KADAV’dan kadın emeği araştırma raporu: “Kadınlar düzenli çalışıp emekli olmak istiyor”

Kadınlar güvencesiz, sendikasız işlerde asgari ücretle çalışıyor, düzenli iş imkânları giderek daralırken, bel ve vajina fıtıkları gibi kadın meslek hastalıklarıyla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Sendikaların rağbet etmediği kadın çalışma alanlarında alternatif örgütlenme biçimlerine ihtiyaç var.  
Paylaş:
Feryal Saygılıgil
Feryal Saygılıgil
s.feryal@gmail.com
Feryal Saygılıgil    s.feryal@gmail.com

Kadınlar güvencesiz, sendikasız işlerde asgari ücretle çalışıyor, düzenli iş imkânları giderek daralırken, bel ve vajina fıtıkları gibi kadın meslek hastalıklarıyla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Sendikaların rağbet etmediği kadın çalışma alanlarında alternatif örgütlenme biçimlerine ihtiyaç var.  

Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)  tarafından yürütülen Kadınların İstihdam ve Emek Deneyimlerine Bakış Araştırma Raporu’nun tanıtımı 25 Aralık 2021’de Cezayir Salonu’nda yapıldı.  Araştırma’nın yürütücüsü Özgür Genç rapor hakkında bilgi verdikten sonra raporun sunumu feminist aktivist Semiha Arı tarafından kadın örgütleri ve basınla paylaşıldı.

16 Eylül- 9 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma, yarı yapılandırılmış soru formu üzerinden derinlemesine mülakat yöntemiyle ikisi çevrimiçi olmak üzere Sefaköy ve çevresinde yaşayan ve/veya çalışan on bir kadınla yapılmış. Suriyeli kadınlar da çalışmanın kapsamına dâhil edilmiş.

Çalışmanın amacı, “özellikle ekonomik kriz ve Covid-19 salgını süresince kadınların ücretli çalışma deneyimlerinin ne yöne evrildiğini anlamak, kadınlara sunulan işlerin neler olduğunu görmek ve kadınların işgücü piyasasında ve işyerlerinde nelerle karşılaştığını ortaya koymak; bunun ücretsiz çalışma ile birlikte nasıl şekillendiğini görmek” olarak dile getirildi.

Katılımcılar, yaşları 21-57 arasında değişen, ağırlıklı otuzlu yaşlarında beş Suriyeli, altı Türkiyeli kadından oluşuyor. İş/meslekleri ise, ev eksenli çalışan, okul öncesi öğretmeni, dershane öğretmeni, depo operatörü, üretim planlama sorumlusu, tekstil öğretmeni, ofis sorumlusu ve işsiz/iş arayan.  Katılımcıların ikisinin bekâr, geri kalanın evli, dokuzunun iki ve üstü çocuğu olduğu ifade edildi. Eğitim durumları ise üçü üniversite, üçü lise, beşi ilköğretim mezunu.

Katılımcılarla tartışılan meseleler şöyle dile getirildi: “Kadın istihdamının ve emek piyasasının mevcut durumu, kadınların ücretli çalışma deneyimleri ve kadınlara sunulan işler, daralan formel istihdam olanakları: Güvenceli iş peşinde koşmak, Formel sektör ve aracılar eliyle genişleyen enformel çalışma, ücretli çalışmaya bakış, çalışarak yoksul kalmak ve borçlanmak, işyerlerinde mobbing, taciz ve sağlık sorunları, çifte mesai ve zaman yoksulluğu, sosyal yardımlar, işsizlik ve borç kıskacında Suriyeli mülteci kadınlar, işin ve emeğin örgütlenmesi”.

