Kadınlar şiddet failleriyle aynı çadırda!

Mor Çatı’nın raporuna göre, deprem bölgesinde çadırlar ‘aileye’ teslim edildiği için boşanma sürecinde olan, şiddet faili kocasından ayrı yaşayan, aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar ayrı bir çadıra erişemiyor. Şiddet uygulayan kocayla, kocanın ailesiyle ya da kendi ailesiyle kalmak zorunda bırakılıyorlar.
Paylaş:

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın bugün yayımladığı “Depremden Etkilenen Bölgede Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Mekanizmaları”  başlıklı rapora göre, deprem bölgesinde çadırların resmi kayıtlara göre “aile adına” teslim ediliyor olması, aile içinde şiddete maruz kalan kadınların şiddet ortamından uzaklaşmasını engelliyor.

Buna göre, resmi olarak henüz boşanmamış olmakla birlikte boşanma sürecinde olan ya da kendisine şiddet uygulayan kocasından deprem öncesinde ayrı yaşayan veya bu süreçte ayrı yaşamaya karar veren kadınlar, hâlâ aynı ailede oldukları varsayıldığı için çadıra ulaşamıyor. Bu kadınların çadır erişiminde yaşadığı zorluk, onları şiddet uygulayan kocayla, kocanın ailesiyle ya da kendi ailesiyle kalmaya mecbur bırakıyor. Bu durum, kadınların şiddete maruz kalma riskini artırıyor.

Bunun yanında yalnız kadınlar ile ailesi hayatta olsa bile ailesiyle yaşamak istemeyen, bağımsız yaşamını kuran ya da kurmak isteyen kadınlar da çadıra ya da alternatif güvenli barınma hizmetlerine erişemiyor. Özellikle aynı çadır içinde geniş aileyle kalmak zorunda olan kadınlar psikolojik zorluklar yaşıyor. Bölgede destek sağlayan kişiler, bu koşullarda yaşamak zorunda kalan genç kadınların yoğun bir içe kapanma durumunu yaşadıklarını aktarıyor.

Öte yandan çadır kentlerde ya da dağınık yerleşimlerde hem aile içinde hem de dışında cinsel şiddete ilişkin olası riskler konusunda da bir tedbir alınmadığı görülüyor.

Depremden etkilenen altı ilde saha ziyaretleri

Mor Çatı’dan kadınlar 20-24 Şubat tarihleri arasında Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Adana’da saha ziyaretleri gerçekleştirdi; kentlerdeki mevcut duruma, destek mekanizmalarına, kadınlar ve çocukların gereksinimlerine dair incelemelerde bulundu. Kadınlar, bölgede hizmet sağlayan bazı kamu kurumları ve belediyeler ile kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve diğer sivil oluşumlarla da görüştü. Rapor, bu saha ziyaretlerindeki gözlem ve tespitlere dayanıyor.

Kamu görevlisi: ‘Erkek şiddeti olmaz ki’

Raporda, şiddete maruz kalan kadınlara hizmet sağlamakla yükümlü kamu kurumlarının durumuyla ilgili gözlem ve tespitler de yer alıyor:

“Bölgeye vardığımızda, depremler sonucu gerçekleşen yıkım resmi kurum binalarını da etkilediğinden bazı kurum binalarının yer değiştirdiğini, başka resmi kurumlara taşındığını öğrendik. Öte yandan bölgede yaşayan ya da destek sağlamak için orada bulunan insanlar yer değiştiren kurumlara dair bilgi sahibi değildi. Bu durum bize bu kurumlardan destek alma ihtiyacı olan kadınların kurumlara ulaşmasının ne kadar zor olacağını gösterdi.”

Çadır alanlarından birinde olası bir şiddet vakasında ne yapılacağını sorduğumuz kolluk görevlileri, AFAD yetkililerine durumun bildirileceğini söylediler. ŞÖNİM ve ALO 183 hattından bahsettiğimizde bu konu hakkında bilgilerinin olmadığını ifade ettiler.

Raporda, kamu görevlilerinin bilgisizliğine dikkat çekiliyor:

“Erkek şiddetine maruz kalan bir kadının kolayca erişebileceği olası yetkili olan AFAD yetkilisi ve çadır alanlarındaki diğer kamu görevlileri gibi kişilerin, kadının ivedilikle ulaşması gereken bir kuruma nasıl gideceğine, kadını nereye yönlendireceğine dair bir bilgisinin olmadığını gözlemledik. Hatta bir kamu görevlisi böyle bir zamanda erkek şiddetinin olmayacağına kanaat getirdiğini belirterek soru sormamızı dahi yadırgadı.”

Rapora göre, bölgede hizmet sağlayan sosyal hizmet kurumları da dâhil tüm kurumlar çadır, yiyecek ve seyahat masrafı sağlama çalışmalarına odaklanmış durumda. Aradan geçen zamana rağmen psikososyal ve ekonomik ihtiyaçlar konusunda yeterli çalışma yapılmıyor.

