Bahar Gök
O iki çocuklu bekâr güvenlik elemanı bir kadın. Erkek ağırlıklı bu sektörde, cinsel tacize, mobbinge, şiddete maruz kaldı fakat elinden geldiği ölçüde geri durmayıp, bedenine ve emeğine sahip çıktı. Kadınlar sessiz kalmamalı ama seslerini ortaklaştıracakları bir yer de olmalı, diyor.
Erkek işi olarak bakılan çalışma alanlarında yer alan kadınlar, ekonomik özgürlüklerini elde ederken bir taraftan da köklü tabuları yıkıyor. Zorlu geçen bu yıkma süreci birçok kadın için cehennemi aratmıyor desek yeridir. Hele bir de işçi ise sömürü çarkının bütün dişlerine temas etmiş oluyor. Çalışma koşullarının görece iyi olduğu işyerleri de dâhil olmak üzere, edilgen kalmadığı takdirde taciz, cinsel taciz ve mobbingin her biçimiyle ince ince tanışıyor. Çoğunlukla, toplumsal baskıların ağırlığından dolayı yaşadıklarını paylaşmak ya da ilgili mercilere şikâyet etmek yerine ya konuyu kapatmak ya da istifa etmek zorunda kalıyor. Dernek veya sendika üyeliğinin yasak olduğu Özel Güvenlik sektörü de erkek ağırlıklı bu tür çalışma alanlarından biri. Denetimsizlik ve güvencesizliğin hâkim olduğu bu sektörde, kadınların yaşadıkları sorunlar saklı tutuluyor. Basına ya da adli mercilere yansıtılmadan üstü örtülen şikâyetlerin sayısını vermek zor. Ancak özel güvenlik olarak çalıştığı dönemde yaşadıklarına kulak verdiğimiz kadın çalışanın anlattıklarına bakıldığında oldukça yüksek olduğu görülüyor.
Üç ay yemek yemeden çalıştım
DHL’nin Gebze’deki Samsung deposunda çalışan Gülden Yüce özel güvenlik olarak çalıştığı işyerinde amirlerinin tacizleriyle karşılaşan genç bir kadın. 34 yaşında iki çocuk annesi bekar bir kadın olan Gülden Yüce yaklaşık altı yıl boyunca türlü baskılara, iftiralara, hakarete, mobbinge, cinsel tacize maruz kalmış. İşe başladığı 2013 yılında eşinden boşanmış ve çocuklarının velayet davası devam ediyormuş. Çocuk yaşlarda evlendiği için çalışma yaşamını bilmiyor. Bir mesleğim olsun, deyip Özel Güvenlik sertifikası alarak adımını atmış iş yaşamına. ARF Güvenlik şirketiyle başladığı güvenlik görevine, şirketin anlaşması bittiğinde Grup4 şirketiyle devam etmiş. Başlarda eski firmadan kalan çalışanları istememiş yeni firma, sonrasında sorun etmemiş. İşe ilk başlayanların çok ezildiğini, üzerlerine angarya iş yıkıldığını anlatıyor. Daha ilk günden eskiden beri güvenlik olarak çalışanlar ve onların amirleri tarafından aşağılanmaya başladıklarını söylüyor. İşe başladığı ilk üç ay, yemek verildiğini bilmediği için aç açına çalışmış. Bir tesadüf sonucu işyerinde ücretsiz yemek yeme hakkı olduğunu öğrenmiş. Eski çalışanların kendi aralarındaki gruplaşmalarından dolayı uzunca bir süre sürekli gece vardiyasında çalıştırılmış.
Aynı süreçte mola kullanmadan çalışmaya devam ederken, bir gün lavaboya gitmek için izin alıyor. Lavaboya girmeden hemen önce sigara alanında bir sigara içip ihtiyacını giderdikten sonra güvenlik kulübesine dönüyor. Kendisine tutanak tutulduğunu görüyor. Soner adındaki amirin kendisini yalan beyanda bulunmakla suçladığı tutanağı imzalatmaya çalıştığını, ne yalanı diye sorduğunda, lavaboya gitmeyip sigara içtiği için tutulduğu cevabını alıyor. “Tutanağı imzalamayacağım. Sizinle ilgili suç duyurusunda bulunacağım. Siz benim psikolojimi bozuyorsunuz” diyerek şirkete şikâyet etmiş ve olayı anlattıktan sonra üstü kapatılmış. Herkese benzer şeyler yapıldığını ancak kendisinin çocuklarının velayetini almak için uğraştığını bildiklerinden bu durumunu kullanmaya çalıştıklarından bahsediyor.
