Deniz çok küçük yaşlardan itibaren ücretli çalışmaya başlıyor. Liseyi terk ederek dayısının dükkanında işe giriyor. Daha sonra dışarıdan okuyarak liseyi bitiriyor ve Amerika’ya gidiyor. Orada iki sene satış ve pazarlama okuyor. Türkiye’ye geri döndüğünde eğitimini gördüğü alanda çalışmak istiyor ama denklik sağlanamıyor, o dönemde öyle bir bölüm bulunmuyor. Bir spor mağazasında satış elemanı olarak iş buluyor ve oraya giriyor. Çalışma şeklini şu şekilde tanımlıyor Deniz “Hangi işi bulursam orada çalışmaya başladım… Önüme çıkan işleri yaptım.”
Bir süre sonra evleniyor ve bir erkek çocuk dünyaya getiriyor. Serbest müzisyenlik yapıyor eşi ve nerede iş bulursa oraya gidenlerden, Deniz de onunla birlikte dolaşıyor. Gelirleri iyi, düzenli bir işte çalışmıyor ama boş da durmuyor evden spor ürünleri pazarlıyor. Fakat eşi 30 yaşında uzun bir hastalık sürecinden sonra vefat ediyor. O dönemi şöyle anlatıyor: “Hastalık döneminde çok sıkıntı çektik. Benim kazandığım para hastalık masraflarına yetmedi. Psikiyatrik rahatsızlığı vardı ve onu devlet karşılamıyordu. Ufak bir spor dükkanı açtım. İşte orada bir şeyler sattım. Oğlum anaokuluna gidiyordu.”
Eşi vefat edince annesinin evine dönmek zorunda kalıyor. Düzenli bir işe holdinglere girmek istiyor ama bu çok zor, çünkü rakipleri üniversite mezunu, birkaç dil bilen insanlar. Kendini geliştirmek zorunda bilgisayar öğrenmesi gerekiyor, dil kursuna yazılması gerekiyor. Bunların hepsini yapıyor bir biçimde hatta spikerlik kurslarına gidip sertifika bile alıyor. O sıralarda bünyesinde yeni spor merkezi açan bir holdinge giriyor. Parası iyi, ciddi bir prim de alıyor. Kendine çocukla birlikte bir ev tutuyor.
Çocuk ilkokuldayken hayatına başka bir erkek giriyor. Beraber geçinip gidiyorlar.
Kadınlar hiçbir zaman satış müdürü olamıyor
Yeni eş de müzisyen ve çok sigara içiyor. Onda da sağlık sorunları baş gösteriyor. Çalıştığı yerde işler kötü gitmeye başlıyor bir süre sonra primler azalıyor. Başka bir işe geçiyor. Satış, pazarlama, halkla ilişkiler, prodüktörlük, süpervizörlük, tercümanlık ne olsa yapıyor Deniz “Hiçbir kariyer planlaması yapmadım. Kim üç bin lira, dört bin lira fazla veriyorsa oraya geçtim. Yani oradan başka bir spor merkezine geçtim. Spor merkezleri sonradan şey dediler, bizim prim vermemize gerek yok. Zaten herkes geliyor, dediler. O zaman sekiz yüz maaş alıyorsam iki bin lira da prim alıyor durumu düştü. O zaman dedim bu sektör benim için bitti ve şey uluslararası fuar firmasına geçtim.”
Tüm bu işlerde kadın olarak bir yerde tutunmanın zor olduğunu söylüyor Deniz, her işte kadınlara kapalı alanlar var, bunlar genellikle ücreti yüksek olan işler ve erkek çalışanlar da kadınları bu işlerde görmek istemiyorlar. Satış temsilciliğindeki deneyimlerini şöyle anlatıyor: “Çalıştığım yerlerde erkekler promote ediliyorlardı. Erkekler bir üst seviyeye her zaman çıktılar. Biz hep kadınlar satış temsilcisi olarak sevildik. Satış müdürü olmaya gelince, bir şeyin müdürü olmaya gelince yapmazlar. Yani haklı ilişkilerde kadın müdür yaparlar. Onun da maaşı çok düşük zaten.”
