Kadın sınıfı da ayakta ama…

Ülkeyi saran grev dalgası ile birlikte bazı sektörlerde ücretler artarken, bazı yerlerde de işten atılmalar oldu. Bu süreçte kadınlar eylem ve direnişlerde ön saflarda yer aldılar ve alıyorlar. Kadın işçilerin kendi sesinden kadınlara ait talepleri daha fazla işitir olduk. Fakat bu taleplerin genel taleplere veya toplu sözleşmelere yansıtıldığını söylemek mümkün değil. Çözüm; ortak bir kadın emeği politikası inşa etmekten geçiyor.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com
Necla Akgökçe nakgokce@gmail.com

Ülkeyi saran grev dalgası ile birlikte bazı sektörlerde ücretler artarken, bazı yerlerde de işten atılmalar oldu. Bu süreçte kadınlar eylem ve direnişlerde ön saflarda yer aldılar ve alıyorlar. Kadın işçilerin kendi sesinden kadınlara ait talepleri daha fazla işitir olduk. Fakat bu taleplerin genel taleplere veya toplu sözleşmelere yansıtıldığını söylemek mümkün değil. Çözüm; ortak bir kadın emeği politikası inşa etmekten geçiyor.

Bir video çekimi ondan fazla kadın yan yana gelmiş eller havada, bazıları yumruk yapmış, biri grev önlüklü üzerinde DGD- Sen yazıyor önlük üzerinde coşkulu bir biçimde ve gülerek haykırıyorlar “Kadınların Gücü Migrosu yener” seyredenlerde gerçekten de bu irade karşısında Migros, yenilecek duygusu uyanıyor. Pandemi döneminde uzaktan alışveriş vasıtasıyla patron karlarına kar katarken, sarı sendikanın örgütlemeye zahmet etmediği, kölelik koşullarında çalışan Migros depo işçilerini bağımsız bir sendika örgütledi… Hiç kimsenin geçinemediği bu ülkede onlar da ücretlerinin artırılmasını ve kadınlar üzerindeki kötü muamele ve mobbingin ortadan kaldırılmasını istiyorlardı, greve gittiler 257 kişi işten atıldı. Direnişe başladılar.

Bir başka fotoğrafta yine kadınlar var, biraz daha kalabalıklar, Farplas’ın kadın işçileri bir gün işgal ettikleri fabrikanın önündeler, onlar da grev önlüğü giymişler, Birleşik Metal İş Sendikasında örgütlendiler. İşten atıldılar. Farplasta makineyi ilk durduranlar kadın işçilerdi. Onlar da geçinemiyorlar, sendika tanınsın, işten atılanlar geri alınsın diyorlar. Talepleri insan haysiyetine yaraşır bir ücret ve sendikalaşma hakkı…

Onu “açım aç” diye kameranın haykırdığı Corazon’un çuval dikim fabrikasının önünde gördük, Ayla Şahin iki çocuklu, tek başına ev geçindirmeye çalışıyor ve ayyuka çıkmış zamlardan sonra geçindiremiyor. Yıllardır kadın olduğu için asgari ücretle çalıştırıldığı iş yerinde, son günlerde ücretlerini alamamaya başladılar onlar da direnişteler. Patron emeklerinin haklarına ödememek konusunda ısrarlı, bin bir yola başvuruyor. Son olarak 10 kişi işten atıldı bunların 8’i kadın. Çünkü orası bir çuval dikim fabrikası, terzilik ve dikiş işlerinde kadınlar mahirler ama bu maharetleri vasıf sayılmadığı için en düşük ücreti onlar alıyorlar.

Kadın işçilerin ağırlıklı olarak çalıştığı Alpin Çorap’ta ücret artırımı ile sonuçlanan bir günlük grevde yine kadınlar başı çekiyordu, onu takip eden çorap fabrikaları direnişlerinde de durum aynıydı.

Beyaz Grevde yine en önde kadın hekimler, hemşireler, sağlık emekçileri vardı.

