Sare Öztürk ozturksare48@gmail.com
8 Mart’a giderken kadın emeği ve kadın işçilerin durumu ile ilgili kadın örgütleri, feministler ne düşünüyor; son dönemde yaşanan grev, direnişleri nasıl değerlendiriyor ve politika önerileri neler, sorularının peşine düştük. Bu hafta Yeni Demokrat Kadın’dan Sevda Erkılınç ve Türkiye İşçi Partili Kadınlardan Melike Çınar ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluk kıskacında kadın emeğine dair izlenimlerini paylaştılar.
Novamed ve Flormar direnişlerini hatırlatarak sözlerine başlayan Melike, kadın emeği konusunun feministlerin ve kadın örgütlerinin gündeminde yeni olmadığını, geçmişte feministlerin kadın grevleriyle dayanışma gösterdiklerini ve mücadelelerini görünür kılmaya çalıştıklarını söyledi. Patriyarkal kapitalizmin sadece fabrikada, işyerinde, okulda değil; evlerde de kadınların emeğine el koyduğunu belirtti. Ekonomik krizden en çok kadınların etkilendiğini ifade eden Melike süreci değerlendirdi: “İçinde yaşadığımız dönemde AKP/Saray rejiminin derinleştirdiği ekonomik, politik, toplumsal krizden en çok etkilenenler her zamanki gibi yine kadınlar oldu. Yaşamakta olduğumuz bu kriz ücretli-ücretsiz emek kıskacının iyice daralmasına, kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin artmasına sebep oldu. Toplumun her kesimini farklı açılardan olumsuz etkileyen Covid-19 pandemisinin, var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, kadınların ev içi emek mücadelesini görünür kıldı. Feminist hareketin ve kadın örgütlerinin bu kadar gözle görülür krize, yoksulluğa ve zamlara, kadının ev içinde artan iş yüküne gözünü kapatması beklenemezdi.”
Ücretli-ücretsiz kadın emeği konusunun parçalı da olsa kadın kurumlarının her zaman gündeminde olduğunu belirten Sevda, bugün yaşanan ekonomik kriz ve yoksulluğun hiç olmadığı kadar derin olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle de kadın emeği konusunun daha fazla gündemde olması gerektiği kanısında. Sevda, krizle birlikte kadınların ev içi yüklerinin arttığını şu sözlerle ifade ediyor: “Patriyarkanın kadınlara yönelik saldırıları sistematik bir şekilde işlese de mevcut iktidar döneminde kadınlara dönük baskı, kadınların haklarına dönük saldırılar da hiç bu kadar derin yaşanmadı. Her türlü siyasi ve ekonomik krizin pandemi ile birlikte derinleşmesiyle birlikte kadınların karşılıksız hane içi emeği devasa boyutlara ulaştı, daha fazla görünmez bir hal aldı.”
Krizle birlikte kadınların hane içindeki iş yükünün artmasının yanı sıra ücretli iş piyasasında da hak kayıpları yaşandı, işten çıkarmalar arttı. Sevda ILO 190’ın daha çok gündeme getirilmesi ve tartışılması gerektiğini düşünüyor: “Kadınların ücretli emeklerinin karşılığı ise her geçen gün düştü. Birçok kadın işçi performans düşüklüğü, küçülme gibi çeşitli nedenlerle bilumum kodlar gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. Dolayısıyla 8 Mart arifesinde ekonomik kriz daha fazla kadınlar cephesinden gündem yapılıyor. Kadınların evde işyerlerinde yaşadığı emek sömürüsü, bununla birlikte mobbing, şiddet ve taciz konusu da daha fazla gündeme gelmiş durumda. Bu nedenle İLO 190 daha fazla tartışılmakta. Kadınların ücretsiz-ücretli emeği meselesi gündemde sıcaklığını korumaya ve meseleyi daha fazla tartışma konusu yapmaya devam edeceğiz.”