Bu araştırma kapsamında görüşmelere katılan 11 kadının hem kendilerinin hem de çevrelerindeki kadınların iş/işsizlik deneyimlerine dair anlatılarından ise elde edilen sonuçlar şöyle:

Ücretleri birbirlerine yakın

  • Araştırma, Türkiye’de kadınların istihdam ve emek süreçlerine dahil olma biçimlerinin bir mikro yansımasını sunuyor. Bununla birlikte kadınlar için formel istihdam olanaklarının giderek daralmakta.
  • Ucuz kadın emeği üzerinden enformel çalışmanın daha fazla genişlemekte ve bunun yeni öznelerinin ağırlıklı olarak mülteci kadınlardan oluşturmakta.
  • Ekonomik kriz ve Covid-19 salgını ile birlikte iş ve gelir kaybının olmasının da etkisiyle geçinmek daha da zorlaşmakta.
  • Kadınların ev içi işler, yoksulluk, kriz ve ücretli çalışmanın yükü kıskacında yaşam koşullarının zorlaştığı görülüyor.
  • 11 kadından sadece 4’ü Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) üzerinden güvenceli çalışıyor.
  • Yaptıkları işler: Depo operatörlüğü, üretim planlama sorumlusu, tekstil öğretmenliği ve ofis koordinatörlüğü.
  • Oldukça genç, bazılarının çocuk yaşta başlayan ücretli çalışma deneyimleri sonucunda aldıkları ücret ya asgari ya da biraz üstü.
  • Ortak özelliklerinden biri ücretli çalışma hayatı içinde çok fazla iş değiştirmiş olmaları (iş güvencesizliği) ve aldıkları ücretlerin birbirine yakın olması.
  • En büyük motivasyonları sigortalı işte çalışmaya devam edebilmek. Örneğin henüz 11 yaşında çocuk işçi olarak tekstilde çalışmaya başlayan 46 yaşındaki katılımcı birçok yerde sigortasız çalıştırılmış. Tek hedefi emekli olabilmek. Hatta bunun için, işsiz kaldığı bir dönemde, inşaatta çalışmış”.

İş yerinde yaşanan sağlık, mobbing ve taciz sorunları ise, tekstil sektöründe çalışanlarda göz sorunları ve solunum yolu hastalıkları, evde tekstil bağlantılı parça başı iş yapanlarda solunum problemleri, depoda çalışanlarda bel fıtığı ve vajina fıtığı, mobbing ve stress altında çalışmak zorunda kalanlarda kronik gastrit gibi sağlık sorunları ortaya çıkmış.

İşyerlerinde mobbing, cinsiyetçilik ve taciz kadınların daha sık iş değiştirmesine neden olmakta. Ya da itiraz etme durumunda işten atılmaktalar.

Evdeki erkeklerin ya işsiz ya da düşük ücretli işlerde çalışması, Covid-19 salgını süresince evlerde yaşanan iş ve gelir kayıpları, mevcut iş olanaklarının son derece kötü koşullarda ve düşük ücretli olması, görüşülen Suriyeli kadınların ciddi bir yoksulluk içinde yaşamasına neden olmuş. Evde bütün gün çalışıp ancak 40-50 lira kazanan ya da eşi çalışmadığı için çalıştığı yarı zamanlı işle tüm evi geçindirmeye çalışan kadınlar hiçbir şeye yetişemiyor ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyorlar. Bu nedenle sosyal yardımlar onlar için çok önemli. Mülteci kadınların Belediye ve Kızılay yardım aldıkları iki yer, ancak, örneğin Kızılay’dan sosyal yardım almak için en az üç çocuk sahibi olmak gerektiği için bir katılımcı bu yardımı alamamış.

Örgütlenme deneyimi açısından ise, henüz çocukken tekstilde çalışmaya başlamış 55 yaş üstü iki katılımcı dışında sendika deneyimi olan kadın bulunmuyor. Öğretmen olan katılımcı bir sendikalaşma çabası içinde olduklarını ifade etmiş, depoda çalışan diğer katılımcı sendikalaşmaya saldırıların yoğun olduğu bu dönemde, örgütlenme çabalarının da sonuçsuz kaldığını söylemiş. Suriyeli kadınlar içinse herhangi bir örgütlenme durumu söz konusu değil.