“İşçi sınıfı ayakta” genel başlığı içinde deneyimleri ikincilleştirilse de son dönem grev eylem ve direnişlerde kadınları önde, ortada ve arka sıralarda çok fazla görmeye başladık. Pandemi ile birlikte iyice derinleşen ekonomik krizden emek piyasalarının en alttakileri olarak en fazla etkilenenler kadınlar oldu. Belli sektörlerde üzerlerine bindirilen yük iyice ağırlaşırken, otel, turizm, lokanta, temizlik vs gibi işyerlerinde ve ihracata yönelik üretim yapan fabrikalarda patriyarkal ideolojik yönlendirmelerle erkek hala temel geçindiren olarak kabul edildiğinden,-onların bakmaları gereken bir aile var ya?- ilk işten atılanlar oldular. Örgütlü işyerlerinde pek çok sendika da patriyarkal örgüt refleksleriyle hala temel işgücü olarak görmedikleri kadınların işten çıkarılmasını dert etmedikleri ve bu konuda politika üretmekten aciz oldukları için yine oralarda da durum farklı değildi. Her işsizlik kategorisinde genç kadınlar son üç yılda ilk sırada yer almayı kimseye bırakmadılar. DİSK Araştırma Dairesi’nin 10 Şubat’ta yayımladığı son işsizlik verileri, genç kadın işsizliğinin yüzde 30’lara kadar yükseldiğini gösteriyor. Her dönemde yedek işgücü ordusu içinde bir miktar kadın vardı, bugün bu ordu içinde kadınların payı iyice arttı. Devletin istatistiklerine bile yansıyor, çalışmaya hazır kadın işgücü ile istihdam edilen kadın işgücüne şöyle bir baktığınızda bile görürsünüz bu acı gerçekliği. Bu durumun zaten üç kuruş olan kadın emeğinin değerini iyice azalttığını, bilmem söylemeye gerek var mı? Nasılsa düşük daha düşük ücretle çalıştırabilecekleri bir kesimin olması kadın çalışanları zora sokarken, patronların elini iyice güçlendiriyor.

Düşük ücretler ve cinsel taciz

Kuryelerin isyanı ile çoğu tabandan başlayan, sendikalı işyerlerinde sendikal denetiminin gevşek olduğu çevre illerde patlayan, bu kendiliğinden iş bırakma eylemleri giderek sanayinin çekirdek işgücünü de içine alarak genişliyor. Yukarıda saydığım grevlerin hemen hemen hepsinde kadınların iki ortak talebi var. Ücretlerin artırılması. İkincisi ise işyerlerinde kadına yönelik, şiddet taciz, kötü muamelenin ortadan kaldırılması.

Kadınların ücretlerinin artırılmasını istemesinde şaşılacak bir durum yok, çünkü gerçekten hiçbir biçimde geçinemiyorlar, sendikalı iş yerlerinde bile toplu sözleşmelerle saptanan kadın ücretleri asgari ücretin bile gerisinde kaldı. Fakat ücret konusunda kadınlar şimdiye kadar çok telaffuz etmedikleri bir şeyi bu grevlerde dile getirdiler. Ücret eşitliği, kadınlarla erkekler arasındaki ücret ayrımcılığı.

İkinci önemli konu kadınların işyerlerinde cinsel taciz ve şiddeti artık açıkça dile getirebilmeye başlamaları. Kadın işçiler tabuları kırıyor. Bunda feminist hareketin, İstanbul Sözleşmesi mücadelesinin önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Birleşik Metal başta olmak üzere DİSK’e bağlı bazı sendikaların kadın birimleri iki senedir, durmadan bunu dile getiriyorlar.

Olan bitene biraz daha yakından bakalım. Kadınİşçi’de Bahar’ın (Gök) yaptığı eylem haberlerinde görmüşsünüzdür. Kadınların ücretleri o kadar düşük ki fabrikada çalışan kadınların önemli bir bölümü ek işte çalışıyor ya da hafta sonlarında yevmiyeye gidiyor. Bunu sadece yaşaması için gerekli temel ihtiyaç maddelerini almak, aç kalmamak için yapıyor. Ev geçindirenin kadın olduğu tek ebeveynli aileler giderek artıyor ve kadın emek piyasalarında esnek, güvencesiz işler iyice yaygınlaşıyor. Evlerdeki ücretsiz emek onların ücretli emek piyasalarındaki konumlarını etkileyerek, pakette, depoda, lojistikte düşük ücretlerle çalışmalarına neden olurken, bu alanlarda üretim esnekleştirilip güvencesizleştirilerek, “bakın evdeki işlerinizi de rahatlıkla yapabilirsiniz” diye sunuluyor kadın işçilere. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar kadınlar çocuklarıyla birlikte ya da tek başlarına hayatlarını sürdüremiyor. Bunun sonucu olarak eviçlerinde ve işyerindeki şiddete boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Dayakçı kocayı ev kirasını nasıl öderim, diye boşayamıyor, işsizlik korkusuyla işten ayrılamıyor.

