Kadın sendikacılar “Sendikalaşmanın önündeki engeller kalkarsa şiddet azalır”

ILO’nun 3.007 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen “İşyerinde Şiddet ve Taciz Algıları ve Deneyimleri” araştırması sonuçlarının açıklandığı toplantıya katılan kadın sendikacılar, şiddetin tırmandığına dikkat çektiler: “Şiddetin azalması için sendikalaşmanın, örgütlemenin önündeki her türlü engelin kalkması lazım. Araştırma sonucu da bunu ortaya koyuyor.”
Paylaş:

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi’nin “Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler” programı kapsamında Özyeğin Üniversitesi iş birliğiyle gerçekleştirdiği Türkiye’de çalışma yaşamında şiddet ve taciz konusunda yapılan bu kapsamdaki ilk çalışmanın sonuçları 16 Ekim günü İstanbul’da yapılan toplantıyla kamuoyuyla paylaşıldı. Toplantıda öne çıkan, “190 Sayılı Sözleşme, şiddet ve tacizi önlemek için rehber” vurgusu oldu.

Önemli verileri içeren raporun[1] sunumu için yapılan toplantıya raporu çok sayıda kadın sendikacının yanı sıra ILO 190’ı imzalamaktan hâlâ imtina eden Türkiye’nin Çalışma Bakanlığı temsilcileri de katıldı. Biz de kadın sendikacılara hem raporu hem toplantıyı sorduk; DİSK’ten Nebile Irmak Çetin ve Dilek Yüksel, TÜRK-İŞ’ten Neslihan Taşoluk Nakaş yanıtladı. Kadınlar, emeğin önündeki örgütlenme engelinin kalkmasının şiddeti azaltacağını vurguladılar.

“Türkiye ILO 190’a direnç gösteriyor”

Genel İş Sendikası İstanbul Konut İşleri Şube Başkanı Nebile ile ilk olarak ILO 190’ı konuşuyoruz: “190 sayılı ILO Sözleşmesi ve yine 206 sayılı tavsiye kararı 2019 yılında üye ülkelerin, işveren ve işçi sendikaların katılımıyla imzalanan bir sözleşme. Ve bu sözleşme işyerinde çalışan kadının ev içinde yaşayacağı şiddeti bile kapsayan, hatta iş görüşmesine yeni başvuru üzere görüşmeye giden birisinin karşılaşacağı herhangi bir şiddet ve tacizi bile kapsayan çok kapsamlı bir sözleşme. Yani İstanbul Sözleşmesi’nin paralelinde bir sözleşme.

Çok ciddi bir mesele ki özellikle bizim ülkemizde de yaşamış olduğumuz sokakta, kamusal alanda, evde, yaşamın her alanında, her gün çokça ve giderek artan bir şiddet, taciz, tecavüz aleni bir şekilde yaşanıyor. Ancak bu sözleşme 2019 yılında imzalanırken birçok Avrupa ülkeleri, Fransa, Portekiz, İngiltere bazı birçok ülke imza attı. Türkiye burada da bir direnç gösteriyor. Yani İstanbul Sözleşmesi’ni geri çektiği gibi üyesi olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün bu şiddet ve tacize karşı sözleşmesini de imzalamıyor.”

DİSK olarak ILO 190’ı ve Türkiye’nin buna taraf olması gerektiğini sıkça gündemleştirdiklerini, hatta geçen yıl 25 Kasım’da bununla ilgili bir kampanya düzenlediklerini, bu kapsamda işyerlerinde kadın üyelerle çalışmalar yaptıklarını hatırlatan Nebile, “Bununla yetinmedik. Parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partilere, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’yla birlikte bir grup kadın olarak bu talep sunuldu. Partilerden hükümetin imzalaması için destek istenildi.”

Genel-İş Sendikası olarak, bu konuyu, işyerlerinde birçok belediyede toplu iş sözleşmelerinde olmazsa olmaz bir madde olarak gördüklerini belirterek “İşyerlerinde yaşanacak olan taciz ve şiddete karşı hem ILO 190’ın İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için gerek olan maddeleri biz zaten toplu sözleşmelerimize koyuyoruz.” Ancak bununla da yetinmediklerini ekleyen Nebile, “Hem DİSK’in ve en son Genel İş’in tüzük kurultaylarında ciddi bir şekilde şiddete, tacize karşı, tecavüze karşı çok etkili maddeler koyduk. Bu en çok da disiplin maddeleriydi. Ve yine bu disiplin sürecini başlatacak olan, yürütecek olan da kadın üyelerden oluşmasını biz orada kararlaştırmıştık.”