Sendika dışı alternatifler

Sonuç olarak ise şunlar dile getirildi:  “Kadın istihdamının mevcut durumu, ücretli ve ücretsiz emeğe dair bildiklerimiz ve bu sınırlı çalışmanın kendisi neoliberal politikalarla birlikte emek piyasasının bozulduğu bir iş yaşamında kadın işgücü, istihdamı ve yoksulluğunun yeni görünümler kazandığını gösteriyor. Kadınların zaten küçük bir pay alabildiği ücretli çalışma alanı ücret eşitsizliği, ağır çalışma koşulları ve uzun çalışma saatleri, işyerlerinde taciz, şiddet, mobbing ve meslek hastalıkları, çifte mesai sıkışması gibi nedenlerle sürdürülebilir olmaktan çok uzak görünüyor”.

Ve de feministler olarak tartışmamız gereken raporda yer alan şu sorular gerçekten önemli:

“-Kadınlar için nasıl bir istihdam?

-Ev eksenli parça başı çalışmanın bu denli yaygınlaşması ve ucuz kadın ve göçmen emeği üzerinden genişlemesi; kadınların işyerlerinin giderek daha fazla ev olması karşısında feminist cevaplar neler olmalı?

 -Ekonomik kriz ve Covid-19 salgınıyla derinleşen kadın yoksulluğu ve işsizliği karşısında nasıl bir politika üretmeliyiz? Kimden, ne talep etmeliyiz?”

Sendikaların, sendikalardaki kadınların çabalarına rağmen, hala erkek egemen sistem yapısında olmaya devam ettiğini, kadın işçileri örgütlemekte yetersiz kaldığını biliyoruz.

Öte yandan sendika dışı alternatif formlar da bir süredir tartışılan konular arasında. Bunların neler olabileceğine dair tartışmalarında feministlerin gündeminde olması kaçınılmaz.

Yapılan sunun, kadın emeğine dair yapılan mikro çalışmaların ne kadar önem taşıdığını bize gösterdi.  Raporun tamamı önümüzdeki günlerde yayımlandığında daha ayrıntılı tartışma imkânı bulacağız.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bu yazı sadece bir kitap eleştirisi değil. Hülya Osmanağaoğlu, TYÜ kuramını temel alan bir feminist mücadele ile patriyarka – patriayarkal kapitalizm – kapitalist patriyarkayı temel alan feminist mücadele arasındaki temel ayrım, gündelik hayatımızdaki erkek egemenliğini merkeze koyarak bütünlüklü bir mücadele vermek ile sermayenin gündelik hayatımızdaki belirleyiciliğini merkeze koyarak mücadele vermek arasındaki farkta somutlanıyor, tespitini tarihsel analizle de harmanlayarak TYÜ tartışmalarına yeni bir boyut getiriyor.
AKP iktidarı İş Kanunu’nda değişiklikler yapmayı planlıyor. Yapılan değişikliklerin işçilerin değil sermayenin çıkarları doğrultusunda olacağını önceki deneyimlerimizden biliyoruz. Arkadaşımız Nesrin, İş Kanunu’nun tarihçesini ve imzalanmayan ILO sözleşmelerini anlatıyor.
Geçtiğimiz nisan ayında başladığımız ve aralık ayında tamamlanan Kadınİşçi’nin “Depremden Etkilenen Kentlerde Kadınların Ücretli Ücretsiz Emeği” adlı raporunun çıktıları, Bağlam Yayıncılık’ın toplantı salonunda basın ve kadın örgütlerine anlatıldı.
Deprem bölgesinde konteyner kentlerde kimi ihtiyaçlar kısmen sağlanmış olsa da bazı ailelerin hâlâ birlikte yaşamak zorunda kalması, kadınların ev içi yükünü artıyor. Bu duruma ulaşım sorunu da eklenince kadınların ücretli emeğinin koşulları değişiyor. Kadınlar güvencesiz ve part-time işlere mahkûm hale geliyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!