1 Mayıs öncesi farklı sektörlerde çalışan kadın işçilerle acil çözüm bekleyen sorunlarını, hangi taleplerle alanda olacaklarını ve yaklaşan seçimleri, oy tercihlerini konuştuk. Kadın işçiler artık sömürüye dayalı bu düzenin ve kadın düşmanlığı yapan iktidarın değişmesini istiyor. Hayat pahalılığının dayanılmaz boyutta olduğuna dikkat çekiyorlar. “Bizi anlayana, dinleyene, kadınların ve işçilerin haklarını savunanlara oy vereceğiz” diyorlar.
Tuvalet sürelerimiz hesaplanıyor
Melisa Yıldız 25 yaşında, yedi yıldır bir ecza deposunda çalışıyor. Her gün 13 saat kötü koşullarda çalıştığını, tuvalete gitme sürelerinin bile hesaplandığını, kadın olduğu için baskıya ve ayrımcılığa maruz kaldığını anlatıyor:
“13 saat mesaim var, işin durumuna göre bu süre uzayabiliyor. Beden gücü ile çalıştığım bir işyeri. Çoğunluğumuz erkek. Benimle birlikte sekiz kadın daha var. Haklarımız erkeklerden daha az. Mesela hastalanma hakkımız kesinlikle yok ya da yoruldum deme hakkımız. Çünkü biz yorulunca ‘nazlanıyor’ oluyoruz. Bize kadınız diye ‘Sizin burada ne işiniz var? Madem buradasınız, öyleyse erkeklerin her yaptığı işi yapacaksınız’ diyen bir depo şefimiz var.
Fazla mesaiye kalma zorunluluğumuz var, ‘Akşam buradasınız’ dediklerinde itiraz etme hakkımız pek yok. Regl dönemlerimizde asla anlayış yok. Lavabo dakikamız tutuluyor, bir kadın olarak hiçbir özel alanımız yok. İşlerine geldiğinde ‘Aynı parayı alıyorsanız bütün işi yapacaksınız’ deyip bizi erkeklerle eşit tutarken işlerine gelmediği zaman ‘Ama kadın olarak biraz sesinizi kısın’ demelerinden ve çoğu zaman kadın olduğumuzu unutup regl döneminde bizi çok fazla zorlamalarından şikâyetçiyim. Bu durum eminim tüm işçi kadınlar için aynıdır.”
Aldığı ücretin geçinmesine yetmediğini söylüyor Melisa. “Kredi kartlarıyla ancak geçinebiliyorum” diyor. İşyerinde cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği varmış ama kadınların itirazı sonucu ücretler eşitlenmiş:
“İşe ilk başladığım sene, birim ücretlerimizin erkeklerden daha az olduğunu fark etmiştim. Bunu konuştum ve bana bir yanlışlık olduğunu söylediler. Bir dahaki sene ücretlerimizi erkeklerle eşit yaptılar.”
Patronlar sahibimiz değil
Melisa, her yıl olduğu gibi bu yıl 1 Mayıs mitingine katılacağını belirtiyor. Seçimler nedeniyle bu yıl alanda olmanın, çok olmanın, kadın işçiler olarak talepleri yükseltmenin daha da önemli olduğunu düşünüyor:
“Ben 1 Mayıs’a lise öğrencisi olduğum yıllardan beri hep katılırım ve tabii ki bu yıl da katılacağım. Bence kadın işçilerin çözüm bekleyen en önemli sorunları, regl izni ve erkeklerle eşit ücret alıp almadığımızın denetlenmesi. Bu taleplerle alanda olacağım. Patronlar bizim sahibimiz değildir, bizi istediklerini gibi kullanmazlar, bunu haykırmak için katılacağım. Birleşerek bu düzeni bozacağımıza inanıyorum. Şimdi önümüz seçim. Bu yüzden bizim için 1 Mayıs bu sene çok ama çok önemli, çıkarabildiğimiz kadar ses çıkarmalıyız, olabildiğimizce çok olmalıyız. Bizim bizden başka kimsemiz yok.”