“Türkiye’de her gün artan şiddetin biçimlerini, yöntemlerini yaşıyoruz, görüyoruz. Artık şiddet kadını da aşmış bir durumda. Çocuğa, erkeğe, yaşayan her canlıya, sokakta yaşayan kediye, köpeğe dahi bu yansıyor. Dolayısıyla şu anda gerçekten şiddetle bizim ILO 190’ın kabul edilmesi, imza edilmesi için buna ihtiyacımız var. Bunun için mücadele edeceğiz, mücadelemize devam ediyoruz.”

Kadınlardan Çalışma Bakanı temsilcisine eleştiri

Toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı adına Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Suat Dede’nin katılımını da konuştuk Nebile ile… Çünkü araştırmaya konu olan işyerinde şiddet ve tacizle mücadele konusunda ILO 190’a taraf olmamakta ısrar eden bir iktidar adına toplantıda bulunuyordu.

Nebile öncelikle sendikalardan kadınların bu toplantıya önemli bir katılım gösterdiğine dikkat çekiyor ve devam ediyor: “10 yıl önce çalışma yaşamında birtakım değişikliklerin olduğu dönemlerde Bakanlık nezdinde, müdürlüklerde iş yerlerinde yaşanacak olan taciz, tecavüz, şiddeti izleyen bürolar açılacaktı. Bunu ben müdür yardımcısına da bizzat sordum. Kendi döneminde böyle bir şeyin olmadığını söyledi. Eleştirilerimiz oldu kendisine.

Ne yazık ki çalışma yaşamında her gün her türlü şiddet yaşanıyor ve bunun da en çok kadınlar bedelini ödüyor. Netice itibariyle bunun da üstesinden gelebilmek için gerçekten ortak akıl, ortak bir mücadelenin yürütülmesi lazım. Dedik ‘siz kendinize yakın olan sendikaları çağırıyorsunuz, biz bunun dışında kalıyoruz. Sizin aldığınız kararlar veya uygulamaya koyduğunuz mevzuatlar bizi rahatsız ediyor, bizi etkilemiyor veya bizi bağlamıyor çünkü eksik görüyoruz.’ Onlar da ‘haklısınız’ benzeri şeyler söyleyip geçiştirdiler.”

“ILO 190’a sendikalar sahip çıkmalı”

Nebile, ülkede sadece ILO 190 meselesi ile ilgili değil, köklü bir şekilde değişmesi gereken çok konu olduğuna ve bunun da mücadeleyle mümkün olacağına vurgu yapıyor. “Sırf DİSK’in kampanya yürütmesiyle değil. Oraya kadın gönderen Hak İş’in de bunu çok ciddi bir şekilde dile getirip ses yükseltip hükümete baskı yapmaları gerekiyor ILO 190’ın kabul edilmesi için. Aynı şeyi Türk İş’in de yapması gerekiyor. Kamuda çalışan sendikalarımızın da bunu yapması gerekiyor. Netice itibariyle çalışma yaşamını ilgilendiren, çalışma yaşamındaki şiddete karşı mücadele eden bir protokol var, bir sözleşme var. En çok sendikaların buna sahip çıkması gerekiyor. Alanda ne yazık ki yani bunun ne bir yansımasını ne de açıklamasını görebiliyoruz, duyabiliyoruz.

Biz tabii teklifimizi orada katılan diğer konfederasyondan kadın arkadaşlarla da yürüttük. Bu meseleler, emek alanında her türlü sömürü biçimleri, şiddet biçimleri yaşayan kadınların meselesi, siyaset üstüdür. Bizim bir araya gelip bu meseleyi ortaklaştırıp mücadele etmemiz gerekiyor. Ne yazık ki kadınlar bağımsız davranamıyor. Emek örgütlerinde olsa bile ‘başkanlarımız ne der, sendikalarımız ne der’ diye düşünmek zorunda kalıyorlar. Böyle bir handikap var.”