Kolluk görevlisi ‘AFAD’a bildiririm’ diyor

Bakanlığa bağlı kuruluşlarda depremden önce de var olan kadından yana olmayan yaklaşım ve bakış açısı, kurumlar arası koordinasyonsuzluk gibi sorunlar varlığını sürdürüyor. Kadınların şiddete maruz kalması durumunda alınacak tedbirlerle ilgili bir ön çalışma söz konusu değil. Belediyeler de bu konu özelinde bir hizmet vermiyor.

Raporu hazırlayan kadınların, kolluk görevlilerine dair gözlemi ise şu şekilde:

“Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda donanımı olan, bölgedeki hizmet birimlerini ve buraların mevcut durumunu bilen bir kolluk görevlisiyle karşılaşmadık. Hatta çadır alanlarından birinde olası bir şiddet vakasında ne yapılacağını sorduğumuz kolluk görevlileri, AFAD yetkililerine durumun bildirileceğini söylediler. ŞÖNİM ve ALO 183 hattından bahsettiğimizde bu konu hakkında bilgilerinin olmadığını ifade ettiler.”

Güvenlik riski hastalıklara yol açıyor

Rapora göre, deprem bölgesinde kadınlar öncelikle ve acil olarak insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili hizmetlere erişmeye ihtiyaç duyuyor:

“Ziyaret sırasında pek çok çadır bölgesinde su ve tuvalet sorununa hâlâ tali yöntemlerle cevap verilmeye çalışılıyordu.

Bazı bölgelerde tuvaletin bulunduğu yerin, çadır alanlarının çok dışında ve karanlık olması nedeniyle kadınlar ve çocuklar için güvenli olmadığını gözlemledik.

Güvenlik riski, bazı kadınların hijyen ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalmasına ve hijyen eksikliğinden kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaya başlamıştı. Bölgede yaşayanlar ve destek sağlayanlar vajinal enfeksiyonların yanı sıra bit ve uyuz salgını, bağırsak enfeksiyonlarıyla giderek daha sık karşılaştıklarını paylaştı.”

Elektrik konusunda yaşanan sıkıntı ve barınma alanlarında yeterli aydınlatmanın olmaması da kadın ve çocukların güvenliğini tehdit eden unsurlar olarak sıralanıyor.

Kadınların hayatı çok zorlaştı

Raporda, cinsiyetçi işbölümünün deprem sonrasında da kadınların hayatlarını zorlaştırmayı sürdürdüğüne dikkat çekiliyor:

“Kadınlar depremin ardından dağıtılan yardımlar için kuyruğa girme konusunda yalnız kalıyor ve su sıkıntısının olduğu koşullarda çadırın, eldeki kıyafetlerin temizliğini sağlayabilmekte zorlanıyor.”

Yaşam koşullarının güçlüğü kadınların bakım verme yükünün zorluğunu da katlıyor. Çadır alanına uzak tuvaletlere sadece kendisinin değil, çocukların da ihtiyacı için bir günde defalarca gidip gelmek zorunda kalan kadınlar, az sayıda kıyafeti de elde yıkayarak hijyeni sağlamak için çaba harcıyorlar.

Özellikle genç kadınların deprem sonrası geniş ailelerinin ev içi ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü bir hale geldiklerini ve bakım verdikleri kişi sayısının arttığını gördük.”

“MEB çadırına yaşları uygun olduğu halde Suriyeli oldukları için alınmayan çocuklar olduğunu, görevli öğretmenin Suriyeli olduklarını teyit edip ‘Size başka öğretmen gelecek, buraya gelemezsiniz’ diyerek çocukların ısrarlı talebini geri çevirdiğini gördük.

Suriyeli çocuklara ayrımcılık

Rapora göre, çocukların şiddete maruz kalma riskinin önlenmesi, maruz kalıyorlarsa durumun tespit edilmesi ve çocuğun ilgili destek mekanizmalarına yönlendirilmesi konusunda yeterli organizasyon yapılmamış.

Milli Eğitim Bakanlığı farklı yaşlardaki çocuklarla okuma çalışması yürütüyor ama yaygın bir eğitim faaliyeti henüz örgütlenmiş değil. Bölgeye giden sivil toplum örgütleri ve inisiyatiflerin yürüttüğü eğitim ve psikososyal destek çalışmaları var ama bölgedeki çocukların tümü bu desteklere erişemiyor.

Ergenlerin özellikli ihtiyaçları doğrultusunda destek sistemi olmaması, çocuk algısının belli bir yaş grubundan ibaret olması da bir diğer sorun olarak öne çıkıyor.