Seçimlerde, kadın işçilerin sorunlarını dile getirecek ve bu sorunlara çözüm üretebilecek olan partileri destekleyeceğini söylüyor. “Bir kadın işçi olarak beni anlayana, dinleyene oy vereceğim” ifadelerini kullanıyor.
Melisa, milletvekili adayları arasında kadın sayısının az olmasına şaşırmamış. “Meclis’te kadınlarla erkeklerin eşit sayıda olabileceğine inanmıyorum” diyor; “Çünkü erkek egemenliğine alıştırılmış toplum. Böyle gelmiş böyle gidiyor. Biliyorlar ki kadınlar ne kadar çok söz sahibi olursa rahatları o kadar çok bozulacak.”
Hayatımızı feda edelim istiyorlar
D.B. 30 yaşında, iki üniversite bitirmiş, şimdi yüksek lisans yapıyor. Sekiz yıldır İstanbul Beyoğlu’nda barlarda çalışıyor. Dört yıldır da aynı barda, zor şartlarda, yoğun şekilde mobbinge maruz bırakılarak çalıştığını belirtiyor. “Eğlence/bar sektöründe çalışma koşulları gerçekten de çok acımasız” diyerek başlıyor anlatmaya:
“Çalışma saatlerimiz aslında diğer barlara göre iyi sayılır; yıllardır sabit şekilde günde dokuz saat çalışıyoruz. Ama yine de bu süre uzun ve işimiz çok yorucu. Elbette her işyerinde olduğu gibi mobbinge maruz kalıyorum. Sektörün bence en büyük handikapı emek-zaman ilişkisinin dışında, rica-minnet ilişkisi eşliğinde daha fazla çalışmamız ve iş tanımı dışında işler yapmamız yönünde taleplerle karşılaşmamız.
Patronlar bu sektörde işe sahip çıkmamızı isterken aynı zamanda bütün hayatımızın iş olmasını bekliyorlar. Mesai saatleri dışında özel ve boş zamanımızı da kontrol altına almak istiyorlar. Hayatımızdan verdiğimiz zaman yetmiyor; sanki bütün hayatımızı kendilerine, kendilerinin daha çok kazanmasına feda etmemizi bekliyorlar.”
D.B.’ye göre bar emekçilerinin en belirgin sorunu, uzun çalışma saatleri ve gece çalışmak. “Gündelik yaşam bizim için bütünüyle tersine dönüyor” diyor ve ekliyor: “Ancak dinlenme ve uyku süremizden feragat edersek gündelik yaşama bir miktar da olsa dâhil olabiliyoruz.”
Ay ortasını bile getiremiyoruz
D.B. de geçinemiyor aldığı ücretle:
“Şu anda çalıştığı işyerinde günlük ücreti kadar tip/bahşiş almayan bir işçinin aldığı para ile geçinmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bunu hem kendimden hem de sektörde birlikte çalıştığım birçok insandan işitiyorum. Kimse bırakın ay sonunu, ay ortasını bile getiremiyor. Şunu bile duydum ben: ‘Geçinemiyorsan içki içme o zaman.’ Uzun ve yoğun mesaiden sonra yorulan bir işçinin içtiği iki biranın bile lafını yapmak için herkes adeta pusuya yatmış bekliyor.”
Bazı müşterilerin tutumundan da yakınıyor D.B. “İnsanlar -özellikle beyaz yakalılar- bu sektörde çalışan kişilere sanki yarım akıllıymış gözüyle bakıyor. Tip bırakmayı bir lütuf olarak görüyorlar. Örneğin, onlara yalnızca usulüne göre servis yapmakla yükümlü insanlardan kendilerine özel olarak hizmet etmelerini bekliyorlar. Çalışanların işleri aksatmalarına neden olacak kadar uzun muhabbetler etmeyi, onların sürekli etraflarında pervane olmalarını istiyorlar. Bu olmadığında da tip bırakmıyorlar; oysa bu tip olayı zaten bu kültürün bir parçası. Dünyanın her yerinde yüzde 10 servis ücreti diye bir gerçeklik var” diye konuşuyor.