İş değiştirme nedenlerinden biri de buymuş fakat serbest zamanlı işlerde de farklı bir durumla karşılaşmamış. Makine fuarları daha iyi ücret verdiği için orada çalışmak istiyormuş ama buralarda parası yüksek diye genellikle erkekleri çalıştırıyorlar. Bir arkadaşı bu fuarlarda çalışıyor iyi de para kazanıyor. Deniz de bu işi yapmaya karar veriyor ama engeller var: “Mesela ben makine fuarında çalışmak istediğimde daha çok erkekler makine fuarında çalışıyorlar dediler. Çünkü makine erkeklerin konusu. Alt tarafı sen makine fuarı pazarlıyorsun. Bana seni moda, tekstil, çatal kaşık, otelcilik fuarına verelim, diyorlardı. Israr ettim denedim, başarılı da oldum.”
40 yaşında yaşlı kadın sayılıyorum
Deniz’in işlerini biraz da eşleri belirlemiş gibi gözüküyor. İkinci eşinin hastalığı nedeniyle önce Bodrum’a taşınmışlar daha sonra da Yeni Zellanda’ya gitmişler. Burada yaşadıkları iki ülke arasında kıyaslama yapma imkanı sağlamış Deniz’e, şu anda yaş nedeniyle yaşadığı türden ayrımcılıkların orada olmadığına vurgu yapıyor.
“Kadın yaşlılığının erkekler tarafından tanımlanmasına çok öfkeleniyorum. Onu da şöyle fark ettim. Kırk yaşında burada iş aradığımda yaşlı sayılıyorum. Yeni Zelanda’ya gittim. Orada bana genç denildi. Tekrardan genç bir insan oldum ben. Gerçekten. Yani her işe girebiliyorum yani. Gencim. İnsanlar hani 40 yaşında bir insana yaşlı demiyorlar orada.”
Bu ülkede kadınların 65 yaşına kadar çalıştıklarını ve iş bulabildiklerini anlatıyor. Oranın nüfusu çok yaşlı o nedenle geç yaşlara kadar insanlar çalışabiliyor, şeklindeki düşüncenin yanlış olduğunu, Yeni Zellanda’da ayrımcılığa karşı yasaların bulunduğunu, devletin de bir sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirdiğini belirtiyor. “Herkesin çalışıp para kazanma hakkı var. O yüzden ayrımcılık, yaş ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığı yapılmaması gerekiyor. Orada iş bulamazsan devletin seni yaşatacak güzel bir yardımı oluyor zaten. Aç açık sokakta kalmıyorsun. Hiç çalışmamış bir insansan bile 65 yaşında seni emekli ediyor, maaşını veriyor”
Bir süre sonra Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalıyorlar ve burada iş koşuşturması yeniden başlıyor. Eşinin hastalığı iyice artıyor bu arada ev ve bakım işlerini de üstlendiğinden fuarlarda çeşitli etkinliklerle freelance işler ona daha uygun geliyor. Ama bu işler güvenceli işler değil, sigortası falan da yok. İkinci eşini de 2018 yılında kaybediyor. Bu arada oğlu da büyüyor. Ondan ayrı bir eve taşınıyor, çalışmaya başlıyor. O da bir müzisyen dolayısıyla çok düzenli bir işi yok. Bunu hayıflanarak anlatıyor. Babasından yetim maaşı bağlatmış kendine 9 bin 400 liraymış bu para, kuruşu kuruşuna söylüyor. Esasen emekliliğine de bir yıl var, doğum borçlanması yapabilse belki emekli olabilecek ama böyle bir parası yok, o primleri doldurmasını sağlayacak düzenli bir işi de…
Deniz’in asıl hayali sosyoloji okuyup, fotoğrafçılık yapmakmış, fakat kendisinin anlattığı gibi geçim derdi onu işten işe sürüklemiş. Bir gün yaş nedeniyle artık eskiden çok rahatlıkla girdiği işlere giremediğini fark etmiş. Bir iş bulma sitesinde çalışan arkadaşına sormuş neden böyle, diye acı gerçeği o anlatmış, belli yaşın üzerinde olan başvurulara çoğu zaman bakmıyorlarmış bile…Yine de yılmıyor, iş aramaya devam ediyor hâlâ. İş bulamamasının nedenlerinden birinin de yaş almış kadınlara sunulan “vasıfsız” işlerin doğasına bağlıyor. “Sen oraya gittiğinde patron senin geldiğin yerden gelen birini istemiyor. Rahat konuşacağı, gerekirse çıkışabileceği, kızabileceği, hani kendi çevresinden, kendi dilini konuşan, onun dilinden alınmayacak birini istiyor. O adam benimle niye böyle cinsiyetçi konuştu diyeceğim mesela ya da nasıl böyle saygısız davranıyor, diyeceğim. Onu hemen görür görmez seni anlıyor ve seni almıyor.”
