Kadın tıbbi sekreterler dertli: “Evde otomatikman bana yüklenen roller burada da var”

Tıbbi sekreterlik hastanelerde genel olarak kadınlar tarafından yapılan bir iş. Sayıları çok az olan erkekler genellikle dışarıdaki işlerden sorumlu oldukları için onlardan uzmanlara ve şeflere çay götürmesi filan istenmiyor. Veri giriş elemanı diye de adlandırılan bu grup, “biz bir aileyiz” anlayışı ile ciddi bir sömürüye maruz kalıyor.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz ipekkdeniz@gmail.com

Tıbbi sekreterlik hastanelerde genel olarak kadınlar tarafından yapılan bir iş. Sayıları çok az olan erkekler genellikle dışarıdaki işlerden sorumlu oldukları için onlardan uzmanlara ve şeflere çay götürmesi filan istenmiyor. Veri giriş elemanı diye de adlandırılan bu grup, “biz bir aileyiz” anlayışı ile ciddi bir sömürüye maruz kalıyor.

Kadınların daha çok konuştuğu, seslerinin daha gür çıkmaya başladığı bu dönemden sağlık emekçisi kadınlar da etkileniyorlar. Ama yaratılan korku atmosferi nedeniyle daha korunaklı konuşan, davrananlar da yok değil. Bu röportajı yaparken birçok kadın tıbbi sekreterle görüştüm; en çok duyduğum cümle; biz bir aileyiz. Büyük bir hastane içinde çalışan biri olarak, çalışma arkadaşlarımız olan tıbbi sekreterlerin yığınla sorununa şahit oluyoruz. Ama iş konuşmaya, kamuoyu yaratmaya gelince bize yüklenmeye çalışılan rollerden olan kol kırılır yen içinde kalır anlayışı devreye giriyor. Bu röportajda ben yapamam, kimsenin özel sekreteri değilim diyenler olduğu gibi, ben hocama salata da yapıyorum, önlüğünü ütülüyorum ama bundan gocunmuyorum, kendim isteyerek yapıyorum diyen de oldu.

Erk olarak görünenlere karşı, işi, ekmeği ile dolaylı tehdit edilen bir meslek grubu aslında tıbbı sekreterler. Açık, net bir tehdit olmasa da bir iki karşı çıkmak demek yer değişikliği anlamına geliyor. Kadrolu sayısı çok az, belli bir dönemden sonra sadece taşeron firmalarla işe alınan ama verilen asgari ücrete, sigortalı olmaya lütufmuş gibi davranılan meslek gruplarından biri. 4D kadrosu da hastane içinde yer değişikliklerine engel değil, şeflerin memnuniyetsizliği yeterli bir gerekçe oluyor.

Büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bu meslekte de, yataklı servislerde kadınları, sayıları az olan erkekleri ise dış alanlarda, hasta karşılama, poliklinikler gibi yerlerde görüyoruz. Aslında tipik bir şekilde içerde yine kadınlar, dışarıda da erkekler bulunuyor. Çalışanlarla yakın ilişki kurulan en son veri giriş elemanları diye adlandırılan bu grup, biz bir aileyiz adı altında ciddi bir emek sömürüsüne maruz kalıyor. Hastanelerde hastama baktı, o çok iyidir, ben bir şey rica edince kırmaz, cümlelerini kendileri çok dillendirir. Yasal olarak bilgisayar sistemleri ile kurulan iletişim ağı genelde veri giriş elemanlarına bırakılır, hastaya rapor yazmaktan, reçeteye kadar, görüntüleme isteklerinden, bazen özel isteklere kadar açılan bir yelpaze. Yaş faktörü de devreye girince aile denen kurum tamamlanmış oluyor. Yaşına hürmeten, mesleğine hürmeten, hürmet edilecek katmanlar arttıkça karşılarında kimliksizleşen meslekler oluşuyor. Kimliksizleşmek de zaten hiçbir sağlık çalışanını görmeyen bakanlığın gözünde de yok olmak anlamına geliyor. İnsanca yaşamaya yetecek temel ücret talebi, her meslek grubu için geçerli. Eminim daha iyi ücret alsalardı birçok işe hayır deme anlayışı da gelişirdi, yaptığı işe değer verme de!