Elbette müşterilerle ilgili tek şikâyeti, tip meselesiyle ilgili değil. Sektörde taciz ve cinsel saldırı vakalarının sık yaşandığı da bilinen bir gerçek. “Özellikle servis yapan kadın çalışanlardan anlamsız, usulsüz taleplerde bulunabiliyorlar” diyor D.B.
Oyum Yeşil Sol Parti’ye
Bar işçisi D.B, milletvekili seçimlerinde oyunu Yeşil Sol Parti’ye, başkanlık seçiminde ise Kemal Kılıçdaroğlu’na vereceğini belirtiyor. Bu tercihinin nedenini şöyle açıklıyor:
“Milletvekili seçimlerinde işçi haklarını, kadın ve LGBTİ+ haklarını ön plana alan Yeşil Sol Parti’ye oyumu vereceğim. Sadece vaatlerinden değil, faaliyetlerinden dolayı da… Başkanlık seçiminde ise ikili bir politikaya sıkıştırılmış olması nedeniyle beni temsil etmediğini düşünsem de Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’na oy vereceğim. Millet İttifakı’nın maalesef halen faşizan söylemleri devam etmekte. Söz konusu göçmenler, mülteciler olduğunda halen onları ülkeden kapı dışarı etmekle bu sorunların çözülebileceğini düşünerek vaatlerini bunun üzerine inşa ediyorlar. HDP’nin içinde olduğu Yeşil Sol Parti’nin daha kapsayıcı olduğunu düşünüyorum. Nefret söylemi üretecek herhangi bir politika izlemediklerini uzun zamandır zaten biliyoruz.”
Gıdayı tane ile alıyoruz
Gülnaz Bozkurt 43 yaşında, sekiz aydır e-ticaret şirketi Getir’in deposunda çalışıyor. Daha önce özel bir hastanede beş yıl çalışmış, ardından işten çıkarılmış. Bir süre marketlerde çalıştıktan sonra Getir’de işe başlamış.
Ona göre, erkek ağırlıklı bir yerde çalışmanın en zor yanı, gün boyu küfürlü konuşmalara maruz kalmak. Bu sorunun bir türlü çözülmediğinden yakınıyor:
“Günde dokuz saat ve vardiyalı çalışıyorum. Çalıştığım depoda tek kadın çalışan benim. 15 kişilik erkek kurye grubuyla çalışıyorum, yaşça bende çok küçükler, hatta oğlum yaşlarındalar. Çok erkeğin olduğu yerde de haliyle çok fazla belden aşağı küfür oluyor. Bundan son derece rahatsız oluyorum. Birkaç kez patron aracılığıyla uyarıldılar; fakat yine aynı şekilde devam ediyor.”
23 yaşında üniversiteye giden bir oğlu var Gülnaz’ın. “Aldığım ücretle tabii ki geçinemiyorum. Herkes gibi ben de zorlanıyorum” diyor ve ekliyor: “Neredeyse kışın kombiyi nadir açanlardanım. Gıdayı taneyle alabiliyoruz. Abartı değil, gerçek bu.”
Gülnaz, platform işçisi kadınların en acil çözüm bekleyen sorunlarından birinin, doğum izni ve süt izninin yetersizliği olduğu görüşünde. Gece vardiyasında ulaşım sıkıntısı yaşadıklarını da söylüyor. 1 Mayıs’a işyerinden izin alabilirse katılacağını belirtiyor. “Jin, jiyan, azadi diye haykırmak için katılmak istiyorum” diye konuşuyor.
Son olarak “Seçimlerde tercihimi kötünün iyisi diye yapacağım” diyor; “Başkanlık seçiminde oyumu Kılıçdaroğlu’na, milletvekilliği seçiminde ise Yeşil Sol Parti’ye vereceğim.”