Eşdeğerde işe eşit ücret

Direniş alanlarına baktığımızda kadın işçilere dair çok çarpıcı deneyimler görüyoruz. Alpin Çorap’da işçiler direndiler ve 2 bin 500 TL’lik bir zam aldılar. 2 bin kişi çalışıyor burada neredeyse tamamına yakını kadın ve bilindiği üzere çorap eskiden beri bir kadın işi. Şimdi ihracata yönelik üretim yapılan, emeğin sudan ucuz olduğu bu sektörde işin içine emperyalist sömürü de giriyor. Patron, baba, koca, emperyalist. Sömürü üstüne sömürü. Fabrika içinden çekilen videolara baktığımızda kadınların çok daha fazla konuştuğu, bağırıp çağırdığı gözümüze çarpıyor. Zaten zam olarak kadınlara bin 200 TL, erkeklere de bin 800 TL verdiklerinde, ayaklanarak eyleme geçmişti kadınlar. Patron cinsiyet temelli ücret ayrımcılığını rahatlıkla yapabiliyor çünkü çorapta düşük kadın ücretleri patriyarkal bir ön kabul haline gelmiş. Kadınlar şu işi yapabilir, erkekler de bu işi, diye ücret ayrımcılığı zaten var. Zamlar da bazı ücretlere ekleniyor, ücret eşitsizlikleri devam ediyor.

Neden kadınlar daha düşük ücret alıyor? Sol gazetelerden birinde çıkan haber şöyle “ Derinda çorap fabrikasında ise işçiler kadın işçiler için en az 6 bin TL, ütücü işçiler için 6 bin 500 TL ücret isteyerek direnişe geçtiler.” Evet asıl konuya geliyoruz. Çorapta kadınlar dikiş, çapak temizleme vs gibi işlerle uğraşırken, erkekler ütü yapıyor. Ütüler ağır, sonra buhara maruz kalıyorlar-büyük ihtimalle buraya çorapları taşıyan kadınlar da buhara maruz kalıyorlardır-. Farklı beceri isteyen iki iş var burada; kadınların el becerileri, iyi dikiş dikmesi, bıçak kaydırmaması, bir vasıf olarak görülmüyor. Erkeklerin pazı gücü ise vasıf olarak değerlendirildiği için onların ücreti yüksek. Ayrıca ücret yüksek olduğu için de bu işi erkekler yapıyor. Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkıyor misali sistem devam edip duruyor. Feministlerin cinsiyetçi ücret değerlendirme sistemleri diye eleştirdiği şey bu işte. Cinsiyet temelli bir ücret değerlendirme sisteminde, kadınlara dair vasıflar belki daha ağır basacak ve kadın ücretleri yükselecek. Ayrıca neden eşit işe eşit ücret, eşdeğerde işe eşit ücret, talebini yükseltmek gerektiğinin de altını çiziyor bu durum.

İşyerinin sendikalı olması halinde de bu eşitsizlikler büyük ihtimalle yeni vasıf tanımlaması yapılmadığı için aynı biçimde sürdürülecek. Aksi halde burada örgütlenen sendikanın eşdeğerde işe eşit ücret hakkında düşünmesi ve toplumsal cinsiyet temelli bir ücret eşitlemesi yapması gerekir ki bunu asla yapmazlar. Çünkü bu, mevcut sendikaların kendini örgütlediği zemine dinamit koyması anlamına gelir. Bu zeminde özne erkektir. Kim ister böyle bir değişimi, “kadınlara onların yaptığı iş daha nitelikli sizinki nitelik gerektirmiyor” safsatasını kabul ettirirsiniz, patriyarkal ideolojiyi emek piyasalarının gerçekliği gibi gösterirsiniz, sınıfın birleşik mücadelesi adına solcular da bunu kabul eder. Hem sonra din değil toplumsal cinsiyet mücadelesi böler işçi sınıfını di mi?

Kadınlar arası öğrenme pratikleri

Kadınların ön planda olduğu direnişlerden biri de Farplas, burası 50 yıllık bir iş yeri ve bir türlü sendikalaşamıyorlar. Bant üretiminin ve ücretlerin iyice düşük, kadınlara yönelik mobbing ve aşağılamalarının yoğun olduğu, kadın işçilerin bunları itiraf edecek noktada bulunduğu bir iş yeri burası. Makineleri ilk kapatanlar da zaten kadın işçiler olmuş. Fabrika işgalini de kadınlar yürüttüler.

Yine Bahar’ın yaptığı haberden öğrendik. Corason’da işten atılanlar arasında Flormar’da direnen bir kadın işçi var. Flormar’da ne olmuştu? Kadınlar, sendikanın, sendikaların, kadın örgütlerinin ve feministlerin de çabalarıyla direnmişler, kazanmışlardı. Tazminatlar alınmış ama işten atılanlar geri alınmamıştı. Şube başkanı bu grevdeki başarısından hareketle sendikanın genel başkanı olmuş, atılan kadınlar da dımdızlak kalmıştı ortada. Sendika şubeleri ve genel merkezleri kapalı kutudur, yöneticiler açısından da onlardan maaş alanlar açısından da erkekler arası bir gelen ağam giden paşam düzeni, hakimdir. Üye işçiler arasındaki bilgi dolaşımı hep engellenir.

