıştı. 21 Temmuz’da ise 30 işçi daha işten atıldı. Bunun üzerine işçiler karar alarak birlikte eyleme başladılar. Taşeron işçisi olarak zor ve ağır koşullarda çalıştırıldıklarını belirten Melisa, yaşananları şu sözlerle aktarıyor:

“21 Temmuz’da bir Whatsapp mesajıyla 30 işçi herhangi bir sebep gösterilmeden, mantıklı bir gerekçe sunulmadan hatta bildirim bile yapılmadan işten çıkarıldı. Bizlere şu ana kadar ne İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından ne de şirket tarafından bir açıklama yapıldı. ‘Top şirkette, onlar eğer isterlerse sizi işe alacaklar’ dendi. Belediye ve şirket topu birbirine atıyor. İşçiler olarak ortada kaldık. Ben aralık ayından bu yana muhatap arıyorum ama bir muhatap bulamıyorum. En son bu şekilde 30 işçi mağdur edilince hep birlikte hareket etmeye karar verdik. Hakkımızı aramaya geldik.”

Kıdem tazminatı almadıklarını söyleyen Melisa, “Şu an içeride maaşımız yok ama son bir yıldır üç ayda bir maaş alıyorduk. Hep gecikmeliydi. Maaşlar geç yatırıldığı için borç batağına girdik” diyor.

Pandemi ekibi olarak çok zorlu şartlarda seve seve çalıştıklarını dile getiren Melisa, “Bu iş sevmeden yapılacak bir iş değil. Evde kişisel bakımını sürdüremeyen yatağa bağımlı ve engelli yurttaşlara hizmet götürüyoruz. Bu bizi ruhsal olarak da fiziksel olarak da zorluyor. Emeklerimizin karşılığı işten çıkarılmak olmamalıydı. Bunca cefa, bunca emek hiçe sayılmamalı. Tek derdimiz işimize geri dönmek” ifadelerini kullanıyor.

Üst ve alt patron arasında kaldılar

Melisa’nın altını çizdiği taleplerden biri de; taşeron işçiliğin sona ermesi… Çalıştıkları süreçte taşeron işçiler ile kadrolu işçiler arasında ciddi ayrımcılık olduğuna dikkat çeken Melisa, şöyle devam ediyor:

“Ne kadar belediye, ne kadar kamu kurumu varsa hepsinde taşeronlaşmanın önüne geçilmesi lazım. Bu öncelikli talebimiz. İşe geri iade sonrasında kadrolu olarak çalışmak istiyoruz. Bir yandan üst işverenin baskısı, bir yandan alt işverenin baskısı… İkisinin istekleri farklı. Ezilen, sömürüler her zaman işçiler oluyor. Bu sömürünün, zulmün son bulmasını istiyoruz. Kadrolu işçiler gibi daha eşit ve insani şartlarda, sosyal haklarımızı alarak çalışmak istiyoruz.”

Sorunlarının asla dinlenmediğini, çoğu zaman sorunlarını aktarmak için bir muhatap bile bulamadıklarını anlatan Melisa, “Kadrolu ve taşeron işçiler olarak bir ekip halinde çalışıyorduk ama içtiğimiz çaya kadar her şey ayrıydı. Gerisini siz düşünün. Belediye kadrosunda çalışan kadın işçiler için regl izni vardı ama biz taşeron kadın işçilerin regl izni yoktu. Bu açık bir ayrımcılık. Her türlü ayrımcılığa ve zor koşullara  rağmen işimizi severek yaptık. Tüm taleplerimiz karşılanana kadar burada eylem yapmaya devam edeceğiz. Direneceğiz” diyor.

Melisa, kamuoyundan destek beklediklerini belirtiyor ve ekliyor: “Umarım her işçi kendi özlük hakları ve sosyal haklarıyla sömürülmeden çalışır. Biz işe geri alınana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”

“Çürük elma” dediler

Hasta bakım personeli Sevgi Esen de dört yıl çok zor koşullarda çalıştıktan sonra gerekçe gösterilmeksizin işten çıkarılmış. Başından geçenleri şöyle anlatıyor:

“31 Mayıs’ta bizim sözleşmemiz bitti. 21 Temmuz günü Whatsapp’tan mesaj atıldı. ‘Şirket sizi arayacak’ denildi, ardından Whatsapp grubundan çıkarıldık. İşten çıkartılmayı beklemiyorduk. Bizim yerimize başka işçileri aldılar. Son iş günümüzde ‘Yakında işinize geri döneceksiniz, aranızda üç-beş tane ‘çürük elma’ var, onların dışında herkes işine devam edecek’ dendi. O, üç-beş çürük elma dedikleri 30 kişiymiş. Hepimiz bir ‘çürük elma’ymışız. Kime, neye göre bizi ‘çürük elma’ seçtiler bilmiyoruz, şaşırdık kaldık. Bize ‘çürük elma’ denmesini kabul etmiyor, diyenlerden bir özür bekliyoruz.”  