Yatan hasta servisinden bir sekreter: Bir arkadaşımız şefe fasulye pişirmiş

17 yıldır bu işi yapıyorum. Lise mezunu olarak girdim, sonra uzaktan eğitimlerle tıbbı sekreterliği, sonradan sosyal hizmetleri bitirdim. Ne kadar okusam da ücretim asgari, değişmedi (gülüyor). Aslında geçici olarak girdim, daha iyi bir iş bulunca giderim, dedim ama hayat öyle gitmedi. Maaşlar az olsa da belirli çalışma saatleri, maaşların düzgün yatması, en önemlisi garanti ve başka iş bulamadığımdan erteleye erteleye bu kadar yıl oldu. Angarya iş derseniz aslında bizim adımız angaryacılar olmalı. Her işi yapmak, her sıkıntıyı çözmekle yükümlüyüm. Mesleki tanımımızda olmayan çok şeyle uğraşıyoruz. Mesela reçete yazıyorum, hasta raporu onaylıyorum, tedavileri ben giriyorum ve klinik şefinin özel sekreteri gibiyim. Klinikte hasta ile ilgili her işlemi bilgisayara ben giriyorum, uzman mhrs listesi, listelerin paylaşılması, ulaşılamayan doktor ile ilgili telefonda dakikalarca laf anlatma, çalışan arkadaşlarımızın işleri derken başım fena halde ağrıyordu. Geniş bir hastaneye taşınmanın benim için tek artısı biraz başımdaki insan kalabalığın azalması oldu. Tabii klinik şefinin özel sekreteri oldum. Şimdi benim çalıştığım klinik şefi iyi bir adam gerçekten. Rice eder, şahsi pek iş yıkmaz, olunca da kıvranarak ister. Yani kendine çay almışken ona da alınca mahcup oluyor, teşekkür ediyor falan. Ama ben diğer klinikteki kadın arkadaşlarımdan neler talep edildiğini, hangi beklentileri olduğunu duyuyorum. Çay kahve zaten artık alışılmış bir durum ama kahvaltı bekleyen mi dersiniz, odama senden başkası girmesin deyip odasını temizlettiren mi dersiniz, bir sekreter arkadaşımız klinik şefinin taze fasulye getirdiğini ve ona verdiğini, klinikte onu pişirdiğini anlatmıştı. Hoca ona “sen çok güzel pişiriyorsun” deyince pişirmiş. Bu geniş yelpazeyi siz düşünün artık, çalıştığınız kişilerin karakterlerine göre neler, neler eklenir bu listeye. Arkadaş olmak da tercih edilebilir bir durum ama gerçekten meslek, para, rütbe bu durumları belirliyor bir yerde.

İtaat ve merhamet bir arada

Hastanelerin online eğitimleri var mesela, yapmak zorunlu bütün çalışanlar için. Klinik şeflerinin tamamının, birçok uzmanın bir de ileri yaş temizlik personellerinin bu eğitimleri istisnasız sekreterler tarafından yapıldı. Şeflere, uzmanlara karşı mecbur hissettikleri için temizlik personeline acıdıkları için o eğitimleri tıbbi sekreterler yaptı; itaat ve merhamet yani. Hastanede kadın çalışan ağırlıklı mesleklerin çoğu benzer duyguları yaşıyor. Tıbbi sekreterlerde erkek oranı kadınlara göre çok çok az. Yani benim hastanemde bildiklerimin çoğu acilde, polikliniklerde çalışıyor zaten. Bizler ağırlıklı hasta kabul, danışma ya da kliniklerdeyiz. Onların benzer sorunları olduğunu hiç düşünmüyorum, futbol maçları organize ediyorlar ekip olarak, bize göre daha arkadaş gibi kabul ediliyorlar. Tabii onların da etraflarında hocam diye dolandıklarına şahidiz. Hastane işleri çok garip, ben de güya duyarlıyım bazı konulara, sonra aman kaç yaşında adam, elime mi yapıştı, hastama baktı gibi düşüncelerle bazen abarttığımı, bazen de niye bunu yaptım diyerek kendimi yediğimi çok bilirim. Yani yığınla işin ucundan tutan biri olarak neden mesleğimle karışan pek çok duygu, his var, diye düşünüyorum. Ama onlar şu kadın benim şu işimi de yaptı demiyor. Yıllarca taşeron firmalara bağlı çalıştık. İşten çıkarılma korkusu çok derindi, ondan sesimiz çıkmıyor, dedim. Sonra 4D diye bir kadroya alındık. Nasıl kadro ise ne maaşlarımız arttı, ne de özlük haklarımızda belirgin bir değişim oldu. Tek artımız işten keyfi çıkarmaların olmayacağı garantisiydi. Yine sesimiz çıkmadı, mevzu iş garantisi değilmiş. Ben maruz kaldığım her beklentiyi evimdeki hayatıma benzetiyorum gerçekten. Eşimle yaşadığım, bana otomatik yüklenen roller iş yerimde de var. Erkek olsam bu denli beklenti olmayacağı çok net ama değilim.