Fakat Türkiye’de feminist hareket artık çeşitli kanallarla alandaki kadın işçilerle bir miktar temas tesis etti sanki. Flormar sürecinde feministlerin dayanışmasını unutmayan bu kadın işçi, sendikanın “yararlılıklarını” da unutmamış görünüyor.  Gebze’de olan Gebze’de kalmamış nihayetinde. Sendika tarihi erkek başarılarının tarihidir, tarihiydi ama kadınlar da artık kendilerini ifade etmeye başladılar bir süreden beri. Bu tarihi kadınlar anlattığında ortaya başka gerçekler çıkıyor işte. Kadın işçi kadın sendikayı eleştirip, feminist dayanışmayı görünür kılabiliyor.

Önemli olan bir başka konu ise ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın, işçi kadın deneyimlerinin bir fabrikadan bir fabrikaya, bir direnişten diğerine aktarıldığı gerçeğidir.  Sendika ağalarının sonunu getirecek olan bu gerçekten somut durumdan kaynaklanan bilinçtir.

Şunu unutmamak lazım; bir sendikada yürütülen toplumsal cinsiyet, kadın ve eşitlik çalışmalarının eksik gedik de olsa, ideal olan erkek egemen örgütlenme biçimi nedeniyle tam anlamıyla yapılamasa da, kadın işçilerde belli dönüşümlere yol açıyor. Flormar kadın direnişi unutturulmaya çalışılan Novamed direnişinin örgütün kültürel hafızasının kılcal damarlarına yansıdığı, böyle bir bilginin olduğu bir sendikada olmuştu.

Bugün Farplas işgalinin yine kadın çalışması olan bir sendikada Birleşik- Metal İş Sendikası’nda vuku bulması tesadüf değildir. Birbirlerinden öğrenme konusunda kadınlar gerçekten de çok ustalar. Bir araya gelme ve çeşitli kadın gruplarının karşılaşması ortak öğrenme sürecini hızlandırıyor.

Eylemlerde kadınlar hep önde görünürken resmi talepler metinlerinde ya da protokollerde kadınların istekleri pek de yer almıyor. Bazen hiç yer almıyor. Kadınİşçi’de hemşirelerle yaptığımız söyleşilerde de, angaryanın, şiddetin, düşük ücretlerin, işyerinde erkek egemen hiyerarşilerin ortadan kaldırılmasını talep olarak ileri sürüyorlardı arkadaşlarımız. Ama TTB, SES diğer örgütlerin ortak bildirisinde talepler arasında bunlar yoktu mesela.

Kadın işçi taleplerini genel taleplere yansıtmak

Çorapdaki iş bırakmalarda da öyle; eylemlerde kadınlar başı çekerken onların talepleri genel taleplere yansıtılmadı ve büyük ihtimalle toplu sözleşmelerde de yer alamayacak…

Oysa toplumsal cinsiyet ve kadın ve eşitlik çalışmaları en bürokratik sendikada bile mevcut sendikal kanalları zorlar ve kendine ve sendikaya yeni yollar açar. Burada çok temel bir şey var: Somut çıkarlar, kadın ve LGBTİ+ ların çıkarlarını gözetmeyen bir yerden oluşturulacak bir zam ve ücret politikası ister yeni ister eski sendika olun sizi tuş edebilir. Sınıf sizin sandığınız gibi bir şey değil artık…

Kadınların ücretli emeği, cinsel taciz şiddet konularının politik mücadelesini veren feministlerin de alandaki bu kadın eylemlilikleri ve talepleri ve deneyimleri üzerinden oluşturacakları politikalar olmalı. Dayanışma eylemleri elbette ilk akla gelen şey.

Ama işyerlerinde ücret politikalarından, cinsel taciz, şiddet mobbing, yeni kurulan ve eski sendikalarda kadınların eşit temsili ve erkek egemen örgütlenme modellerinin teşhiri ve alternatif örgütlenme biçim ve modelleri üzerine düşünmemiz de gerekiyor gibi. Bu da ortak bir kadın emeği politikası inşa etmekle mümkün olabilir ancak.

Paylaş:

Benzer İçerikler

40’ı aşkın gündür direnişe devam eden TKIS Blinds perde işçilerinden Nazar çalışma koşullarını anlattı. Ustaların sinirlendiklerinde, kadın işçilere küllük, kalem, ray fırlattığını; düşük ücretlerle ağır işlerde çalıştıklarını söyleyen Nazar, “Patron bize ilk şu gözle bakmıştı: ‘Bu kadınlar birleşemez. Bu işçiler birleşemez. Bunlar başaramaz.’ Biz başardık” dedi.
70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Van’daki çağrı merkezlerinde çalışan kadınlar, işyerlerinde cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın acı verici gerçekleriyle yüzleşiyor. Uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve mobbing kadın çalışanların sıradan bir iş gününü özetliyor. Van’da kadınlar genellikle asgari ücretin altında ücretlerle çalıştırıldığından bu koşullara razı oluyorlar.
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!