İlk şikâyetinden sonra işler daha da çirkinleşmeye başlıyor. İşyerine giriş yapan misafirlerin kayıtlarını yapan Gülden’in kayıtları silinerek görevlerini yerine getirmediğine dair bildirimlerde bulunuluyor şirkete. Başına bir çorap öreceklerini tahmin ettiğinden sürekli tetikte bekleyen Gülden, sahtekârlıkları erken fark edip fotoğraflıyor. “Mesela sebepsiz yere genç bir kadın arkadaşa ‘kafanı eğ’ deyip öyle fotoğrafını çekmişlerdi. Sonra da uyuyor diye şikâyet ettiler. Kendi hatalarını yeni gelenlerin üstüne yıkıyorlardı. Bunları gördüğüm için uyanık davrandım. Kayıtlarımın fotoğrafını çekip şirkette güvendiğim Sami Bey’e mail atıyordum. Öyle boşa çıkarabiliyordum” diyor. Çevresinde olan bitene tepkisiz kalmadığı için özel olarak kendisiyle uğraşılmaya devam edildiğini de ekliyor. Tepki göstermesinin karşılığını bu kez de taciz ve mobbinge maruz bırakılarak alıyor.
İstedikleri olmayınca mobbinge başvuruyorlar
“Faruk denilen bir amirimiz vardı, bana gece saat 24:00’te mesaj atmış “bir kahve içebilir miyiz, senin oradan geçiyorum” diye. Oysa benim nerde oturduğumu bilmesine imkan yok. Ben de “hayırdır benim evim kahvehane mi” diye yazdım. Oradan bana gıcık kaptı. Ertesi gün işe gittiğimde beni içeri sokmadı. Girmeye çalıştım, giremezsin, dediler. Sonra şirketi aradılar yine. Şirket, “çalışsın devam etsin” dedi. Aynı gün beni sabah 07:00’den ertesi gün sabaha bıraktılar. Sonra da bir sonraki günün akşamına kadar bıraktılar. 48 saate yakın hiç eve gitmeden çalıştırdılar. İkinci vardiyada da devam etmemi söylediler ama ayakta duramıyor, gözümü bile açamıyordum. O durumda uyuyayım, resmimi çeksinler ve kovulayım derdindeymişler. İkinci vardiyaya dayanamayacağımı söyledim. Bana yine tutanak tutmuşlar. Şirkete gitmemi, kovulduğumu söyledi Faruk. Sorduğumda “mesaiye kalmadın diye kovuldun” dedi. Şirkete gittiğimde de mesaiye kalmıyormuşsun, dediler. Ben de “siz 48 saat dayanabiliyorsanız buyrun siz çalışın” dedim. “Olur mu öyle şey? Sen bir vardiya çalışmışsın gitmek istiyorsun” diyorlar. Ben de durumun öyle olmadığını anlatıp “vicdanınız varsa tekrar devam ettirin beni” dedim. Ondan sonra “tamam” dediler ve yerimi değiştirdiler. Oradaki amirim iyiydi yardımcı oldu pek çok şeyde. Birlikte şirkete bu tarz sorunları bildirdik. Böyle çok iğrenç oyunlar oldu. Asılmalar vardı bu yönlü iftiralar da vardı. Bir kadın vardı mesela onun da Faruk’la birlikte olduğunu yaydılar. Kadın yeni amir olduğu için ona öyle bir iftira atmaya çalışmışlardı. Herkese sürekli olarak iftira atmaya, damgalamaya çalışıyorlardı. Dul olduğumu bildiklerinden diyeceğim ama bekar kadınlara da yapıyorlar. Hiç farkı yok yani. Bir tane amir genç bir kadına diyor ki omuzlarıma masaj yap. O da yaptı. Bana da masaj yapmamı söyledi. “Sen kimsin ki sana niye masaj yapacağım, o nasıl kelime” dedim. Ondan sonra “tamam çık buradan” dedi. Beni o gece dışarı attılar. Yağmur yağıyordu sabaha kadar dışarıda durdum öyle. İstediklerini alamayınca iş yükünü artırmaya ve mobbinge yöneliyorlar işte.”