Rapora göre, çocukların yaşlarının yanı sıra vatandaş olup olmaması da hizmetlere erişimlerini etkiliyor:

“MEB çadırına yaşları uygun olduğu halde Suriyeli oldukları için alınmayan çocuklar olduğunu, görevli öğretmenin Suriyeli olduklarını teyit edip ‘Size başka öğretmen gelecek, buraya gelemezsiniz’ diyerek çocukların ısrarlı talebini geri çevirdiğini gördük. Bölgede çocukların çoğunun hizmet ağlarının dışında kalmasının şiddetin önlenmesi ve tespiti konusunda en önemli eksiklik olduğunu gözlemledik.”

Acilen alınması gereken 13 önlem

Mor Çatı’nın raporunda, şiddetle mücadelenin ertelenemeyeceğinin altı çizilerek, devletin bu konuda acilen atması gereken adımlar şöyle sıralanıyor:

  1. Bölgede yaşayanların insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili ihtiyaçlarının, kişilerin toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, engellilik durumu, vatandaşlık statüsü ve bunlarla ilgili maruz kaldıkları her türlü ayrımcılık gözetilerek çok acil bir şekilde sağlanması,
  2. Çadır kentlerin vakit kaybetmeden kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissedeceği şekilde düzenlenmesi,
  3. Çadır kentlerin gündelik yaşam pratiklerini sürdürebilmek adına düzenlenmesi; çamaşırhane, içme suyuna, tuvalet ve duş, elektrik gibi kaynaklara erişim sağlanması,
  4. Bölgede kadına yönelik şiddetle mücadele için var olan kurumların mevcut durumunu değerlendirip en kısa sürede ŞÖNİM, sığınaklar, ilgili kolluk birimleri, aile mahkemelerinin en az depremden önce olduğu kadar ulaşılabilir olması,
  5. Çadır kentler ve depremden etkilenen kadınların yaşadığı diğer alanlardakiler de dâhil olmak üzere tüm görevlilerin şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara sunulacak hizmetlere, izlenmesi gereken protokole ilişkin açık, net ve duruma göre sürekli yenilenen prosedürlere ilişkin donanım sahibi yapılması,
  6. Deprem sonrası bölgede olası kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı durumlarına ilişkin her türlü riskin tespit edilmesi ve bu risklere ilişkin önleyici çalışmaların ivedilikle başlatılması,
  7. Deprem öncesinde maruz kaldığı şiddet nedeniyle ilgili birimlerden destek alan ve depremden etkilenen kadınların tümünün durumuna ilişkin izleme çalışması yapılıp ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve özellikle 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma ve gizlilik kararı olan kadınların bu süreçte güvende kalabilmesi için danışmanlık sağlanması,
  8. Bölgede yaşayanların cinsel sağlıkla ilgili bilgi alabilecekleri birimlerin kurulması, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları ve gebeliği önleyici yöntemlerin ücretsiz olarak sağlanarak yaygınlaştırılması ve gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınlara ivedilikle hastane yönlendirmesi yapılması,
  9. Bölgedeki mevcut birimlerde çalışan personelin de depremden etkilendiğini ve insani yardım, sağlık, güvenlik ve psikososyal ihtiyaçların bütününün bu kişiler için de geçerli olduğunu hatırlayarak personelin iyilik halinin gözetilmesi, gereken durumlarda yeni görevlendirme ve rotasyon sağlanması,
  10. Çadır kentlerde çocuklar için kreş ve oyun alanlarının yaratılarak çocuk alanında uzman devlet personelinin bu alanlarda görevlendirilmesi ve çalışmanın laik, bilimsel ve pedagojik gelişimlerine uygun yürütülmesi,
  11. Çocukların tümünün hiçbir ayrım gözetilmeksizin eğitim ve psikososyal destek ihtiyaçlarına erişiminin sağlanması,
  12. Kadınlara ve çocuklara verilecek desteklerin ana dillerinde sunulması, mümkün olmadığı durumlarda çevirmen desteğinin alınması,
  13. Deprem sonrası yaşanan yoğun iç göç sonrası kadınların durumunu, ihtiyaç duydukları destekleri ve göç edilen bölgelerde yapılması gerekenleri tespit edip, sadece depremden etkilenen bölgede değil, Türkiye’nin her yerinde geçerli olacak bir kadına yönelik şiddetle mücadele acil eylem planı hazırlanarak uygulamaya konulması.

    Fotoğraflar: Bahar Gök
Paylaş:

Benzer İçerikler

25 Kasım vesilesiyle, kadın sendikacılarla işyerindeki kadına yönelik şiddet biçimlerini ve sendikaların bu konudaki çalışmalarını, BİRTEK-SEN Sendikası Malatya İl Temsilcisi Halime Sancak ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Avrupa Yakası Temsilcisi Damla Topuz ile konuştuk.
EVİD-SEN’in araştırmasına göre, her 10 ev işçisi kadından 8’i sigortasız. Kadınların yarısından fazlası salgında işini kaybetti. Araştırma, ev işçilerinin hem kendi evlerinde hem de çalıştıkları evlerde yoğun şekilde şiddete maruz bırakıldığını da gözler önüne serdi.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!