Kitap bile alamıyorum
Gülten Dündar 29 yaşında, dört yıldır eczane teknisyeni olarak çalışıyor. Aslen Diyarbakırlı ama Antalya’da doğmuş, halen Antalya’da ailesiyle birlikte yaşıyor. Ön lisans mezunu, tıbbi sekreterlik ve dökümantasyon bölümünde okumuş, ataması yapılmamış. Hayat pahalılığı nedeniyle kitap bile almadığını söylüyor.
“Çalışma ve yaşam koşullarımız zor tabii” diyerek başlıyor söze; şunları söylüyor:
“Eve et almayı geçtim, tavuk almak bile lüks şu an. Ailemle yaşamama rağmen yaşam şartları beni o kadar etkiliyor ki. Bir de tek başıma yaşasam; elektrik, su, kira, yeme ve içme… Benim hiçbir şekilde bunları karşılaşmam mümkün değil ki. Kazandığım paranın sadece hayatta kalma mücadeleme yettiğini, hiçbir şekilde kişisel ve özel hayatıma ayıramadığımı da belirtmek isterim. Örneğin tiyatro, sinema, konser veya arkadaşlarımla dışarıda buluşma… Benim için en değerli şey olan kitap, onu bile alamıyorum şu an. Bunların hepsi aslında bir insan hayatı için normal şeyler olması gerekirken, benim için hepsi lükse giriyor.”
Özellikle kitap okuyamamak çok üzüyor Gülten’i. “Bu süreçte hayat mücadelesiyle cebelleşirken vakit ayırıp kitap okuma fırsatım bile olmuyor. Bu yarattıkları düzen, benim kitap okuma alışkanlığımı da aldı benden. Bu düzen, bu yaşam şartları bizi mutsuzluğa sürüklüyor” ifadelerini kullanıyor.
AKP kadınları yok sayıyor
Gülten, AKP’nin kadınların kazanımlarını yok ettiğini ve kadınları yok saydığını vurguluyor. Bu nedenle hem 1 Mayıs’ta alanlarda olmanın hem de seçimlerin çok önemli olduğunu düşünüyor:
“Biz işçileri sömüren bu düzene karşı 1 Mayıs’a katılacağım. Ayrıca kadınlar olarak yaşamın her alanında var olduğumuzu, mücadelemize devam edeceğimizi, kadınsız bir devrimin olmayacağını, bu düzeni biz kadınların değiştireceğini söylemek isterim. Bu nedenle orada olacağım.”
O da seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Yeşil Sol Parti’ye oy vereceğini söylüyor:
“Seçimler konusunda düşüncem şu: Adil ve eşit şartlarda yürütülmüyor çalışmalar. Her zamanki gibi iktidarın yaptığı bir taktik bu; ama tüm bu haksızlıklara rağmen mevcut iktidar gidecek ve önünde sonunda yargılanacak. Benim haklarımı önemseyenlerle beraber yürüyeceğim ben. Mevcut iktidarın, Cumhur İttifakı’nın kadınları düşündüğü yok. Kadınların yok sayıldığı, öldürüldüğü, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldığı bir dönemde yaşam alanı daraltılmış bir kadın olarak beni yok sayan iktidarı destekleyecek değilim. Zaten hiçbir seçimde AKP’ye oy vermedim.
Başkanlık şeçiminde Kılıçdaroğlu’na oy vereceğim; mevcut iktidarın bir an önce değişmesi ve yargılanması için. Milletvekili seçimlerinde de Yeşil Sol Parti’ye vereceğim. Onların kadın hakları için mücadele edeceğini, en önemlisi İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe sokacağını, yaşamın her alanında kadınların olduğu, eşit şekilde haklarımız için mücadele edebileceğimiz bir ortamı sağlayacağını düşünüyorum. Bir de kapatılmak istenen, belediyelerine kayyum atanan, sürekli baskılara maruz kalan bir parti bu. Ne kadar karanlık, korkunç bir düzen! Bu düzene karşı onurlu mücadelesi için oyum onlara.”
*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.
Fotoğraflar: Arşiv