Kadınlar sürekli direniş halindeler
Sevda’ya göre kadınlar evde abi, baba ya da eş şiddetine, sömürüsüne; fabrikada patronun emek sömürüsüne, tacizine; hapishanede devlet şiddetine karşı direniyor ve mücadele ediyor. Dolayısıyla kadınlar sürekli direniş halindeler ve toplumsal mücadelenin içinde en dinamik, en önde, en direngen konumlanışa sahipler. Sevda, kadın hareketinin bir birikime sahip olduğunu bunun kadın dayanışması ile sağlandığını ifade ediyor ve ekliyor: “Kadınların haklarına dönük saldırılarda, İstanbul Sözleşmesi için yürüttüğü mücadelede, pandemi döneminde ısrarla sokakta oluşu, işçi sınıfı içindeki dip dalgadaki yeri de her zaman olduğu gibi hep en önde. Bu deneyime yaslanarak fabrikalarda, direnişe geçen kadınların hareketliliğine uygun birlikte, güçlü kapsamlı bir tartışma ve mücadele hattını hayata geçirmek zorundayız. Kadınları, direnişlerini, direngenliklerini, görmeyen, öğrenmeyen, içinde yer almayan sendika, kurum, dernek, hareket durağanlaşmaya, pasifleşmeye, en hafif haliyle yerinde saymaya “mecbur” kalır.”
Kadınların direnişlerde öncü olması umut verici
Kadın işçilerin yer aldığı grev ve direnişleri kadınların sınıf bilincini görme ve sermayeye politik bir meydan okuma olarak değerlendiren Melike, kadınların direnişlerde öncü olmasının kendisini umutlandırdığını belirtiyor. Kadınların direnişe ve örgütlü mücadeleye katılmalarının önünde ev içi işler, bakım yükü, aile baskısı gibi engeller olduğunu ifade ediyor. Kadınların örgütlü mücadeleye katılmalarının erkekler kadar kolay olmadığını ekliyor. Bu zorluğun ücretli iş piyasasında benzer olduğunu belirtiyor: “Toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik ücretli çalışan kadınları olumsuz etkiliyor. Bu bağlamda kadın işçiler ücret, terfi, atama gibi durumlarda ayrımcılığa uğruyor; sözlü ve psikolojik tacize, mobbinge maruz kalıyor. Kadınların talepleri çok açık aslında. Eşit değerde iş yapmalarına rağmen erkeklerden daha düşük ücret almak, ucuz iş gücü olmak istemiyorlar, işten birileri çıkarılacaksa akla ilk gelen olmak istemiyorlar; çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve sendikal haklarını kullanmak istiyorlar.”
Kadınların sendikalaşma oranı erkeklere göre daha az. Tam da bu nedenle Melike, kadın örgütlerinin kadın emekçileri sendikal mücadeleye katılmalarının olanaklarını yaratması gerektiğini savunuyor. Çünkü kadınlar, kayıt dışı, sigortasız ve düşük ücretlerle çalışıyorlar. Bu noktada Uluslararası Çalışma Örgütü’nün sözleşmelerine vurgu yapan Melike, kadın örgütlerinin yapması gerekenleri sıralıyor: “Genellikle kayıt dışı çalıştırılan ev işçileri emeklilik, sigorta gibi haklardan yararlanamıyor. Ev işçilerinin haklarını alması için ILO C 189 sözleşmesinin ülkemizde imzalatılması için kadın örgütleri olarak basınç uygulamalıyız. Ev içindeki görünmeyen emeği görünür kılmak ve bakım emeğinin eşitlikçi paylaşımı için politikalar üretmeliyiz. Kamusal alanda kadına karşı uygulanan ayrımcılıklarla mücadele yöntemleri geliştirerek istihdama katılmanın önündeki engelleri kaldırmak, kreş hakkı, süt izni vb. taleplerimizde tekrar tekrar diretmeliyiz. Ayrıca iş yaşamında şiddet ve tacizi ele alan ilk uluslararası çalışma standardı olan ILO 190’un imzalanması için sendikaların ve akabinde kadın örgütlerinin de ciddi bir irade koymasını bekliyoruz.”
8 Mart’a çağrı
Melike, 8 Mart çağrısı ile bitiriyor sözlerini: “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken direnen kadınları görmek bize de umut ve ilham veriyor. Türkiye İşçi Partili Kadınlar olarak tüm kadınları bu 8 Mart’ta da alanlara çağırıyoruz. Gelin her yerde kadınların sesini, sözünü, öfkesini meydanlara taşıyalım.”