Sevgi de taşerona bağlı çalıştıkları için yaşadıkları sıkıntılara işaret ediyor; “Kadrolu çalışanlarla iş açısından da aramızda farklılıklar vardı. Biz sahada aşırı yoğun çalışıyorduk ve iş yükümüz çok ağırdı. İşimi severek yapıyordum ama ona rağmen ‘Yeter artık, dayanamıyorum’ dediğim zamanlar oluyordu” diyor.

Gün içinde dokuz hastanın bakımını yaptıklarını anlatan Sevgi, gittikleri evlerin de kötü barınma koşullarda yaşayan insanlara ait havasız, temiz olmayan yerler olduğuna dikkat çekiyor:

“Gerçekten bu iş herkesin yapabileceği bir iş değil. Heyet raporum olduğu halde ağır işlerde çalıştırıldım. Engelli bir arkadaşımız vardı, kurum içinde çalışması gerekiyordu, son üç ayda sahada da çalıştırdılar.”

Bizim çocuklara da kreş hakkı

Sevgi de işyerinde taşeron işçilerin baskı, mobbing ve ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor. Kadrolu işçiye tanınan hakların taşeron işçiye tanınmadığından yakınan Sevgi, bir an önce taşeron işçiliğin son bulması gerektiğini vurguluyor:

“Kurum içinde kadrolu işçiler ve taşeron işçiler olarak ayrılıyorduk. Pek çok kişi taşeron işçiye karşı tavrını belli ediyordu. İşyerinin ötekileriydik. Son zamanlarda baskı, mobbing ve kişisel ayrımcılık da yaşadık. Mesela, kadrolu çalışan işçilere kreş vardı ama taşeron işçilerin çocuklarına kreş hakkı yoktu. Maaş, yol, yemek dışında herhangi bir hakkımız yoktu. Maaşlarımızı da iki veya üç ayda bir alıyorduk.”

“Benim kadrolu personelden ne farkım var? Sonuçta aynı yerde, aynı işi yapıyoruz” diyen Sevgi, şöyle devam ediyor:

“Sahada çok emek verdik. Masa başında evrakla uğraşmakla sahada çalışmak çok ayrı şeyler. Emeğimizin bu kadar sömürülmesi kabul edilebilir bir şey değil. Derdimizi ifade ettiğimizde susturuluyorduk. Taşeron işçi olduğumuzdan haklarımız için örgütlenemiyor, hiçbir şekilde birlik beraberlik sağlayamıyorduk. Bizim birlik beraberliğimiz eyleme başladığımızda oldu. Artık kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Mecburuz. Aylardık perişanız, bizim gibi milyonlarca insan var. Taşeron şirket kurup, taşeron şirketle çalışıp insanları köle gibi çalıştırdıktan sonda onları kapının önüne koymak hak değil. Biz bunu kabul etmiyoruz.”

Kadınlardan destek bekliyoruz

Dertlerinin güvenceli bir işe kavuşmak olduğunu belirten Sevgi, bir daha asla taşeron şirkette çalışmak istemediklerini dile getiriyor ve son olarak şu çağrıyı yapıyor:

“Bu şekilde işten çıkarılmayı hak etmedik. Örgütlenemedik, sendikalaşmadık, bizi savunan biri yoktu. Biz taşeron işçilerin birlik beraberlik içerisinde olacağımızı düşünmediler. Eylem yapacağımızı tahmin bile etmediler ama biz işe geri alınana kadar mücadele edeceğiz. Yurttaşlardan, kadın derneklerinden, işçilerden, sendikalardan destek bekliyoruz.”  

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
Diyarbakır’da cami önünde Kur’an-ı Kerim okuyarak geçimini sağlayan, engelli bir oğlu olan Rojda, ‘’Ama kendime de bir dua ediyorum. İnşallah oğlum benden önce ölür diye. Bakacak kimsesi yok. Ölüm fakirlikten ve kimsesizlikten iyidir’’ diyor.
Tatil öncesi meclise getirilmesi beklenen 9. Yargı Paketi’nin içindeki “etki ajanlığı” düzenlemesinin kadın ve LGBTİ+’ların güçlenme ve dayanışma mekanizmalarını nasıl etkileyeceğini Mor Çatı ve Kadının İnsan Hakları Derneği ile konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!