Yatan hasta kliniğinden bir sekreter: Kimsenin özel sekreteri olmak istemiyorum

14 yıldır bu işi yapıyorum. Açık öğretimden tıbbı sekreterliği de bitirdim ama taşeron firmada yıllarca çalıştım, son üç yıldır da 4D kadrosundayım. Çalıştığım alanda yıllarca iki klinikte çalıştık. O zaman ciddi sıkıntılar yaşıyordum, bir kliniğin şefleri saygılı, sakin ve iş dışında bir beklentisi olmayan kişilerdi. O anlamda çok şanslıydım. Ama diğer kliniğin şefi önce odasının yanındaki odaya yerleşmemi istedi mesela. Ona gelen telefonlara bakmam, gelen hastaları yönlendirmem, reçetelerini yazmam vs gibi işi, bana ait yığacaktı. Zaten çay kahve beklentisi vardı, bazen açık açık söylüyordu. Bir de poliklinik hastası bakmak için aşağı kata inmek istemediğinden klinikte hasta görüyordu. Bu benim yatan hasta dışında yığınla hastaya kayıt açmam, kan girişi, görüntüleme, bazen başka işlemlerin girişini yapmam anlamına geliyordu. 14 yıldır aynı yerde çalışıyorum, yıllarca bu şekilde sürdü. Kliniğe gelip muayene olan hastaların çıkardığı krizlere de maruz kalıyordum. Yatan hasta kliniğinde ayaktan gelen hastalarla ilgili hiçbir sorumluluğum olmamasına rağmen, sekreterin özel sekreterleri olduğu algısı var. O klinik şefinin yanındaki odaya iki kliniğe birden baktığım ve kimsenin özel sekreteri olmak istemediğim için kliniğin tam ortasında, hastalar içindeki bankoda oturdum. Çok daha zordu, hasta sirkülasyonu bitmiyor, sana sorulan sorular da… Serum bittiler, dr ne zaman gelecek… gibi sorular. Yine de orada olmayı tercih ettim. Bir süre sonra klinikler ayrıldı, daha iyi anlaştığım kişilerin olduğu klinikteyim ve neyse ki bir sıkıntım yok. Ayaktan hastalar kesilince ben de rahat nefes aldım.

Küçük bir devlet hastanesinden bir sekreter: İlacı da yazıyoruz taburcuyu da gönderiyoruz