Yaşadığım tacizi görüyor, biliyorlardı ama umurlarında değildi
Her yaşadığı olayda direncinin arttığını söyleyen Yüce’ye iftiralar atılmaya devam edilmiş, işten tazminatsız çıkarılması için ayak oyunları da devam etmiş. Bir gün işe gittiğinde telsiz çaldığı gerekçesiyle tutanak tutulduğunu görüyor. Ne olduğunu sorduğunda, kendisi eve gittikten sonra, işyerindeki giysi dolabının kilidi kırılarak içine bakıldığını ve bir telsiz bulunduğunu söylemişler. “Çalsam evime götürürdüm, burada niye tutayım, hangi hakla dolabımı kırıp benim özelime bakarsınız” diyerek polis çağırmak için yelteniyor. Müdürler müdahale ederek olayı kapatıyorlar. Başka bir gün uyuyakalıp 10 dakika geç kaldığında, kaçırdığı servis aracı DHL’ye varmadan tutanak tutulup istifası isteniyor. Tuvaletten çıktığında fermuarını çekerken fotoğrafı çekilip şantaj yapılmaya başlanıyor. Yine, savcılığa suç duyurusunda bulunacağım, tehdidiyle şantajı boşa çıkarıyor. Gizlice ses ve video kaydı yapıldığını gördüğünü, şirkete şikâyet ettiğinde ise hiçbir işlem yapılmadığını anlatıyor.
Gruplaşmış güvenlikçiler ve amirlerden gelen baskıların yanı sıra, mesai saatlerinde de kendilerini güvende hissetmediklerini ekliyor Gülden. Gece vardiyasında deponun etrafının ıssız olduğunu ve tek başına devriye atmak zorunda kaldığında çok korktuğunu anlatıyor. Bu sırada bir başka tacizle karşı karşıya kalıyor: “Gece 03:00’te bir tane tır şoförü gelmişti sarhoş. Pis pis konuşmaya çalıştı. Camı kapattım, bizim odalarımız yüksekte olmasına rağmen, tırla sıfır yanaşıp camı açtı, aynı şekilde konuşmaya devam etti. Elime dokunmaya çalıştı ben de tuttum adama copla vurdum. Tekim, yanımdaki arkadaşım devriyeye gitmiş. Tek kaldığımda kapılarımı kilitliyordum ama yine de tedirgin oluyordum.”
Tacize maruz kaldığında adamı değil seni yolluyorlar
Çalışma bölgesi değiştikten sonra, kendisini çıkartmak isteyenleri araştırmaya başlıyor Gülden. Normalde kimsenin hayatına karışmayan biri olmasına rağmen “Benim kişiliğimi değiştirdiler, resmen bir canavara dönüştürdüler artık” diyor. Kendisiyle uğraşanları onların yöntemiyle kameraya çekerek yaptıkları usulsüzlükleri ispatladığını anlatıyor gururla. Çalışma arkadaşlarından bazılarının da kendisine destek vermesiyle biraz nefes almaya başlıyor ve güçlenerek çıkıyor bu süreçten. Amirlerin bazıları ayrılmak zorunda kalıyor işten. “Beni gönderemediler ama kendileri tek tek döküldüler zamanla” sözleriyle sevincini gizlemiyor. Ancak kendisi de bir süre sonra işten ayrılıp başka bir firmada yine güvenlik olarak çalışmaya başlıyor. Yeni başladığı yerde de koşullar önceki iş yerini aratmıyor. Güvenlik şirketlerinin genel anlamda çalışanlarına değer vermediğini ve özel olarak düşük vasıflı insanları tercih ettiğini düşünüyor. Güneşin altında ayakta 12 saatlik vardiyalarla çalıştığı son işyerinde, ayağından ameliyat olup sargılı halde çalışmaya zorlanmasına direnç gösterince yine bir tutanakla hatta iki tutanakla karşılaşıyor. Ayağında sargı olduğu için işyerine terlikle gitmek tutanak gerekçesi oluyor. Rapor almasına izin verilmiyor. Özel güvenlik alanından da çalışanlarından da tiksindiğini söyleyerek bu işyerinden de ayrılıyor. Artık başka bir işkolunda çalışması gerektiğine karar verip arayışa başlıyor. İki çocuğuyla birlikte ekonomik olarak sıkıntı yaşamadan, daha az stresli bir işyerinde çalışmak, huzurlu olmak dışında bir şey istemediğini söyleyen Gülden’in son sözleri tüm yaşadıklarının özeti oluyor. “Kadınsın ya, herhangi bir haksızlığa uğradığında, tacize maruz kaldığında direk seni gönderiyorlar. Öncelikli gönderilecekler arasında oluyorsun. Arkanda kimse durmuyor. Ben böyle direnmesem beni elli kere göndermişlerdi oradan. Bence kadınlar bu konularda sessiz kaldıklarında üstlerine daha çok gidiliyor. Sessiz kalmamaları gerekiyor ama sesimizi duyurabileceğimiz hiç bir şekilde bir yer de yok. Dünyanın geneli böyledir belki bilemiyorum ama buralarda daha fazla yaşandığına eminim.”