“Sendikalaşma artarsa şiddet azalır”

Her şeye rağmen ILO’nun yaptığı bu araştırmanın sınırlı da olsa çok önemli olduğunu söyleyen Nebile, bu araştırmanın ne kadar bağımsız olduğunu, araştırmanın yürütücülerine sorduğunu ve bağımsız yürütüldüğüne dair cevap aldığını belirtiyor ve ekliyor: “Bu araştırmada Özyeğin Üniversitesi var. Neticede sermayeden bağımsız değil. İsveç hükümeti var, Türkiye hükümetinden bağımsız değil. Keza ILO’nun durumu da öyle. Burada araştırmayı yapan hocaların emeğine sonsuz saygı, evet. Ama bunların içinde kadın kurumları yok. Bunun içinde mesela sendikalardan kadınlar yok. Anlatabiliyor muyum?”

Araştırmada en çarpıcı noktanın sendikalı, örgütlü olan kişilere sorulan cevaplarda şiddetin en az yaşanan işyerlerinin buralar olması olduğuna dikkat çeken Nebile, “Bu çok çok önemli bir şey. Bunu oraya gelen genel müdür yardımcısı da (Suat Dede, b.n.), bizzat biz de destekledik. Demek oluyor ki, şiddetin azalması için sendikalaşmanın, örgütlemenin önündeki her türlü engelin kalkması lazım. İşyerlerimizde örgütlenme artarsa, sendikalaşma oranı artarsa şiddet o kadar azalacaktır. Yani araştırmanın sonucu bunu da ortaya koymuş durumda. Dolayısıyla mücadele edilmesi gerekiyor.”

“Yerelde rakamlar çok daha yüksek”

DİSK Tekstil İşçileri Sendikası Bilecik İl Temsilcisi ve Eşgüdüm Daire Uzmanı Dilek, bu araştırmanın önemli olduğunu düşünse de bir konuya dikkat çekiyor: “Bu çalışmanın baz alındığı oranlar İstanbul bölgesi içinde 3 bin kişi üzerinden belirlenmiş. Türkiye’nin genelini yansıttığını düşünmüyorum. Ben kendim de yerelde örgütleme yapıyorum. Kadınlarla işte toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine eğitimler yapıyorum. Yerelde rakamların bu konuda çok daha yüksek olduğunu söyleyebilirim.”

Bu durumun sebebine ilişkin de görüşlerini şu şekilde belirtiyor: “İstanbul’da emek kesimi biraz daha en azından vakıf bu konulara. Çalışanlar en azından şiddet görme karşısında ne yapacağını kısmen de olsa bilir ve farkında.” Dilek’in bu yanıtı, aslında Nebile’nin dikkat çektiği “sendikalı ve örgütlü işyerlerinin şiddetin en az yaşandığı yerler olduğu” olgusunu destekliyor.

Raporda dikkatini en çok çeken başlığın “emekçi kadınların çalışma yaşamında mutlaka en az bir kez cinsel şiddete maruz kalması” olduğunu söyleyen Dilek’le; bahsettiği “yerelde oranların çok daha yüksek olması” durumunu, işçi kadınların şiddet ve taciz konusunda neler yaşadığını ve sendikaların bu konuda nasıl bir tutum aldıklarını da konuştuk:

“Konfederasyonumuzda biz zaten kadın komisyonu olarak ILO 190’ı her alanda sisteme sokmaya çalışan arkadaşlarız. Bir kere ILO 190’a gelinceye kadar İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca çıkılmanın önüne geçilmeli ve 6284 sayılı yasa uygulanmalı ki biz ILO 190’a varabilelim. ILO 190’la ilgili bir de şey var, sisteme sokabilmemiz için 4857 sayılı İş Yasası’nda mevzuatın değişmesi gerekiyor ve işçi sağlığı ve güvenliği kapsamına alınması lazım ki bu konuda elimiz güçlü olsun. Biz sendikalar olarak işverenlere yazılı toplu sözleşmede birkaç madde koyuyoruz ama yeterli değil. Mevzuat ve hukukun değişmesi lazım ki biz tam kapasite sisteme geçebilelim ve uygulatmak zorunda bırakalım işverenleri.”

“Toplumsal cinsiyet eşitliği bilgisi çok önemli”

Yerellerde kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği konularını yeterince bilmediğini belirten Dilek, “her dokunduğum ya da her örgütlemede öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadının istihdama katılımında ya da güçlenmesindeki önemini bir kez daha görüyorum. İletişim kurduğumda da ne yazık ki yaşadığı olayların şiddet olduğunu bilmediğini fark ediyorum” diyor.