Uzun süre ve bir sürü farklı birimde çalıştım. Çünkü çok ciddi sıkıntılar yaşıyordum. Bizde profesör, doçent yok uzmanlar var, yılların uzmanları ve yaşları da ileriydi, Bilgisayar kullanmayı bilmiyor, öğrenmek gibi çabaları da yoktu. Küçük yerde iş bulmak, hele sigortalı bir işe sahip olmak çok kıymetli ve kimse kaybetmek istemez. Hastanelerde hasta, çalışan, sağlık bakanlığı arasında bir iletişim sistemi var, o sistemde herkesin görevleri tanımlı. Herkese ait özel bir oturum var ve şifreli. Şimdi öyle olması durumu değiştirmiyor tabii ki. Şifresini sana veriyor, reçete yazma, ilaç raporu çıkarma, çıkan sorunlarda geri dönüp yine o sorunlarla uğraşma sana kalıyor. Bizim burada ilaç yazma, taburculuk, epikrizi de sekreterlere yazdırıyorlar. Taburcu olan hastaya reçetesini de, taburculuk eğitimini de bizlere yaptırdılar. Başka alana girdim, orada da benzer durumlar. Genelde uzmanlar onların şahsi sekreteri olduğunuzu düşünüyorlar. Bana her türlü özel işi için örneğin kreşi bağlar mısın (oğlu için), eczaneyi bağla, yığınla şey, arabasının yıkanması için, oto yıkamayı aramamı isteyen de çıktı meslek hayatımda. Yapamadım ben, kaç yerde çatışma yaşadığımı bilmiyorum. Neyse ki şu an daha özerk olduğum bir yerdeyim. Stresi azaldı ve yarın acaba başka ne yaşayabilirim, kaygım kalktı ortadan. Uzun süre kaygılı olmak sivilcelenmeme, adet düzensizliğine, sürekli kavgacı, gergin bir insan olmama yol açmıştı. Yani bana tanımlanan işleri yapmakla ilgili bir sıkıntı yaşamıyorum ama ekstralar çok can sıkıcı.

Poliklinik kaydı yapan veri giriş elemanı: Erkeklerden daha fazla laf işitiyoruz

Bizim başımızda belirli bir kişi yok işlerini yaptığımız. Ama arkadaşlardan çok duyuyorum, eşleri sanki her türlü iş yaptırılıyor. Biz hasta girişi yaparken sorun yaşayabiliyoruz. Sistem yavaş olur laf yersin, aradan soru sorulur defalarca laf yersin. İlk karşılama olduğumuz için güler yüzlü olmamız da bekleniyor ama pek halimiz kalmıyor güler yüzlü olmaya. Yoğun, kalabalık, sürekli bir şey anlatıyorsun. Erkek arkadaşlarımıza oranla daha çok laf yiyoruz, özellikle randevusuz gelen ya da kimliği olmayan hastalardan. İşlerin sistemle yürüdüğü, aradan giriş olmadığını anlatsan da dinlemiyor zaten. Hastayım kör müsün’ den vicdansıza kadar bir dolu laf işitiyoruz. Benimle ilgili bir durum yok, ben giriş yapsam doktordan laf yiyeceğim bu sefer. Ya da dua et kadınsın gibi laflar o kadar çok duydum ki! Kliniğe geçmek istiyorum bazen, ama orda da bazı şeylere katlanamam. Sanırım idare ediyorum şimdilik.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Hükümete asgari ücret konusunda acilen gelir dağılımını gözeten bir politika izlemesi çağrısında bulunan 126 iktisatçıdan Elif, Çağla ve Gülbiye ile konuştuk.  Asgari ücretin eşitleyici bir yanının bulunduğunu düşünen arkadaşlarımız olduğu gibi bu uygulamanın kadın istihdamının yapısı nedeniyle cinsiyet temelli ücret açığını kapatmadığının altını çizen de var. Eşitlikçi bir politikanın ise bakım emeğini içine alması gerekiyor.
Kadın işçiler asgari ücret ile geçinmediğini vurguluyor. Hele evi tek geçindiren sizseniz ya da çocuklu çocuklu bir kadınsanız haliniz duman. Aynur’un dediği gibi; “Asgari ücret tek maaş bir de bekar bir kadınsan ya savaşçı olacaksın ya pes edip bir erkeğe muhtaç olduğunu kabullenip kişiliğinden vazgeçeceksin.”
Mersin Serbest Bölgesi’nde çalışan Menekşe, çocukluğundan beri çalışmasına rağmen 49 yaşında ilk kez sigortalı olabilmiş. “Gündüz iş, akşam iş. Sadece yaşamak, nefes almak için çalışıyorum” diyor.
Mersin Serbest Bölge’de tekstil işçisi olarak çalışan Nazlı erkek işçilerin sokak ağzı ile konuşmasından rahatsız olduğunu dile getirdikten sonra, kadınların giyimleriyle ilgili laf etmelerine vurgu yaparak, “Diyelim, bir kadın hafif önü açık bir şey giydi. Çatal ucu gözüküyor. Arkasından neler neler derler.” diyor. Tüm bunların adını ise birlikte koyuyoruz; cinsel taciz…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!