Freelance işlerdeki saatler boyu çalışma temposunun kendisini çok yorduğunu, zaten bu işlerde çalışanların belli bir süre sonra daha rahat işlere geçtiğini vurgulayan Deniz, bu işlerdeki yaş ortalamasının 25-30’u geçmediğini de sözlerine ekliyor. “Genç erkek, genç kız. Ama sekreterlikte kadınları daha çok seviyorlar. Sekreterliğe biraz daha kadın alıyorlar. Dolayısıyla ben de işte 9400 lirayla kaldım. Yani… Arada çok nadir bir freelance işler olursa gidiyorum. Tasarruflu yaşıyorum. Burada kiram çok az. 10 yıldır burada oturuyorum. Taşındığımda 800 liraydı. Şimdi 3000 lira veriyorum. Daha çok bir ev sahibinin kaderine kalmış bir hayatım var yani.”
Önleyici sağlık hizmeti nerede?
Bir yıllık sigorta primlerini ödeyip emekli olması halinde de geçim derdinin devam edeceğini bugün emekli olsa 15 bin TL’den fazla ücret alamayacağını, yöneticilik yaptığı dönemde bile sigortasının yöneticilik üzerinden yapılmadığını biliyor. O zaman iş ihtiyacı nedeniyle bu konuda kendisi de ısrarcı olamamış, Bilindik kadın çalışan hikayesi…
Zaten tasarruf yaparak yaşadığını ama şu anda yiyecekten bile tasarruf ettiğini anlatıyor. Yaşamı boyunca edindiği bazı küçük alışkanlıkları var, onları yapamamak çok zoruna gidiyor. “Ben peyniri çok severim. Peynir almamak, peynir fiyatı beni çok etkiliyor. Herkes bana kızıyor peynirden bahsediyorsun diye. Peynirden bahsediyorum tabii ki.”
Yaş almış kadınların en önemli problemlerinden biri olan sağlığa erişim Deniz’i de zorluyor. Şehir ve devlet hastanelerinde randevu almak çok zor en önemli hastalıklarda bile üç ay sonraya veriliyor randevu. “Mememde bir şey var. Bak şurada böyle bir kitle var. Bu kanser değil ama 6 ayda bir bunu takip etmesi gerekiyor. Gidiyorsun doktora randevu alıyorsun. Çok zor randevu almak zaten. Ondan sonra sana ultrason, memogram diyor. Sonra memogram günü çok uzağa veriliyor. Mesela memogram tarihi verildiğinde doktorun sana verdiği kontrol şeysi dolmuş oluyor. Tekrar randevu alman gerekiyor. Hastanelerin durumları bu, sonra da önleyici sağlık diyorlar. bıraktım artık peşini, kontrol filan olmuyorum.”
Deniz dertleriyle bizi bunalttığını düşündüğü için özür diliyor “Yaşanmak o kadar kötü bir şey olmayabilir, korkmayın. Belki de bu durumu değiştirebiliriz” diye noktalıyor sözlerini.
Fotoğraf: c suite
*Bu hikaye, Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazıldı. Söyleşi yapılan kadının isteği üzerine isim değiştirildi.