Tekstil sektöründe kadınların özellikle ekonomik şiddeti yoğun bir şekilde deneyimlediklerini, cinsel şiddete maruz kaldıklarını anlatan Dilek, “Tekstil fabrikalarında şeflerden, üstlerden gelen bu şiddet, işçi sınıfında normalleştirilmiş gibi gözüküyor ya da babası, abisi vs. duyup da farklı bir boyuta ulaşmasın diye susmak zorunda kalıyor kadınlar.”

Dilek, bu konuda gelişme yaşanması için hem hukuksal düzenlemelerin yapılması, ILO 190’a taraf olunması hem de işçiler için bilinçlendirme çalışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyor ve bu konuda çaba gösterdiklerine vurgu yapıyor.

“Katılım göstermeleri çözüme katkı anlamına gelmez”

Rapor sonuçlarının açıklandığı toplantıya katılanlardan biri de TÜRK-İŞ’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası Teşkilatlanma ve Kadın Çalışmaları Uzmanı Neslihan Taşoluk Nakaş. İlk olarak araştırmaya dair düşüncelerini sorduğumuz Neslihan, “Yaklaşık 3 bin kişinin katılımı ile gerçekleşen bir araştırma olduğu için tabii ki çalışma yaşamındaki şiddeti tamamıyla yansıtmıyor. Araştırmada belli bir katılımcı sayısı olsa da verimli, yol gösterici bir çalışma ve somut bir veri paylaşımı oldu. Bu çalışmanın örnek oluşturmasını düşünüyorum ve daha kapsayıcı çalışmalara ışık tutması gerektiği kanaatindeyim. Günümüz koşullarında ne yazık ki ‘benim çalıştığım yerde şiddet yaşanmıyor’ demek ile yaşanmadığı anlamı ortaya çıkmamaktadır. Bu rapor içerisinde bununla ilgili değerlendirmeler de vardı. Kişilerin şiddet ve şiddet türleri konusunda farkındalığı arttıkça yaşadıkları durumun şiddet olduğunu fark edebildiği gibi. İşyerlerinde şiddete sıfır tolerans en büyük temennimiz. Bunun için de araştırma sonucuna göre politika önerilerinin de verilmesi önemli bir sonuçtu” diyor.

Çalışma Bakanlığı’ndan doğru toplantıya katılım hakkında ise “Katılım göstermeleri sorunun çözümüne yönelik katkı sağladıkları anlamına gelmiyor. Her geçen gün kadına yönelik şiddetin artarak ne yazık ki devam etmesi de bunu ortaya çıkarıyor” diyor Neslihan.

Ardından ise gıda sektöründe kadın işçilerin şiddet ve taciz konusunda neler yaşadıklarını ve sendikanın buna dair pratiklerini konuştuğumuzda şunları anlatıyor Neslihan:

“Gıda sektöründe çalışan kadınların cinsiyet temelli şiddet ve tacize maruz kalma riski var. Ekonomik şiddeti de deneyimliyorlar. Bu şiddet türleriyle karşılaştıklarında işten çıkarılma korkusu, toplum baskısı, misilleme gibi süreçleri yaşıyorlar. Şiddet yaşadıkları zaman şikâyet mekanizmalarının güvensiz oluşu psikolojik şiddetin de artmasına neden oluyor. Burada hem sendikaların hem sivil toplum örgütlerinin farkındalığı arttırmaya yönelik çalışmaları önem kazanıyor. Sendikamız içerisinde de işyerlerinde oluşan kadın komiteleri ile öncelikli olarak Şiddet ve şiddet türleri konularında farkındalık çalışmaları, ilan panolarına bilgilendirme yapılmakta. Kadın üyelerin güçlenmesine, haklarını bilmelerine katkı sağlamaktadır. Yine ILO ile sendikamız arasında yapılan protokol ‘Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacize Karşı Sıfır Tolerans Politika Belgesi’ imzalanmıştır. Çalışma yaşamında insan onuruna yakışır sağlıklı ve güvenli iş ortamının oluşması, toplumsal cinsiyete duyarlı, ev içi şiddeti de içeren her türlü şiddet ve tacizden arındırılmış iş ortamı oluşması yönünde çalışmalarına devam etmektedir. Çalışmalar sonucunda gerekli maddelerin Toplu İş Sözleşmesine eklenmesi sağlanmaktadır.”


[1] https://www.ilo.org/tr/publications/yerinde-siddet-ve-taciz-algilari-ve-deneyimleri

Paylaş:

Benzer İçerikler

CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!